Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

20 Haziran 2009 Cumartesi

D O S T L U K


http://kursunsabriomer.blogspot.com
Marcus Tullius Cicero,Yaşlıktan(De Senectute),sonra Dostluk'u(De Amicitia) da övdü.Düşünce, Aristoteles'le Theophrastos'tan gelmektedir.Ancak, Romalı stoacı Cicero,dostluğun, Yunan kökünden gelen tanımını Romalılaştırmıştır.Tanım,stoacılığın temel düşüncesine uygundur:Dostluk,anlaşmaktır(symphonia).Dostluk,insanların insanlarla ve tanrılarla ilgili her şeyde,yakınlık ve sevgi duygularıyla anlaşmalarıdır.Ancak,iki insanın birbiriyle anlaşabilmesi kolay değildir.Dostluğu gerçekleştirecek bir anlaşmanın doğabilmesi için birtakım nitelikler ister.Bu nitelikleri taşımayanlar,dost olamayacakları gibi,dost da edinemezler.Cicero,yapıtında,bu nitelikleri bilimsel bir sıraya sokarak saymamıştır.Yapıtın bütünü içinde, konuşmanın gidişine göre serpiştirilen bu nitelikler,şöylece sıralanabilirler:
http://kursunsabriomer.blogspot.com
1- Dostluk, ancak iyi insanlar arasında gerçekleşebilir. İyilik, dostluğun en gerekli niteliğidir.İyi olmayan insanlar dost olamazlar.Ama iyiliğin ölçüsü nedir?..Cicero,iyilik konusunda,filozofların ölçülerini aşırı bulmaktadır.Filozoflara göre,bir insanın iyi olabilmesi için,bilge olması gereklidir.Cicero'ya göre,bu anlamda bir iyiliğe hiçbir ölümlü erişememiştir. Bilgelik,kıskançlık dolu,karanlık bir sözdür.İyi sayılmak için doğruluk, dürüstlük, hakseverlik ve cömertlik yolunu tutmak yeter.Katıksız iyilik, erdemli kişide bulunur.Çünkü dostluğu hem doğuran,hem sürdüren erdemdir.Genellikle iyi sayılan insanlar,iyi insanlardır.Onların erdemleri,günlük yaşayış için yeterlidir.Hiçbir zaman, hiçbir yerde bulunmayan insanları düşlemek gerekmez.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
2- Dostluk, sürekliliği gerektirir. Süreklilik niteliği bulunmayan yerde,dostluğun sözü edilemez.Sürekliliği de ancak erdemlilik sağlayabileceğine göre,bu nitelik,iyilik niteliğine sıkıca bağlıdır.Cicero'ya göre, gerçek
dostluklar ölümsüzdür.Ancak bu sürekliliği sağlamak da kolay bir şey değildir.Ortaya çıkar ayrılıkları çıkabilir,
siyasal düşünceler çatışabilir, insanların huyları değişebilir.Kara alınyazıları gibi,dostluğun üstüne çöken öyle
rastlantılar vardır ki,bunlardan kaçınmak,insan bilgeliğinin değil,talihin işidi
3- Dostluk, her alanda uyuşmayı gerektirir. Her alanda uyuşmamış olanlar,süreklilik niteliğini,bundan ötürü de dostluğu sağlayamazlar. Düşüncelerinde,beğenilerinde,yaşayışlarında benzerlik bulunanlar,birbirleriyle
uyuşabilirler.Ayrı düşünceler,ayrı beğeniler,ayrı yaşayış biçimleri uyuşma yerine,çatışma doğururlar.Her alanda uyuşmamış kişilerin dostluğu,yalancı bir dostluktur ve her yalancılık gibi günün birinde kırılıp dökülmek zorundadır.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
4- Dostluk, sadakati gerektirir. Çünkü uzun bir süre uyuşmuş bulunanlar,bu uyuşmanın bir,ya da birkaç niteliğini yitirebilirler.Önceden uyuşmamış kişilerin dostlukları ne kadar yalancı bir dostluksa,bu niteliklerin yitirilmesinden ötürü bozulan dostluklar da o kadar yalancıdır.Gerçek dostluk,ölümsüzdür.Talihin gözü kördür
derler ama,güler yüz gösterdiği kişilerin de gözlerini kör ettiği bir gerçektir.Onlar,çok kez,bir kendini beğenme ve dostunu hor görme duygusuna kapılabilirler.Hiçbir şey,talihli bir budaladan daha çekilmez olamaz.Kimilerinin; önceden erdemli insanlarken,kumanda ve yetki elde ederek mutluluğa eriştikten sonra,değiştikleri,eski dostlarını hor görüp yenilerine bağlandıkları görülebilir.Yetkileri ya da paralarıyla alınabilecek her şeyi elde edip de,dostluğu,evrenin bu en değerli ve en güzel süsünü elde etmemelerinden daha budalaca ne olabilir?Alınabilecek olan şeyler,kim güçlüyse onun malıdırlar.Dostluksa,sadece dostun malıdır.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
5- Dostluk,akıllılığı gerektirir. Herkesin mallarını alırken,sadece kendisinin olanı almasını beceremeyen budalalar dostluk kuramazlar.Bu akıllılık, sevgi alanında filizlenen bir akıllılıktır.Sevgi erdemi,dostlukları hem kurar,hem korur.Çünkü, onda her türlü ahenk,süreklilik,sağlamlık vardır.Kendini gösterip ışığını parlattığı zaman,başkasında da parladığını gördüğü erdem ışığına yaklaşır,ondaki ışıktan da ışık alır.Dostluk,işte bu ışıktan tutuşur.Sevgi ve dostluk sözcükleri aynı kökten gelirler(Amor, amicitia, amore).Sevmekse,hiçbir şeye
gereksinmeden,hiçbir yarar beklemeden,sevilen'e bağlanmak demektir.Akıllılık,gerçek olanla gerçek olmayanı
ayırmada tek ölçüdür.Yüze gülücüyle gerçek dostu,akıllılık ayırır.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
6- Dostluk,birliği gerektirir. Taras'lı Arkhitas (İ.Ö. dördüncü yüzyılda yaşayan Pythagorasçı filozof) ne doğru söylemiş:Bir insan,göğe yükselerek evreni ve yıldızların güzelliğini seyretseydi bu seyir ona hoş gelmeyecekti.Oysa yanında gördüklerini anlatabileceği bir dostu bulunsaydı bundan pek hoşlanırdı...Evet, doğa yalnızlığı sevmiyor. Dostluğun en tatlı yanı da, doğanın istediği bu birlikteliği gerçekleştirmesidir.Doğa,ne istediğini,ne aradığını bu kadar açık olarak belli ettiği halde,bilmem nasıl oluyor da bu kadar sağırlaşabiliyor,doğanın uyarmalarına kulaklarımızı bu kadar tıkayabiliyoruz?..Dostlar arasında,sadece sevgi ve beğenme değil,saygı da bulunacaktır.Doğa,dostluğu,erdemin yardımcısı olsun diye vermiştir,kötülüklerin yardakçısı olsun diye değil.Onun amacı şudur:Erdem,tek başına en üstün iyi'ye erişemediğine göre,oraya başkasıyla birleşip ortak olarak erişsin.İşte,bence,diyor Cicero, insanların peşinde koşmaya değer saydıkları her şeyi, şerefi, ünü, ruhun sükun ve sevincini içine alan birlik, bu birliktir.Bütün bunlar var olunca,yaşamak, mutlulukla dolar.Bunlar olmadan mutlu olunamaz.Mademki bu birlik,en üstün iyiliktir, onu elde etmek istiyorsak,erdem kazanmaya çalışalım.Erdemsiz,ne dostluğa,ne de herhangi bir şeye erişebiliriz.Erdeme değer vermeden dost edindiklerini sanan insanlar bir gün kötü bir olayla karşılaşmak zorunda kalırlarsa,o zaman;ne kadar yanılmış olduklarını anlayacaklardır.Atinalı Timon bile(insanların nankörlüğünden tiksinerek yalnızlığı arayan Atinalı zengin),tiksintisini dökebilecek bir insan aramamaya katlanamamıştır.

Cicero,yapıtında,dostluğun sınırlarını da çizmeye çalışıyor.Soruyor:Acaba,Coriolanus'ün(İ.Ö. V'nci yüzyılda yaşayan Romalı komutan, önceleri pek sevildiği halde,sürgün cezasına çarptırılınca Roma'nın üstüne yürümeye kalkmıştı)dostları olsaydı,vatana karşı,onunla birlikte silaha sarılırlar mıydı?.. Doğa,dostluğu,erdemin yardımcısı olsun diye vermiştir,kötülüklerin yardakçısı olsun diye değil.Dostluğun temeli,erdeme karşı duyulan saygıya dayandığına göre,insan erdemden ayrılırsa,dostluk süremez.Utanç verici bir şey istememek,istenince de yapmamak,dostluğun en kutsal yasasıdır.Dosttan şerefli şeyler istemek,dost uğruna şerefli şeyler yapmak,dostluğun en kutsal yasasıdır.

Bu konuda üç düşünce ileri sürülmektedir:
http://kursunsabriomer.blogspot.com
a) Dostumuza karşı,kendimize beslediğimiz duyguların aynını beslemek düşüncesi: Bu düşünce,doğru bir
düşünce değildir.Çünkü,kendimiz için yapamayacağımız nice işler vardır ki,dostlarımız uğrunda pekala
yapabiliriz.Örneğin,kendimiz için yalvarmak şerefsizlik olduğu halde,dostumuz için yalvarmak ne büyük şereftir.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
b) Dostumuza karşı,dostumuzun bizim için beslediği duyguların aynını beslemek düşüncesi: Bu düşünce de,doğru değildir.Yapılan ve görülen iyiliklerin eş olmasını istemek,dostluğu çok ince ve derin hesaplara vurmak demektir.Gerçek dostluk,daha zengin, daha cömerttir. Aldığından çok vermemekte bu kadar titiz davranmaz.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
c) Dostumuza karşı,onun kendisine beslediği duyguların aynını beslemek düşüncesi: Bu düşünce de yanlıştır.Çünkü,kimi insanların güçleri kırılmış,ya da başarıya ulaşma umutları yitirilmiş olabilir.Dostunun da onun gibi düşünmesi dostluğa yaraşmaz.Tersine,dost,dostunun güçsüzlüğünü gidermeye,yitirilen umutlarını desteklemeye çalışan kişidir.

Öyleyse,gerçek dostluğun sınırları başka türlü çizilecektir:Töresel bir temizlik içinde katıksız bir anlaşma.

Dostluk üstüne söyleyeceklerim işte bunlar,diyor Cicero,size gelince,siz erdeme öylesine değer verin ki,onsuz dostluk olamaz erdemden başka hiçbir şeyin dostluğa üstün tutulabileceğine inanmayın.
http://kursunsabriomer.blogspot.com

http://kursunsabriomer.blogspot.com


(a)


18 Haziran 2009 Perşembe

Gökyüzü Aşkına Ağlıyor!


Yeni bir günün sabahı, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor. Saat sabah 8 suları ve ben uyanığım. Tek sebebi henüz uyumamış olmam elbette. Tam uyumaya hazırlanıyordum ki, yağmur başladı. Eh, şimdi bu manzara bırakılır da yatılır mı?

Gökyüzü Aşkına Ağlıyor!


Aşkı destekleyen, aklına aşk denildiğinde gelenler listemde ilk sıradakiler, yağmur, tango ve lila olurdu. Yağmur, doğada hüzne dek gelir mi bilmiyorum ama bünyemdeki tam karşılığı hüzündür. Her hüzün de içinde acıtan şeyler barındırmaz. Bende tuhaf bir coşkuyla beraber  yaşarlar. Kurtlar puslu havayı severmiş ya, öyle bir durum.

Çocukken, ne zaman yağmur yağsa, gökyüzü ağlıyor sanırdım. Fiziksel oluşumunu bilmeme rağmen, hala ağladığını düşünmek ve inanmak hoşuma gidiyor. Çok şiddetli yağışlarda içimi basan hüznün sebebi, yukarının haline üzülmemden kaynaklanıyor sanırım. Kim bilir diyorum, neye üzülmüştür? Güneşle kavga etmişler, Güneş almış başını babasının evine gitmiş. Gökyüzü de oturmuş bir masaya, bir duble rakı, biraz beyaz peynir, fonda acılı bir arabesk ile kahrediyor gibi geliyor. “Ah Güneş, ah, bunu bana nasıl yaparsın?” diyerek, gözlerinden yaşlar boşalıyor.

Güneş’in durumu daha kötü. Yanında iki parça eşya ile gitmiş baba ocağında küskün küskün oturuyor. Babası da, evlilikte böyle şeyler olabileceğini, fazla uzatmaması gerektiğini, birkaç gün içinde evine dönmesini öğütlüyor. Güneş eğer inat eder de uzun kalırsa, biz kış diye bir mevsim yaşıyoruz. Güneş olmadığından, Gökyüzü’nün uyurken üstünü örtecek kimsesi olmuyor. Üşüyor zavallıcık, çok üşüdüğü zaman akan gözyaşları kara dönüşüyor.

Bir müddet bekliyor Gökyüzü, bakıyor ki, biricik aşkı gelmiyor, hüznü sinire dönüşüyor. Evi, barkı kırıp geçiriyor. Eşyaları, masaları deviriyor. Yalnızlığın intikamını alıyor, suçu olmayan eşyalardan. Bir de okkalı küfür savuruyor, bağıra bağıra kaderine. İşte, o zaman bizler fırtınayı yaşıyoruz aşağıda. Rüzgarda zorlukla yürüyoruz, deniz coşuyor, dalgalar boyu geçiyor.

Sonunda dayanamıyor evrenin sonsuz aşıkları, zaten Güneş’in babası araya giriyor, barışıyorlar. Güneş eve dönünce, ışığı yayılıyor evrene, bizim de gönüllerimize umut serpiliyor. Eve dönen Güneş, öyle hemen yelkenleri suya indirmiyor tabii, biraz nazlanıyor. Bir anda her şey güllük gülistanlık olmuyor. Arada suratlar asılıyor evde yine, kavga ettikleri konu neyse, masaya yatırılıyor. Ortalık geriliyor biraz ama düzeliyorlar. Bizim tam da o zaman, aşağıda dengemiz bozuluyor. Sıcak diye dışarı ince çıktığımız zaman, hava bir bozuyor, donuyoruz. Sonra tekrar açıyor. Böyle zamanlara da bahar deniyor.

Dertler ve naz yapma süresi bitince Güneş’in, evde aşk zamanı başlıyor. Güneş, evin içinde şen sesiyle şarkılar söyleyerek salınıyor. Gökyüzü’nün keyfinden geçilmiyor. Yukarıda bir neşe, bir huzur sormayın gitsin. Biz de aşağıda yaz yaşıyoruz. Doğa bütün hediyelerini evrenin sonsuz aşıkları için sunuyor. Ağaçlar, kuşlar, denizler, bu aşkın şerefine coşuyorlar. Dünyaya renk geliyor. Bizim de ruhumuzdan aşk fışkırıyor. Yaz aşkları herkesin hayatına bir tebessüm ekliyor.
Ta ki, Güneş ve Gökyüzü yeniden kavga edene kadar!

Aşkın döngüsü yukarıda başlıyor, bize de yansıyor. Kişiler değişse de aşk kendi tarihini tekrarlıyor. Ben her şeye rağmen, yağmuru seviyorum. Bir gün yağmur yağmazsa, Gökyüzü sevdasından vazgeçmiş olacak diye korkuyorum. Yağmur, aşkın görünen yüzüdür, gözyaşı gibi, arada yağan yağmur sevdayı dengeler, sevginin değerini ve kaybetmemeyi hatırlatır. Yağmur yağsın, yağsın ki aşk, hüznüne rağmen var olmaya devam etsin…


(a)


Sevgi Ermişliği!


Her hissettiğimiz sevgi değildir.Bazen kalp ve beyin hiç yapmadıklarını yapar ve işbirliği ederler.Bir yanılsamadan öteye gitmeyen duygular yaşatırlar bize.Zaman geçtikçe anlarsınız ki,o hissettiğiniz şeyin adı sevgi değilmiş.

Sevgi Ermişliği!

http://kursunsabriomer.blogspot.com/Sevgi kendi içinde ikiye ayrılır.Aslında sevgi ayrılmaz da,insanların sevme şekli ikiye ayrılır.Beklentili sevenler,beklentisiz sevenler.Karşılıksız sevmenin en güzel örneği,annedir.Ne kadar yaramaz,işe yaramaz ve onun ümitlerini kırmış olursanız olun,anne sevgisine karşılık beklemez.Örneklerini gördüğüm için,buna da bütün anneler demek yanlış olur,o yüzden çoğunlukla anneler diyebiliriz.

Şartlı sevmek ise,genellikle aşk ilişkisi,arkadaşlık ilişkisi gibi sosyal ilişkilerde ortaya çıkar.Birisini sevmek için, kıstaslarımız vardır.Şöyle biriyse, öyle davranırsa,tipi güzelse,huyu iyiyse gibi örnekleri çoğaltabileceğimiz sevme şekli,şartlı sevmektir.Beklentisiz sevgi olur mu?
Çok zordur ama olursa da tadından yenmez.

Birisini beklentisiz,çıkarsız,hesapsız sevmek,sevginin en saf halidir.Bu duyguya erişen insanlar,gönül kapıları çok yüksek ve farklı yerlere bakan,dünyayı değişik gözerle gören kişilerdir.Bunun için ermiş falan olmaya da gerek yok. Bu örnekleri de hayatımızın içinde görmek mümkündür.

Zaten mesele,insanın kendini gerçek yaşamdan soyutlayarak,tek başına,bir sedirli odaya çekilerek,büyük gönül mertebesine erişmesi değildir ki!Asıl iş,tam da hayatın ortasında dururken,bütün mücadeleleri verirken, haksızlığı,yanlışları,yaşam kavgasını,ihaneti yaşarken o noktaya ulaşabilmektir.Yoksa ne faydası vardır insanlığa,tek başına gidilmiş yolun.Şu meşhur kitapta anlatılan,arabasını veren bilge örneğinde olduğu gibi,mesele,o arabaya binerken bilgeleşmektir.Bunu yapabiliyorsa,o gönülden büyümesi beklenir.

Sevgiyi gerçek anlamıyla yaşayabilmek de,bir çeşit bilgeliktir.Gönül büyüdükçe, verdiklerini saymamayı öğrendikçe,hesap,çıkar ilişkisinden vazgeçmeyi öğrendikçe, sevginin de ermişi haline gelir.Elbette yürek haksızlığa gelemez.Etrafınızda sürekli canınızı acıtan,sırtınıza vuran birileri varsa,kollarınızı açıp,sarıp sarmalamak mümkün olmayacaktır.Bu durumda yapılması gereken,doğru yolu göstermeye çalışmaktır. Kişinin içindeki kötülüğe ayna tutarak,kendi tavır ve hareketlerinizle,ona doğru olanı göstermektir.Hala olmuyorsa,o kişiden,olaydan uzaklaşmak gerekir.

Sevgi,birini gerçekten anlayabilmektir.Anladığında da ona hakkını teslim etmek gerekir.Size uymuyor olması,yargılama,kin gütme,beddua etme hakkı vermez.Aynı düşüncede olmayabilirsiniz,aynı pencereden bakmayabilirsiniz.Bu durumda ya değişim için çabalarsınız,ya oradan uzaklaşırsınız.Yani,sevgi emek ister cümlesinin altı,söylendiği kadar boş değildir.Vazgeçebilmek ve anlayabilmek kadar büyük emek yoktur.

Sevgiyi ama saf sevgiyi bulabilmek,hazine avcılarının yıllar boyu bir umutla dolaşması gibidir.Siz de onu bulmak istiyorsanız,ciddi çaba göstereceksiniz demektir.Uzun yollar kat edip,çok insan,fazla yaşam tanıyacaksınız.Her ümitlendiğiniz gerçekleşmeyecek,daha fazla emek verecek,daha çok seveceksiniz.Önce kendi yüreğiniz saf sevgiye bürünecek ki,kalp eşini görünce tanıyabilesiniz.Sevgi erenliği zor iştir yani,ama bulduğunuzda büyük bir zenginliğe sahipsiniz demektir.

Bulabilmeniz umuduyla…



(a)


10 Haziran 2009 Çarşamba

Bana bir şiir oku...



Şöyle dayayıp başımı göğsüne ve gözlerimi kapatıp mavi bir yolculuğa çıkayım sesinin tınısında...
Sesinin anlam yüklediği cümlelerde ben olayım.. Menekşenin kokusunu anlat mesela ve dere boylarındaki sürgünlüğünü beklemeyi, yalnızlığı, gün batımı hasretlerin nahoş tadını...
Korkuyla beklerken kış ayazını, savunmasız, ürkek yüreğinde sakla beni...

Bana bir şiir oku...
Şöyle dayayıp başımı göğsüne, gözlerimi kapatıp bir dağ kulübesi huzuru, ebruli bir düşün içine sığınmak ve bir çağlayanın akışında duyumsamak sesinin melodisini...

Bana bir şiir oku...
Sesinde can bulsun sözcükler... Dök satırlara güzel olan güzel kalan her şeyi. Acıdan hüzünden, ayrılıktan söz etme n’olur.. Keder Değmesin yüreğimize...
Ve bana bir şiir oku, içinde sen olan, biz olan.. Aşk ve sevgi olan...

10 Haziran 2009
Ömer Sabri Kurşun


9 Haziran 2009 Salı

Sevgi...


""Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımılılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan kıvanç duymaktır
. Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.""




Dostlukların öğretdiği...


(Denemelerimden)
Dostlukların öğretdiği...

Dostluğun çıkar,insanlığın ölmüş olduğunu öğretti.
Hayat bana biraz gözyası karşılığında acıyı,
Biraz tebessüm karşılığında mutluluğu.
Sevdiklerim karşılığında ölümü ve her acı
tecrübenin sonun da öldüğümü zannetsemde,
Onun beni beklemeden sürdüğünü öğretti...
 
Ve hayatbana,ona birşey vermessem,
 bana bişey vermeyeceğini,
mutluluğun istediklerini elde etmekle değil,
elindekilerle yetinmekle olduğunu,
 daha 17 yaşındayken ölümün,
yaşamaktan daha mı güzel olduğunu düşünmeyi öğretti...
 
Güvenmenin en büyük hata,
sevginin en büyük yalan,
paranın insanı köle eden bir şeytan,
dostluğun çıkar,
insanlığın ölmüş olduğunu öğretti...
 
Ve ne zaman ölmek istiyorum dersem;
o zaman yeniden doğduğumu,
her acının sonunda daha olgun olduğumu,
bardağa dolu tarafına da baksam,
boş tarafına da,sonucuna katlananın ben olduğunu öğretti...



Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN