
Çocukken cesur olmanın harekete geçmek olduğunu sanırdım... Hayal etmek ve ileri gitmek için cesaret gerektiğini sanırdım... Ama öğrendim ki sadece ayakta kalmak için cesaret gerekiyor...
Bunu öğreneli kaç yıl geçti hatırlamıyorum ama bildiğim uzun yıllardır yalnız ve ayaktayım… Tek başına, mağrur, dik, yaşlı ama dinç, doğanın ve insanların tüm zalimliğine, vurdumduymazlıklarına, bencilliklerine karşı direnen çınar gibi ayaktayım...
Derdi ki anam sakin ol her şeyi kavga ile mi halledeceksin. Derim ki; Hayat bir kavga be anam, Zaman yok ki zamanın akışına bırakayım... Ömür tükeniyor, inşalar anlamıyor zamanın kıymetini nasıl heder ettiklerini. Benim hayatımda çok yitik zaman var be anam... İşte bu kayıplarım beni saldırgan yapan, yetişmek için kayıp zamanlara...
Kavga dedikleri ney ki, an biteceği hayatın son nefesi.. Bir gün, bir sabah, belki de bir sabah doğan güneşi göremeden bitecek... Bu yüzdendir ki uykularımdan çalarak yazdığım şiirler çoğu zaman acı acı ağlarlar... Ama kimse görmez…
Bu yazdıklarım için ödül, şilt, alkış filan beklediğim yok, koca koca kitaplarda resmimde olsun istemem… Tek istediğim yalnız yalın anlatılsın öyküm ardımdan… Ve tek isteğim ölünce, başucumda bir tek yalnızlığımın tesellisi çınar olsun yeter...
Hayat kolay değil be anam,.. ben kolay elde etmedim… Bilemezsin ki sen, beni doğurduğun halde… Hiç kimse bilemez…
Benim hayatımda hiç bir şey hiç bir zaman kolay olmadı öyle… Hep mücadele etmek zorunda kaldım... Sevdiğim sevdiklerim ya da sevenlerim için. Yaşamak için… Yalnızda devam edebilmek için. Yarım kalsam da çoğu zaman hiç vazgeçmedim... Ve hala devam etmekte mücadelem, “yaşamak için yalnız bir ağaç gibi tek…”
Bunun için yüreğim nasırlaştı, yüzüm duvarlaştı… Duygularımı belli edemez oldum... Ya da duygu nedir bilmez… Acımasız görüldüm hatta bazen... Katı… Birazda soyutlamış kendini... Ama bilmediler içimi... İçim hala kırılgan benim… Hala var gözyaşlarım... Öyle dışımdan bilmediğiniz içime akan…
Dışardan nasıl göründüğümün bir önemi yok! İçeriden görebilenler yetiyor bana…
Beni dışardan yargılayanlara sözüm yok... Zaten dışarda kalmaları yetiyor onlara…
Mürekkebine göre barındırırım insanları, herkes kendi yazısını kendi yazar hayatıma. Gülüşler geçer üzerinden yazıların, sahtelikler yıpratır... Ucuzsa mürekkebi; yazan siler kendini, herkes kendi yazısını yıpratır aslında. Ben silmem kimseyi, içten yazılmamış her yazı zamanla uçup gider...
Onlar ki; Çırak olmadan usta olmaya çalışanlardır.
Hâlbuki öncelikli olarak, kendi hayatımızın ustası olmak, yaşam amacımız olmalı, en büyük ihtiyacımız olan sadakat içimizde hep yeşil filiz kalmalı…
Ben;
En vazgeçilmez sandıklarımdan vazgeçtim, en güvendiğim kişilerin güvenilmez olduğunu gördüm...
Donuk suratlar, katı kalpler gördüm. Daha neler neler, ne ihanetler gördüm...
Bitmez sandığım sevgilerin tükenişini, emek verdiğim sevdaların düşüncesizce savruluşunu gördüm
Acele etmiyorum hiç. Hayat sessiz bir testere gibi çalışıp azalsa da, vaktim var diyorum...
Ben;
Benden olgun insan isterim karşımda, benden dürüst. En ufak dalgada, arkasını dönmeyecek kadar olgun. Arkamı döndüğümde, sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir ve bir o kadar cesaretli olmalı...
Yağmurdan ıslanıp, fırtınadan kaçmamalı. Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı...
İşine gelince sevip, zoru görünce bırakmamalı...
Şimdi ne mi yapacağım?
Geçmişe takılı kalıp yaşamayacağım...
O nedenle ben;
“Kuvveti değil kudreti arıyorum,
Bilgilileri değil bilgeleri arıyorum,
İyiyi değil doğruyu arıyorum,
Seni değil Ben’i arıyorum,
Sözde değil Öz’de arıyorum...”
Herkes de bir şansı mutlaka hak eder...
11.04.2010
Ömer Sabri Kurşun