Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2010 Cuma

Cumhuriyet bayramı kutlama msj.




http://omersabrikursun.blogcu.com  Ulu önderimiz Mustafa KemalAtatürk’ün bize bıraktığı bu

 ülkeyi korumak bizim görevimizdir.Cumhuriyeterdeme dayanan

 bir yönetimdir......Cumhuriyetin 87.yıldönümünde

 Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü,silah

arkadaşlarını,kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle

anıyor,sizlerin şahsında,tüm ulusumuzun Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.





 



13 Eylül 2009 Pazar

CHE'NİN ÇANTASINDAN ÇIKAN NUTUK..


Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından;
“Atatürk’ün Büyük NUTUK’u” çıkmıştır...”


NUTUK’un Küba Devrimi’ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanıyor. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir’den “Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” ister. ABD’nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro’nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce “Nutuk” kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal ATATÜRK’ün ilk antiemperyalist savaşımını zafere eriştiren “1919 Ruhu”ndan esinlenmesinde yatıyor.

12 Aralık 1996’da bir ödül töreni için gittiği Küba’da Fidel Castro ile görüşen Dursun ÖZDEN kendisine “Türkiye’de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro’yu çok seviyorlar ve sizleri mutlak önder olarak kabul ediyorlar...” der. Bu sözlere Castro’nun verdiği yanıt çok anlamlıdır:

“Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?... Devrimci ATATÜRK bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır...”

Mart 1997 de Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Fidel Castro, yaptığı konuşmada şöyle der:

“Asıl devrimci M.Kemal Atatürk’tür. Ben bir devrim yaptım, ama O’nun yaptıklarını asla başaramazdım.” “Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın...”

Fidel Castro’nun bu sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?
Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan “ulusalcı ve antiemperyalist rüzgarda” Mustafa Kemal ışığının etkisi yok mudur sizce?...
O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları Lenin ve Churchill kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözleri şöyledir:
“Ben, Çin’in Atatürk’üyüm..”


Ve 1948’den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki 8. ve 9. sınıflarda Yakınçağ Tarihi derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutuluyor.Peki, Atatürk ışığı dünyanın dört bucağını aydınlatırken Türkiye’de neler oluyor? Ne yazık ki ülkemizde bir yandan gericiler ve yobazlar diğer yandan Che, Castro, Lenin, Mao gibi devrimci liderleri sözde örnek aldıklarını sanan “uçuk solcular”, Atatürk’ü ve düşüncelerini yıpratmak için herşeyi yapıyorlar. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri de Atatürk’e karşı olan her türlü gerici ve bölücü hareketi destekliyorlar. Bu tür çalışmalar yurt dışında da sürüyor.

İşte sizlere iki örnek:
Birincisi,Küba polis şefi Carlos Fernandez’in yaptığı açıklamaya göre:
“Başkent Havana’daki 13/K parkında, birçok dünya liderinin büstlerinin olduğu yerde bulunan Atatürk büstü, Havana Karnavalı için çeşitli ülkelerden gelen “Kürt kökenli gençler’ tarafından 26 Temmuz 2007 günü yerinden sökülerek yok edilmiştir...”

İkinci örnek ise çok düşündürücü:
“Annan Planı gereğince KKTC’deki ortaöğretim okullarının ders kitaplarından Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı konuları çıkarıldı...”

Son yıllarda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların dağıtılabilmesi için; öldürüldüğü gün Che’nin sırt çantasından çıkan NUTUK’u kendimize rehber edinmemiz gerekiyor.

Cemal Sağmen





(a)

2 Ağustos 2009 Pazar

ÖZENTİMİ...YOSA....!!!!

25/10/2008
CHE'NİN ÇANTASINDAN ÇIKAN NUTUK

http://kursunsabriomer.blogspot.com
Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün Büyük NUTUK’u” çıkmıştır...”

http://kursunsabriomer.blogspot.com NUTUK’un Küba Devrimi’ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanıyor. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir’den “Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” ister. ABD’nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro’nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce “Nutuk” kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal ATATÜRK’ün ilk antiemperyalist savaşımını zafere eriştiren “1919 Ruhu”ndan esinlenmesinde yatıyor.

12 Aralık 1996’da bir ödül töreni için gittiği Küba’da Fidel Castro ile görüşen Dursun ÖZDEN kendisine “Türkiye’de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro’yu çok seviyorlar ve sizleri mutlak önder olarak kabul ediyorlar...” der. Bu sözlere Castro’nun verdiği yanıt çok anlamlıdır: “Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?... Devrimci ATATÜRK bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır...”

Mart 1997 de Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Fidel Castro, yaptığı konuşmada şöyle der: “Asıl devrimci M.Kemal Atatürk’tür. Ben bir devrim yaptım, ama O’nun yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın...” Fidel Castro’nun bu sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?

Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan “ulusalcı ve antiemperyalist rüzgarda” Mustafa Kemal ışığının etkisi yok mudur sizce?...

O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları Lenin ve Churchill kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözleri şöyledir: “Ben, Çin’in Atatürk’üyüm..” Ve 1948’den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki 8. ve 9. sınıflarda Yakınçağ Tarihi derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutuluyor.

Peki, Atatürk ışığı dünyanın dört bucağını aydınlatırken Türkiye’de neler oluyor? Ne yazık ki ülkemizde bir yandan gericiler ve yobazlar diğer yandan Che, Castro, Lenin, Mao gibi devrimci liderleri sözde örnek aldıklarını sanan “uçuk solcular”, Atatürk’ü ve düşüncelerini yıpratmak için herşeyi yapıyorlar. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri de Atatürk’e karşı olan her türlü gerici ve bölücü hareketi destekliyorlar. Bu tür çalışmalar yurt dışında da sürüyor. İşte sizlere iki örnek:
Birincisi, Küba polis şefi Carlos Fernandez’in yaptığı açıklamaya göre: “Başkent Havana’daki 13/K parkında, birçok dünya liderinin büstlerinin olduğu yerde bulunan Atatürk büstü, Havana Karnavalı için çeşitli ülkelerden gelen ‘Kürt kökenli gençler’ tarafından 26 Temmuz 2007 günü yerinden sökülerek yok edilmiştir...”
İkinci örnek ise çok düşündürücü: “Annan Planı gereğince KKTC’deki ortaöğretim okullarının ders kitaplarından Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı konuları çıkarıldı...”

Son yıllarda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların dağıtılabilmesi için; öldürüldüğü gün Che’nin sırt çantasından çıkan NUTUK’u kendimize rehber edinmemiz gerekiyor.

Cemal Sağmen

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Atatürk'ün mirasına darbe




Kürt açılımı tartışmasına İngiliz The Guardian gazetesi de katıldı. Gazete Atatürk'ün mirasına Erdoğan'ın en büyük darbeyi vurabileceğini yazdı.

Türkiye’deki iç gerilimlerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt açılımı”nı rayından çıkarma potansiyelinin olduğu öne sürüldü.

The Guardian’ın köşe yazarı Simon Tisdall, Türkiye’de “Bir barış süreci kökleşirse, bunun bazı çevrelerde Atatürk’ün tek dil ve tek bayrak altındaki tek halk idealini baltaladığı gibi görülecek” diye savunduğu yorumunda “Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün aşınan ultra milliyetçi mirasına şimdiye kadar en büyük darbe vurmak üzere olabilir” iddiasında da bulundu.

The Guardian gazetesinin köşe yazarı Simon Tisdall, Türkiye’de “Kürt açılımı” hazırlıkları ve tartışmalarını, “Türkiye Barışa Mı Hazırlanıyor?” başlıklı yorumunda değerlendirirken hükümetin “Kürt girişimi”nin uzun bir süreden beri devam eden sorunu çözmek için yeterli olup olmayacağı konusunda çok yoğun spekülasyonların bulunduğuna işaret ederek “Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün aşınan ultra milliyetçi mirasına şimdiye kadar en büyük darbe vurmak üzere olabilir” iddiasında bulundu.

Tisdall “Başbakan’dan beklenen adımların, olduğu iddia edilen İslamcı gündeminin ilerletilmesi değil, Atatürk’ün, bastırmak için çoğundan çok çaba gösterdiği, Türkiye’nin 12 milyonluk güçlü etnik Kürt azınlığının hakları ile ilgilidir” görüşünü dile getirirken Erdoğan’ın hükümetin sorunu çözmek için bir “Kürt girişimi” üzerinde çalıştığını doğrulamasının “öfkeli spekülasyonlar”ı tetiklediğini kaydetti.

Söz konusu girişiminin Abdullah Öcalan’ın “yol haritası”nı lanze etmesinden önce beklendiğini kaydeden Tisdall, Türk basınında yer alan haberlerde planın bir genel af ile geliştirilmiş siyasi, ekonomik, dil ve eğitim haklarını içereceği belirtildiğine dikkat çekti.

ERDOĞAN’IN NE KADAR İLERİYE GİTMEYE HAZIR OLDUĞU BELLİ DEĞİL

The Guardian yazarı, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu” konusunda bu defa kararlı gözükmesine karşın ne kadar ileriye gitmeye hazır olduğunun henüz belli olmadığını da kaydettiği yorumunda şöyle devam etti:

“Erdoğan’ın tereddütlerinin nedeni ise, kuşkusuz ki kısmen, kendisini ve lider olduğu İslam'a dayalı Adalet ve Kalkınma Partisi’ni gizlice dini bir gündemi izlemekle suçlayan aynı muhafazakar, laik sivil ve askeri muhaliflerinden kaynaklanan sert direniştir.”

Bu çerçevede MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sert açıklamalarına da dikkat çekildiği yorumda şu görüşleri dile getirdi:

“Darbe şebekesi ‘Ergenekon’ ile bağlantıları olduğu öne sürülen iki generalin yargılanması ve geçen yılda üniversitede türban yasağının kaldırılması konusunda parlak veren gürültü gösterdiği gibi, devam eden iç gerilimler, Erdoğan’ın Kürt girişimini rayından çıkarma potansiyeli var. Keza eğer bir barış süreci kökleşirse, bunun bazı çevrelerde Atatürk’ün tek dil ve tek bayrak altındaki tek halk idealini baltaladığı gibi görülecek.”

Buna karşın Tisdall “Ancak zaman değişiyor ve katı devletçi Türklerin de değişmesi gerekecek” ifadesini kullandığı yazısında “Türkiye’yi yaratan Lozan Antlaşması’nın 86 yıl sonra Atatürk’ün şekil verdiği dar gömleğin gevşemesine yönelik karşı konulması zor baskılar büyüyor” görüşünü de dile getirdi.(ANKA)


(a)


19 Mayıs 2009 Salı

19 Mayıs Atatürk'ü Anma,Gençlik ve Spor Bayramı
































“Bağımsız,modern,çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 29 Ekim 1923’e uzanan yolun başlangıcı olan 19 Mayıs 1919,çocuklarımıza ve gençlerimize çok iyi anlatılmalıdır"

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti gençliğe emanet etti ve “Cumhuriyetimizin bize sağladığı;Laiklik,özgürlük ve ulusal bağımsızlığımızın teminatı gençlerimizdir.İnanıyoruz ki gençliğimiz,kendisine emanet edilen Cumhuriyeti her türlü fedakârlığa katlanarak sonsuza dek yaşatacaktır.”

Bağımsız,modern,çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 29 Ekim 1923’e uzanan yolun başlangıcı olan 19 Mayıs 1919,çocuklarımıza ve gençlerimize çok iyi anlatılmalıdır..

Eşsiz bir milli mücadele ile başlayıp;ulusumuzu çağdaşlaştırmayı hedefleyen devrimlerle devam eden bu aydınlanma yolunda meşaleyi gençlerimiz taşıyacaktır.
Bu yüzden yarınlarımız olan gençlerimiz ve çocuklarımıza çağdaş eğitim verip;
iş ve kariyer yaşamına en iyi şekilde hazırlamalıyız.
 
Çünkü güçlü Türkiye’yi yaratmanın temel koşulu güçlü ve bağımsız ekonomidir.
Güçlü ekonomi ise;özgüveni olan,iyi yetişmiş,donanımlı bir gençlik ile mümkündür”

 “Bu anlamlı günde,başta tüm gençlerimizin ve halkımızın Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı içtenlikle kutlar,saygılarımı sunarım.”





8 Nisan 2009 Çarşamba

Kurtuluş savaşının yayınlanmamış fotoğrafları.



Kurtuluş Savaşı'nın şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğrafları ortaya çıktı.Tempo Dergisisinde,araştırmacı Atilla Oral'ın ‘Kuva-yı Milliye’ isimli kitabına ve bu çalışmada yer alan hiç yayınlanmamış Kurtuluş Savaşı fotoğraflarına yer verdi

Araştırmacı Atilla Oral’ın hazırladığı ‘Kuva-yı Milliye’ isimli kitap, dünyaya örnek olan savaşın hangi şartlarda kazanıldığını, en çarpıcı görüntülerle anlatıyor.“Kuva-yı Milliye ile ilgili yüzlerce kitap yazıldı ama hiçbirinin içinde belge olmadığı için sahaf vitrinlerinde duruyor'' diyen Atilla Oral,aslında hepimizin gözünün önünde duran belge ve bilgileri bir araya getirmiş.Tempo Dergisi'nden Nuray Soysal ile yaptığı röportajda çalışmasıyla ilgili bilgi veren Oral,Milli Mücadele yıllarına ait görsel belleğimizin çok zayıf olduğunu söylüyor.

Kitapta,Çanakkale’de ölen askerlerin kemiklerinden oluşan bir dağ... İzmit’te kurşuna dizilen Türkler,yakılan köyler,işgal gemilerinden indirilen askerler... Çoğunluğu işgal güçlerinin fotoğrafçılarının çektiği fotoğraflara ve Anadolu’nun işgalinden,İstanbul’un kurtuluşuna kadar geçen dönemde çoğu ilk kez yayımlanan belgeler ve çarpıcı görüntülere yer verilmiş.

Araştırmacı Atilla Oral, "Kitabı hazırlarken sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?" sorusunu bakın nasıl yanıtlıyor:

"Kuva-yı Milliye’nin kendine olan güveni. Gerçekten ölümü göze almaları tüylerimizi diken diken edecek bir şeydir. “Ya istiklal ya ölüm'' sözünü sadece Mustafa Kemal değil, tüm Türkiye söyledi; ama bu ateşi Mustafa Kemal yaktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün o büyük dehası, herkesin üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Mesela Antep savunmasında Şefik Özdemir Bey, “Bizim hiçbir şeyimiz yoktu. İnanın Atatürk’e bağlılığımızdan başka hiçbir şeyimiz yoktu'' diyor. Çok acıdır Antep mücadelesi. Bir tas çorbaya altı çocuğun birden saldırması,sivil halkın çektikleri... Ama biz halkın üzerine top tüfekle saldıran o Fransızlarla el sıkıştık, dost olduk.Gerçi sonra Hatay meselesinde bazı sorunlar oldu ama...Nihayetinde Kurtuluş Savaşı dünyaya karşı verilmiş bir savaştı; ama Avrupa’nın içinde de bizi destekleyen bir güç vardı.Bunu Batı’ya karşı verilmiş bir savaş olarak görmemek gerekiyor.Batı zaten Türkiye’nin verdiği mücadelenin haklı olduğuna inanıyordu."


http://kursunsabriomer.blogspot.com

Araştırmacı Atilla Oral’ın hazırladığı ‘Kuva-yı Milliye’ isimli kitap, dünyaya örnek olan savaşın hangi şartlarda kazanıldığını,en çarpıcı görüntülerle anlatıyor.

Çanakkale’de ölen askerlerin kemiklerinden oluşan bir dağ... İzmit’te kurşuna dizilen Türkler,yakılan köyler,işgal gemilerinden indirilen askerler... Çoğunluğu işgal güçlerinin fotoğrafçılarının çektiği çarpıcı görüntüler,tarihin unutulmuş sayfalarında yer alan ayrıntıları gün ışığına çıkarıyor.


http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/http://kursunsabriomer.blogspot.com/


1 Nisan 2009 Çarşamba

İnadına CUMHURIYET,İnadına MUSTAFA KEMAL!!



Korkmuyorum,
Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!

İnadına CUMHURIYET,
İnadına MUSTAFA KEMAL!!


http://kursunsabriomer.blogspot.com

TEK BASINALIK
Ben tek başına ne yapabilirim
Ve hiç bir şey yapmamaya karar verdi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar
Ve tek basınaydılar
Bu arada birileri
Onlar adına
Karar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar
Topluca ortadan kaldırıldılar....

(ATAOL BEHRAMOGLU)



İmam ve Tanrı...

Bir köyün camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir.Bütün cemaat hemen kendilerini dışarı atıp kaçar.Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terk etmeyi reddeder ve Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır.
Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır,imam çaresiz minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya gelir.Ancak dini bütün imam,Tanrı'nın kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez.Sular yükselir.İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır.Bir tekne daha gelir,ancak imam yine Tanrı'nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez. Sular iyice yükselir.İmam artık minarenin en tepesindedir.Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler,durumun kötü olduğunu anlatarak,imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar ederler.İmam helikoptere binmeyi de reddeder.Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür.

Kendisini ahretin kapısında melekler karşılar.
Melek: 'Hoş geldiniz,buyurun...'
'Cennete girmek istediğimden emin değilim...'
Melek:'Neden?..'
İmam:'Tanrı'ya biraz kırgınım....'
Melek:'Ne oldu ki?..'
'Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim,insanlara hep iyilik yaptım,günahtan uzak durdum.Yaşadığım köyü sel bastı,herkes kaçtı ama Tanrı'nın beni kurtaracağına inandığımdan ben kaldım.Görüyorsunuz ki şimdi buradayım....'
Tam bu sırada yukarıdan Tanrı'nın sesi duyulur.
'Salağa,iki tekne,bir helikopter gönderdik.. Kurtarmak için daha ne yapacaktık?
Böylesine geri zekâlının benim katımda da yeri yoktur..'

Yukarıdaki fıkrayı benim milletime uyarlamaya kalkacak olursak.
Muhtemelen Tanrı o gün geldiğinde bu ülke insanlarına şöyle seslenecektir;
'Ben bu ulusa örnek alsınlar ve onu izlesinler diye Mustafa Kemal'i gönderdim.
Musibetlerden kurtuluş yolunu,onun eliyle bunlara göstermeye çalıştım.
Ama onlar hâlâ benden medet umuyorlar...
Eh ben daha ne yapayım?Her kurtuluş için bir Mustafa Kemal gönderemeyeceğime göre her biri bir Mustafa Kemal olmayı öğrenmeliler...'

Bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsa şunun,bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.
GAZİ



Bu şiir ve hikaye sevgili dostum M.Kurtalan tarafından gönderildi.


(a)


Çaresizsen Çare Sensin




Çaresizsen Çare Sensin……
* 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya,oradan oraya sürüklenmeye başladı.

* 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı.Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla geçirdi.

* 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi.Ailesi onu okuldan aldı.Sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkamadı.

* 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.

* 24 yaşında tutuklandı,günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.

* 25 yaşında sürgüne gönderildi.

* 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken,kendisi hiç önemsenmiyordu.Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken,o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu.

* 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken,doğduğu şehir düşmanların eline geçti.

* 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı.Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı.Aylarca boş kaldı.

* 37 yaşında böbrek rahatsızlığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.

* 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu,dağıtıldı.

* 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.

* 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı.Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.

* 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı.

* 38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü,onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.


http://omersabrikursun1.spaces.live.com/atatürk_arşiv http://omersabrikursun1.spaces.live.com/atatürk_arşiv

Sonra Ne mi oldu?


42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu! Okuduğunuz öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir. Şimdi düşünün, sizin başarılı olmanızı engelleyen ama Atatürk'ün karşısına çıkmamış bir engel var mı?

Başarınızın önündeki engel ne?
Paranız mı yok?
Atatürk'ünde yoktu!
Sağlığınız mı bozuk?

Atatürk'ün de bozuktu!
Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var?
Atatürk'ünde vardı!
Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu?
Atatürk'e de vurdular!
Aileniz çok zengin değil mi?
Atatürk'ünki de değildi!
Amirleriniz hakkınızı mı yiyor?
Atatürk'ünkini de yemişlerdi!
Sizden daha beceriksiz ama hırslı insanlar, sizden daha hızlı yükselip size amirlik mi yapıyor?
Atatürk'ün de başına gelmişti!
Geçmişte bazı denemeleriniz de başarısız mı oldunuz?
Atatürk de olmuştu!
Hakkınızda idam fermanı çıktığı için mi başarılı olamıyorsunuz?
Atatürk'ün de başına gelmişti!

Ö.S.KURŞUN



(a)


Yunanlı’nın Atatürk sevgisi!






8 Eylül 2008
http://omersabrikursun1.spaces.live.com/

Rahmi TURAN


 rturan@hurriyet.com.tr

http://omersabrikursun1.spaces.live.com/ 


GENERAL Nikolaos Trikupis kimdir? Anadolu’yu işgal eden Yunan ordularının son başkomutanı...

30 Ağustos 1922 günü perişan olan Yunan birliklerinin başında kaçarken 2 Eylül gecesi Türk askerlerine esir düşen General Trikupis anlatıyor:


"Sağ kalan birliklerimiz dağınık bir halde İzmir’e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu, bizim için büyük bir mağlubiyet olmuştu. Esir düştüm. Beni önce Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye götürdüler. İnönü beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı."

General Trikupis dürüstçe itiraf ediyordu:

"Atatürk beni mert bir askere yakışır bir şekilde kabul etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım:

’Üzülmeyin general’ dedi ’Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.’

Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım."

* * *

Yukarıdaki satırları, Hikmet Saim’in yeni yayınlanan "Usta Gazeteciler Açıklıyor: Nasıl Atlattım?" adlı kitabından naklettim. Duayen gazeteci Hikmet Saim, kendisine ve meslektaşlarına ait eşsiz habercilik tecrübelerini bu kitapta derledi.

Saim, hem Amazon Ormanları’ndan Elysees Sarayı’na kadar peşinden koştuğu haberlerin serüvenlerini okurlarıyla paylaşıyor, hem de yaptığı röportajlarla ünlü meslektaşlarının birbirinden ilginç muhabirlik tecrübelerini anlatıyor. (Geniş Kitaplık - 0 216 337 15 59)

* * *

General Trikupis’in anlattıkları, Hıfzı Topuz’un anılarından bir bölüm... Topuz, 1952 yılında Atina’daki Türk Büyükelçiliği’nde verilen bir davette karşısında duran 84 yaşındaki güler yüzlü, ak saçlı, zarif adamın General Trikupis olduğunu öğrenince heyecanlanıyor ve "Bu inanılmaz bir olay" diyerek ondan randevu alıp ertesi gün muhteşem bir röportaj yapıyor.

Mağlup komutan Trikupis’in Atatürk’ten sevgiyle ve büyük bir saygıyla bahsetmesi ilginçtir. Ona yenilen düşman ordusu komutanının bile saygı duyması, bugün Atatürk’e hakaret yağdıran içimizdeki ahlaksızlara bir ibret dersi olmalıdır. Trikupis, Hıfzı Topuz’a şöyle diyor:

"Bizim, Anadolu’da işimiz neydi? Biz yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu. İşte, bugün kardeşiz. Hata idi Anadolu hareketi... Hem de muazzam bir hata!"

Savaştan 30 yıl sonra, Trikupis’in Atatürk hayranlığını dile getirmesi ve "Yabancı devletlere alet olduk. Ne diye bizi Anadolu’ya gönderdiler?" diye yakınması tarih kitaplarında yer alacak kadar önemlidir.

Her 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne gidip, Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunan 1868 doğumlu General Trikupis 1959 yılında 91 yaşında öldü.

* * *

Hikmet Saim’in kitabında anılarını anlattığı gazeteciler:

Faruk Fenik, Gökşin Sipahioğlu, Hıfzı Topuz, Necati Zincirkıran, M. Ali Kışlalı, Yılmaz Çetiner, Rahmi Turan, Nail Güreli, Orhan Erinç, Fikret Otyam, Altemur Kılıç, Orhan Koloğlu, Orhan Ayhan.

Benimle ilgili anılara Hikmet Saim "Öfkeli adamın kanlı baskını" adını vermiş. Film hikáyesi gibi heyecanlı bu büyük macerayı bir gün anlatırım.



(a)


Atatürk'ün Amerika'lılara Konuşması.





     

Atatürk'ün Amerika'lılara Konuşması




KONUŞMA METNİ:

"Muhterem Amerikalılar,Türk milletiyle Amerikan milletleri ve karşılıklı olduğuna emin bulunduğum
muhabbet ve samimiyetin tabii menşei hakkında birkaç söz söylemek isterim.
Türk milleti zaten demokrattır.
Eğer bu hakikat şimdiye kadar medeni beşeriyet tarafından tamamıyla anlaşılmamış bulunuyorsa,
bunun sebeplerini muhterem sefirimiz Osmanlı İmparatorluğu’nun son devirlerini işaret ederek çok güzel ifade ettiler.
Diğer taraftan Amerikan Milletinin kendini hissettiği dakikada istinad ettiği (….) demokrasidir.
Amerikalılar bu mevhibe ile mümtaz bir millet olarak beşeriyet dünyasında arzı mevcudiyet eyledi.
Büyük bir millet birliği kurdu.
İşte bu noktadandır ki Türk milleti Amerika milleti hakkında derin ve kuvvetli bir muhabbet hisseder.
Ümit ederim ki bu müşahede iki millet arasındaki mevcut olan muhabbeti kökleştirecektir.
Yalnız bu kadarla kalmayacak, belki tüm beşeriyeti birbirini sevmeye ve bu müşterek sevgiye mani olan
mazi hurafelerini silmeye, dünyayı sulh ve huzur altına sokmaya medar olacaktır.
Muhterem Amerikalılar,Temsil etmekle mubayi olduğum Türk milletinin,
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin insani gayesi işte bundan ibarettir.
Bu yüksek gayede zaten çok yükselmiş bulunan Amerika milletinin,Türk milleti ile beraber olduğundan şüphem yoktur.”


Yazan: Ali TURAN




ATATÜRK'ünİzmir'den,Ankaraya tren ile gidişinde bir anısı







İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler...
Trene binerler ve kompartımana çekilirler.
Ertesi gün, yaveri, Atatürk’ün kompartımanının kapısını çalar.
Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır.
Yaveri: "Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde; niye böylesiniz", der.
"Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, uyumadım kalktım", der.
Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz; hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik", der.
Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir:
"Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiç birinize kıyamadım.
Önemli olan benim uyumam değil; milletimin rahat uyuması".

ATAMIZ SAYESİNDE NE KADAR RAHAT UYUYORUZ Kİ; HALA UYANAMADIK ?

Ömer Sabri KURŞUN



Vatandaş nasıl dinlenir
http://omersabrikursun1.spaces.live.com/atatürk_arşivi



KEYİFLE VE DUYGULANARAK OKUYACAKSINIZ...



ATATÜRK'ÜN BİR ANISI!

 

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.Atatürk attan inerek bu ihtiyar
kadının yanına sokuldu.

— Merhaba nine…

Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

— Merhaba; dedi.

— Nereden gelip nereye gidiyorsun?

Kadın şöyle bir duralayıp

— Neden sordun ki, dedi.Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümsedi.

— Ne sahibiyim nede bekçisiyim nine.

Bu topraklar Türk milletinin malıdır.Buranın bekçiside Türk milletinin kendisidir.

Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?

Kadın başını salladı.

— Tabii söyleyeceğim,ben Sincan'ın köylerindenim bey,otun güç bittiği,atın geç yetiştiği,kavruk köylerinden birindeyim.
Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

 — Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?

— Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da...

 Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü.Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum.Rüyalarıma girdi Gazi Paşa.

Bende gün demeyip mıhtara anlatınca,o da bana bilet alıverip saldı Angarya,giceleyin geldimdi.

Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

— Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı?

Kadının birden yüzü sertleşti.

— Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki...

O bizim Vatanımızı gurtardı.Bizi düşmanın elinden kurtardı.Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne
isteyebilirim ondan?

 Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz.Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?
Buralara bir defa yüzünü görmek,ona sağol paşam! Demek için düştüm.

Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu,çok duygulandığı her halinden belliydi.

 Bana dönerek;

— Görüyorsun ya Gökçen,işte bu bizim insanımızdır...

Benim köylüm,benim vefalı Türk anamdır bu.

Attan indim,Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim,sen gökte aradığını yerde buldun,rüyalarını
süsleyen,seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.

 Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü.

Elindeki değneği yere fırlatıp,Atatürk'ün ellerine sarıldı.

Görülecek bir manzaraydı bu.İkisi de ağlıyordu.İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri
kurtarılan,ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı.

Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini.Ata da onun ellerini öptü.Sonra heybesinden
küçük bir paket çıkarttı.Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri.
Bunu Atatürk'e uzattı;

— Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim.

 Seversen gene yapıp getiririm.

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi.Çok beğendiğini söyledi.Sonra birlikte köşke kadar gittik.

Oradakilere şu emri verdi;

'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.

( 'Ananı da al git' diyenler var artık zamanımızda )

Sonra köyüne götürün.Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.

 


ORTADA DOLAŞAN SAÇMASAPAN MAİLLERİ 10 KİŞİYE YOLLAMAK YERİNE, BU TÜR YAZILARI HERKESE YOLLARSAK
BELKİ ATAMIZIN DEĞERİ DAHA ÇOK ANLAŞILIR.
BELKİ BAZILARI DA VATANDAŞLA NASIL KONUŞULACAĞINI DAHA İYİ ANLAR.


Ömer Sabri KURŞUN





Atatürk'ün annesi Zübeyde Hm.öldüğü ev.


İ Z M İ R;




 http://omersabrikursun1.spaces.live.com/LATİFE HANIM KÖŞKÜ
Karşıyaka'daki Zübeyda Hanım'ın öldüğü evde balmumu heykeller sergileniyor. Karşıyaka'daki Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ait olan, annesi Zübeyde Hanım'ın da son günlerini yaşadığı ve 14 Ocak 1923 tarihinde vefat ettiği mekan olarak bilinen köşk, balmumu heykellere evsahipliği yapıyor.

İzmir Valiliği ve Karşıyaka Belediyesi'nin çalışmalarıyla bugünkü haline kavuşturulan Latife Hanım Köşkü tarihi döneme uygun şekilde restore ve dekore edildi. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılmış Mustafa Kemal Atatürk’ün, annesi Zübeyde Hanım’ın ve eski eşi Latife Hanım’ın balmumu heykelleri bu değerli anı evinde ziyaret edilebiliyor.





ATATÜRK’ün 85 Yıl önce söylediği!!!


YIL 1933…YIL 2008… 85 YIL ÖNCE ATATÜRK’ÜN SÖYLEDİĞİ!!!

 

“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostluğumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… inanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür…”

 

“…Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların(Dış Türklerin)bize yaklaşmasını bekleyemeyiz..Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”

 

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

29 Ekim 1933

 

YORUMU SİZE BIRAKIYORUM




Atatürk'ün çektirdiği belgesel

26 Ağustos 2008

İşte o video




http://omersabrikursun1.spaces.live.com/İşte o video



Çankaya Köşkü'nün internet sitesinden izlenemeyen "Türkiye'nin Kalbi Ankara" belgeselini hurriyet.com.tr sizin için yayınlıyor.

Atatürk'ün isteği üzerine 1934 yılında çekilen ancak gösterildiği gece yayından kaldırılan ve 39 yıldır bir daha yayınlanmayan "Türkiye'nin Kalbi Ankara" belgeseli Çankaya Köşkü'nün internet sitesinde yayınlanıyor. Ancak sitenin server'larının yetersiz olmasından dolayı yaklaşık 55 dakikalık bu videoyu izlemek mümkün olmuyor.

hurriyet.com.tr olarak sizin için bu videoyu indirdik ve yayınlıyoruz.

İŞTE O VİDEO...




    


(a)


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN