Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

29 Ocak 2010 Cuma

İnsan Niçin Sever?





Hayattaki her güzel şey bir insanı sevmekle başlar.İnsan hayatında tüm güzel duyguları içinde barındıran sevgiye bu yüzden ihtiyaç duyar ve ömrünün sonuna kadar demir atacağı tek güvenli duygunun sevgi olduğunu düşünür...


İnsan sever,çünkü düşünemez severken.Sevmek çıkar işi değildir çünkü çünkü sevmek duygusu en çok insanoğlunun üzerinde şık durur... Neden? Sevmek biraz da biyolojik bişey yani kanınız coşar severken, illaki birini değildir sevmek, sevmek bir kavrama da sıkı sıkıya bağlı olmak olabilir, bir varlığa da olabilir, bir çiçeği de sevebilirsin, bir kuzu yu da bağrına basarken bu duygu coşabilir sende... sev kardeşim, neden arama, eğer seversen karanlık tarafların ışığa kavuşacaktır. yıpratmadan ve üzmeden sev... sevmek için sebep aranırsa gerçek sevgi olmaz bence insan sebepsiz sever ve tam anlamıyla yaşar sevgiyi… seviyorum çünkü şu bu... ya da eğer şöyle olursa böyle olursa severim dendiği zaman hüsran doğuyor hep...


Yaşamak için sevmelisin.Önce kendini sevmeli, yaratılanı sevmeli yaratandan bir parça diye, sonra insanları sevmelisin önyargısız, olduğu gibi, onları kendi hallerinde sevmelisin, sevmeden sevilemezsin... sevgisiz yaşanmaz ki. mana sevginin zeminin oluşturur.




17 Ocak 2010 Pazar

Bir Kaçışın Öyküsü...


Yüreğin, kendinden kaçışına şahit oldunuz mu hiç? Ardı arkası kesilmeyen,ön/arka yüzü olmayan,aralıklı mesafelerle koşulan bir yolculuk özeti gibi.Uzunluğun gölgesinde büyüyen bir kısalıkta… Kendinizden de içeri olan bir benlikte, savrulan güz yapraklarının kuruluğunda hışırdayan bir tınıyla başlayan bu senfoni,ivme kazandırır oracıkta tulu eden yüksek akıma. Nasıl bir akımdır bilinmez ama,ateşiyle kasıp kavuran,yaşlarıyla bir damlayı yağmurlara boğan, rüzgarıyla küçük bir ateş kıvılcımını alevlendiren, toprağıyla bağrının ortasına düşmüş savunmasız tohumu devşiren verimlilikte ve derinlikte olan bir şey sanki. Taşkınlıklarıyla yüreğe husumet verse de sevgi ırmağı,meczup oluşuna kani olur kalbin üst geçit noktası. Kilit değmiş sürgün kapılar,anahtarın izini sürer olur bu inanılmaz kaçışta. Yüreğin başka bir aşktan kaçışı normal görünebilir,ama ya kendi içinden kaçışı nasıl izah edilebilir ki? İç taraf dışarıya hükümlü; dışarıysa içeri hükmeden durumda.Gerisin geriye gitse de yüreğin kaçış planları,önünü alamaz gitmenin bozgun oyununa.Halbuki her şey güllük gülistandır o meskende.Her parça kendi bütününde saklıdır ve her özne kendi yükleminden sorumludur burada.

Peki ya bir yok oluş, bir başka varışa duyulan amansız özlem, bu kavramların yerini ters-yüz etmez mi acaba? Fırtınanın haysiyetine dokunulmuşçasına gazaplanan bir kavruluşa esir metruk evler misali, o munis hanede de yıkılmaz mı eşyalar yerinden bir bir.Her uzvun orantılı ve tutarlı olduğu bu çehreye,hangi tutsak el değdi ki yoğruluverdi sancı hamuru.

Bu kaçış nereye ve ne zamana dek sürecek? Hangi hesaba göre çetelesi tutulacak ve kaçıncı boyuta göre ordinatları kurulacak? Kaçınılmaz bir kaçışın sonunun ne olacağı bir meçhulden ibaret. Ve açılımların ve içe vurumların yazgılandırıldığı bu hemgamede, uzlaşının nasıl sağlanacağı da tam bir muamma. Ötede kendi sonunu hazırlayan bir hayat; beride ise sonun başlangıcını getiren üç nokta yani sonsuz harflerin suskunsuzluğa tekabül ettiği bir dünya.İki taraf da keskin bir bıçak sırtında durmakta. Çok ince ve hassas…

Öyle bir ikilemin eşiğinde beslenen bir aşk neye işaret edbilir ki?Kimin varlığından dem vurabilir ki?Hangi sert taşa başını çarpmış durumuna düşebilir ki?Giriftleşmiş bu sebep-sonuç ilişkisinin sonunda aşkın, yanan mı yoksa yakan mı olduğu ayan olacaksa da,bu bir diri küllenişe engel olamayacak.Aşkın kendisi yanmakta,tutuşmakta iken; aşığın maşukuna olan aşkının yakıcılığı o kadar müteessir olmasa gerek.Çünkü her ikisi de yanmaya amade,her ikisi de yakmaya müsait. Ve ikisinin de sırrı,kor bir ateşin külünde yanıklı. Ağıtların ardından gelen bu sükunette,feryatlar yükselse de yüceliğe doğru;asıl kazanımların kaybedişlere gebe olduğu asla unutulmamalıdır. Yürek,kendi iç sesini dinledi ve kayıpların tam orta yerinde yitirdiği sevdasını buldu. Eğer kaybetmeseydi, aramayı bilemeyecekti yürek ve eğer yok olmasaydı bu sevgide, varlığın tahakkümünü anlayamayacaktı. Bilinmezlikler diyarında yitirilip,kaybedecekti kendi bilinirliğini.

Mevcut bir yürek acısını dindirmeye hangi bir reçete derman olabilir ki? Teskin edebilir mi acaba yüreğin canhıraş bağırışlarını; dokunabilir mi közlenmiş, kavrulmuş dokusuna; giderebilir mi ezeli-ebedi hakikatlerden aldığı sonsuz doyumdaki açlığını; silebilir mi duvarlarına çizilen o sevgiliye ram olmuş resimleri, örtülü desenleri; koparabilir mi içinden, birbirine kördüğüm olmuş sevgi bağlarını; üzerini örtebilir mi hal lisaniyle döktürdüğü aşk tadında sözcükleri; okuyabilir mi boşluğa yazılan kelimelerin anlamını boğan ateşten bir gömlek giyen nesnel karşıtı manaları ve durdurabilir mi her vurgun sonrası açılmış yaradan akan kanın hızını. Çare olabilecek mi tüm bu dertlere, bir hekimce sunulan kimyevi dozlu reçete.Bu, sadece sathi bir çözüm getirir aykırı düşünceler niteliğinde olan karmaşık manzumeye. Bir imla klavuzundan yaralanılıp, düzeltilebilen bir cümle öğesinden bahsetmiyorum ya da bozuk anlatımsal bir konuşmayı doğru ifalendirme biçiminden. Benim aradığım nokta,özden yoksun olmayan bir tutum içinde bulunmaktan geçiyor galiba. Kalıcı ve bir o kadar da geçişlerle dolu bir helezon,kıvrımlı ama bir o kadar elif olmaya açık bir vav olma hali. Suni sancılardan soyutlanmış,gerçek dönüşümlere doğru açılan bir kıvranıştan bahsediyorum. Dokunulmamış bir bekarette akıtılan kara lekelerin değdiği yerlerdeki kirlenişi vurguluyorum.Açık yüreklilikte olmayan kapalı, ketum hislerin izini sürüyorum. Aydınlığın odağına gark olan siyahlığın sır perdesini aralıyorum.

Kavuşmakların önündeki görünmez engelleri dışlanmaya hazır değerler haline getirmek istiyorum ve tehlikeli, saldırgan dalgaları sakin,durgun denizlere şikayet etmeyi diliyorum.Kaf dağının ardındaki gizleri ifşa ediyorum yeryüzüne,örülü yüksek duvarların bütün ses geçirmezliğine ve yıkılmazlığına inat. Tüm hayal ürünü gerçekleri hakikatin tevhidine teslim ediyorum, yalancı şahitlerin nezdinde. Kısa boylu düşünceleri, uzun metrajlı filmlere konuk olarak sunuyorum bir boy uzatma egzersizi mahiyetinde. Soğuk hisleri, koyu bir kızıllıkta olan ateşe sürüklüyorum, yüreğin derin kasesine boşaltıyorum onları ki, dem tutsunlar aşkın alacalı merkezinde. Ve yüreğin kaçış öyküsü bitmeden,heyecanların amuda kalktığı en can alıcı yerde -son- yazısını dillendirmek istiyorum, okuyucuların meraklı bekleyişleri çok beklesin diye…



(a)

16 Ocak 2010 Cumartesi

SEN...

















SEN



Benim GÖKYÜZÜMSÜN
Benim EN SEVDİĞİM TEPESİN
Benim SICAK YATAĞIMSIN
Benim FIRTINADA SIĞINDIĞIM LİMANSIN
Benim EN DEĞERLİ ARMAĞANIMSIN
Benim EN DUYGUSAL ANIMSIN
Benim SONSUZA DEK EN YAKIN ARKADAŞIMSIN
Benim İLHAM KAYNAĞIMSIN
Benim KADERİMSİN
Benim PARILDAYAN IŞIĞIMSIN
Benim GECEM, GÜNDÜZÜMSÜN
Benim YÜREĞİMİN İLACISIN
Benim ÖFKEMİN GİDERİCİSİSİN
Benim AĞRI KESİCİMSİN
Benim BAHAR ATEŞİMSİN
Benim NADİR BULUNAN MÜCEVHERİMSİN
Benim DUALARIMIN YANITISIN
Benim KALBİMSİN, RUHUMSUN
Benim HAYATIMI HAYAT YAPANSIN
Benim KUTSALIMSIN
Benim MORALİMİ DÜZELTENSİN
Benim EN BÜYÜK ŞANSIMSIN
Benim SON DANSIMSIN
Benim EN İYİ VURUŞUMSUN
Benim ENERJİMSİN
Benim İŞTAH AÇICIMSIN
Benim SABAH GÜNEŞİMSİN
Benim AKŞAM EĞLENCEMSİN
Benim DANS PARTNERİMSİN
Benim KALBİMİN BEKÇİSİSİN
Benim KAHKAHALARIMIN KAYNAĞISIN
Benim SONSUZUMSUN
Benim YANAN ATEŞİMSİN
Benim EN BÜYÜK ARZUMSUN
Benim RUHUMUN EŞİSİN
Benim İNANCIMSIN
Benim RÜYALARIMSIN
Benim HERKESTEN ÖNCE GELENİMSİN
Benim GÜVENCEMSİN
Benim SAĞDUYUMSUN
Ölene kadar SEBEBİMSİN
BELKİ,
BİLMİYORSUNDUR...

David L. Weatherford



(a)


13 Ocak 2010 Çarşamba

Sen uyurken…







Mümkün olsaydı sana;
seni uyurken göstermek isterdim...
İpek işlemeli yastıkta,
dağılan saçlarından,
etrafa yayılan baygın,
leylâk kokusu içinde…
Öyle güzel bir uyuyuşun var ki!...
Şiir kadar özelsin.
Şiirlerin en güzeli,
tabloların en renklisi,
ve sessizliğin en eşsiz musikisi,
sen uyuduğun zaman yastığının üzerindedir...

Yanına yaklaşıyorum...
Seni uyandırmaya kıyamadan.
Başucunda duruyorum.
Ve tabloların en güzeli,
şiirlerin en içlisi,
musikinin en dokunaklısını,
heyecanlarımın sonsuz atmosferinde hissediyorum...

Sen uyurken öylesine güzel,
öylesine şiirsin.
Sen şiir kadar özelsin...



12 Ocak 2010 Salı

Yaşam





http://kursunsabriomer.blogspot.com


Hayallerinizle gerçekler arasındaki

mesafeden korkmayın.

Hayal etmişseniz,

gerçekleştirebilirsiniz de.


http://kursunsabriomer.blogspot.com

Yıldızların sırlarını keşfeden,

bilinmeyen diyarlara yelken açan,

ya da insan ruhuna yeni

cennet bulan kimseler arasında

bir kötümsere rastlamazsınız...



http://kursunsabriomer.blogspot.com








7 Ocak 2010 Perşembe

AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP…




http://kursunsabriomer.blogspot.com  incecikti gül dalıydı
  dokunsam kırılacaktı
  dokunmadım kurudu
  gitme,sonbahar oluyorum,
  sonrası hiç

  ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
  neden akşam oluyorum tren kalkınca
  kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
  mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
  öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum,
sonrası hiç


o sularda çimdik, bitti;köprüleri geçtik,bitti
o elmanın tadı orda,o kuş çoktan öttü,bitti
artık çocuk değiliz,susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı,yıllar bir kadehcik buzlu rakı


http://kursunsabriomer.blogspot.com

  oyunlar oyuncaksı,
  oyuncaklar eski şarkı
  kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
  nerde şimdi nerde şimdi,
  nerde o kan sarhoşluğu
  gitme,sonbahar oluyorum,
  sonrası hiç














Hasan Hüseyin Korkmazgil




(a)



1 Ocak 2010 Cuma

Yeni Yıl Yeni Hayatlar, Geçen yıllar ömürdendir..



Yeni bir yılda “Merhaba”canlar...


“Her gün yeni bir yere konup göçmek gerek.
Akarsu gibi durmadan akmak gerek.
Dün geçti gitti.
Dün gibi, dünün sözü de geçti,
Bugün,yepyeni bir söz söylemek gerek.” (Mevlana)

Eski bir yılı geride bırakıp, yepyeni bir yıla başlangıç yaptık.
Eski yıl almış sırtına torbasını, doldurmuş içine yaşadıklarımızı gidiyor. Biz ardından sadece bakıyoruz.Ne bırak şu birkaç anıyı,ne dur biraz daha kal bir şeyler konuşsaydık diyebiliyoruz.Öylece bütün sözlerimiz söylenmeden kalıyor dilimizde.

“Bir yıl daha göz açıp kapayıncaya kadar geçti, gitti”
Sözü miras kalıp dilimize yapışıyor.Biz insanoğlu,her yıl böyle şaşar kalırız,zamanın hızına.Fakat her yeni yıl başlangıcında da “geçer mi ki” diye hayıflanırız. Oysa unuturuz,en hızlı geçen şey zamandır.Ve zaman, ömürdür.Ömür ise bir nefes kadar kısadır.
Ocak ayının içinden bakınca,Aralık ayı ne kadar uzak görünse de:“Her gelecek yakındır.” düsturuyla bu yılda bitecek,yaşlarımız adedince geçirdiğimiz eski ve yeni yıllara bir tanesi daha eklenecek.Ancak “Geçen yılı,sonraki yılına eşit olan zarardadır.” diyerek başlamalı bu yeni dediğimiz zamana.

YENİ yıla bunca insan ne kadar da coşkuyla koşar? Neden? Bir yıl daha yaşlanmaya bu acele niçin?
Savaşları,kıyımları,depremleri arkada mı bırakacaksınız? Yeni yıl bütün insanlık suçlarını arıtacak mı?

Bugün gazetelerde,dergilerde çoğunlukla,yeni yıla nasıl girdiler,diye bir bölüm bulunacaktır.Genellikle de güler yüzlü kısık gözlü bir takım görüntüler yer alacaktır bu sayfalarda.

Eski yılın son gecesi ile yeni yılın ilk gecesi arasındaki bağlantı/bağlantısızlık nedir?
İnanın ki hiç düşünmedim.
Gene de,insanoğlunun direncini bileyen umuttan da yoksun kalmayın,derim.
Geçen yıl yapamadıklarınızı düşünürseniz,yeni yılda yapacaklarınızın gerçekleşme hızı artar mı?
Bilge bir şair,'Eski arzular Yeni Yıl'da canlanır'diyor.

Yeni yılda bir gün sıkıntılarımızla,acılarımızla,kavgalarımızla,özlemlerimizle mütareke yapabilsek?
Ya tutkularımız...Yok, ona ara veremem.Hırsın,insanı yaşatan en önemli unsur olduğu kanısındayım.
Gelecek günün sevinciyle geçen günün bütün karamsar felsefesini unuturuz.
Zaralı Halil Söyler'in sözlerini yazdığı türkü, bugünün sevincine biraz hüzün katar. Oysa bu güzel türkü,bazen ruhuma çok sevdiğim yeni yılla özdeşleşen bir Viyana valsinden daha çok işler:

"Bu dağlar kömürdendir,
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Çırnağı demirdendir"

Ve insan en iyi bildiğini en zor yaşar…
“Çok bilen çok yanılır.” denir ve insan gelen her yılın sormadan,haber vermeden, fark ettirmeden gideceğini bildiği halde aynı hataya düşer.
“Zaman bize verilen sürenin tamamıdır.Zaman ne başka bir şeyle değiştirilebilir, ne tasarruf edilebilir,ne ödünç alınabilir,ne durdurulabilir,ne saklanabilir,ne geriye doğru işletilebilir.”

İnsanoğlunun bir türlü önüne geçemediği şeylerden biri "Ölüm" diğeri ise "Zaman!"
Zaman her zamanki gibi hızla akıp gidiyor.
Giderken bizlerden çok şeyler götürdüğü ise su götürmez bir gerçek.
Peki,zamanı engellemeniz elinizde olsaydı neler yapardınız?

Gözlerinizi bir saniyeliğine kapatıp geçmişi düşünün.Her birinizin aklından neler geçti değil mi?Daha dün ne yapıyordunuz?erdeydiniz? Hangi durumdaydınız?Kuşkusuz bu sorulara verdiğiniz cevaplar içerik olarak farklı olsa da değişmeyen tek gerçek var; geçip gitmiş olması.Ama bundan daha da önemli bir gerçek daha var ki; bu satırları okurken bile hala geçip gittiği.Ve engel olamadığınız.

Hayatından şu ya da bu şekilde memnun olmayanların bir nevi sığınak noktası oluyor yeni yıl. Ama şunu hesaba katmıyorlar nedense.
Her geçen yılda bir önceki yıla göre yeniydi.Her geçen yıldan sonra yeni yıla bu beklentilerle girmiştiniz.
Peki, ne değişti? Ya da ne değişmedi?

Değişen;Takvimde ki yılların sayısı.Değişmeyen ise;Sizsiniz! Düşünceleriniz.

Her yeni yıla yeni beklentiler içerisinde giren ama düşüncelerini ve hayata bakış açısını değiştirmediği için çok geçmeden yeni yılı da eskiten siz.

İnsan belli yaşlarda geçen yılı uğurlarken pür neşe oluyor.Yeni yıl geldi diye öyle bir seviniyor ki sormayın gitsin.
Benim yaşımda ise söylenebilen söz " Bir yıl daha geçti"
Yine de ne iyi ki;sağlıkla geçti.
Her ne ise; Gidenin arkasından konuşmaktansa,yeni gelenden bir şeyler dilemek daha akılcı.
2010 hepimize sağlık ve mutluluk getirsin.
2010 yaşanmakta olan son kriz yılı olsun.
İşlerimiz iyi olsun,evlerimiz neşe dolsun.
Ve 2010 hepimize,tüm Türkiye'mize kutlu olsun.

Usuldendir veya insanın doğasında var:Her takvim değişiminde insanlar bu değişimle umuda kapılırlar,yeni yılın olumlu gelişmeler getirmesini beklerler.Bu bence de insani ve güzel bir duygu.Umutsuzluk kimseye yaramaz,yaşamın anlamı kalmaz.Tüm olumsuzluklara karşın olumlu düşünmekten vazgeçmek doğru değil. Kötümserliğin inanın kimseye yararı yok.Fakat ülkemizde ve dünyada olan bitene bakınca doğrusu çok da iyimser olma nedeni bulamıyor insan.Yani iyimser olmak için hiçbir nedeni olmayanlar da var.

“Bu yıldan beklentilerin nedir?”sorusu da bildik sorular arasındadır.
Oysa yeni dediğimiz, eskinin bir gün sonrası.Bir gün içinde ne değişebilir ki? Sanki sabah güneş doğunca bambaşka bir şehirde,bambaşka bir yaşamın içinde gözlerimizi açacağız gibi,bir inançla uğurlanır eski yıl.Ancak ertesi gün yine aynı evde,aynı hayata uyanırız.Değişen hiçbir şey yoktur senenin adı dışında.
Tabi bütün kötü anılarımızı unutmak adına, umutlarımızı yenilemek adına,güzellikleri yâd edip daha iyilerini yaşamaya niyet etmek adına,beklentilerimizi bu yıla ertelemeliyiz.Ancak bir şartla ki; bunları yeni bir yılın değil,yine bizim yapacak olmamızı bilerek olmalı bu erteleme.Yoksa mutlu olmak,değişmek ve yenilenmek için dışarıdan bir şey beklemek ahmaklıktır.

Türk halkının yeni yıldan öncelikli beklentisi ülkemizi ve insanlarımızı yasa ve üzüntüye boğan terörün artık sona ermesi ve vatan evlatlarının kanının dökülmemesi. Ülkemizde son dönemde giderek artan siyasi gerilimin de yerini daha ılımlı tartışmalara bırakması herhalde halkımızın çok da umutlu olmamakla birlikte öncelikli beklentilerinden biri.Son günlerde neredeyse her kurum bir başka kurumla kavgalı hale geldi.Hele bir de yargı kısır tartışmaların içine girdiği için toplum olarak maneviyatımızın bozulması kaçınılmaz oldu.Yeni yılda umarım bu sıkıntılı ortamdan çıkarız.

Halkımızın yaşadığı ekonomik sıkıntıları unutturmaya dönük çeşitli senaryolarla yaratılan yapay gündemler,sağduyulu halkımız ve kamuoyunu yanıltamayacaktır. Gerçekleri örtmeye dönük hiç bir girişim başarıya ulaşamayacaktır.Cumhuriyete bağlı,ülkesine sahip çıkan vatanseverler,oynanmak istenen tüm oyunları boşa çıkaracaktır.Geçmişte tüm sorunlarını inanç ve kararlılıkla aşan Ulusumuzun Cumhuriyet felsefesine,kendisini var eden değerlere,çağdaşlaşma ve aydınlanma hedefine bağlı kalarak,mutlu yarınlara ulaşacağından kuşku duymuyorum.

Hayatım boyunca cevap vermeye zorluk çektiğim bir numaralı soru “Yeni yıldan beklentilerin nelerdir” sorusu oldu.Anında sus pus olurum.Düşünmeye başlarım sonra yahu neden bu soruya bir cevap veremiyorum.“Bu yıl yeni yıl dedikleri eskisinin bir gün sonrası bu arada ne değişecek ki acaba” diye.
Eskiden yeni yılı,eşiğinden geçince yaşanmış tüm mutluluklarımızı koruyan kötü anılarımızı unutturan bir gökkuşağı sanırdım.Sonra büyüyünce yeni yılın hiç de hayal ettiğim gibi olmadığını anladım.İlk büyük hayal kırıklığım bu olmuştu sanırım.O gündür bugündür yeni yıla küçük bir çocuk gibi küsüm.

Gene de her yeni yıla girerken küçük bir umut baloncuğu havalanır içimde acaba derim acaba?
Büyümenin en üzücü yanlarından birisi gerçeğe hep yakın yürümek ve bir sonraki adımı ona göre atmak zorunda kalmak sanırım.Bu yüzden hayallerimiz beklentilerimiz kuru renksiz kalıyor.
E hayatta hiç mi güzel şeyler olmuyor? Oluyor tabii ki.Elimizi tutan,yüreğimizi ısıtan,bakışlarımızı karşılıksız bırakmayan birileri varsa şanslıyız demektir.En azından onların belki de onların ayaklarımızı yerden kesecek hayalleri vardır.
Sakın hayalsiz kalmayın.
Dünya istediğiniz gibi dönsün.

Kendim için şunu söyleyebilirim;2009 benim için bu zamana kadar yaşadığım birçok seneden daha zor geçti.Ama bu sayede birçok şey öğrendim.Yaşam işçisi gibi çalışmak gerektiğini öğrendim.Kör oldum,uyudum ve büyüdüm.Sevildiğimi sandığım noktada başka gerçeklerden tokat yedim.En önemlisi ben bu sene,sevgilerin ve mutlulukların yanı sıra mutsuzlukların ve diğer kötü duygularımın da hakkını vermeyi öğrendim.Bütün duygularımla kucaklaştım.Hepsiyle iyi anlaştım.Hatalar yaptım. Üzdüm, üzüldüm.Pişman oldum.Sadece nefret edemedim.Bunun için çok haklı nedenlerim olmasına rağmen içimi bu pis duyguyla kirletmek istemedim.Nefret etmenin yerine gülebilirmiş insan,bunu öğrendim.Güldükçe canı yanmaktan vazgeçmezmiş,ama içi temiz kalabilirmiş insanın...
Nefret çare değil, tercihmiş.Nefret etmedim,edemedim...Güzel de oldu...

Öğrenmeye çalıştığım ama bir türlü anlayamadığım şeyler de oldu.Seviyorum diyerek ağlayan bir insanın arkasını dönüp gitmesine hiç bir anlam veremedim mesela… Sevgilerin dostlukların neden sınanması gerektiğini de anlayamadım.Ayrıca insanların sevmeye başlamak için ya şöyle olursa ya böyle olursa diye uzun uzun konuşmaya neden gerek duyduklarını da anlayamadım.Sevgi geldi mi tutamazsın ki zaten. Susamak gibi bir şeydir sevgi.Kendini ondan mahrum ettikçe dilin damağın kurur.

Şimdi siz düşünün bakalım...2009 size ne öğretti? Herkesin dilinde “2009 dokuz doğurttu,2010 on numara geçecek” cümlesi var.Umarım öyle olur. Hepinize sevgiden asla vazgeçmeyeceğiniz bir yıl dilerim.

Bu sene için son bir öneri: 2009 artık bitti.Dokuz doğurmamıza neden olan şeyleri de bu seneye hapsedip kapıları kilitleme zamanı şimdi.Yepyeni fırsatlar,mutluluklar ve on numara bir sene bizi bekliyor! Tabi mutsuzlukları da unutmayalım...Onlar olmadan,olmaz...

Ömürden akıp giden her yılın sonunda en olması gereken,kendimizi içsel duygularımızın yoğunluğuyla muhasebeye tabi tutmak.Bir yıl büyümüş olan yaşın içinde daha temkinli, daha olgun,daha akıllıca hareket etmek adına kararlar almak.
Zira büyümenin en güzel yanlarından biridir: gerçeğe hep yakın yürümek ve bir sonraki adımı ona göre atmak.
Keşke imkânımız olsa da alsak üç yüz altmış beş günü karşımıza, oturup bir çay bahçesinde,yıllardan demlenmiş bir çay söylesek ve dertleşsek her günü saniyesi saniyesine...

Hesaplaşsak,en güçlü savunmamızı hazırlasak bütün boş vermişliklerimize.“Geçmişe karşı sorumluluklarım var.” deyip aklanmak için,mücadele etsek kıran kırana.
Kim haklı! Kim haksız çıkar bilinmez ama.Birileri keşkelerle kalkacaksa masadan,bu biz oluruz mutlaka.
Bilmem bu yıl yaptınız mı muhasebenizi? Karşı karşıya olmasa da; hafızanızı temize çektiniz mi? Çıkardınız mı kârınızı zararınızı.Nerelerde hata yaptığınızı buldunuz mu? Sonra sözler verdiniz mi bir daha olmayacak diye kendinize? Eksik gördüklerinizi tamamlamak için girişimleriniz var mı?
Eğer bu soruların cevabı “hayır” ise o zaman hiç üzülmeyin senelerin geçip gitmesine... Zira senelerle işiniz yok sizin,isimlerinin değişmesi dışında...
Umut etmenizi,silkinmenizi engelleyen yaşanmışlıklarınız beyninizi kemirebilir.Ancak bütün olumsuzluklarla inat,içimizde bir umut baloncuğu olmalı her yılda havaya uçurduğumuz.Ne kadar karamsar olsak da; “Ya tutarsa?” misali,hayal kurmaktan vazgeçmemeliyiz.Eskiye veda ederken,eskitmeye başlamamalıyız yeni gelen günleri. Kararlarımız olmalı uygulamaya koyduğumuz,umutlarımız olmalı yenilediğimiz ve mutluluklarımız olmalı her sabah tazelediğimiz.

Unutulmamalıdır ki: “Dün gitmiş, onun yerini bugün almıştır.Bugün ise yarın,bir daha dönmemek üzere gitmiş olacaktır.”
Gelen gideni aratır denir ancak,aratmaması gereken bir yıl yaşamak olmalı duamız. Zira bu bizim elimizde.Giden yılın ardından her birimiz farklı yaşanmışlıklar takarız zamanın şeridine.Her birimizin bıraktığı anısı farklı farklıdır.Ancak bilinen en büyük gerçek şudur ki:Giden her gün ömrümüzden eksilip de gitmiştir.Ve bu yeni yılda ölüme bir yıl daha yaklaşmışızdır.Zaman saçlarımızı ağartıp,yaşlarımızı büyütüp, sevdiklerimizi elimizden alırken,yeni gelen yılda kim bilir belki bizi alıp gidecektir. Eskitirken yenilenmek olmalı mücadelemiz.
Güzel bakabilmek,güzel görebilmek, güzel duyabilmek,güzel yaşamak senelerin değil, bizim elimizde…

Her yeni yıl yeni umutlara gebedir bir önceki yıldan güzel olması dilenir her zaman…
Geçen yıl kimilerimiz için hayallerinin gerçekleştiği,kimilerimizinse hayallerine veda ettiği zamanlardır,yaşanılan…

Yinede yeni bir yıl herkes için aynı şekilde ayrı bir heyecan, anlam taşır...Yeni yıl yeni umutlar demektir...Bıkmadan istenir...Geçen yıl olmadı...Belki...Belki bu yıl benim yılım olacak kim bilir...İnsan vazgeçmez umudundan hayallerinden...Ve her yeni yılda yeni dileklerle başlar yılına...Kimi gerçekleşebilir,kimiyse olmayacak duadır...Bilir...Yinede dilemekten vazgeçmeden...Kimi aşk kimi iş kimi sağlık kimi piyango...v.s...insanoğlunun dilekleri umutları biter mi...her birini isterken nasılda umutludur bu yıl belki belki derken...
Benim dileğimse bu yıl güzelliklerin yılı olsun her baktığımız yerde dostluk kardeşlik sevgi görelim hissedelim...2010 dostluk kardeşlik ülkemiz ve dünyamız için barış sevgi güzellikler yılı olsun diliyorum...Her güzellik sevgiyle oluşur her kötü ise sevgisizlikten doğar...Sevgiyle kötülüklerin yok olmasıdır umut dolu yüreğimdeki dileğim...

Öncelikle şuna karar vermelisiniz; Yeni yıl yeni hayat getirir mi? Yoksa yeni bir hayatı yeni yılda siz mi kurarsınız?

Eğer yeni bir hayata kararlıysanız bu içinizden gelmeli ve sonuçlarına katlanarak sonuca gitmek için çalışmalısınız.Sonuçta kimse sizin için yeni bir hayat kurmayacaktır.
Yeni yılda yaşamak istediğiniz hayatla eski ‘’yeni’’ yıllarınızdaki yaşadığınız hayat arasında büyük uçurumlar varsa bunu daha çok düşünmelisiniz.
Bu farkı nasıl kapatabilirsiniz?Kapatmak için neler yapmanız gerekiyor?Eğer sizde içinde bulunduğu hayattan memnun olmayan kesimdeyseniz ve yeni yıldan büyük beklentileriniz varsa bir an önce karar vermelisiniz.

Karar vermek için cevaplamanız gereken bazı kritik sorular var;

‘’İçinde bulunduğum durumdan memnun muyum?Değilsem bunun sebepleri ne olabilir? Şuan bulunduğum yer hayatta istediğim yer mi?Yoksa dalgalarda sürüklenen bir çalı parçası gibi hayatta karşılaştığım fırtınalar beni buraya mı savurdu?

Hak ettiğim bir hayatı mı yaşıyorum?Yoksa hayatın bana sunduklarıyla mı yetiniyorum?Peki,yetinmek zorunda mıyım?Hak ettiğim hayatı yaşamak için neler yapabilirim? ‘’

Neler yapabileceğinizin farkında mısınız?Kendinizi tanıyor musunuz?

Kendinizi hiç sorguladınız mı?Kimsiniz?Nesiniz?Hayattaki amacınız ne?Çevrenizdeki insanlar sizi nasıl tanıyor?Çevrenizdeki insanları mutlu etmek için onlara ne veriyorsunuz?Hayatta değer verdiğiniz evrensel değerleriniz var mı?Varsa bu değerler neler?Para?Kariyer?İyi bir iş?Güzel bir aile?Ya da daha fazlası?

Peki,bu soruları sorarken şunları hiç düşündünüz mü?Dünyada şuan milyonlarca aç insan var.Bırakın dünyayı yanı başımızda sokaklarda yatan çöplerden ekmek toplayan hatta yemeden evdeki günlerdir aç bekleyen çocuklarına götüren anneler var!

Kışın şu soğuk günlerinde başını sokacak bir barakası bile olmayan bizim bile dışarıya baktığımızda içimiz ürperirken dışarılarda sabahlamaya çalışan insanlarımız var. Çocuklarımız var!

Ne oldu?Bir anda hayata bakış açınız ve sizin için olmazsa olmaz değerleriniz yerini bambaşka duygulara bıraktı değil mi?

O halde aslında hayatta çokta şikâyet edilecek bir durumda olmadığınızı da anlamışsınızdır.
Maddi durumunuz çok iyi olmayabilir.İşinizde ya da gündelik hayatta aşmanız gereken sorunlar da olabilir.Ama her ne olursa olsun bu sizin kendi gerçeğinizi değiştirmemeli.
Hayatınızı ve hayata bakış açınızı değiştirmek için yeni yılı beklemeyin.Hemen karar verin ve harekete geçin.Yarın sizin için yeni bir hayata başlangıç olsun.

Ve öyle bir başlangıç yapın ki; Her yeni güne başlarken içinde bulunduğunuz duruma ve elinizdekilere şükrederek!

Dün gece başınızı kaldırıp ve gökyüzüne baktınız mı?Baktı iseniz görmüşsünüzdür. Dolunay,bu seneyle birlikte tamamlandı...Yani 2010 yılına “Yeni ay” ile başlıyoruz. Bu taptaze yepyeni bir başlangıç demektir.Bu fırsatı kaçırmayın.Doğanın size verdiği mesajları es geçmeyin diyerek yazımı noktalıyorum.Yeni yılınız kutlu olsun,iyi seneler, mutlu yıllar,sevdiklerinizle,sevenlerinizle.

Sevgiler...Saygılar...





Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN