
Giyindim karakalem gülümseyişlerimi, ilk adımı attım. Başı sonu yok içine düştüğüm boşluğun, bir körkuyu... Yalnızlık bu olsa gerek senle dolu düşe kalka bir yapayalnızlık... Zulaladığım düşlerimle yerçekimi infilak etti sanki... Hapsettiğim umutlarım firar planları kurarken ben yine göğsümde pamuklara sardım acılarımı...
Hiçbir kalemin cesareti yoktur bu yürekteki yıkılışı yazmaya...
Geceler korkak, geceler korkulu, geceler korkunç...
Sabahına uyandığım her gün yapayalnız...
İklim iklim seriliyor bakışların... Kirpiklerin demir parmaklık, baktığın uzaklara sürüyor sevdam, boğuluyorum. Etten bir duvar olasım, yoluna serilesim geliyor zor tutuyorum kendimi... içimden bir ses geri döneceğini söylüyor, inanmak isteyip kalemini kırıyorum elvedanın... isyanlarım bastı sensiz bu kendi, faili meçhulleri arttı sessizliğin, hüzünler bire bin veriyor gidişine... Boynumu büküyor, dudağımı büzüyor, kendimi ilk rüzgara teslim edecek kadar güçsüz hissediyorum. Sirenleri çalıyor yalnızlığımın, yanımda sen olmayınca yürüdüğüm yollar bir bir kararıyor, gözlerimden akan kanlarla kızıllaşıyor her yer... Sol yanım uyuşuyor... Bu şehirde sadece çığlıklarım var, sana dokunamayacağım kadar yoksun artık...
Yakıyorum yüreğimi cehenneme inat, üşümesin yokluğun... Sustukça konuşuyorum, kızgın bir demir gibi yaralarımı dağlayan gecelerle boğuşuyorum...
Her yanışımdan sonra, ayrılık da aşka dahil, palavrası atılıyor sokaklara... Aşka, yüreğe, umuda, bir bir tükenen her ümide ortak olduğu taraf, neresidir ayrılığın? Hangi yaşanmışlığa, hangi kaybedişe ve hangi hüzne denktir bu ızdırap?
Hangisine cevaptır her içimdeki bu ruhsuz örtü?!
Göz kapaklarıma ağırlığı mı sürdün sevdanın giderken? Güneşi göremiyorum... Görmezsin... Zaten görmek için yetmiyor gözler... Gidiyorum, ellerini aç, umutların sende kalsın diyerek; arkanı dönüp adımlar atmaya başlamak bir acı hikayenin ön sözü sayılıyor... Her yağmur, gözyaşlarıymış bu uçsuz bucaksız, vefasız, kalpsiz şehrin ve damlalarını düşürdüğü her kaldırım, yollarınmış adım adım geçtiğin...
Her rüzgarda biraz daha koyuyorum zindanlara yüreğimi... Umutlarım demir parmaklıklara emanet... Çayı her yudumlayışımda, yaktığım her sigarada, dinlediğim her şarkıda bu dert beni iflah etmez öldürür tadını yaşatıyorum işte o yüreğe!
Bilinmezliklerin en orta yeri kaldı senden geriye...
Ve hiçbir mektubu tek zarfta, tek kutuda toplayasım da yok artık...
Ya adın kalır üzerinde, ya da çıkmaz sokaklarla dolu adresin...
Anlamazsın... Aşk bir yaşam biçimidir kandırmacasına boğulmuş gidiyordum işte...
Kolaydı... Yaşamın, yaşamanın ve yaşatmanın en güzel anlamıydın çünkü... Sen vardın, seninleydim, kandım gitti işte!
Aşk mı? Boş versene...
Aşk olunca yanakların kızarışların en koyusunu yaşar, en koşarcasına adımlarını atarmış ayakların... Gözlerin daima uzağı görür, sessizliğin sesini daha iyi duyar, şubat ortasında mevsimlerin en sıcağını yaşarmışsın...
Ellerin hiç kurumaz, dudakların hiç solmazmış. Biri tutulur, diğeri öpülürmüş çünkü...
Boş verdim, inanmadım...
Belki de kader, kırmızı kağıtlara kanla yazı yazmak olsa gerek...
sensiz/sessiz çınar
10.02.2008
Ömer Sabri Kurşun