Güzel bir Pazar gününden merhaba dostlarım…
"DOSTLUKLARA MESKEN BU YÜREK, AŞKLARA DEĞİL, SEVGİLİNİN
GÖZLERİNE DEĞİL…
DOSTUN SÖZLERİNE, SELAMIN`A, MERHABASINA MUHTAÇ BU YÜREK,
MERHABA EY DOST…"
Seçmişiz kendimize bir gaye. Amacım gayeye varmak değil,
gayeye yol almak...
Varsın sağ ayağım yorgun, sol ayağım sarhoş olsun...
Varsın sağ tarafım dargın, sol tarafım başkasının
olsun...
İnsanları sevmeyi seven biri olarak seviyorum sizleri.
İnsan olduğunu hissetmek çok özel bir duygu… Adeta kendini bir duygu harmanına
girmiş bulduğun bir durumda bunu hissetmek, insan olduğunu hissetmek çok güzel
bir duygu. Acı da tatlı da bizim için...
Fıtratımız gereği bir duygu harmanıyız hayatın içinde…
Hep sonsuzluğu istiyoruz hep sonsuzluğa özlem duyuyoruz.
Sonsuz olan hiçbir şeye sahip olmadığımız için. Mutluluğumuz sonsuz olsun,
sevgimiz sonsuz olsun, dostluğumuz sonsuz olsun gibi isteklerimiz var. Bu
sonsuz isteklerini en derinden hissettiğim zamanlarda siz dostlarıma yüreğimle
ulaşmak için kalemime sarılıyorum ve size akıyor yüreğim…
Yaşamak istemediğim ama ummadığım dan ummadığı mı yaşayınca
o an yaşadığım hayatı unutmak için yazıyorum…
Ve diyorum ki; hayat her şeye rağmen güzel… Ve sinsice
haince su gibi akıp gitmekte…
Farkında bile olmayıp ardından bakınca diyoruz ne
zaman oldu bu kadar diye…
O yüzden doya doya yaşamalı, dolu dolu.
Kişi değişmez, âmâ tepkileri tecrübeler sayesinde gelişir,
cevaplar daha kolay bulunur, bilinmezler önceden sezilir, yaralar biraz daha
mantıkla kolay kapanır....önemli olan buna sebep olanı içimizde affedip,
sonrasında üzmesine izin vermemek...
Aynı insan olarak kalamazsak da ki bu dediğiniz gibi
eksilip eklenen yaşamlarla çok ama çok zor.
En azından "insan" olarak kalmaktan yana olmalı tüm çabamız diye
düşünürüm ben.
Ve en çok da düştüğüm, düşürüldüğüm zamanlarda gelir bu aklıma.
Aynı ‘Aslı Erdoğan'ın’ yazdığı başucu cümlem gibi; "İnsan olmak düşmektir.
Kalkmaktır da..."
Her şey değişiyor insanın huyları değişiyor, yediği
içtiği değişiyor hatta bazen örnek ben bile kendimi tanıyamıyorum eski
resimlerime baktığımda nereden nereye demeden geçemiyorum… ama tek değişmeyen
bir şey varsa oda değişimin ta kendisidir…
Bazen yaşadıktan sonra keşke diyoruz, bazen de
yaşamadığımız için keşke diyoruz. Keşkeler hep var. Hatalar da hep var. Belki
bu hatalar bizi daha büyük hatalardan korumak için birer uyarıdır, kim bilir.
Aslında hiçbir şey değişmiyor, sadece bakış açımız
değişiyor. Zamanla daha aldırmaz, daha kırılmaz olabiliyoruz.
Demek ki yaşanması gerekiyormuş, demek ki hayırlısı
böyleymiş diyerek avunmak lazım.
Bazen değiştiğimizin farkına çok sonra varıyoruz… hiç
ummadığımız bir anda, bir de bakmışız bizi bezdiren alışkanlıklarımızdan
vazgeçmiş ve yepyeni bir davranış, düşünce ve bakış açısıyla yeninden
yaratmışız kendimizi... ta ki tekrardan değişene kadar...
Evet, gerçekten de hayat bazen öyle zorluyor ki insanı
kimdin neydin unutup yaşamaya devam ediyorsun bir şekilde.
Evet, birde şunu unutma… hayatın yedeği yok…
Hayat bazı anlarda dalından düşer, sen bir nehir
olduğunda...
Önüne katıp sürüklersin onu. Yaprak kadar hafiflediği
anlarda...
Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş…
En sevdiğin şey(ler)den ayrılmak, koyu kırmızı bir boşluk
gibi oturur içine çoğu zaman.
Bir şeftalinin ortasındaki çekirdeği çekip çıkardığında
görürsün aynı boşluğu...
Yaşamdır bu şarkısını söyler senin için, insanlar
gönderir sana, görmezsen usulca kaybolurlar, çevirdiğin sayfaların arkasında
kalırlar...
Üzerine o kadar fazla sayfa eklenir ki, hayatta olduğun
sürece bulamazsın artık istesen bile...
Kuruntu ayaklarına paten geçirip hızlıca turlamaya başlar
seni, ruhunu...
Aklını istemediğin ormanlara iter, iter ama ağaçlardan
ormanı göremezsen, gözlerini suçlamamalısın...
Zihnin kum olur arada hayallerinin resmini çizersin,
dalgalar hayal kırar silerler tüm resimlerini...
Oysa ki kalelerin vardır hiç yıkılmaz dediğin, kumdan
kalelerin!..
Hani okulda kullandığımız uçlu kalemler vardır ya,
gövdesindeki uç bitmeye yakın ufalır ama yine de çok az bir şeyler
yazabileceğini umarsın,
işte öyledir kimi ilişkiler, sevdalar, yakınlıklar...
Bitmesine ramak vardır ama ağır hareket edersin...
Yelkovan topallasın dersin, hep o "son anı"
kazırsın aklının derinliğine...
Duyarsın. Başına yıkılan duvarların seslerini. Yıkılan
sözlerde ararsın ayakta kalan duvarları...
Böyle acıtan durumlarda, insan hep aynı şeyi yapar. Gözle
görülür bir şey arar...
Kağıt hala beyazdır, üzerindeki kahve lekesine rağmen.
Lekeyi kabullenirsin kâğıt gibi, sonra gözün alışır buna…
Zaman en önemli kaynağımız ama buruşturur hepimizi…
Sen de buruşturup atarsın bir şeyleri.
Ve sonra anlarsın ki, yaldızlı kâğıtlar gibi düzeltilmiyor,
buruşturup buruşturup attığın "zaman."
Biliyorum hepimizin hayatı bir nevi dondurma, eriyip
gitmeden avuçlarından, gecikme tadına varmakta… Külah aracın olsun, muhteşem
tadı daima amacın…
Küpeler tak kulağına sıcağı sıcağına ki, boynuna
dolanmasınlar…
Biliyorsun ardında bıraktığını sandığın, onun seni arkada
bırakmadığı olabilir...
Hayat üstüne bir sürü laf edilir oradan, buradan…
Söylenenler fragman gibidirler.
Kısa ve çarpıcı… Yaşamlarımızsa birer filmdir, metrajının
nerde bittiğini bilemediğimiz…
Başrol hep senindir ama rollerin sıkça değişir…
Senaryo bazen kahreder, yerlere vurur, mutluluktan
uçurur, sarhoş eder, dans ettirir, törpüler...
Hepsi filmin devamı için seni bekler…
Şerbet yapmayı bilmeli insan… Yaşamın nabzına göre…
Korkmamalı üzülmekten, sürünmekten. Geldiğinde de vakit
gülmeyi, neşeyi körüklemeli…
Sessizliğe bir kaç kelime borcun varsa, çıkıp söyle...
Her şeyin yedeği, yaması vardır ama hayatının yok ki…
İnsanları sevmeyi öğrenin, kırmayı değil, hayat her şeye rağmen güzel. Siz ağır
aksak yürüyor diye düşünseniz de hayatınız sizin için, bir gün anlamasınız
bittiğini niçin… Bakar kalışınız tükenen hayatınızın arkasından. Bir vedaya
dahi vakit bırakmaz giderken aniden, el bile sallayamazsınız ardından… haydi bu
günden sonra hayatınızı severek, sevilerek yaşayın çok geç olmadan,
pişmanlıklar kalbinize hüzün salmadan…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetlerimi
gönderdim, güneşin akşam giderken dünyanın karanlık yüzüne şavk olsun diye
yaktığı, sabah siz uyanmadan uyanıp gecemizi aydınlatan yıldızları tek tek söndürüp,
astığı gökyüzü sofrasından tek tek alıp heybesine koyup bize gülümsediği bu
sabaha hoş geldiniz… İyi ki de geldiniz…
Haydi, şimdi günü değil ama yazıyı bitirelim bugünlük şu
cümlelerle her zamanki gibi dostlarım…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama
alırsa, evet ben; ‘Buradayım...’______Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu bir
gün, güzelliklerle yüklü bir hafta sonunuz olsun içi sevgi dolu hayat
ağacınızın dallarına asılan.
Sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir
cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
31 Mayıs 2015
Ömer Sabri Kurşun
#öskurşun#