Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

27 Nisan 2009 Pazartesi

Bill Gates ve internet


Bill Gates internete inanmıyor

Prestijli (TED konuşmaları) nda geçtiğimiz ay (Bill Gates konuşmuş). Gates,Microsoft kurucusu olarak değil,kendisi ve eşi adına kurduğu vakıf adına oradaymış.Konuşmayı izlemenizi tavsiye ederim.
(Türkçe altyazılı versiyonu)
da var.

Benim takıldığım nokta şu oldu: Gates konuşmanın bir bölümünde öğretmenlerin iyi ders anlatmasının nasıl fark yarattığından bahsederken diyor ki "çok iyi anlatılan derslerin kayıtları alınabilir ve internete konulabilir. Hatta İnternet'e herkesin erişimi olmadığı için..." Dünyanın en zengin adamını bu kadar heyecanlı ve idealist konuşurken görünce dedim ki tamam geliyor "İnternet'i herkesin erişebileceği hale getirmeliyiz" diyecek.

Gel gör ki Bill Gates şöyle devam etti: "vidyoları DVD'lere koyabiliriz ve DVD oynatıcısı olan herkes bunu izleyebilir". Tamam çok iyi, çok hayırsever bir adam ama İnternet'e inanmaması ve hala donanım kafasında olması beni dumur ediyor.



Yazı internet den alıntı


21 Nisan 2009 Salı

Yaşlanıyor muyuz acaba?



Çiçeklerde yaşlanır değil mi?
Televizyonlarda hep gösteriyor Huzur evlerini.
Peki, nereden anlıyoruz bir çiçeğin yaşlandığını?

Taç yapraklar dökülüyor çiçeklerden. İnsanların da dökülür mü taç yaprakları?
Her gün daha çok taç yaprağı dökülüyor, o kadarki benim oyun oynadığım, oynamak istediğim her yer dökülen taç yaprakları ile dopdolu, hani senin o koca süpürgeyle süpürdüğün yerleri.

Senin süpürdüğün o çöpler, onlar ne oluyor, ne oluyor o bütün çöpler, çiçeklerden ve insanlardan dökülenler ne oluyor.
Bütün o çöpler ve insanlardan çiçeklerden arta kalan taç yapraklar, o her şeyi süpüren koca süpürgenin altında kalan.

Neden o kadar çok çalışıyorsun neden. Her şeyi süpürüp yığıyorsun öyle?
Yeni açmış çiçekleri kim getirecek sonra? Yeni insanları kim getirecek sonra?
Benim oyun oynadığım yere taç yaprakları dökülmeyen yeni açmış çiçekleri kim getirip suya koyacak. Uykusu gelmiş yorgun ihtiyarlar gibi solup boynunu bükmeyen yeni açmış çiçekleri kim getirecek. Her gün solup kurumayan o taze çiçekleri?
Hem yeni açmış çiçeklerimiz olursa, su verip onları soldurmayacak güzel insanlarımız olacak mı?

O yeni açmış çiçekler demi ölecek?
O güzel insanlar damı ölecek?

21.04.2009
Ömer Sabri Kurşun


18 Nisan 2009 Cumartesi

Dost dediğin...







Dost Dediğin

 

 Ortada hata varsa gözlerimi kapamam
Yanlışa doğru deyip riyâkarlık yapamam

Benim hatam olursa çekinme söyle bana
Hiç kırılmam daha çok güvenim gelir sana

Dostçuluk oynayamam gerçekler hep acıdır
Özü , sözü bir olan benim başım tacıdır

Bende dostluk ebedî ve asla kalmaz dünde
Yanında beliririm yaşadığın zor günde

Benim sana tavsiyem ufak şeyden nem kapma
Ne kendine ne dosta sakın haksızlık yapma

Gerçeği söylemezse o düşmandır dost değil
Dik dur ama dikelme , gerektiğinde eğil

Dostluklar günlük değil, bana göre her demdir
Hatayı kabul etmek bence büyük erdemdir

Kimseye yalan yere 'paşam'diye gaz vermem
Bölüşmek ise dostluk, çok alıpta az vermem

Yapmacık davranırsan bir kalbe dolamazsın
Menfaatse amacın , sen dostum olamazsın

Hatır için hepsine doğru demem , ne dersen
Ben her zaman dostunum böyle kabul edersen



                              


 

14 Nisan 2009 Salı

Web Yöneticisi Yönergeleri




Bu yönergelere uymanız, Google'ın sitenizi bulmasına, dizin oluşturmasına ve sıralamasına yardımcı olur. Bu önerilerden hiçbirini uygulamasanız bile bir sitenin Google dizininden tamamen çıkartılmasına veya başka şekilde cezalandırılmasına yol açabilecek hatalı uygulamalardan bazılarını ortaya koyan "Kalite Yönergeleri"ni dikkatle incelemenizi tavsiye ediyoruz. Bir site cezalandırıldıysa, artık Google.com.tr'deki sonuçlarda veya Google'ın ortak sitelerinden herhangi birinde gösterilmez.Siteniz hazır olduğunda:
  • Diğer alakalı sitelerden sizinkine bağlantı olsun.

  • Sitenizi http://www.google.com/addurl.html adresinden Google'a gönderin.


  • Google web yöneticisi araçlarımızın parçası olarak bir Site Haritası gönderin. Google, sitenizin yapısını öğrenmek ve web sayfalarınızla ilgili kapsamımızı artırmak için Site Haritanızı kullanır.

  • Sayfalarınızı bilmesi gereken tüm sitelerin sitenizin online olduğunu bildiğinden emin olun.

  • Sitenizi Open Directory Project ve Yahoo! gibi alakalı dizinlere ve ayrıca sektöre özel diğer uzmanlık sitelerine iletin.

Tasarım ve içerik yönergeleri
  • Net bir hiyerarşi ve metin bağlantıları içeren bir site oluşturun. Her sayfa, en az bir statik metin bağlantısından erişilebilir olmalıdır.

  • Kullanıcılarınıza sitenizin önemli kısımlarına işaret eden bağlantılara sahip bir site haritası sunun. Site haritası 100 veya daha fazla bağlantıdan daha büyükse site haritasını ayrı sayfalara bölmek isteyebilirsiniz.

  • Faydalı, bilgi açısından zengin bir site oluşturun ve sayfaları, içeriğinizi açık ve anlaşılır olarak anlatacak şekilde yazın.

  • Kullanıcıların sayfalarınızı bulmak için kullanacağı kelimeleri düşünün ve sitenizin gerçekten bu kelimeleri barındırdığından emin olun.


  • Önemli adları, içeriği ve bağlantıları göstermek için resimler yerine metin kullanmayı deneyin. Google tarayıcısı resimlerde yer alan metinleri tanımaz.

  • TITLE etiketlerinizin ve ALT özniteliklerinizin açıklayıcı ve doğru olduğundan emin olun.

  • Çalışmayan bağlantıları ve doğru HTML'i kontrol edin.

  • Dinamik sayfalar kullanmaya karar verdiyseniz (yani URL'de "?" karakteri yer alıyorsa) her arama motoru örümceğinin, statik sayfaları tararken dinamik sayfaları da taramadığına dikkat edin. Parametreleri kısa, parametre sayısını düşük tutmanızı öneririz.

  • Belli bir sayfadaki bağlantıların sayısını makul düzeyde tutun (100'den az).

Teknik yönergeler
  • Arama motoru örümceklerinin çoğu sitenizi Lynx'in göreceği gibi göreceğinden, sitenizi incelemek için Lynx gibi bir metin tarayıcı kullanın. JavaScript, çerezler, oturum kimlikleri, çerçeveler, DHTML veya Flash gibi özellikler sitenizin tümünü bir metin tarayıcıda görmenizi engelliyorsa, arama motorları da sitenizi taramakta zorluk çekebilir.

  • Arama botlarının sitelerinizi, site içerisindeki yollarını takip eden oturum kimlikleri veya kanıtlar olmaksızın taramasına izin verin. Bu teknikler bağımsız kullanıcı davranışını izlemek için faydalıdır ancak botların erişim şablonu tamamen farklıdır. Bu tekniklerin kullanımı sitenizin dizininin oluşturulmasının yarım kalmasıyla sonuçlanabilir, çünkü botlar farklı görünen ancak gerçekte aynı sayfaya işaret eden URL'leri elemekte başarısız olabilir.

  • Web sunucunuzun If-Modified-Since HTTP başlığını desteklediğinden emin olun. Bu özellik, web sunucunuzun Google'a sitenizin en son taranmasından beri içeriğinin değişip değişmediğini söylemesini sağlar. Bu özelliğin desteklenmesi, size hem bant genişliğinden hem de bekleme zamanından tasarruf sağlar.


  • Web sunucunuzda robots.txt dosyasını kullanın. Bu dosya tarayıcılara hangi dizinlerin taranıp hangilerinin taranmayacağını bildirir. Sitenizin yanlışlıkla Googlebot tarayıcısını engellemediğinden emin olmak için dosyanın güncel olduğundan emin olun. Sitenizi ziyaret eden robotlara nasıl talimat vereceğiniz hakkında bilgi edinmek üzere http://www.robotstxt.org/wc/faq.html sayfasını ziyaret edin. Google web yöneticisi araçlarında bulunan robots.txt analiz aracı ile robots.txt dosyanızı doğru şekilde kullandığınızdan emin olmak için test edebilirsiniz.

  • Şirketiniz bir içerik yönetim sistemi aldıysa sistemin, arama motoru örümceklerinin sitenizi tarayabilmesini sağlamak için içeriği dışa aktarabildiğinden emin olun.

  • Arama sonucu sayfalarının veya arama motorlarından gelen kullanıcılar için pek bir değer taşımayan otomatik olarak oluşturulmuş diğer sayfaların taramaya dahil olmasını önlemek için robots.txt dosyasını kullanın.

Kalite yönergeleri

Bu kalite yönergeleri, en yaygın aldatıcı ve yönlendirici davranış biçimlerini kapsar; ancak Google burada sayılmamış diğer yanlış uygulamalara da (örneğin tanınmış web sitelerinin harf oyunu yapılmış şekilde kaydedilmiş şekilleriyle kullanıcıları kandırmak) olumsuz tepki verebilir. Bu sayfada belirtilmeyen yanıltıcı tekniklerin Google tarafından onaylandığını varsaymamalısınız. Temel ilkeleri uygulayan site yöneticileri çok daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlayacak ve sonuç olarak tüm zamanlarını açıklar arayarak geçirenlere kıyasla çok daha iyi sıralamalar elde edeceklerdir.

Başka bir sitenin Google'ın kalite yönergelerini kötüye kullandığına inanıyorsanız, lütfen bu siteyi https://www.google.com/webmasters/tools/spamreport?hl=tr üzerinden rapor edin. Google, sorunlar için ölçeklenebilir ve otomatik çözümler geliştirmeyi tercih ettiğinden, elle gerçekleştirilen spam savaşını en aza indirmeye çalışıyoruz. Aldığımız spam raporları gelecekteki spam saldırılarını tanıyacak ve engelleyecek ölçeklenebilir algoritmalar oluşturmak için kullanılmaktadır.


Kalite yönergeleri - temel ilkeler
  • Sayfalarınızı kullanıcılar için hazırlayın, arama motorları için değil. Kullanıcılarınızı kandırmayın veya arama motorlarına kullanıcılarınıza gösterdiğinizden farklı içerik sunmayın; buna genel olarak "gizleme" denir.

  • Arama motoru sıralamalarını iyileştirmek için tasarlanmış hilelerden kaçının. En önemli kurallardan biri yaptığınız işi sizinle rekabette olan bir web sitesine açıklarken kendinizi rahat hissedip hissetmediğinizdir. "Bu benim kullanıcılarıma yardımcı olur mu? Arama motorları olmasaydı bunu yapar mıydım?" sorularını sormak da yararlı olacaktır.

  • Sitenizin sıralamasını veya Sayfa Sıralamasını artırmak için tasarlanmış bağlantı düzenlerine katılmayın. Özellikle Web'deki spam posta göndericilere veya "kötü komşulara" bağlantı vermeyin; bu bağlantılar nedeniyle kendi sıralamanız olumsuz etkilenebilir.

  • Sayfaları göndermek, sıralamaları kontrol etmek, vb. için yetkisiz bilgisayar programları kullanmayın. Bu gibi programlar bilgisayar kaynaklarını tüketir ve Hizmet Şartlarımızı ihlal eder. Google, Google'a otomatik veya program niteliğinde sorgular gönderen WebPosition Gold™ gibi ürünlerin kullanılmasını önermez.

Kalite yönergeleri - özel yönergelerSitenizin bu yönergelere uygun olmadığına karar verirseniz, sitenizi bu yönergelere uyacak şekilde değiştirebilir ve ardından sitenizi yeniden değerlendirilmesi için gönderebilirsiniz.


(a)


Google Web Yöneticisi Kuralları

http://kursunsabriomer.blogspot.com
google11

-Bu kurallara uymanız,Google’ın sitenizi bulmasına, dizine eklemesine ve sıralamasına yardımcı olur. Bu önerilerden hiçbirini uygulamasanız bile bir sitenin Google dizininden tamamen kaldırılmasına veya başka şekilde cezalandırılmasına yol açabilecek hatalı uygulamalardan bazılarını ortaya koyan “Kalite Yönergeleri”ni dikkatle incelemenizi öneririz. Bir site cezalandırıldıysa, artık Google.com.tr’deki sonuçlarda veya Google’ın ortak sitelerinden herhangi birinde gösterilmez.


Siteniz hazır olduğunda:

* Sitenizi, http://www.google.com/addurl.html adresinden Google’a gönderin.

* Google Web Yöneticisi Araçları’nı kullanarak bir Site Haritası gönderin.Google, sitenizin yapısı hakkında bilgi edinmek ve web sayfalarınızın kapsamını genişletmek için Site Haritanızı kullanır.

Tasarım ve içerik kuralları

* Sayfalarınızdan haberdar olması gereken tüm sitelerin sitenizin online olduğunu bildiğinden emin olun.

o Net bir hiyerarşi ve metin bağlantıları içeren bir site oluşturun. Her sayfaya en az bir statik metin bağlantısından erişilebilmelidir.

o Kullanıcılarınıza sitenizin önemli kısımlarına işaret eden bağlantıları içeren bir site haritası sunun. 100′ün üzerinde bağlantı içeriyorsa site haritasını ayrı sayfalara bölebilirsiniz.

o Faydalı, bilgi açısından zengin bir site oluşturun ve içeriğinizi açık ve anlaşılır bir şekilde anlatan sayfalar hazırlayın.

o Kullanıcıların sayfalarınızı bulmak için girebileceği kelimeleri düşünün ve sitenizin gerçekten bu kelimeleri barındırdığından emin olun.

o Önemli adları, içeriği veya bağlantıları göstermek için resim yerine metin kullanmayı deneyin.Google tarayıcısı,resimlerde yer alan metinleri tanımaz.

o <title> öğelerinizin ve “alt” özniteliklerinizin açıklayıcı ve doğru olduğundan emin olun.

o Bağlantıların çalışıp çalışmadığını ve HTML’in doğru olup olmadığını kontrol edin.

o Dinamik (yani, URL’sinde “?” karakteri yer alan) sayfalar kullanmaya karar verirseniz, her arama motoru örümceğinin, statik sayfaların yanı sıra dinamik sayfaları taramadığını unutmayın. Parametreleri kısa, parametre sayısını ise düşük düzeyde tutmanızı öneririz.

o Belli bir sayfadaki bağlantıların sayısını makul düzeyde tutun (100′den az).

Teknik kurallar

* Çoğu arama motoru örümceği, sitenizi Lynx’in göreceği şekilde göreceğinden sitenizi incelemek için Lynx gibi bir metin tarayıcısı kullanın. JavaScript, çerezler, oturum kimlikleri, çerçeveler,DHTML veya Flash gibi özellikler sitenizin tümünü bir metin tarayıcıda görmenizi engelliyorsa,arama motoru örümcekleri de sitenizi taramakta zorlanabilir.

* Arama botlarının sitelerinizi, site içerisindeki yollarını takip eden oturum kimlikleri veya kanıtlar olmaksızın taramasına izin verin. Bu teknikler bağımsız kullanıcı davranışını izlemek açısından faydalı olabilir, ancak robotların erişim modeli tamamıyla farklıdır. Bu tekniklerin kullanımı sitenizin dizine eklenmesinin yarım kalmasıyla sonuçlanabilir, çünkü botlar farklı gözüken ancak gerçekte aynı sayfaya işaret eden URL’leri elemekte başarısız olabilir.

* Web sunucunuzun If-Modified-Since HTTP başlığını desteklediğinden emin olun. Bu özellik, web sunucunuzun Google’a son taramadan sonra sitenizin içeriğinin değişip değişmediğini bildirmesini sağlar. Bu özelliğin desteklenmesi, size hem bant genişliğinden hem de bekleme zamanından tasarruf sağlar.

* Web sunucunuzda robots.txt dosyasını kullanın. Bu dosya tarayıcılara hangi dizinlerin taranıp hangilerinin taranmayacağını bildirir. Yanlışlıkla Googlebot tarayıcısını engellememek için bu dosyanın siteniz için güncel olduğundan emin olun. Sitenizi ziyaret ettiklerinde nasıl davranacaklarını robotlara söylemek için http://www.robotstxt.org/wc/faq.html adresini ziyaret edin. Doğru şekilde kullandığınızdan emin olmak için robots.txt dosyanızı Google Web Yöneticisi Araçları’nda bulunan robots.txt analiz aracı ile test edebilirsiniz.

* Şirketiniz bir içerik yönetim sistemi satın alırsa sistemin, arama motoru örümceklerinin sitenizi tarayabilmesi için içeriği dışa aktarabildiğinden emin olun.

* Arama sonucu sayfalarının veya arama motorlarından gelen kullanıcılar için pek bir değer taşımayan otomatik olarak oluşturulmuş diğer sayfaların taramaya dahil olmasını önlemek için robots.txt dosyasını kullanın.

* Farklı tarayıcılarda düzgün görüntülendiğinden emin olmak için sitesinizi test edin.

Kalite kuralları

Bu kalite kuralları, en yaygın aldatıcı ve yönlendirici davranış biçimlerini kapsar; ancak Google burada belirtilmemiş diğer yanlış uygulamalara da (tanınmış web sitelerinin yanlış yazımlarını kaydederek kullanıcıları kandırmak gibi) olumsuz tepki verebilir. Yanıltıcı bir tekniğin, sırf bu sayfada adı geçmediği için Google tarafından onaylandığını varsaymamalısınız. Temel ilkelere uymak için çaba gösteren web yöneticileri kullanıcılara çok daha iyi bir deneyim yaşatır ve tüm zamanlarını kötüye kullanabilecekleri açıkları arayarak geçiren yöneticilerin sitelerine göre çok daha iyi sıralamalar elde eder.
Başka bir sitenin Google’ın kalite kurallarını suistimal ettiğini düşünüyorsanız lütfen https://www.google.com/webmasters/tools/spamreport?hl=tr adresinden o siteyi bildirin. Google, sorunlar için ölçeklenebilir ve otomatik çözümler geliştirmeyi tercih ettiğinden, elle gerçekleştirilen spam savaşını en aza indirmeye çalışıyoruz. Aldığımız spam raporları, gelecekteki spam saldırılarını tanıyacak ve engelleyecek ölçeklenebilir algoritmalar oluşturmak için kullanılmaktadır.

Kalite kuralları - temel ilkeler

* Sayfalarınızı kullanıcılar için hazırlayın, arama motorları için değil. Kullanıcılarınızı kandırmayın veya arama motorlarına kullanıcılarınıza gösterdiğinizden farklı içerik sunmayın; buna genel olarak “gizleme” denir.

* Arama motoru sıralamalarını iyileştirmek için tasarlanmış hilelerden kaçının. En önemli kurallardan biri yaptığınız işi rekabet ettiğiniz bir web sitesine açıklarken kendinizi rahat hissedip hissetmediğinizdir. “Bu benim kullanıcılarıma yardımcı olur mu? Arama motorları olmasaydı bunu yapar mıydım?” sorularını sormak da kendi kendinizi test etmenin etkili bir yoludur.

* Sitenizin sıralamasını veya PageRank değerini yükseltmek üzere tasarlanmış bağlantı düzenlerine katılmayın. Özellikle web’deki spam göndericilere veya “kötü komşulara” bağlantı vermeyin; kendi sıralamanız bu bağlantılardan olumsuz yönde etkilenebilir.

* Sayfa göndermek, sıralamaları kontrol etmek ve benzeri amaçlar için yetkisiz bilgisayar programları kullanmayın. Bu tür programlar bilgisayar kaynaklarımızı tüketir ve Hizmet Şartlarımızı ihlal eder. Google, Google’a otomatik veya programlı sorgular gönderen WebPosition Gold™ gibi ürünlerin kullanılmasını önermez.

Kalite kuralları - özel kurallar

* Gizli metin veya bağlantılardan kaçının.

* Gizleme veya gizli yönlendirmeler kullanmayın.

* Google’a otomatik sorgular göndermeyin.

* Alakasız anahtar kelimeler içeren sayfaları yüklemeyin.

* Çok sık yinelenen içeriğe sahip birden çok sayfa,alt alan veya alan oluşturmayın.

* Kimlik avı veya virüs, truva atı veya daha başka kötü amaçlı yazımlar yükleme gibi kötü davranışları olan sayfalar oluşturmayın.

* Yalnızca arama motorları için oluşturulmuş “giriş” sayfalarından veya çok az orijinal içeriği olan veya hiç olmayan bağlı programlar gibi “çerez kesici” yaklaşımlardan kaçının.

* Siteniz bir bağlı programa katılırsa, sitenizin bu programa değer kattığından emin olun. Kullanıcılara öncelikle sitenizi ziyaret etmeleri için bir neden veren benzersiz ve alakalı içerik sağlayın.


Sitenizin bu kurallara uygun olmadığına karar verirseniz, sitenizi bu kurallara uyacak şekilde değiştirebilir ve ardından sitenizi yeniden değerlendirilmek üzere gönderebilirsiniz.

Kaynak (turkce): http://www.google.com/support/webmasters/bin/answer.py?hl=tr&answer=35769

Kaynak (English): http://www.google.com/support/webmasters/bin/answer.py?answer=35769

Kayadan onlarca mumya çıktı

13 Nisan 2009

A.A.http://kursunsabriomer.blogspot.com


Mısır'ın başkenti Kahire'nin güneyinde yapılan kazılarda onlarca mumya bulundu.

Mısır Antik Tarih Müdürü Zahi Havas, Mısırlı arkeologların oyulmuş bir kaya içindeki 53 mezarda onlarca mumya bulduğunu açıkladı.

Mumyalardan 4'ünün 22. hanedana (MÖ 931-725) ait olduğunu ve bugüne dek bulunan en güzel mumyalar arasında yer aldığını söyleyen Havas, ketene sarılmış mumyaların iyi korunduğunu söyledi.

Diğer mumyaların MÖ 2061-1786'ya ait olduğu kaydedildi. Arkeologlar, bölgede 15 maske, nazarlıklar ve çanak çömleklere de rastladı.

Kendini tamir eden kaporta



14 Nisan 2009

http://kursunsabriomer.blogspot.comBilim insanları çarpışmalardan sonra kendini onaran bir kaporta geliştirdi.

Rus bilim adamları, geleceğin uzay araçları ve uzay istasyonları için küçük çarpışmalardan sonra kendini onaran bir kaporta geliştirdi.

Rus The Gazeta gazetesinin haberine göre, Mekanik Mühendislik Araştırma Enstitüsünden uzmanlar, özellikle bir uzay çöplüğüne dönüşen yörüngedeki başıboş parçacıkların çarpması olasılığına karşı geliştirilen kaporta, çarpma tehlikesine karşı uzay istasyonlarının yörünge seviyesinin düzeltilmesi zorunluluğunu ortadan kaldıracak.

Uzay çöplerinin çarpma tehlikesine karşı güvenilir bir koruma bulunmadığını belirten Rus Uzay Kontrol Merkezinden Nikolai İvanov, 30 gram ağırlığında bir cismin uzay istasyonu ile çarpışmasının saatte 100 km hızla giden bir kamyonun enerjisinden daha güçlü etki yaratacağına dikkati çekti.

Uzay çöplerinin 10 cm'den büyük parçacıklar olduğunu belirten Rus yetkililer, çarpışma olasılığından 2 gün önce alarm verildiğini, geçen yıl Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) için 266 uyarı yapıldığını kaydetti.

Çarpışma olasılığı artınca UUİ'nin yörünge düzeyi değiştiriliyor veya mürettebatı tahliye ediliyor.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Spor dalları...



http://kursunsabriomer.blogspot.comTENİS:

Küçük bir topun raketle vurularak oyun alanının ortasına gerilmiş olan file üzerinden karşı sahaya atılmasıyla oynanan spor dalıdır.Tenisin kökeni kimilerine göre antik Roma döneminde, çıplak ya da eldivenli el ile oynanan "tringon" adı verilen oyuna dayanır. Diğer bir görüş ise benzer bir oyunun ilk kez Meksika'da Toltec yerlileri tarafından oynandığı ileri sürülmektedir.Mısır ve İspanya'da bulunan fresklerde ve Rönesans dönemi İtalya'sından kalma resimlerde, "giocco del pallone" ve "juego de pelota" isimleri altında, benzer esaslara dayanan oyunların duvarla çevrili alanlarda oynandığı görülmektedir.

Türkiye Tenis Federasyonu

VOLEYBOL:

Altisar kişiden oluşan iki takımın topu üç pasta filenin üzerinden geçirmeye ve rakip takımın sahasına düşürmelerine dayanan spor dalı.
Voleybol 1885 yılında Amerika'da icat edildi. Holyoke YMCA Okulun'da öğretmenlik yapan William Morgan basketbol topunun iç lastiğiyle böyle bir oyunun oynanabilceğini düsündü ve ilk uyğulamayı ögrencileri arasında yaptı. 1. Dünya savaşı yıllarında voleybol Uzakdoğu'ya ve Avrupa'ya yayıldı.1964 Tokyo Olimpiyatlarından itibaren olimpiyat proğramına alınan valeybol'da 80'li yıllara kadar Sovyetler büyük üstünlük kurdu.

Türkiye Voleybol Federasyonu

KAYAK:

Fiber ya da plastik maddelerden yapılmış olan kayaklarla kar üzerinde çeşitli yönlere kaymaya dayanan spor dalıdır.İnsanlık tarihi kadar eski bir spor dalı olan kayak, insanoğlunun doğa ile yapmış olduğu yaşam savaşı sonucu ortaya çıkmıştır. Tarih öncesi çağlarda insanların kışın karda batmamak amacıyla, ayaklarına bağlamış oldukları çeşitli şekillerdeki ağaç parçaları kayağın en ilkel şeklini temsil etmektedir.

MASA TENİSİ:


Bir masanın iki tarafındaki sporcuların ellerindeki raketler yardımıyla küçük bir topu, masanın ortasına gerilmiş ağ üzerinden karşı tarafa geçirmeye çalıştıkları spor dalıdır.Masa tenisi, 16. yy'da İngiltere'de yemek masalarının üzerinde lastik bir topun,rakete bezeyen kasnaklar aracılığıyla fırlatılarak oynanması sonucu tesadüfen ortaya çıktı. İlk zamanlar "ping pong" adı verilen bu oyun,19002 yılında kurulan Ping Pong Birliği'nin,1921-22 yılları arasında tekrar oluşturulması ile birlikte "Masa Tenisi" olarak anılmaya başlandı.

Masa Tenisi Sitesi

POLO:

İki takım arasında, top ve sopalar yardımıyla at üzerinde oynanan bir açık alan oynudur.Küçük bir topu uzun soplar yardımıyla rakip kaleye atarak sayı kazanılmaya çalışılan "polo" oyununda oyuncuların hem ata binme hem de topa vurma becerilerinin çok iyi olması gerekir.

SÖRF:

Uzun bir borddan yararlanarak, dalğaların üstünde ayakta kaymaya dayanan spor dalıdır.Rüzgar ve dalğanın etkisiyle yapılan ve rüzğar sörfü olarak da bilinen windsurf'e, yelken dalı içinde yer verilmiştir.

Surfers 2000 OnLine

SUKAYAĞI:

Ayağa takılı kayaklar yardımıyla, hızla giden bir teknenin arkasına bağlı olan halata tutunarak su üstünde kaymaya dayanan açık hava sporudur. Sukayağı sporunun ilham kaynağının, karda atlar tarafından çekilen kayakçılar olduğu sanılmaktadır. İlk kez 1925 yılında ABD'li Fred Walter bu spor dalının patentini aldı. Gerçek anlamda bir spor olarak ilk kez denenmesi ise 1920'li yıllarda ABD'li Ralph Samuelson tarafından yapıldı.1930'lu yıllarda, başta ABD olmak üzere, Avusturalya, İngiltere ve Fransa'da yayğınlaştı,1946'da ise,dünya çapındaki en önemli karar ve yönetim orğanı Dünya Sukayağı Birliği "World Waterski Union" (WWSU) kuruldu. 1949 yılında sukayağında ilk Dünya Şampiyonası yapıldı; daha sonara bu şampiyona düzenli olarak sürdürüldü.

TEKVANDO:

Rakibe karşı silahsız olarak, çıplak el ve ayaklarla yapılan savunma tekniklerini içeren spor dalıdır.Tekvandonun kelime anlamı: Tae; ayak, Kwon; el, Do;yol-sanat olup,el ve ayakla savunma sanatı anlamına gelir. Fakat tekvando, sadece bir teknik ve yekenek olamyıp,aynı zamanda felsefi ve insancıl değerler toplamıdır.

SUTOPU:

Havuzda 7'şer kişilik iki takım arasında oynanan, batmaz bir topu rakip takımın kalesine sokmayı amaçlayan su sporudur.Sutopu, süratli bir takım oynudur ve oyuncuların iyi yüzücüler olmalarının yanısıra, ciğer kapasitelerinin de çok yüksek olması gerekir.Sutopu, 1870'li yıllarda İngiltere'de ortaya çıkmış; kuralları belirlenmiş olarak ise ilk kez 1890 yılında İngiltere ile İskoçya arasında oynanmıştır. 1900 yılında da Olimpiyat Oyunları'nda yer almıştır. Sutopunun uluslararası yönetim orğanı, Amatör Yüzme Federasyonu'na (FINA) bağlı Uluslararası Sutopu Yönetim Kurulu olup, 1908'de kurulmuştur. 1920'li yıllarda sutopunun güç ve yetenek isteyen spor dalı olmasını sağlayan derin havuzlar kullanılmaya başlanmıştır.1937 yılında ise FINA, sutopu oyununun tam şişirilmiş, pas yapma becerisi yüksek topla oynanmasını karara bağlamıştır.

HALTER:

Halter sporunun geçmişi ilkel toplumlara kadar uzanmaktadır.Söz konusu dönemlerde,erkek çocukları için yapılan "ergenlik sınavı"nda özel bir taşı en çok kaldıran sınavı kazanmıştır.Halterin bir spor dalı olarak kabul edilmesi ve ilgi görmesi ise 18.yy. sonlarına kadar dayanmaktadır.Ancak Halterciler(Alman Eugene Sandow, Arthur Saxon ve Fransız Louis Apollon) şovmen,haltercilik de panayır ve tiyatrolarda bir gösteri biçimi olarak kabul edilmiştir.

Halter Sitesi

JUDO:

Rakibe vurmaksızın denge ve güç unsurlarının kullanarak savunma yapmaya dayanan spor dalıdır.Judo,Jujutsu'dan doğan spor dallarından birisidir.Jujutsu ve Judo Çin karakteri ile yazılan kelimeler olup Ju, her ikisinde de "Yumuşaklaşmak" veya "Yol Verme", Jutsu "Sanat Çalışma", "Do" ise "Prensip" veya "Yol" anlamına gelmektedir.Jujutsu"Yumuşak Sanat",Judo zafer kazanmak için önce yol vermeyi ifade eden "Yumuşaklılık Yolu", Kodokan ise,"Yolu Çalışma Okulu" demektir.Judonun amacı,zihinsel ve ahlâki disiplin yoluyla sağlam karakterli insan yetiştirirken vücudu kuvvetli,faydalı ve sağlıklı yapmaktır.Judoda birinci kural,kuvvete karşı koymadan rakibin kuvvetinden yararlanmak, ikinci kural ise şiddet kullanmamaktır.Judocu rakibine acı vererek değil, onu acı sınırının eşigine getirerek üstünlüğünü belirtir.Judo bu tür kuralları bedensel ve zihinsel enerjiden en üstün ve en uygun bir şekilde kullanabilme yöntemini öğretirken, bunu yaşamın her döneminde de kullanmasını sağlar.

Judo Sitesi

HENTBOL:

Kapalı salonda 7, açık alanda 11'er kişilik iki takım arasında, topun elle oynanarak kaleye sokulmasına dayanan spor dalıdır.İlk kez 1927'de İstanbul'da bir açık alan sporu olarak oynanan hentbol, daha sonra yavaş yavaş Anadolu'ya da yayılarak oynanmaya başlanmıştır.Ancak Türkiye'de hentbol, voleybol ve basketbol ile birlikte 1942 yılında "Spor Oyunları Federasyonu"na bağlanınca canlanmaya başlamış,ilk hentbol ligi 1942-43 sezonunda İstanbul Hentbol Ligi adıyla kurulmuş ve o yıl Defterdar Takımı şampiyon olmuştur. 1943-44 ve 1944-45 yılları arasında ise Galatasaray şampiyonlugu elinde tutmuştur.1945'te ilk kez düzenlenen Türkiye Şampiyonası düzenlenmiş, şampiyon da" Kara Harp Okulu"olmuştur.

Hentbol Sitesi

GOLF :

Üzerinde dogal Ve yapay engellerden oluşan parkurlar bulunan geniş bir çim arazide, özel bir topu sopalar yardımıyla her parkur sonundaki deliğe en az sayıda sıralı vuruşla sokma esnasına dayanan açık alan sporudur.Rakibe ve skora karşı oynanmadığı için golf, her yaş, cinsiyet ve kondisyonda yapılabilen bir spordur.Golf sporunun kökenin 15.yüzyıllıga indigi, bu dönemde Hollandalı denizcilerin golfe benzeyen bir oyunu aralarında ilk kez oynadıkları bilinmektedir.Flemenkçe'de "çomak" anlamına golfün daha sonra denizciler tarafından Britanya adalarına taşındıgı sanılmaktadır.

Golf Sitesi

ATICILIK:

Barutun bulunup ateşli silahlarin kullanılması ile spor görünümüne kavuştu.Hayli masraflı olan bu silah kullanma sporu 19.yüzyılın ortalarında Kuzey Avrupa ülkelerinde ve İngiltere'de başladı.Atıcılıkta ilk dünya şampiyonası 1890'da yapıldı,1896 Olimpiyatlarının proğramına alındı.Atıcılık Osmanlı döneminde 1940 yılından itibaren ele alındı. Spor klüplerinin kurulması ve ordunun ilği göstermesi ile kabul edildi.

Atıcılık İle İlğili Bir Site

ATLETİZM:http://kursunsabriomer.blogspot.com

İnsanoğlunun yaptığı en eski spor dallarından biri.Fiziksel güç,dayanıklık,çeviklik, hız gibi nitelikler gerektiren; koşu,yürüyüş,atma ve atlamalardan oluşan çalışmalar,etkinlikler,oyun ve yarışmaları ifade eder.Antropoglar, sosyologlar ve spor araştırmacılarının belirlediklerine göre,insanoğlu çok eski çağlarda yaşama mücadelesi verirken atletizme başladi,Vahşi hayvanların saldırısından kaçmak ya da karnını doyurmak üzere avlayacağı hayvanları kovalamak için koşmayı ögrendi. Kendisini korumak için önce taş, daha sonra mızrak atma tekniklerini geliştirdi. Antik çağda düzenlenen olimpiyat oyunlarının ana yarışma dalını da atletizm oluşturdu. Bilinen ilk olimpiyat şampiyonu M.O 776'da yapılan ilk olimpiyatın 200 metre birincisi Elisle Corebus oldu. Buna paralel olarak KIR KOSULARI,YOL KOSULARI,PİST KOŞULARI'dır.

Türk Atletik Federasyonu

BASKETBOL:

Topu yerden 3.05 metre yükseklikteki bir çemberden geçirmeye çalışan beşer kişilik takımların elle oynadıkları oyun.
Basketbol, aslen Kanada'lı olan ve 39 yılını Amerika'da spor öğretmenliği yaparak geçiren Dr.James Naismith tarafından bulundu.
İlk basketbol maçı 20 Ocak 1892 günü Springfield YMCA dersanesinde spor salonunda oynandı.Naismith oyunun esaslarını 13 ana maddede topladı.Ülke içindeki işbirliği ile bu oyun iki yıl içinde tüm Amerika'ya yayıldı. Amerika'lı askerler birinci dünya savaşı sırasında basketbolun Avrupa'ya yayılmasında büyük rol oynadılar.

Türkiye Basketbol Federasyonu

BİNİCİLİK:

At terbiyesi,engel atlama,kros gibi ana bölümlerden oluşan bayan ve erkek sporcuların bir arada yarıştığı olimpik atlı spor dalı.
Binicilik sporunun tarihi;insanın atı ehlileştirerek binmeye başladığı ilk çağlara dayanır.4 bin yıllık geçmişiyle en eski spor dallarından biri olarak kabul edilir.M.O 688'de Yunanlılar İskitler'den ögrendikleri biniciliği "araba yarışları"biçiminde olimpiyat yarışma programına aldıular.16.yy'da ilk binicilik okulu İtalya'nın Napoli kentinde açıldı.At ve binicilik, İslam dünyasında özellikle Türkler arasında önemli bir yer tuttu.Osmanlı İmparatorluğu döneminde köyden büyük şehirlere kadar hemen her kesimde binicilik yarışmaları düzenlendi. Sultan Abdulaziz düzenlediği yarışlar sayesinde bu spor dalına verilen önemi arttırdı.1913'te Mahmut Şevket Paşa, Sipahiocağı'nı kurdu. Bu ocak sayesinde özellikle ordu, biniciliğimizin en önemli kaynağı haline geldi.

Türkiye jokey kulübü

BİSİKLET:

İnsan gücünü ise çeviren, pedal veya benzeri bir mekanizma ile çalısan iki tekerlekli motorsuz taşıt aracıyla, özel pistte,yolda veya açık arazide ferdi ve takım halinde yapılan spor dalı.19. yüzyılda ortaya çıkan ilk bisiklet örnekleriyle başladı.1690'da Fransız asilzadeleriden Sivrac'ın yaptığı ve "Celerifere" adını verdiği iki tahta tekerlekli pedalsiz bisiklettir.1834'te İskoc Kırkpatrick McMillan pedali icat etti.1866'da bisiklet yayğınlaşmaya başladı.Bisiklet 1896 da ilk olimpiyatlarda yer aldı.Saate karşı yarış ise 1900'de yapıldı ve halen yarışma olarak kabul edilir.

BOKS:

Özel eldiven takılmış, kilolarına göre sınıflandırılmış,iki kişinin, ring adı verilen kare bicimindeki bir alanda yumruklarıyla vuruşarak birbirlerine üstünlük sağladıkları, amatör veya profosyenel olarak oynanan oyun. En eski spor dallarından biri olan boksun 5 bin yıllık geçmişi vardır.Önceleri askeri amaçlarla, yakın dövüş tekniklerinden biri olarak boks özellikle jimnazyumlarda gençlere ögretiliyordu. Daha sonra güreşin bir parcası olarak spordaki yerini almaya başladı. M.O. 2500 yıllarında boks'un bir spor mücadelesi biçiminde uyğulandığı, Mezopotamya'da Bağdat yakınlarında bulunan tabletlerdeki kabartmalardan da anlaşıldı. Boks'un temelleri İngiltere'de atıldı. 17.yy'da İngiliz'ler vuruş bicimlerini belirlediler.Şiddet unsurlarını azaltarak olayın sportif yanını geliştirdiler.


Boks Sitesi

CİMNASTİK:

Atletizm ve gösteri niteliklerini taşıyan, vücüdun esnekligine,çevikligine dayalı çeşitli ritmik-artistik hareketlerden oluşan,bayanlar ve erkeklerin yaptığı aletli-aletsiz spor dalı.Cimnastik sporunun kökleri tarih öncesi eski çağlara kadar uzanır.
Sosyologlar, insnaoğlunun maymunlardaki çevikliğe özenerek ilk cimnastik hareketlerini taklit yoluyla gerçekleştirdiğini belirtirler.Cimnastik, Çin,Pers,Hindistan,Yunan ve Roma uyğarlıklarında da önemli yer tutar.Bugünkü modern cimnastiğin temelleri 18.yy'da Almanya'da atıldı.Modern cimnastik, Atina'da düzenlenen 1896 olimpiyatlarından itibaren olimpiyat proğramlarına alındı.

ÇİM HOKEYİ:

Futbol alanı büyüklüğünde bir alanda, on birer kişilik takımların sopalar yardımı ile topu kaleye sokmak için mücadele ettikleri spor dalı.
Çim hokeyi, futbolla, buz hokeyinin bir karışımıdır. Bu iki spor dalı kadar popüler olmasada Batı Avrupa'da da bayanlar arasında,Asya ülkesinde de erkekler arasında hayli yayğındır.Bu oyunun ilk olarak eski Yunan'da oynandığı, bugünkü lere benzer kurallarının da Persler tarafından konduğu sanılmaktadır.Hokeyi İngilizler'den ögrenen Hintli ve Pakistanlılar, günümüzde bu spor dalında üst sıralarda yer almaktadır.1908'den bu yana olimpiyatlarda yer alır. (1924 haric).

ESKRİM:

Kılıçla dövüşme sanatının çeşitli kategorilere ayrılarak ve teknolojik gelişmelerden yararlanarak uygulanmasına dayalı bayan ve erkek sporu.1896'dan bu yana olimpiyat proğramlarında yer alan eskrimde İtalyan,Fransız ve Macar sporcular önemli başarılar elde ettiler.
1928'den 1960'a kadar olimpiyat şampiyorluğunu kimseye kaptırmayan tek ülke Macar'lardır.

FUTBOL:

Onbirer kişilik iki takım arasında oynanan, küre biçiminde özel bir topun eller kullanılmadan ayak,kafa ve vücudun öteki kısımlarıyla vurularak rakip kaleye sokulmasına dayalı bir spor dalı.
Futbol çağımızın en cok sevilen sporu olarak kabul edilir.Futbolun geçmisi M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanır. Çin'de İmparator Huang Ti döneminde (M.O.2697), askerlerin savaşa hazırlık amacıyla Tsu-Cuhu adıyla bir tür futbol oynadıkları, yazılı belgelerden anlaşılır.Bu topun deriden yapılmış yuvarlak, topun iki kazık arasından geçirilmesine dayanıyordu.Bugünkü modern futbolun kaynağı İngiltere oldu.İngilizler 12.yy'dan itibaren futbol oynamaya başladılar.II Edward tarafından 1314 yılında yasaklandı.17.yy'a kadar futbol hep gizli oynandı.Futbolculara da halk tarafIndan hep kötü gözle bakıldı. Kral II.Charles döneminde serbestce oynanmaya baslamıştır.1863 yılında futbol kuralları üzerinde kesin anlaşmaya varıp İngiltere Futbol Federasyonunu kurdular.Bu tarihten sonra da Avrupa ülkelerine ve bütün dünyaya yayıldı. Mdern futbol 19.yüzyılın sonlarında Türk toplumunda oynanmaya başladı.Şu an oldukca ilği duyulan futbol, hemen hemen tüm spor dallarından önce gelir.Türkiye, milli maçlarında vermiş olduğu karşılaşmalarda, bir çok başarıya imza
atmış bulunmaktadır.

Türkiye Futbol Federasyonu

KANO:

Akarsularda zamanla olduğu gibi, güc doğa koşulalrıyla da mücadele etmeye dayanan ve kücük bir tekneyi tek kürek yardımıyla hedefe ulaştırma prensibi üzerine kurulu spor dalı.Kano, bir olimpiyat sporu olarak çok çeşitli teknelerle yapılır.Bu sınıflar kano ve kayak olmak üzere iki katerğoriye ayrılmış olup, kanolara "Canadians" da denir.Kanolar Kızılderililerin teknelerinden doğmuştur.

KÜREK:

İnsanoğlunun denizler ve akarsularlarla basit araçlar kullanarak mücadelesini temel alan bir spor dalıdır.Küreğin ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kullanıldığı tam olrak bilinmiyor.Ancak tarihsel kaynakların çogu, küreğe benzer gereçlerin ilk olarak Akdeniz'de görüldüğünü, ilk kürek yarışmasınında Mısır'da Nil Nehri üzerinde yapıldığını öne sürerler. İlk kürek yarışı 1715 yılında İngiltere'de Thames Nehri'nde yapıldı.1900 Paris Olimpiyatlarından beri olimpiyat proğramında yer alır.

KIŞ SPORLARI:

Zorlu doğa koşullarına karşı, insanoğlunun çeşitli araclar yardımıyla kar ve buz üzerinde hareket etmesine dayalı spor dalı.
Kayak, kış sporlarının temelini oluşturur.İsvec'li arkeoloğların yaptığı kazılar, kayak sporunun en azından dört bin yıllık bir geçmişi olduğunu kanıtladı. 205 cm boyunca, orta yerindeki genişliği 15 cm olan kayakların çam ağacından yapıldığı anlaşıldı. M.S. 526-559 yılalrında Procopios'un yazılarında kayak müsabakalarına yer verildiği görülmüştür.1891'de Avusturya'lı Zdarsky (1874-1946) İlk spor kayağını yaptı. 1892'de Almanya, 1894'te Avusturya ve 1901 yılında Fransa'da başlayan kayak müsabakaları giderek kış sporları içine girdi.


OKCULUK:

Kokeni insanoglunun avcilik gunlerine dayanan, oku bir yay araciliyla hedefe gondermeyi amaclayan spor dali.Okculuk ilk kez 1904 yilinda olimpiyat programina alindi. Bu bransta ilk donemlerde Fransa,Belcika ve Ingiltere basarili sonuclar almis, daha sonraki
donemlerde Amerika, Sovyerler Birligi, Iskandinav ulkeleri ve Italya bu ulkeleri izlemistir.

YELKEN:

İnsanoğlunun suyun kaldırma kuvvetinden istifade ederek kullandığı teknelere rüzğarın enerjisini de eklemesiyle oluşan ve önceleri bir ulaşım biçimiyken sonra doğayla mücadelenin ağır baştığı bir faliyet halene gelen spor dalı. Özellikle açık denizlere kıyısı olan ülkelerin benimsediği yelkenli tekneler,ulaşım ve savaş amaçlarıyla da kullanıld. Yelkenli bir spor dalı olarak benimseyen ilk ülke İngiltere'dir.
1693 yılında Seamark Cub adında bir klübün kurulmasından sonra yelken sporu dünyanın diğer ülkelerine de yayıldı.

YÜZME:

http://kursunsabriomer.blogspot.comİnsanoğlunun ilk çağlardan bu yana doğaya uyum sağlayabilmek için ihtiyaç duyduğu aktivitelere dayalı spor dalı.Önce hayvanların hareketlerini izleyen, sonra da suyun içinde kol ve bacaklarını içgüdüsel bir biçimde kımıldatan insan, kısa sürede yüzmeyi öğrendi.
Ancak bu aktivitenin organize bir yarış bicimi haline gelmesi 19. yy'a rastlar Bununla birlikte bazı tarih kitaplarının Japonya'da yüzme yarışlarının çok daha eskilere dayandığını,1603'te Japonların ilk ulusal yarışmayı düzenlediklerinden söz eder.

Yüzme sporuna Avrupa kıtasında öncülük eden İngiliz'lerdir.

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…


(a)


Galatasaray kara kara düşünüyor

A.A.

13 Nisan 2009


Ligde şampiyonluk yarışında olabilmek için mutlak galibiyet parolasıyla çıktığı Ali Sami Yen Stadı'ndaki karşılaşmadan 1 puan alabilen Galatasaray, çıkan olaylar nedeniyle önemli oyuncularını da kaybetti.


Hafta sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile Atatürk Olimpiyat Stadı'nda karşılaşacak olan Galatasaray, özellikle savunma bölgesinde çöktü.

Savunmanın ortasında haftalardır sakatlıkları nedeniyle Servet ve Emre Güngör'den yoksun olan sarı-kırmızılı ekipte, teknik heyet, burada Emre Aşık'ın yanında Hakan Balta, Mehmet Topal ve hatta Kewell'ı dahi kullanmak zorunda kaldı.

Emre Aşık da Fenerbahçe maçında kırmızı kart görünce, Galatasaray'da gerçek yeri stoper olan oyuncu kalmadı. Teknik direktör Bülent Korkmaz'ın, İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında savunmanın ortasında sol bek Hakan Balta ile orta saha oyuncusu Mehmet Topal'a yer vermesi bekleniyor.

ARDA'NIN YOKLUĞU ÖNEMLİ

Galatasaray, savunmadaki bu krizin yanı sıra Fenerbahçe maçında orta sahasının en etkili ismini de kaybetti.

Lincoln'ün hem formsuz, hem de antrenman eksiği olmasından dolayı oyun organizasyonunda Galatasaray'ın en büyük silahı olan Arda'nın, kart cezalısı duruma düşmesi, sarı-kırmızılı ekip için en büyük eksiklerden biri oldu. Arda'nın en az iki maç ceza alacak olma ihtimali teknik heyeti düşündürüyor.

Seni Seviyorum

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Seni Seviyorum

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi.
Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldanan birşeyler gibi
Seviyorum seni yaşıyoruz çok şükür' der gibi.

Nâzım Hikmet

Dostluklar vardır



Yüzyüze dostluklar vardır;
Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela.
Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...

Uzak dostluklar vardır;
Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl,
birbirlerinin uzak dostlarıdır.
Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...

Sessiz dostluklar vardır;
Dilsiz bir adamla, duymayan bir başka adamın elleri arasında sessiz bir
dostluk oluşur.
Herşeyden konuşur sessizce bu eller...

Zorunlu dostluklar vardır;
Pazar ile Pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün...
Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak, yanyana durmak
zorundadırlar...

Uzun dostluklar vardır;
İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve
uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...

Günün birinde ölen dostluklar vardır;
Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanıbaşında duran ceviz ağacının dostluğu
gibi...

Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip
de, [bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar
yükseldiği zaman ölen dostluklar...]

Vakitsiz dostluklar vardır;
Bir peçete, bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin...
Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen
dostluktur...

Bakımsız dostluklar vardır bir de...
Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, bir kaç cümlelik
mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...

HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE...

(a)


SAĞLIK OLSUN



Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama.
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin,ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Penceyi aç,yağmur da olsa,fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma adamakıllı yıka yüzünü serin serin.
Geceden hazır olsun,yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart.
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine.
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle,karşına ilk çıkana gülümse,aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine,dünden, önceki günden,hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,ohhh şöyle bir hafifle.
Bir güzel kahve ısmarla kendine,seni mutlu eden sesi duymak için alo de.
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık.
Yağmur varsa ıslan,güneş varsa ısın,hatta üşü hava soğuksa.
Yürü,yürürken sağa sola bak,öylesine değil,görerek bak.
Çiçek görürsen kokla,köpek görürsen okşa,çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra, şöyle bir düşün,kimler sana yol açtı,sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra,arayabilirsen ara.
Hatırlarını sor,öyle laf olsun diye değil,kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil,senin de yüreğini ısıtacak,yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi?
Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun,masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları,bardakları misafire.
Sizden ala misafir mi var bu dünyada.
Ailecek kurulun sofraya,öyle acele acele değil,vazife yapar gibi hiç değil,şöyle keyfe keyif katar gibi,lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde,dostların olsun
Sohbet mezen,kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım,hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illaki sağlık olsun!


(a)


Sen müziği çal, ben dans ederim…





Sen müziği çal, ben dans ederim…
Diline düşen sözcüklerin tuşlara hükmüyle,ben de yerimi alırım.Bir köşede bekleyen pabuçlarım,parlak kostümüm ve gülümsemem ile işte buradayım.
Hayat yolunun engebelerine karşı mırıldandığım, gizli sözcüklerimi kimseler
duymasa da,ben sana eşlik ederim.Ümit vaat eden tılsımlı cümleler zinciriyle
hemen yanındayım.
Do ile ağlar,re ile gülerim belki;ama sekiz ses güzeliyle sana refakat ederim.

Sen müziği çal,ben dans ederim…
Hüzünlü parçaların acılarından etkilenmez yüreğim.Pistin salınan güzeli olur,arada göz kırpar yüreğini hafifletirim.Acılar yaşansa da ışıltılı kostümümün pırıltıları gözlerime yansıdığında,saklarım çiğ düşen ağlamaklı bakışlarımı…

Sen müziği çal,ben dans ederim…
Makamına göre ayarlarım adımlarımı.Beraber başlanan bu oyunda,en büyük yardımcın olarak,gösteriyi sunuma hazırlarım seninle.Ara nağmelerde,hafifçe anılsa da eskiler,taksimler de can bulur yüreğim.Gülerim…


Sen müziği çal,ben dans ederim…
Notalarınla tasvir ederken sevdamızı,pistin her köşesinde dans eder,baharın olur,çiçekler açarım.Her bakışını anında yakalar,rakkaseye yakışan arz-ı endam ile yansıyarak geri dönerim sana ve savrulan eteklerimle,gam-ı uzak ederim…

Sen müziği çal, ben dans ederim…
Hüzzam makamlarının burukluğunu yaşatma yüreğine, rast makamının
doğruluğunda,ara taksimlerle süzüldüğün anda hicazkâr makamına,zarafetimle göz doldurur,seni gülümsetirim…

Sen müziği çal,ben dans ederim…
Nağmelerin ipeksi akışkanlığında,bu yolculukta senin ezgilerinle süzülür,ağır-aksak yekinmelerle hep yanı başında olurum.Sen yeter ki nefesinle ve dokunuşla hayat ver notalara...
ve sen müziği çal,ben bizim için dans ederim.


(a)


Gitme! eksilir ümitlerim




benzi solmuş şehrin
ayışığı geceye kırgın
kaldırımlara
sis kaplamış her yeri…
ıssız bir hüzün
var sanki ayak izlerinde..
nereye böyle?
gidiyormusun yoksa?
daha ışığını
sürmeden yüzüme..
yaşanmamışlıklar
dizilirken genzime
ağrımayacakmı
sesim sesinde?..
iliğime kadar
işlemişken sen
beni böyle
kimsesiz bırakıp
gidiyormusun?
söyle!
bu gövdeyi
nasıl taşır
ruhum.
“sen”
gidince
gitme kal!
yüreğimin
en saklı
köşesinde



Edebiyat Nedir?




Edebiyat Nedir?


Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun, dilden,konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını ortaya koymak gereklidir.
Konuşma ve düzyazı dilinde,dil bir araç,sözcükleri kullanmakla girişilmiş, belli bir amaca dönük eylemdir.Doğruyu araştırma,ortaya koyma başkalarına iletme aracıdır. Konuşma ve yazı dilinde sözcükler görevini yaptıktan sonra işe yaramaz hale gelir. Önemli olan meydana getireceği sonuçlardır.Sonuç yani amaç,onu okuyan,ya da dinleyendeki değişimdir.Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi unuturuz.Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl biçimlendirildiğine dikkat etmez. Unutur. Dil,bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla yada eşya ve düşüncelerle karşı karşıya getirir.Konuşma ve yazı dilinde sözcükler saydamdır.Uçarıdır.Aradan kaybolur gider.

Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır.

Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil,biraz amaçtır.Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler,cümleler ve biçimler nesnel (objektif) hale gelirler,şeyleşirler.

İnsanla öteki insanların, eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir. Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi.Tam tersine, karşımıza çıkar. Resim gibi,heykel,müzik,yapı gibi (eşya) değeri kazanır.
Şair cümle kurmaz,bir nesne meydana getirir.Sözcüklerle,güzel,unutulmaz biçimler yaratır.Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin eğilimler dürtüsü vardır.

Şair,dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz.Onlara yararlı olur.Renk,ses,hacim gibi onları şeyleştirir,kırar,bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar.

Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler,deyişler,tılsımlı biçimler haline getirilmesi,bunların sihir ve büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel biçimlerle tekrar edilmesi,şiirin doğuşunu hazırlayan en eski etkenlerdir.Bu yönden denilebilir ki,yazı şöyle dursun,tam konuşma dilinin bile gerçekleşmediği,insanın ve insanlığını en eski tarihinde şiir ve şiir dili vardır.Demek ki,edebiyat,dilden önce idi.

Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup kullanılmasından sonra gelişmiştir.

Sanat dışı konularda (politika,hukuk,mektup vb.alanlarda) bile ilk yazılı metinler, edebiyata yakın,destanî,güzellik iddiası ile yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır.

Edebiyatta Akım Denince Ne Anlaşılır?

Akım,insan düşüncesinin ve yaşamının,tarih içinde değişik dünya görüşlerinin birbirini izleyerek devam etmesidir.

Tarih boyunca insanlar her çağda bilim ve felsefe verilerinden,sosyal, ekonomik, siyasal gerçeklerden esinlenerek,ileriye doğru atılımlar yaparak,eskiyen düşünce ve biçimlerin yerine yenilerini ve başkalarını koyarlar.

“İyiye, Güzele ve Doğruya” sloganı ile ifade edilen bu atılımlar yeni ahlâk,estetik ve bilim değerleri getirirler.

Sanat ve edebiyat akımları her çağın kendine özgü gerçekleri ve değerleri açısından ortaya atılan güzellik anlayışları,estetik görüşleri ve ölçüleridir.

Edebiyat ve sanat akımları,milli ve milletlerarası bilimsel,felsefi, sosyal, ekonomik,siyasal,ahlâki,dinsel yaşamın ürünleri olurlar ve tarihsel değerlerin uzantısı içinde eskiye ve kurulu düzene varolan edebiyat ve sanat anlayışına karşı ihtilâlci karakter taşırlar.

Ama bu devrimci karakter çoğu kez yöntemlerde ve yöntemlerin uygulanışında göze çarpar. Oysa edebiyat ve sanat akımları tarih içinde klâsik görüşlere zaman zaman dönerek tazelemeler, tekrarlar, yeniden değerlendirilişler yapmaktadırlar.

Her toplumun edebiyatında, kendisine özgü milli akımlar, aşamalar vardır. Fakat bunlardan bir kısmı ulusal sınırları aşarak uluslararası değer ve kapsam kazanırlar. Sonra bunlar ulusal sanatları etkiler.

Edebiyat ve sanat akımlarına ekol,okul, meslek ve çığır da denilmektedir.

Dünya Çapında Etkiler Yapmış Olan Sanat ve Edebiyat
Akımlarının En Ünlüleri Hangileridir?



Uluslararası değer taşıyan etkili edebiyat akımlarını şöyle sıralayabiliriz:

 1- İlkel edebiyat
 2- Doğu edebiyatı
 3- Anadolu edebiyatı
 4- Arap edebiyatı
 5- Batı edebiyatı
 6- Mistik edebiyat
 7- Hıristiyan edebiyatı
 8- İslâm edebiyatı
 9- Hümanist edebiyat
10- Rönesans
11- Klasisizm
12- Romantizm
13- Realizm
14- Natüralizm
15- Parnassizm
16- Sembolizm
17- Kübizm
18- Fütürizm
19- Dadaizm
20- Sürrealizm
21- Egzistansiyalizm


(a)


12 Nisan 2009 Pazar

Edebiyatımızda “İlk”ler…



Edebiyatımızda “İlk”ler…


http://kursunsabriomer.blogspot.com


» İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi / Şair Evlenmesi /1859
» İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
» Batılı tekniği uygun ilk roman: Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı memnu
» İlk çeviri roman: Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon’dan Telemak /1859
» İlk köy romanı: Nabizade Nazım / Karabibik
» İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf / Eylül
» İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası
» İlk resmi Türkçe gazete: Takvim –i Vakayi
» İlk yarı gazete: Ceride-i Havadis
» İlk tarihi roman: Namık Kemal / Cezmi , A. Mithat / Yeniçeri
» İlk özel gazete: Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
» İlk pastoral şir: A.Hamit Tarhan /Sahra
» İlk şiir çevirisini yapan: Şinasi
» İlk makaleyi yazan: Şinasi
» Noktalama işaretlerini ilk kez kullanan ilk Türk gazeteci: Şinasi
» Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan: A.Hamit /Eşber veya Sardanapal
» Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri: A.Hamit/Nesteren
» İlk bibliyografya: Keşfü’z Zünun /Katip Çelebi
» İlk hatıra kitabı: Babürşah /Babürname
» İlk hamse yazarı: Ali Şir Nevai
» İlk tezkire: Ali Şir Nevai /Mecalisün Nefais
» İlk antolojisi: Ziya paşa /Harabat
» İlk atasözleri kitabı: Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye
» İlk mizah dergisi: Diyojen /Teodor Kasap
» İlk hikaye kitabı: A: Mithat /Letaif-i Rivayet
» İlk fıkra yazarı: Ahmet Rasim
» İlk Türkçe yazılan ilk kitap: Kutadgu Bilig
» İlk siyasetname: Kutadgu Bilig
» İlk mensur şiir örneklerini veren: Halit Ziya
» Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan: Mehmet Emin Yurdakul
» Dünya edebiyatındaki ilk modern roman: Cervantes/Don Kişot
» İlk makale: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
» İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk: Fecr-i Ati
» Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser: Kutadgu Bilig
» İlk seyahatname: Mir’atül Memalik / Seydi Ali Reis
» İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
» Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
» Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre
» Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekillerinden farklı ilk örnekleri veren: Tevfik Fikret
» Türkçenin ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman paşa / Sarf – ı Türki
» İlk naturalist eserimizin yazarı: Nabızade Nazım / Zehra
» Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim
» Şarkıyı icat eden: Nedim
» İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi: Kamus’ul Alam
» İlk sözlüğümüz: Divan-ı Lügat-it Türk
» İlk Türkçe sözlük: Şemsettin Sami: Kamus-ı Türki
» İlk özdeyiş örneklerini veren: Ali Bey / Lehçet’ül Hakayık
» İlk didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk eserimiz: Kutadgu Bilig
» Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin: Orhun Abideleri
» Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan: R.Mahmut Ekrem
» Edebiyatımızdaki milli dönemin açılmasına öncülük eden: Mehmet Emin Yurdakul
» Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin
» Edebiyatımızda ilk kafiyesiz şiirini yazan: A. Hamit / Validem
» İlk köy şiiri: Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı
» İlk alfabemiz: Göktürk Alfabesi
» Tekke şiirinin babası: Ahmet Yesevi
» İlk Türk destanı: Alp Er Tunga Destanı
» Bizde batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan: Namık Kemal
» Bizde epik tiyatro türünün kurucusu: Haldun Taner
» İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım
» Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
» Dünyanın bilinen ilk destanı: Sümerlerin Gılgamış Destanı
» Dünyanın halen yaşayan ,en büyük ve ilk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas Destanı
» Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan: Şinasi
» Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman: Ateşten Gömlek
» İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı: A.Vefik paşa
» İlk divan şairi: Hoca Dehhani
» Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu’yu işleyen: Refik Halit Karay
» En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye koğuşu
» İlk çocuk şiirlerini yazan: Tevfik Fikret / Şermin
» Dilde sadeleşmeyi savunan ilk yayın organı: Genç Kalemler

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…


(a)


"Doğru besleniyor muyum?"



22 Ağustos 2008

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

http://omersabrikursun1.spaces.live.com

Beslenmenizi test edin...


"Doğru besleniyor muyum?" Hepimiz bu soruyu kendimize sık sık sorarız. Yiyip içtiklerimiz "sağlıklı mı, çok mu, az mı, içinde yeteri kadar vitamin, mineral, antioksidan var mı, kilo aldırır veya zayıflatır mı?" diye merak ederiz.

İyi beslenmek, lezzetli, güzel, keyifli şeyler yiyerek bedenimizin ihtiyaçlarına cevap verebilmek gerçekten de çok ama çok önemlidir. "Nasıl besleniyorum" sorusunun yanıtını öğrenmek istiyorsanız aşağıdaki testten yararlanabilirsiniz.

1- Günde kaç öğün yiyorsunuz?

- İki: 1 puan

- Üç: 3 puan

- Daha fazla: 5 puan

2- Kahvaltıda genelde ne yersiniz?

- Yulaf ezmesi, kahvaltılık gevrek ve yağsız süt: 3 puan

- Zeytin, yağsız lor peyniri, salatalık, domates, yeşil biber: 5 puan

- Kahvaltı yapmıyorum: 1 puan

3- Ana yemeğiniz hangisidir?

- Balık, hindi ya da tavuk, haşlanmış et ya da yağsız kırmızı et (sığır, dana eti): 4 puan

- Zeytinyağlı sebze, yoğurt, salata: 5 puan

- Sakatat, yağda kızarmış şinitzel, sosis: 0 puan

4- Ana yemeğinizde en fazla porsiyonu hangisi alıyor?

- Et veya balık: 1 puan

- Sebzeler, salatalar, zeytinyağlılar: 5 puan

- Dengeli bir biçimde ikisinin karışımı: 3 puan

5- Yemeklerinizde hangi çeşit yağ kullanıyorsunuz?

- Margarin, tereyağı: 1 puan

- Ayçiçeği yağı, mısırözü yağı: 3 puan

- Zeytinyağı, kanola yağı: 5 puan

6- Hangi sıklıkta balık yiyorsunuz?

- Yılda iki: 1 puan

- Ayda iki: 3 puan

- Haftada iki: 5 puan

7- Hangi sıklıkla taze meyve yiyorsunuz?

- Günde bir: 3 puan

- Günde birkaç kere: 5 puan

- Hergün değil: 1 puan

8- Her gün ne kadar sıvı alıyorsunuz?

- Üç bardak: 1 puan

- 6 bardak: 3 puan

- Daha fazla: 5 puan

9- Susadığınızda hangi içecekleri tercih ediyorsunuz?

- Meyve suyu, limonata: 3 puan

- Su, çay, taze veya konsantre meyve suyu: 5 puan

- Kahve, bira, kola: 1 puan

10- Hangi sıklıkta yemeğinize tuz ekersiniz?

- Seyrek: 4 puan

- Sıklıkla: 1 puan

- Hiç: 4 puan

11-Sigara içiyor musunuz?

- Hayır: 5 puan

- Evet, günde 5 taneden fazla değil: 3 puan

- Evet, günde 5 taneden fazla: 1 puan

12- Hangi sıklıkla egzersiz yapıyorsunuz?

- Düzenli (Haftada en az iki): 5 puan

- Düzenli değil ama merdiven çıkma, yürüyüş: 3 puan

- Çok nadir: 1 puan

13- Hangi sıklıkta alkollü içecek alıyorsunuz?

- Bira, şarap ya da alkollü kokteyller

- Her gün: 1 puan

- Haftada 3-5 kez: 3 puan

- Özel durumlar hariç, asla: 5 puan

14- Genellikle nasıl yemek yersiniz?

- Koşuşturma içinde: 1 puan

- Vakit ayırarak: 6 puan

- TV seyrederek: 1 puan

15- Ne zaman yemek yersiniz?

- Arkadaşlarımla birlikte (aç olmasam bile): 1 puan

- Sadece aç olduğumda öğün saatlerinde: 5 puan

- TV seyrederken, okurken ve kızgın olduğumda: 0 puan

Değerlendirme

65-80 puan: Tebrikler. Ne yediğinizin farkındasınız, sağlıklı besleniyorsunuz.

40-65 puan: Beslenmeniz fena değil! Biraz daha gelişmesi ise sizin elinizde. Daha fazla meyve, sebze ve buğday ürünleri yemeye çalışın. Yağ konusundaki seçimleriniz yanlış. Bu seçimler kolesterol seviyenizi yükseltecektir. Ana yemeğe gelince, et yerine sebzeyi tercih edin.

40- daha az: Beslenmenizi gerçekten hiç ciddiye almıyorsunuz. Bir sürü sağlık sorunu yanlış beslenmeden kaynaklanır. Durumunuzu hemen gözden geçirin!

* Avusturya’nın önde gelen beslenme uzmanı Profesör Kurt Widholm ve Diyetisyen Monika Kach’dan yararlanılmış ve bazı değişiklikler yapılmıştır.

Dörtlü bir takım kurun

Eksiksiz bir sağlıklı yaşam biçimi programı uygulayabilmek dört temel dayanağı doğru oluşturmanızla mümkün olabiliyor: Doğru beslenme, düzenli egzersiz, düzenli, yeterli ve kaliteli uyku, dengeli, stres düzeyi düşük bir ruhsal yaşam. Tam ve eksiksiz bir sağlıklı yaşam programının tecrübeli ve kaliteli bir sağlık desteği almayı gerektirdiğini de unutmamalısınız.

Bu, "entegre" bir sağlık programıdır. Modern batı tıbbının, geleneksel tamamlayıcı tıp programlarıyla (meditasyon, masaj, yoga, akupunktur, aroma terapi, homeopatik destekler, osteopatik uygulamalar...) uygulandığı, beden, ruh ve aklın işbirliğini sağlayan ve güçlendiren çağdaş bir tıp konseptidir.

Mamografi sırasındaki ağrı nasıl azaltılabilir

Mamografi çekilirken memelerin röntgen cihazında sıkıştırılması sırasında bazen çok ağrı duyulabilir. Özellikle yoğun memeleri olanlarda iyi görüntü alabilmek için fazla basınç uygulamak gerekebilir. Bu ağrının azaltılması için ilk şart, röntgen incelemesinin adetin hemen bitiminde, göğüslerin gevşediği dönemde yapılmasıdır.

418 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada kadınlara sorulduğunda yüzde 54’ünün ağrıdan korkarak mamografilerini aksattığı tesbit edilmiştir. Kadınlara filimden önce değişik ağrı kesiciler verildiğinde rahatlama olduğu, ancak lidokain isimli bir lokal anestezik jelin işlem öncesi memeye sürüldüğünde hissedilen ağrıda azalma olduğu görülmüştür.

Wellness daha iyi bir hayat demektir

Wellness (sürekli sağlıklılık, iyilik hali) bir yaşam biçimidir. İdeal bir sağlığa kavuşmak ve bunu devam ettirmek, stresinizi kontrol altında tutmak, rahatlamak ve iyi uyumak wellness yaşam biçimi için gerekli olan bileşenlerdir. Uzun vadeli bir kazanç elde etmek istiyorsanız bu aktiviteleri ve felsefesini yaşam tarzınız ve alışkanlıklarınızla birleştirmelisiniz.

Hayat dediğiniz iyi olmalıdır. Dengeli iyilik hali, zihnin ve vücudun doğal durumudur. Dengeli bir vücut enerji dolu ve sağlıklı, dengeli bir zihin açık ve yeni deneyimlere hazırdır.

Menopoz döneminde neden kilo alınır

Menopoz döneminde daha önce kilo problemi olmayan kadınlar bile kilo alabilmektedir. Hormon düzeylerindeki değişme ile metabolizma hızı genellikle azalır. Bu durumu fark edene kadar aynı yiyecekleri aynı miktarda yemek size işte bu yüzden kilo aldırır. "Aynı şeyleri yesem de kilo alıyorum, neden" sorusunun yanıtı budur. Peki ya fiziksel aktivite? Bu dönemde metabolizmanızı hızlandırmak için yapılacak hafif egzersizler menopoz dönemine özel bir beslenme planını mükemmel bir şekilde destekleyecektir. Bu dönemde size özel olarak hazırlanacak bir beslenme programının içeriği kemik ve kalp sağlığınızı korumaya yönelik olmalıdır. Bununla birlikte bazal metabolizma hızınızın hesaplanarak hazırlandığı bir beslenme programı artan kilolarınızla baş etmenize yardımcı olacaktır.

Çalışanlar için yaz tarifleri (2)

1. Malzemeler: Patlıcan, kabak, kuru soğan, domates, sarmısak, zeytinyağı, yoğurt.

Patlıcan, soğan ve kabakları tost makinesinde ızgara olarak pişirin. Domatesi doğrayın ve tavada ısıtın, içine baharat ekleyebilirsiniz. Izgara sebzelerin üzerine sarmısaklı yoğurt ve domatesi ekleyin. En son 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağını da ekyin.

2. Malzemeler: Semizotu, sarmısaklı yoğurt.

Semizotu salatasını da düşünebiliriz ama önceden ayıklanmadıysa zaman alabilir.

3. Malzemeler: Yumurta, sarmısaklı yoğurt, kırmızı toz biber-salça, zeytinyağı.

Cılbırı hepiniz bilirsiniz. Hem basit hem de lezzetlidir.

Yumurtaları kaynar su içine kırın, pişince süzgeç yardımı ile alın. Üzerine sarmısaklı yoğurt ve toz kırmızı biber veya salça ile yağını hazırlayın ve dökün.

Ölüm ve Sanat ilişkisi...


Ölüm Düşüncesinin Sanata Etkisi...

Araştırmalar, en ilkel yaşam koşulları içinde bulunan toplulukların bile sanatları olduğunu göstermektedir. Tarih öncesi çağlara ait birçok mağaralarda -Lascaux ve Altamira- türlü tekniklerle yapılmış, gerçekten şaşırtıcı ölçüde sanat değeri taşıyan, duvar resimlerine rastlanmıştır. Bu bulgular, sanatın ilk insanlardan beri var olduğunu gösteren işaretlerdir.
Arkeolojik bulgular ilk insandan bu yana ölü gömme, mezar hazırlama kültürünün oluştuğunu göstermektedir. Aynı kültüre ait toplulukların mezarları açıldığı zaman benzer gömme şekillerine rastlanmaktadır.

Ölüye duyulan saygı, ölü gömme, mezar hazırlama gibi etkinliklerin önem kazanmasına zemin hazırlamıştır. Ölüler için yapılan odalar, yaşama mekanları, araç ve gereçler hep ölüye verilen değere göre şekillenmiştir.

Ölüler için yapılan sandukalar, önceleri pişirilmiş topraktan, sonra ise taştan oyularak yapılmıştır. Lahit denilen taştan sandukalar, zamanla büyük oda şeklini almıştır. İri taşlardan ve tek parça bir çatıdan yapılan bu mezar odalarına dolmen denilmiştir.
Ölüye tahrip edilmesi zor mezarlar yapma düşüncesi, mimariyi anıtsal bir yönde gitmeye zorlamıştır.

İlk insanlardan bu yana çeşitli yaşama mekânlarının hazırlanması değişik şekillerde de olsa öldükten sonra yaşanacağına dair inançların bulunduğunu göstermektedir. İnsanlar varlığının tabii bir sonucu olarak ebediyete her zaman ilgi duymuşlardır. İnsanların İlahî mesajı algılama imkanı elde etmedikleri dönemlerde bile ebediyet duygusunun çeşitli yansımalarını göstermişlerdir.
Bunun örneklerinden birisi, o dönemlerde hem devlet başkanı, hem de tanrı olan Firavunların gücünü ve devletin gücünü sembolize eden piramitlerdir. İnancın zayıfladığı veya kaybolmaya başladığı bu dönemde Firavun ebedilik duygusunu bu şekilde tatmin etmiştir. Zira piramitler incelendiğinde sağlam formlarının içe gömülen cepheleri ile ebediliğin sembolü gibi görülmüştür. Ölü, piramidin içinde kalır, kendisini dışarıya göstermez. Ve rahatsız edilmek istemez. Bu rahatsız edilmeme ifadesini, muazzam taş blokların ayırdığı, dışarı çıkışı olmayan bir yere çekilerek gösterir.

Ayrıca ilk olarak Mısır'da karşılaştığımız, ebedi olma fikrinin bir yansıması olan, ölülerin bozulmaması için yapmış oldukları (tahnit) mumya tekniğidir.
Mısır sanatında heykel yapımının gelişmesi de ebediyet duygusu ile açıklanır. Mısır'da heykel, bir insanın hayatını bu dünyada da temsil ettiğine inanılırdı; heykel bir eser olarak değil, bir hayat olarak değerlendirilmiştir. Mezarlardaki heykel ve resimler ile, ölümsüzlüğe ulaşılmak istenmiştir. İnançlarına göre heykeller, kişi öldükten sonra ona hayatını idame etme imkanı sunduğundan Mısırlılar için heykel zaruri bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Mısır'da heykel sanatı bu kadar gelişim gösterirken, aynı dönemlerde örneğin Babil Sanatından bize çok az insan tasvirleri gelmiştir. Bu, eserlerinin bugüne dek kalanlarının az olmasından değil, insan figürüne önem vermeyişlerinden kaynaklanmaktadır. Heykel yapımının geliştiğini gördüğümüz uygarlıkta Grek'dir; fakat Grek'deki heykel sanatı ile Mısır'daki heykel sanatının gelişimini aynı nedenlerle açıklamak mümkün görünmüyor. Mısır'da heykel dinsel bir esastan kaynaklanırken, Grek'de efsanelerden kaynaklanmıştır. Mısır sanatı seyirci için yapılmamıştır. Heykeller bizzat o insanın (ölen) yerini tutmuştur. Yani bir ideal olma durumu Mısır'da yoktur. Grek'de ise, asıl ilke seyircinin bakış noktası olmuştur.

Mısır'da heykelin kime ait olduğu belirtilmek istenmiştir. Grek'te ise ortak ideal insan tipi önem kazanmıştır. Grek heykel sanatında dikkat çeken bir unsur da Grekler için psikolojik iç niyetler heykel için bir değer taşımıyor. Hatta maddenin anlatımı da Grek sanatında yoktur. Heykellerdeki yüz ifadelerinin olmayışının sebebi, olgun insanın hiçbir şekilde hissiyatını belli etmeme fikri bu dönemde Yunanlının inandığı bir husustur. Grek efsaneler sanatı olduğu için, eserlerde bir ruhsuzluk ve manasızlık göze çarpar. Ahiret inancı olamayan Grek sanatı manadan yoksun bir şekildedir. Ele geçen eserlerde genelde nazarların dünyaya çevrildiği görülür. İdeal insan tipi arayışı, spor gösteri resimleri ve efsanevi ve dünyevileştirdikleri tanrılarına yapılan tapınaklardan ibarettir.

İÖ 1000 yıllarında Avrupa'yı özellikle İtalya'ya iki sanat etkilemiştir. Bunlardan biri Grek sanatıdır. Diğeri ise, ön Asya'dan İtalya'ya göç edip yerleşen Etrüsklerin sanatıdır. Etrüksler gelmeden önce ölülerini yakan İtalyanlar, bunların gelmesinden sonra ön Asya yapı unsurlarından olan kubbeli oda mezar mimarisini benimsemişlerdir. Ve ölülerini toprağa gömmeye başlamışlardır. Grek sanatının aksine Etrüskler'de öldükten sonra bir hayatın olduğuna dair inanışlar vardır. Kendine has bir heykel mimarisi geliştiren Etrüsklerde heykel kişi öldükten sonra, hatıra olarak kalsın diye yapılmıştır. Heykellerini kadın erkek çift olarak yapan Etrüskler, hayattaki evlilik durumunun tespitiyle öldükten sonra da yaşamak istediklerini ifade etmişlerdir.

Etrükslerde heykeller Mısır kültüründe gördüğümüz gibi ölünün yanına konulan eşyalar gibidir. Yani bunlar ölünün kendi hayatı ile ilgilidir. Kısacası kişisel hayata ait zevk ve mutluluğun ölümsüz olması için bu şekilde tasvirler vardır. Etrüskler'de yer altı mezarlarına "Nekrapol" denir, anlamı ölüler şehri demektir.

Hıristiyanlığı İS 312'de resmi din olarak kabul eden Roma'da, Grek sanatı 300 yıl kadar daha hakim olmuştur. Grekler (Yunanlı) bu dünyada yaşayan ve insanlarla teması olduğuna inandığı tanrılara tapıyordu. Dünyevi değerler onlar için tanrısal nitelik olabiliyordu. Bütün harekeler ve yaşayışıyla dünyevi olan Yunan tanrıları maddi bir güzelliğe ve fizik yapısına sahiptiler.
Hıristiyanlıkta ise, maddi bütün dünyevi değerler aldatıcı değerler olarak kabul ediliyordu. İlk Hıristiyanlık öbür dünyanın, Yunanlı ise bu dünyanın değerlerine bağlıydı. Yunanlı, Hıristiyanlar gibi öbür dünyanın gerçek kurtuluş yeri olduğunu düşünmüyordu. Yunanlı taptığı tanrıyı insanlaştırıyor, Hıristiyan ise, tanrısını kainatın şekillendiricisi ve tasavvuru bile günah olan bir varlık kabul ediyordu. Bunun için Roma'daki ilk Hıristiyanlar Yunan tapınaklarına nefretle bakıyorlardı.

Hıristiyanlığın kabulü ile Roma'da verilen ilk sanat eserleri, kiliseler, vaftiz evleri, mezar kiliseleri denen mausole'lardır.
Hint sanatında ise, ölüm tasavvurunun sanata yansıdığı en bariz örnek, Buda'nın ölmeden önce talebelerine, "beni bir tümülüse (stupa) gömün" vasiyetiyle, önceden hiç bilinmeyen bir yapı Hint mimarisine girmiştir.
Bu stupalarda Buda'nın hayatıyla ilgili tasvirler bulunmuştur. Hz. İsa'nın hayatı Hıristiyanlık sanatının anlaşılmasında nasıl önemliyse, Buda'nın hayatı da Budizm için önem arzeder. Bu yüzden stupalarda (mezarlarda) Budizm öğretileri ile ilgili resimler yapılmıştır.

Ortaçağda din kilise egemenliğine dayalı dünya görüşünün bütün olarak, tüm toplu kişiler tarafından paylaşılan birliği sarsılmış olan Rönesans döneminde dinin sanat üzerindeki etkisinin yavaş yavaş kalktığını görmekteyiz.
Biz, esasen Roma kiliselerindeki tanrıyı temsil eden apsis tarafındaki kulelerin, Gotik döneminde krallar tarafını temsil eden batı tarafındaki kulelerden daha alçak yapılmaya başlandığı görülür. Ortaçağdaki Gotik kiliseleri ile Rönesans kiliseleri arasında farklar vardır. Ufki sistemli bazilikal Gotik yapı Rönesans’ta merkezi sistemli yapıya dönüşmüştür.
Ortaçağ öbür dünyadaki kurtuluşa, Rönesans ise dünyevi yetkinliğe ve bu dünyadaki kurtuluşa önem veriyordu. Bunun anlamı insanın öbür dünya nimetlerinden vazgeçip, bu dünyanın nimetlerine önem vermesi demekti. Ortaçağda eserine imzasını atmayan sanatçı, Rönesans’ta kendi "yapma" gücüne inandığından eserinin altına imzasını atacaktır. Mimaride ve resimlerde Gotik dikey hatları yerine Rönesans’ta yatay hatlar hakim olmuş. Sonsuzluk yerine ölçü, çok parçacılık yerine sakin ve dünyevi bir yapı tarzı ortaya çıkmıştır. İnancın çizgiler üzerinde bile tesiri olmuştur.

Rönesans sanatçıları, ortaçağın kutsal öbür dünyası yerine, bu dünyanın gözlemine dayalı bir mekan dünyası ele alırlar. Özellikle Rönesans’ta resim sanatında da inanç ve inancın zayıflamaları etkisi açık görülmektedir. Ortaçağ resim felsefesine uygun olarak açık hava (manzara) görülmüyor. Gözleme dayanmayan mantıki bir tasavvurdan ibaret olan ortaçağ resminde, renkler de doğasına uygun kullanılmıyor. Rönesans’ta ise gözlemci, bir noktadan bakışa göre edinilmiş resimler ortaya çıkarıyor. Yani doğasallığa bir yöneliş vardır.
Rönesans’ta gördüğümüz bir diğer özellik, ölüden alınan yüz kalıbı ve bu kalıbın cenazede tabutun üzerinde taşınmasıdır. Bu davranış çok eskidir ve portre sanatının gelişmesine sebep olmuştur.

Bundan amaç da yine kişinin ölümsüzlüğü simgelemesidir..
Burada önemli olan nokta şudur, sanat dine hizmet ettiği sıralarda herkes sırf dini anlattığı için resimle ilgileniyordu. En cahilinden en kültürlüsüne kadar herkes, sanatla dolayısıyla ilgilenmiş oluyordu. Ancak sanat dinle ilişkisini kesince, bu kez din yüzünden sanatla karşı karşıya gelen vasat insanın, sanatla ilişkisi de kopmuş oluyordu. Böylece sanat artık dar bir zümreye hitap etmeye başlamıştır.

Yeniçağ, insanın bakışını öbür dünyadan bu dünyaya çevirmiştir. Bu yeni anlayışa göre bütün kurumların da değişmesi gerekmiştir. Böylece mimariden başlayarak möbleye değin her şey değiştirilmiştir.
Rönesans’ta resim sanatında yine Hıristiyan öğretilerin resmedildiği, Hz. İsa, Meryem tasvirleri, Hz Adem ve Havva tasvirlerinin olduğu gözlenir. Fakat bu tasvirler Gotikteki gibi bilinmeyen mekânlarda değil, dünyevi mekanlarda resmediliyor. Meryem tasvirleri önceden tesettürlü çizilirken, Rönesans’ta günün modasına uygun kıyafetli açık Meryem tasvirleri ortaya çıkmıştır.
Rönesans’taki heykellere bakacak olursak, Michelangelo heykellerinde, devasa insanlara rastlamaktayız. Onurlu, düşünceli dev insan tiplerini çağının büyük haksızlıklarına, gaddarlıklarına karşı yapmıştır.

Rönesans sanatçılarından Giorgione hayatının sonuna doğru yaptığı en önemli eserlerinden biri olan, "Kırda Konser" adlı tablosu ilginçtir. Ölüme yaklaşan bir insan düşüncesinin yaşama sevincine doğru yön aldığı anlaşılıyor. Tabloda iki kız, müzik, güneş ve sevgi resmedilmiştir. Bu tablo ile Giorgione hayat dolu dünyasını çevresine sunmaya çalışmıştır. Dikkat edilirse din duygusu da artık resimlerden elini ayağını sessizce çekmektedir.
Asya'da Hıristiyanlığın hakim olduğu Rus sanatında ise, Hıristiyanlıkla ilgili eserler verildiği dönemlerde, Rus sanatçıları Batı'daki kutsal insan tasvirlerini eleştirmişler ve kutsallıklarını bozduklarını söyleyecek kadar dindar bir yapı sergilemişlerdir. Hıristiyan öğretilerine sıkı sıkıya bağlı sanat eserleri vermişlerdir. 19. Yüzyılda Rusya'da geniş fikir akımları doğmuş, dini kalıplar kırılmaya başlamıştır. Özellikle 1920'lerden sonra Sosyalizmin egemen olduğu dönemlerde nesneleri oldukları gibi değil, olması gerektiği şekilde biçimlendirmişlerdir.

Sanatı fikirlerinin yayılması için bir silah olarak görmüşlerdir. Sovyet Yazarları Derneği Başkanı bir dergide şunları yazıyor; "sanat kendi kurtuluş savaşını yapan halkların bir silahıdır. Sanatta geniş halk kitlelerince anlaşılabilecek biçimde, bilgi ışığını ve yeni, ilerici fikirleri anlatacak kuvvet vardır.
Rönesans’tan sonra gelişim içerisinde Sanat, Barok ve Rokoko gibi dönemleri yaşamıştır. Bu dönemlerde heyecanın ve aşkın esas olduğu eserler verilmiştir.
1789 İhtilal inden sonra ise, sanatlarda bazı etkilenmeler olmuştur. Tarihin karanlık çağlarından tarım kültürüne, tarım kültürlerinden de bu döneme değin sanatın aristokrat zümrelerin ve din kurumlarının hizmetinde ve değişen dünya görüşlerine paralel olarak yeni biçimlere girdiği görülür.

Bu dönemde Tanrıyı yalnız evrenin yaratıcısı olarak kabul ediyor fakat insanı hayatının hakimi olarak görüyordu. Yaptıkları eserlerde ahlaki değerlere önem artıyor ve doğa manzaraları karşımıza çıkıyor. Doğanın muazzamlığı karşısında küçüklüğe dikkat çekiliyor yani Tanrının büyüklüğü vurgulanıyordu. Eserlerde hep ebedilik fikrini işlemişlerdir. İnançlı sanatçıların verdiği eserler olduğu gibi, inançsız sanatçılar da olmuştur. Fransız ihtilal inin olduğu dönemlerde yetişen Goya ne dini kurtuluş ne gelecek için bir inanca sahip olmadı. Aile yönünden perişan olan sanatçı karısı öldükten sonrada yirmi çocuğundan yalnız bir tek evladı kalmıştır. Madrid civarlarındaki bir kır evine çekilmiş yalnız münzevi bir hayat yaşamıştır. Bu yalnız hayatı içinde yalnız cadılar, şeytanlar gibi hayalleri ona arkadaş olmuştur. Evin bütün duvarlarını devler, öldürülen erkekler, cadılar ile boyadı. Ümitsizlik onu perişan etti. Ümitsizlik içinde sembolleri konuşturması onun deli damgası yemesine sebep oldu.

İnançsızlık tablosunu ortaya koyan bir diğer sanatçı olan Van Gogh, (1853-1890) bir Protestan papazın oğludur. Hayatının büyük bir bölümü açlık ve sefalet içinde geçer. Kendini din ile sanat arasında bir ayırım yapma zorunda hisseder ve sanatı seçer. Büyük bir hırsla resimler yapmaya başlar fakat işler yine bozulur ölüm korkusuna kapılır. Sonunun geldiğine inanır, çalışmalarına daha da bir hız verir. Ruhen bir iç huzursuzluğun insanı kahreden ateşi içinde yanar. Bu ruh hali tablolarında da bu şekilde yansır. Alev alev göğe yükselen serviler, yanan dağlar, sarı ve turuncunun hakim olduğu renkleri kullanır. İnançsızlık ve ümitsizliğin ateşiyle karga avlamak bahanesiyle birkaç gün önce boyadığı, "Kargalı Buğday Tarlası" tablosundaki tarlaya giderek, göğsüne ateş eder, kaldırıldığı hastanede ölür.

Bu şekilde korku içinde yaşayan bir hayat tarzı bir çok ünlü ressamda görülür. Bunlardan ikisi Roussean ve Baudelaine'dır.
Türklerde ölüm düşüncesinin sanata etkisini iki grup içerisinde ele almak mümkündür; İslam öncesi ve İslami dönem olmak üzere.. İslam öncesi Türk kültüründe ölümü karşılamaya dönük çeşitli figür ve şekiller vardır.   Ölüm ve sonrası ile ilgili inançlar Türk sanatına çeşitli eserler kazandırmıştır; kurganlar, balballar                (dikilitaş ve heykeller), anıtkabirler (kümbet ve türbeler) bunlardandır. Göçebe toplulukları halinde yaşayan Türkler, uçsuz bucaksız otlakların ve bozkırların içerisinde hareket halinde oldukları halde, sabit olarak bıraktıkları tek şey ölenler için yapılan kurganlar ve mezarlardır. Bugünün bilimsel çalışmaları, o zamanki atlı göçebe kültürünü, Türk topluluklarının yaşantılarını, inançlarını bu kurgan ve mezarlardan öğrenmektedir.

Hunların yerleşik oldukları bölgelerde yapılan kazılar sonucunda, evcil hayvanlar arasında, atın ön planda olduğu görülür. Kurganlarda atların gömüldüğü bölümlerde, eğer koşum takımları, eğer altı örtüleri ve atlarla ilgili zengin malzemeler ele geçmiştir. Bu bulgular Hun Türklerinin inançları hakkında bilgi edinmemize yardımcı olmaktadır. Zira ölen kişi ile birlikte atının da gömülmesi, ahirette yine ona sahip olma duygusundan kaynaklanıyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta inancın sanata yansımasıdır. Bugün Hun mezarlarından çıkan yüzlerce at koşum takımları, o zamanki Türklere ait giyim, kuşam şekilleri, kullandıkları örtü ve halılara kadar, bu kurgan (mezarlardan) öğreniyoruz.

Hunlardan kalan bu buluntular bugün dünyanın çeşitli müzelerinde sergilenmektedir.
Göktürklerde de Hunlarda olduğu gibi ölümden sonraki hayatın varlığına inanıyorlar bu inancın bir yansıması olarak, öldükten sonra hizmet etmesi hizmetkârlarını ve atlarını da gömüyorlardı.16 Mezarların başına, kendilerine hizmet etsin diye- hayatta iken öldürdükleri düşman sayısı kadar balbal adı verilen şekillendirilmiş taş dikiyorlardı. Dirilişe inanıyorlardı ve Cennet-Cehennem fikirlerine sahiptiler. Yapmış oldukları heykel ve süslemelerinde, inanca ve ahirete yönelik sembolik ifadeler yer almaktaydı. Örneğin Kültigin mezar külliyesinde 3.75 boyundaki anıtın altında kaide olarak Kaplumbağa heykeli konulmuştur. Kaplumbağanın temsil ettiği anlam ise, 'uzun ömür ve kötü ruhları uzaklaştırmaktır.

Uygurların zengin sanat tarihi ile ilgili devirlerini anlatmaya çalışırken de hiç şüphesiz onların dini durumlarını ele alalamazlık edemeyiz. Çünkü sanat eserlerinin, plastik sanatların bütünü dini konulara bağlı olarak yapılmıştır.
Diğer Türklerden farklı olarak resmi dini Mani olarak kabul eden Uygurlarda da ahiret inancının olduğunu ve bu dinlerini yaymak için minyatürlü resimlere ve yazma eserlere önem verdiklerini görürüz.

Türklerin geçmiş yaşantılarına, milli bünyelerine uygun olan İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte, tarihte dev ve uzun süreli imparatorluklar kurmuşlardır. Kendi istekleriyle İslamiyeti kabul eden Türkler, bu yeni din içinde tamamıyla Asya'da orijinal büyük bir sanat geliştirmişlerdir.

İnsanlık tarihinde etkin değişiklikler genellikle dinlerin tesiriyle olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulle başlayan değişiklikleri de kaçınılmazdır. Kültür, gelenek ve sanatta bu değişimi açık bir şekilde görmek mümkündür.
Ölüm gerçeğinin sanata yansıdığı en bariz örneklerden olan türbeler ve mezarlar, İslamiyet ten sonra da dikkatle izlenmesi gereken anlamlar taşımışlardır. Türkler öyle muazzam türbeler inşa etmişlerdir ki, dünya sanat tarihinde önemli bir noktayı koymuşlardır. Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılardaki bu türbe mimari formlarında dikkat çeken bir özellik üst örtünün ya konik şekilde veya kubbe biçiminde olduğu görülür. Bu konik veya kubbe biçiminin, kökleri ise İslamiyet’ten önceki Türklerdeki çadır geleneğine kadar uzanır. Türklerde ölülerin ilk mezarları hiç şüphesiz kendi çadırları idi. Bu yüzden Türklerin yerleşik hayata geçmelerinden sonra mezarları ister kerpiç, ister tuğla ister taş konstrüksiyon olsun çadır biçimlerini korudukları dikkatten kaçmaz. Selçuklularda "kümbet", Osmanlılarda "türbe" adını taşıyan bu mezar yapıları geleneksel çadır kalıplarını taşır.

Türkler ölüye o kadar önem vermişlerdir ki, sadece önemli kişilerin mezarları değil, sade vatandaşların bile mezarları sanat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Müslüman Türkler İlahi mesajın "Küllü nefsin zaikatü'l- mevt" (Bütün nefisler ölümü tadacaktır.) hakikatini mezar taşlarına aktararak insanlara ibret yüklü nasihatler vermek istemişlerdir. Mezar taşları diğer bütün sanat dallarına göre örf ve adetlerimizi daha fazla yansıtan kültür malzemeleri olarak karşımıza çıkar.

Çünkü ölüm insanların bağrını kavurmakta, onlara o denli acılar vermektedir ki kişi eski inanç ve gelenekleriyle, öldükten sonraki hayatını düzenleme çabasına girmektedir. Mezar taşları üzerine yazılan hadislerde insanların ölümden korkmamaları ve her nefsin bir gün ölüm acısını tadacağı vurgulanır.
Mezar taşlarındaki çeşitli figürlerin özel anlamları vardır. Mesela bazı mezar taşlarında kandil figürü göze çarpar. Bu kandillerin karın kısımlarında Allah yazısı vardır. Yani kandil Allah'ı sembolize etmektedir. Yine mezar taşlarında görülen şamdan ise ölenin ruhunun başka bir aleme yükselmesini temsil eder. Mezar taşlarımızdaki bir başka figürde servi ağacıdır.

Bu ise sonsuzluğun ve doğruluğun timsali olarak yapılır. Sadece mezar taşlarında değil, bir çok mimari eserlerde vazgeçilmez bir motif de hayat ağacıdır. Uçlarında haşhaş motifi bulunan bu figür ebedi uykuyu sembolleştiren ve ölenin ruhunun göğe yükselmesi gibi anlamlar içerir.

Sonuç

Tarih boyunca insanların karşılaştıkları en büyük hakikat ölüm olmuştur. Hayatın birçok problemlerine çare bulunduğu halde ölüme çare bulmak mümkün olmamıştır. Her kültür kendine göre bir ölüm yorumu geliştirirken, bunlardan bir kısmı, semavi mesajlardan yararlanırken bazıları beşeri mülahazalarla bir yorum getirmiştir. Bu algılayış biçimleri de tabii olarak o toplumların sanatlarını etkilemiştir. Sanat tarihi çalışmaları aynı zamanda insanların ruh dünyalarının anlaşılması çalışmalarından başka bir şey değildir. Bugün sanat eserleri incelendiği zaman ebediyeti arzulayan çalışmaların ya da ebediyet formasyonları geliştiren eserlerin çok olması, bu duygunun her çağa hitap eden evrensel bir realite olduğunu gösterir.


(a)


(Yasemin Yaşar'dan alıntı)

Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN