Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

Teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2009 Pazar

Sanal saldırı; Facebook sarsıldı, Google sağlam

Teknoloji

08.08.2009

Dün biz Kılıçdaroğlu’nun Sincan üzerinden yürüttüğü hukuki sürecin facebook un kapanmasına yol açabileceğini tartışırken en büyük paylaşım siteleri görülmedik bir hacker saldırısı ile karşı karşıya kaldı ki, Sincan Hakimliği ve Kılıçdaroğlu’nun başlattığı süreç bu olayın yanında ufak kalır.

“Twitter gitti geldi, Facebook sarsıldı, Google sağlam” http://yahoyt.com/h/5185/ ‘un başlığı böyle idi.

Bu olay tüm dünyayı etkiledi: Twitter, bir saat çalışmadı. Facebook' u ise hackerlar sadece yavaşlatabildi. Google ın kalkanları devredeydi, hiç etkilenmedi.

Dev bir Denial of Service saldırısıyla çökertilen sitelerin toplam 300 milyon kullanıcısı bu hizmetlere erişemedi. Zararlı yazılım bulaştırılarak kontrol edilen binlerce ev ve iş yeri bilgisayarı, kendilerini kontrol eden hacker veya hackerların emriyle saldırıya geçti. Kaspersky Lab'dan kıdemli analizci Stephan Tanase "Bu kesinlikle çok ağır bir saldırıydı" dedi.

Saldırıların onbinlerce farklı bilgisayar tarafından yapıldığını tahmin eden yetkililer, bu işin Truva atı ile sisteme sokulan zararlı yazılımlar tarafından koordine edildiğini iddia ediyor.

Uzaktan kontrol edilen bu bilgisayarlar, aynı anda adı geçen siteleri yönlendiriliyor ve bu sitelerin güvenlik önlemlerini alaşağı edecek kadar yüklenilmesi sağlanıyor.

Yani Twitter ve Facebook'un çalışmadığından ya da yavaşladığından yakınan kullanıcılar, farkında olmadan bu işte rol oynamış bile olabilirler.


Hala tam olarak kendine gelemeyen Twitter ve Facebook, Google'ın da yardımıyla bu saldırının kaynağını aramakta.

Kaynak:

http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/12234141.asp?gid=234

http://www.teknokampus.com/Google.Facebook.ve.Twittera.Siber.Saldiri-h-963.asp

http://yahoyt.com/h/5185/

19 Mayıs 2009 Salı

Bilgisayar kullanıcılarına şok

Bilgisayarların internete ya da ağa bağlı iken ele geçirildiğini düşünürdük. Artık bu düşüncenizi değiştirme zamanı geldi

Kullandığımız bilgisayarlar internete ya da bir ağa bağlı değilse bilgilerimizin ele geçirilemeyeceğini düşünürüz. Oysa havada yayılan elektromanyetik dalgaları kopyalayarak , ağa bağlı olmayan bilgisayarlardaki bilgileri ele geçirmek de çok zor değil. Bu korsanlığın önüne geçmek TEMPEST yöntemiyle mümkün.

Bilgi casusları, özel frekans tarayıcıları kullanarak 25 ile 100 metre uzaklıklara varan mesafelerdeki bilgisayar ekranlarında yer alan görüntüleri, hatta bilgisayardan yazıcıya gönderilen dokümanları, elektromanyetik dalgaları kopyalayarak ele geçirebiliyor.

Mutfaktaki mikserin veya mikro dalga fırının yaydığı elektromanyetik dalga önemli değildir. Ama sözkonusu alet şifre çözen elektronik bir aygıt veya önemli bilgileri barındıran bir bilgisayarsa bunlardan yayılan elektromanyetik dalga çok önemlidir. Nitekim bu bilgiler bir şekilde havada yayılırken çeşitli cihazlar yardımı ile yakalanıp deşifre edildiğinde, o önemli bilgileri elde etmek çok zor değil.

1950'li yılların başında ABD hükümeti, yaptırdığı araştırma ve deneyler sonucunda elektromanyetik dalgaları yakalayıp tekrar yapılandırılabilen teknolojiyi geliştirmeyi başardı. Ardından özellikle ABD Savunma Bakanlığı'nda önemli verileri aktaran ve kayıt eden aletlerden bu bilgilerin elektromanyetik dalga yolu ile sızmasını engellemek için TEMPEST (Transient Elektromagnetic Pulse Emanation Standard) adını veren teknolojiyi geliştirdi.

TEMPEST Nedir?

TEMPEST, elektromanyetik darbe sızıntı standardı anlamına geliyor. Bu standart; elektronik cihazların elektromanyetik yayınım sınırlarını, zırhlama ve ekranlama standartlarını belirliyor. TEMPEST teknolojisinin amacı, bir bilgisayarın veya herhangi bir elektronik aygıtın çalışması esnasında yaydığı elektromanyetik ışınımların üçüncü bir kişi tarafından alınmasını veya elde edilen işaretlerin işlenerek söz konusu elektronik aygıtın işlediği bilgilere ulaşılmasını engellemek.

Özellikle ABD, İngiltere, Almanya gibi devletler tarafından, askerî ve gizli bilgileri muhafaza etmek amacıyla bilgisayar ve çevre birimleri (yazıcı, tarayıcı, monitör, yedekleme ünitesi vb) ile üretilen bilgilerin, elektromanyetik dalga ile gözlenmesini engellemek için başarıyla kullanılıyor. Bu standardın lisans hakkı, sadece ABD Hükümeti ve NATO tarafından veriliyor. Bugün, dünyada 50 kadar firma, TEMPEST adı verilen bu güvenlik standardına uygun donanım üretiyor.

Elektromanyetik dinleme nasıl oluyor?

Elektronik cihazlarda işlenen işaretler hava yolu ile, elektrik dağıtım şebekelerinden gürültü olarak veya kabloların yüzeylerinden iletilen elektromanyetik dalgalar yolu ile yayılır. Yayılan bu işaretler, geliştirilen özel anten ve elektromanyetik dalga alıcısı cihazları ile toplanarak, uygun bir işleme devresinden geçirilerek (filtreleme, şiddetlendirme, eksik kısımları yeniden oluşturma, sayısal işaret işleme gibi) kullanılabilir şekle getirilir.

HESABI BOŞALTABİLİRLER

Daha iyi anlaşılabilmesi için konuyu örnek bir senaryo ile anlatacak olursak; içi elektromanyetik dinleme aygıtları ile donatılmış (Anten, TEMPEST receive ve sayısal işaret işleme yapabilen bilgisayar) bir kamyonet herhangi bir banka şubesinin yakınına park eder. Dinleme yapabilmek için gerekli düzeneklerini hazırladıktan sonra banka içinde çalışmakta olan herhangi bir memurun bilgisayarının yaydığı işaretleri yakalayarak işlemeye başlar. O anda hesabında yüklü miktarda para olan bir müşterinin işlemlerini yapan memurun ekranındaki görüntülerin kopyasını alan saldırgan kısa sürede emeline kavuşur. Normalde saldırgan bir şekilde ağa bağlanıp da bu bilgileri ele geçirmek için uğraşsaydı işi daha zor olabilirdi. Çünkü banka memurunun bilgisayarındaki bilgiler şifrelenmiş olarak saklanmakta veya ağ üzerinde dolaşmakta olacaktı. Hesap bilgilerini içeren şifreli dosya yakalanmış olsa bile şifreleri çözmek ya imkânsız ya da çok uzun sürecekti.

Soğuk savaşın bitmesinden sonra bütün dünyada bilgi casusluğu boy göstermeye başladı. Bilgiyi ele geçirmek için her türlü teknolojik gelişmelerden yararlanıldı. Artık sadece internete bağlı bilgisayardan bilgi çalmakla yetinmeyen casuslar elektromanyetik dalgalarla yayılan bilgileri de ele geçirmeye başladı. Elektromanyetik dalgaların dinlenebilmesi ile ortaya çıkan bu güvenlik sorunu, sadece savunma sistemleri için değil, özel sektör kuruluşları için de büyük risk oluşturuyor. Bu sistemi kullanan sanayi casusları, rakip firmanın geliştirdiği teknolojileri ele geçirmek için çaba sarf ediyor.

Elektromanyetik dinleme nasıl engellenir?


Sıradan kullanıcıları dinlemek için pahalı bir teknoloji olan elektromanyetik dinleme aygıtlarının bilgileri çalmasını engellemek için özel tekniklerle izole edilmiş TEMPEST uyumlu elektronik aygıtlar kullanılmalı. Çalışılan bina ya da bilgisayar ve elektronik aygıtların bulunduğu veri merkezleri "Faraday Kafesi" içine alınmalı ya da bir iletken zırhı kılıfı ile izole edilmeli. Şebeke toprağı dışında sistem ayrıca topraklanmalı. Yayılan dalgaları gürültü ekleyerek anlaşılmaz kılmalı veya aletlerin çalışma temelini değiştirerek yayılan işaretleri işlenen bilgiden arındırmalı.

Türkiye'de TEMPEST

Türkiye'de ASELSAN ve TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) TEMPEST projeleri ile uğraşıyor. UEKAE elektromanyetik sızıntıları izole edilmiş bilgisayar hatta elektrik prizi bile üretirken, ASELSAN çeşitli askeri iletişim malzemeleriyle, ağ kripto ürünleri geliştiriyor. Bunun yanında Türkiye'nin yurtdışı konsolosluk ve elçiliklerinde kripto aygıtları "Strong Room" adı verilen TEMPEST zırhlı odalarda çalışırken, Genelkurmay Başkanlığı'nın da olduğu yüksek güvenlik gerektiren kurumlarda TEMPEST uyumlu bilgisayarlar yıllardır var.

UEKAE-ETTM tarafından tasarlanan TEMPEST PC MST 401-1 standardının (AMSG 720B eşdeğeri) koşullarını sunmaktadır ve SDIP-27 standardına göre Seviye A cihazıdır. Bu cihaz kullanılarak ÇOK GİZLİ seviyesine kadar gizlilik dereceli bilgi bütün bölgelerde güvenlikle işlenebilir.

ABD hükümeti TEMPEST projesini büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü için TEMPEST teknolojisi ve elektromanyetik dalga aracılığı ile dinleme veya bilgi hırsızlığı yapma konularında yeterince ayrıntılı teknik bilgiye sahip olmak şimdilik çok zor. Aşağıdaki linkten TEMPEST hakkında daha fazla fikir sahibi olabilirsiniz. (Hakan Bayraktar-Zaman?

alıntı=http://www.eskimo.com/~joelm/TEMPEST.html

14 Nisan 2009 Salı

Web Yöneticisi Yönergeleri




Bu yönergelere uymanız, Google'ın sitenizi bulmasına, dizin oluşturmasına ve sıralamasına yardımcı olur. Bu önerilerden hiçbirini uygulamasanız bile bir sitenin Google dizininden tamamen çıkartılmasına veya başka şekilde cezalandırılmasına yol açabilecek hatalı uygulamalardan bazılarını ortaya koyan "Kalite Yönergeleri"ni dikkatle incelemenizi tavsiye ediyoruz. Bir site cezalandırıldıysa, artık Google.com.tr'deki sonuçlarda veya Google'ın ortak sitelerinden herhangi birinde gösterilmez.Siteniz hazır olduğunda:
  • Diğer alakalı sitelerden sizinkine bağlantı olsun.

  • Sitenizi http://www.google.com/addurl.html adresinden Google'a gönderin.


  • Google web yöneticisi araçlarımızın parçası olarak bir Site Haritası gönderin. Google, sitenizin yapısını öğrenmek ve web sayfalarınızla ilgili kapsamımızı artırmak için Site Haritanızı kullanır.

  • Sayfalarınızı bilmesi gereken tüm sitelerin sitenizin online olduğunu bildiğinden emin olun.

  • Sitenizi Open Directory Project ve Yahoo! gibi alakalı dizinlere ve ayrıca sektöre özel diğer uzmanlık sitelerine iletin.

Tasarım ve içerik yönergeleri
  • Net bir hiyerarşi ve metin bağlantıları içeren bir site oluşturun. Her sayfa, en az bir statik metin bağlantısından erişilebilir olmalıdır.

  • Kullanıcılarınıza sitenizin önemli kısımlarına işaret eden bağlantılara sahip bir site haritası sunun. Site haritası 100 veya daha fazla bağlantıdan daha büyükse site haritasını ayrı sayfalara bölmek isteyebilirsiniz.

  • Faydalı, bilgi açısından zengin bir site oluşturun ve sayfaları, içeriğinizi açık ve anlaşılır olarak anlatacak şekilde yazın.

  • Kullanıcıların sayfalarınızı bulmak için kullanacağı kelimeleri düşünün ve sitenizin gerçekten bu kelimeleri barındırdığından emin olun.


  • Önemli adları, içeriği ve bağlantıları göstermek için resimler yerine metin kullanmayı deneyin. Google tarayıcısı resimlerde yer alan metinleri tanımaz.

  • TITLE etiketlerinizin ve ALT özniteliklerinizin açıklayıcı ve doğru olduğundan emin olun.

  • Çalışmayan bağlantıları ve doğru HTML'i kontrol edin.

  • Dinamik sayfalar kullanmaya karar verdiyseniz (yani URL'de "?" karakteri yer alıyorsa) her arama motoru örümceğinin, statik sayfaları tararken dinamik sayfaları da taramadığına dikkat edin. Parametreleri kısa, parametre sayısını düşük tutmanızı öneririz.

  • Belli bir sayfadaki bağlantıların sayısını makul düzeyde tutun (100'den az).

Teknik yönergeler
  • Arama motoru örümceklerinin çoğu sitenizi Lynx'in göreceği gibi göreceğinden, sitenizi incelemek için Lynx gibi bir metin tarayıcı kullanın. JavaScript, çerezler, oturum kimlikleri, çerçeveler, DHTML veya Flash gibi özellikler sitenizin tümünü bir metin tarayıcıda görmenizi engelliyorsa, arama motorları da sitenizi taramakta zorluk çekebilir.

  • Arama botlarının sitelerinizi, site içerisindeki yollarını takip eden oturum kimlikleri veya kanıtlar olmaksızın taramasına izin verin. Bu teknikler bağımsız kullanıcı davranışını izlemek için faydalıdır ancak botların erişim şablonu tamamen farklıdır. Bu tekniklerin kullanımı sitenizin dizininin oluşturulmasının yarım kalmasıyla sonuçlanabilir, çünkü botlar farklı görünen ancak gerçekte aynı sayfaya işaret eden URL'leri elemekte başarısız olabilir.

  • Web sunucunuzun If-Modified-Since HTTP başlığını desteklediğinden emin olun. Bu özellik, web sunucunuzun Google'a sitenizin en son taranmasından beri içeriğinin değişip değişmediğini söylemesini sağlar. Bu özelliğin desteklenmesi, size hem bant genişliğinden hem de bekleme zamanından tasarruf sağlar.


  • Web sunucunuzda robots.txt dosyasını kullanın. Bu dosya tarayıcılara hangi dizinlerin taranıp hangilerinin taranmayacağını bildirir. Sitenizin yanlışlıkla Googlebot tarayıcısını engellemediğinden emin olmak için dosyanın güncel olduğundan emin olun. Sitenizi ziyaret eden robotlara nasıl talimat vereceğiniz hakkında bilgi edinmek üzere http://www.robotstxt.org/wc/faq.html sayfasını ziyaret edin. Google web yöneticisi araçlarında bulunan robots.txt analiz aracı ile robots.txt dosyanızı doğru şekilde kullandığınızdan emin olmak için test edebilirsiniz.

  • Şirketiniz bir içerik yönetim sistemi aldıysa sistemin, arama motoru örümceklerinin sitenizi tarayabilmesini sağlamak için içeriği dışa aktarabildiğinden emin olun.

  • Arama sonucu sayfalarının veya arama motorlarından gelen kullanıcılar için pek bir değer taşımayan otomatik olarak oluşturulmuş diğer sayfaların taramaya dahil olmasını önlemek için robots.txt dosyasını kullanın.

Kalite yönergeleri

Bu kalite yönergeleri, en yaygın aldatıcı ve yönlendirici davranış biçimlerini kapsar; ancak Google burada sayılmamış diğer yanlış uygulamalara da (örneğin tanınmış web sitelerinin harf oyunu yapılmış şekilde kaydedilmiş şekilleriyle kullanıcıları kandırmak) olumsuz tepki verebilir. Bu sayfada belirtilmeyen yanıltıcı tekniklerin Google tarafından onaylandığını varsaymamalısınız. Temel ilkeleri uygulayan site yöneticileri çok daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlayacak ve sonuç olarak tüm zamanlarını açıklar arayarak geçirenlere kıyasla çok daha iyi sıralamalar elde edeceklerdir.

Başka bir sitenin Google'ın kalite yönergelerini kötüye kullandığına inanıyorsanız, lütfen bu siteyi https://www.google.com/webmasters/tools/spamreport?hl=tr üzerinden rapor edin. Google, sorunlar için ölçeklenebilir ve otomatik çözümler geliştirmeyi tercih ettiğinden, elle gerçekleştirilen spam savaşını en aza indirmeye çalışıyoruz. Aldığımız spam raporları gelecekteki spam saldırılarını tanıyacak ve engelleyecek ölçeklenebilir algoritmalar oluşturmak için kullanılmaktadır.


Kalite yönergeleri - temel ilkeler
  • Sayfalarınızı kullanıcılar için hazırlayın, arama motorları için değil. Kullanıcılarınızı kandırmayın veya arama motorlarına kullanıcılarınıza gösterdiğinizden farklı içerik sunmayın; buna genel olarak "gizleme" denir.

  • Arama motoru sıralamalarını iyileştirmek için tasarlanmış hilelerden kaçının. En önemli kurallardan biri yaptığınız işi sizinle rekabette olan bir web sitesine açıklarken kendinizi rahat hissedip hissetmediğinizdir. "Bu benim kullanıcılarıma yardımcı olur mu? Arama motorları olmasaydı bunu yapar mıydım?" sorularını sormak da yararlı olacaktır.

  • Sitenizin sıralamasını veya Sayfa Sıralamasını artırmak için tasarlanmış bağlantı düzenlerine katılmayın. Özellikle Web'deki spam posta göndericilere veya "kötü komşulara" bağlantı vermeyin; bu bağlantılar nedeniyle kendi sıralamanız olumsuz etkilenebilir.

  • Sayfaları göndermek, sıralamaları kontrol etmek, vb. için yetkisiz bilgisayar programları kullanmayın. Bu gibi programlar bilgisayar kaynaklarını tüketir ve Hizmet Şartlarımızı ihlal eder. Google, Google'a otomatik veya program niteliğinde sorgular gönderen WebPosition Gold™ gibi ürünlerin kullanılmasını önermez.

Kalite yönergeleri - özel yönergelerSitenizin bu yönergelere uygun olmadığına karar verirseniz, sitenizi bu yönergelere uyacak şekilde değiştirebilir ve ardından sitenizi yeniden değerlendirilmesi için gönderebilirsiniz.


(a)


Google Web Yöneticisi Kuralları

http://kursunsabriomer.blogspot.com
google11

-Bu kurallara uymanız,Google’ın sitenizi bulmasına, dizine eklemesine ve sıralamasına yardımcı olur. Bu önerilerden hiçbirini uygulamasanız bile bir sitenin Google dizininden tamamen kaldırılmasına veya başka şekilde cezalandırılmasına yol açabilecek hatalı uygulamalardan bazılarını ortaya koyan “Kalite Yönergeleri”ni dikkatle incelemenizi öneririz. Bir site cezalandırıldıysa, artık Google.com.tr’deki sonuçlarda veya Google’ın ortak sitelerinden herhangi birinde gösterilmez.


Siteniz hazır olduğunda:

* Sitenizi, http://www.google.com/addurl.html adresinden Google’a gönderin.

* Google Web Yöneticisi Araçları’nı kullanarak bir Site Haritası gönderin.Google, sitenizin yapısı hakkında bilgi edinmek ve web sayfalarınızın kapsamını genişletmek için Site Haritanızı kullanır.

Tasarım ve içerik kuralları

* Sayfalarınızdan haberdar olması gereken tüm sitelerin sitenizin online olduğunu bildiğinden emin olun.

o Net bir hiyerarşi ve metin bağlantıları içeren bir site oluşturun. Her sayfaya en az bir statik metin bağlantısından erişilebilmelidir.

o Kullanıcılarınıza sitenizin önemli kısımlarına işaret eden bağlantıları içeren bir site haritası sunun. 100′ün üzerinde bağlantı içeriyorsa site haritasını ayrı sayfalara bölebilirsiniz.

o Faydalı, bilgi açısından zengin bir site oluşturun ve içeriğinizi açık ve anlaşılır bir şekilde anlatan sayfalar hazırlayın.

o Kullanıcıların sayfalarınızı bulmak için girebileceği kelimeleri düşünün ve sitenizin gerçekten bu kelimeleri barındırdığından emin olun.

o Önemli adları, içeriği veya bağlantıları göstermek için resim yerine metin kullanmayı deneyin.Google tarayıcısı,resimlerde yer alan metinleri tanımaz.

o <title> öğelerinizin ve “alt” özniteliklerinizin açıklayıcı ve doğru olduğundan emin olun.

o Bağlantıların çalışıp çalışmadığını ve HTML’in doğru olup olmadığını kontrol edin.

o Dinamik (yani, URL’sinde “?” karakteri yer alan) sayfalar kullanmaya karar verirseniz, her arama motoru örümceğinin, statik sayfaların yanı sıra dinamik sayfaları taramadığını unutmayın. Parametreleri kısa, parametre sayısını ise düşük düzeyde tutmanızı öneririz.

o Belli bir sayfadaki bağlantıların sayısını makul düzeyde tutun (100′den az).

Teknik kurallar

* Çoğu arama motoru örümceği, sitenizi Lynx’in göreceği şekilde göreceğinden sitenizi incelemek için Lynx gibi bir metin tarayıcısı kullanın. JavaScript, çerezler, oturum kimlikleri, çerçeveler,DHTML veya Flash gibi özellikler sitenizin tümünü bir metin tarayıcıda görmenizi engelliyorsa,arama motoru örümcekleri de sitenizi taramakta zorlanabilir.

* Arama botlarının sitelerinizi, site içerisindeki yollarını takip eden oturum kimlikleri veya kanıtlar olmaksızın taramasına izin verin. Bu teknikler bağımsız kullanıcı davranışını izlemek açısından faydalı olabilir, ancak robotların erişim modeli tamamıyla farklıdır. Bu tekniklerin kullanımı sitenizin dizine eklenmesinin yarım kalmasıyla sonuçlanabilir, çünkü botlar farklı gözüken ancak gerçekte aynı sayfaya işaret eden URL’leri elemekte başarısız olabilir.

* Web sunucunuzun If-Modified-Since HTTP başlığını desteklediğinden emin olun. Bu özellik, web sunucunuzun Google’a son taramadan sonra sitenizin içeriğinin değişip değişmediğini bildirmesini sağlar. Bu özelliğin desteklenmesi, size hem bant genişliğinden hem de bekleme zamanından tasarruf sağlar.

* Web sunucunuzda robots.txt dosyasını kullanın. Bu dosya tarayıcılara hangi dizinlerin taranıp hangilerinin taranmayacağını bildirir. Yanlışlıkla Googlebot tarayıcısını engellememek için bu dosyanın siteniz için güncel olduğundan emin olun. Sitenizi ziyaret ettiklerinde nasıl davranacaklarını robotlara söylemek için http://www.robotstxt.org/wc/faq.html adresini ziyaret edin. Doğru şekilde kullandığınızdan emin olmak için robots.txt dosyanızı Google Web Yöneticisi Araçları’nda bulunan robots.txt analiz aracı ile test edebilirsiniz.

* Şirketiniz bir içerik yönetim sistemi satın alırsa sistemin, arama motoru örümceklerinin sitenizi tarayabilmesi için içeriği dışa aktarabildiğinden emin olun.

* Arama sonucu sayfalarının veya arama motorlarından gelen kullanıcılar için pek bir değer taşımayan otomatik olarak oluşturulmuş diğer sayfaların taramaya dahil olmasını önlemek için robots.txt dosyasını kullanın.

* Farklı tarayıcılarda düzgün görüntülendiğinden emin olmak için sitesinizi test edin.

Kalite kuralları

Bu kalite kuralları, en yaygın aldatıcı ve yönlendirici davranış biçimlerini kapsar; ancak Google burada belirtilmemiş diğer yanlış uygulamalara da (tanınmış web sitelerinin yanlış yazımlarını kaydederek kullanıcıları kandırmak gibi) olumsuz tepki verebilir. Yanıltıcı bir tekniğin, sırf bu sayfada adı geçmediği için Google tarafından onaylandığını varsaymamalısınız. Temel ilkelere uymak için çaba gösteren web yöneticileri kullanıcılara çok daha iyi bir deneyim yaşatır ve tüm zamanlarını kötüye kullanabilecekleri açıkları arayarak geçiren yöneticilerin sitelerine göre çok daha iyi sıralamalar elde eder.
Başka bir sitenin Google’ın kalite kurallarını suistimal ettiğini düşünüyorsanız lütfen https://www.google.com/webmasters/tools/spamreport?hl=tr adresinden o siteyi bildirin. Google, sorunlar için ölçeklenebilir ve otomatik çözümler geliştirmeyi tercih ettiğinden, elle gerçekleştirilen spam savaşını en aza indirmeye çalışıyoruz. Aldığımız spam raporları, gelecekteki spam saldırılarını tanıyacak ve engelleyecek ölçeklenebilir algoritmalar oluşturmak için kullanılmaktadır.

Kalite kuralları - temel ilkeler

* Sayfalarınızı kullanıcılar için hazırlayın, arama motorları için değil. Kullanıcılarınızı kandırmayın veya arama motorlarına kullanıcılarınıza gösterdiğinizden farklı içerik sunmayın; buna genel olarak “gizleme” denir.

* Arama motoru sıralamalarını iyileştirmek için tasarlanmış hilelerden kaçının. En önemli kurallardan biri yaptığınız işi rekabet ettiğiniz bir web sitesine açıklarken kendinizi rahat hissedip hissetmediğinizdir. “Bu benim kullanıcılarıma yardımcı olur mu? Arama motorları olmasaydı bunu yapar mıydım?” sorularını sormak da kendi kendinizi test etmenin etkili bir yoludur.

* Sitenizin sıralamasını veya PageRank değerini yükseltmek üzere tasarlanmış bağlantı düzenlerine katılmayın. Özellikle web’deki spam göndericilere veya “kötü komşulara” bağlantı vermeyin; kendi sıralamanız bu bağlantılardan olumsuz yönde etkilenebilir.

* Sayfa göndermek, sıralamaları kontrol etmek ve benzeri amaçlar için yetkisiz bilgisayar programları kullanmayın. Bu tür programlar bilgisayar kaynaklarımızı tüketir ve Hizmet Şartlarımızı ihlal eder. Google, Google’a otomatik veya programlı sorgular gönderen WebPosition Gold™ gibi ürünlerin kullanılmasını önermez.

Kalite kuralları - özel kurallar

* Gizli metin veya bağlantılardan kaçının.

* Gizleme veya gizli yönlendirmeler kullanmayın.

* Google’a otomatik sorgular göndermeyin.

* Alakasız anahtar kelimeler içeren sayfaları yüklemeyin.

* Çok sık yinelenen içeriğe sahip birden çok sayfa,alt alan veya alan oluşturmayın.

* Kimlik avı veya virüs, truva atı veya daha başka kötü amaçlı yazımlar yükleme gibi kötü davranışları olan sayfalar oluşturmayın.

* Yalnızca arama motorları için oluşturulmuş “giriş” sayfalarından veya çok az orijinal içeriği olan veya hiç olmayan bağlı programlar gibi “çerez kesici” yaklaşımlardan kaçının.

* Siteniz bir bağlı programa katılırsa, sitenizin bu programa değer kattığından emin olun. Kullanıcılara öncelikle sitenizi ziyaret etmeleri için bir neden veren benzersiz ve alakalı içerik sağlayın.


Sitenizin bu kurallara uygun olmadığına karar verirseniz, sitenizi bu kurallara uyacak şekilde değiştirebilir ve ardından sitenizi yeniden değerlendirilmek üzere gönderebilirsiniz.

Kaynak (turkce): http://www.google.com/support/webmasters/bin/answer.py?hl=tr&answer=35769

Kaynak (English): http://www.google.com/support/webmasters/bin/answer.py?answer=35769

Kendini tamir eden kaporta



14 Nisan 2009

http://kursunsabriomer.blogspot.comBilim insanları çarpışmalardan sonra kendini onaran bir kaporta geliştirdi.

Rus bilim adamları, geleceğin uzay araçları ve uzay istasyonları için küçük çarpışmalardan sonra kendini onaran bir kaporta geliştirdi.

Rus The Gazeta gazetesinin haberine göre, Mekanik Mühendislik Araştırma Enstitüsünden uzmanlar, özellikle bir uzay çöplüğüne dönüşen yörüngedeki başıboş parçacıkların çarpması olasılığına karşı geliştirilen kaporta, çarpma tehlikesine karşı uzay istasyonlarının yörünge seviyesinin düzeltilmesi zorunluluğunu ortadan kaldıracak.

Uzay çöplerinin çarpma tehlikesine karşı güvenilir bir koruma bulunmadığını belirten Rus Uzay Kontrol Merkezinden Nikolai İvanov, 30 gram ağırlığında bir cismin uzay istasyonu ile çarpışmasının saatte 100 km hızla giden bir kamyonun enerjisinden daha güçlü etki yaratacağına dikkati çekti.

Uzay çöplerinin 10 cm'den büyük parçacıklar olduğunu belirten Rus yetkililer, çarpışma olasılığından 2 gün önce alarm verildiğini, geçen yıl Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) için 266 uyarı yapıldığını kaydetti.

Çarpışma olasılığı artınca UUİ'nin yörünge düzeyi değiştiriliyor veya mürettebatı tahliye ediliyor.

10 Nisan 2009 Cuma

Yanlış MSN alarmı!



http://kursunsabriomer.blogspot.com


hurriyet.com.tr 10 Nisan 2009

Microsoft'un MSN kullanıcılarına yanlışlıkla gönderdiği bu mesaj ortalığı fena karıştırdı...

Microsoft'un Live Messenger'ını kullanan bazı kullanıcılar geçenlerde ilginç bir e-posta aldılar. Gelen e-postada MSN için kullandıkları e-posta adresinin hatalı olduğunu ve değiştirmeleri gerektiği yazılıydı. Uzun zamandır sorunsuz bir şekilde bu e-posta adresiyle MSN kullananlar ise gelen bu uyarı karşısında büyük şaşkınlık yaşadılar. Her ne kadar e-posta'yı gönderen Microsoft olarak görünse de, kullanıcıların büyük bir kısmı, kişisel bilgilerini çalmaya yönelik son çabalardan biri olduğunu düşündükleri bu mesajı Microsoft'a rapor ettiler.

Microsoft sonunda resmi bir açıklama yaparak, gönderilen e-posta'nın kendilerinden geldiğini fakat bir yanlışlık sonucu gönderildiğini söyledi. Bu e-posta'yı alan kullanıcılardan özür dileyen Microsoft, bu kullanıcıların adreslerini değiştirmelerine gerek olmadığını açıkladı. "Eğer e-posta'da gönderilen bağlantıya tıkladıysanız bile sorun yok. Bu işlemin şu anda gerçekleştirilemeyeceğine dair bir mesaj uyarı görmüşsünüzdür" diyen Microsoft bunun üzerine şu sıralar kızgın kullanıcılardan gelen şikayet mesajları ile boğuşuyor.

Televizyon kumandaları tarih oluyor



http://kursunsabriomer.blogspot.comA.A
Yakın bir gelecekte piyasaya sürülecek televizyonlarda kumanda olmayacak. İzleyici, TV'de kanal değiştirmek, ses açıp kapamak ve kanal ayarı yapmak için sadece elini kullanacak.

Hem yazılım hem de donanım olarak sürekli yenilenen televizyon teknolojisi ile yayınları kaydetmek, hava durumunu takip etmek, haber başlıklarını okumak gibi bir çok özellik kumandalara taşındı. Ancak bütün bu yeni özellikler beraberinde daha büyük ve üzerinde daha çok düğme bulunan kumandaları da getirdi.

Tom Cruise'un başrolünü oynadığı ve 2002 yılında vizyona giren “Minority Report” filminden esinlenen teknolojide, televizyonun altına yerleştirilen harekete duyarlı bir kamera, parmak hareketlerini takip ederek tıpkı bir 'bilgisayar mouse'u gibi izleyicinin verdiği komutları yerine getiriyor.

ABD'li GestureTek firması tarafından geliştirilen teknoloji, Japon oyun devi Nintendo'nun Wii serisi oyun konsolu için geliştirdiği hareket dedektörünün televizyona uyarlanmış hali gibi de değerlendiriliyor. Japonya'nın önde gelen teknoloji firmalarından Hitachi ile GestureTek, bir anlaşma imzalayarak el hareketi ile çalışan televizyonun prototipini yaptı.

Televizyonun altına yerleştirilen ve önceden hareket komutları yüklenmiş kamera, karşısında bulunan kişinin yatay, dikey, içeri ve dışarı doğru olan el hareketlerini takip ediyor. Kameradaki yazılım, başka birinin el hareketlerinin komutları karıştırmasını da engelliyor.
Teknoloji, Tüketici Elektroniği Birliği'nin bu yıl düzenlediği “CES” fuarında gösterildi.

9 Nisan 2009 Perşembe

310 milyon yıllık fosil!



AA
Gümüşhane'de 310 milyon yıllık olduğu tahmin edilen bir deniz canlısı fosili bulundu.
http://kursunsabriomer.blogspot.com
Gümüşhane'de kayaçlar üzerine araştırma yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Raif Kandemir, trilobit (bir tür deniz canlısı) fosili buldu.

Kandemir, yaptığı açıklamada, kireç taşlarının çökelme özellikleri üzerine araştırma yaptığını ve Prof. Dr. Şenol Çapkınoğlu'nun yönlendirmesiyle Gümüşhane'nin Çatalçeşme köyü ile Demirözü ilçesini bağlayan karayolu üzerinde bu çalışmalarını sürdürdüğünü söyledi.

Kireç taşları için örnek alırken, bir kayanın içinde tesadüfen trilobit fosili parçası bulduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Kandemir, şöyle devam etti:

''Fosil, trilobitin kuyruk kısmına ait. Trilobitler birinci jeolojik zaman anlamına gelen paleozoyik dönemde yaşamış, deniz canlılarıdır. Bulduğumuz fosil, paleozoyik dönemin 280 ile 310 milyon yıl arasındaki periyoduna ait diye düşünüyoruz. Aslında fosili bulduğumuz çökel kayalara, Akdeniz Bölgesi'nde Toroslar civarında daha çok rastlanır. Bu bölgelerde, jeolojik zamanlarda okyanus vardı. Çeşitli volkanik patlamalar ve depremler sonucu, coğrafi şekillerin oluşmaya başladığı dönemde suların çekilmesiyle burada kalan okyanusa ait canlılar fosilleşerek günümüze kadar gelmiştir.''

FRANSIZ BİLİM ADAMINA BİLDİRİLDİ

Yrd. Doç. Dr. Kandemir, buldukları trilobit fosilini, bu canlılar üzerine araştırma yapan Fransız bilim adamı Rudy Lerosey Aubril'e bildirdiklerini, Aubril'in Türkiye'de ilk olan fosile oldukça ilgi gösterdiğini söyledi.

Bulgularını, Türkiye'deki jeoloji çevresiyle paylaşmaya hazırlandıklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kandemir, ''Artık uluslararası alanda trilobitlerle ilgili herhangi bir çalışma yapıldığı taktirde, Türkiye de bu çalışma alanının içinde olacak. Biz de Adana'nın Turfanbeyli ilçesi civarında araştırmalarımızı sürdüreceğiz'' diye konuştu.

"Google ve Yahoo hırsız!"



http://kursunsabriomer.blogspot.com
Dünyanın en büyük medya patronu Google ve Yahoo'yu hırsızlıkla suçladı.
Peki bunda haklı mı?


"İnsanlar internetten haberleri bedava okuyorlar. Bu durum değişmeli." Bu sözlerin sahibi Rupert Murdoch. Yani aralarında 20th Century Fox, Sky Network, MySpace, Sunday Times ve The Times gibi 100'ü aşkın farklı mecrada yayın yapan medya imparatorluğunun sahibi. Forbes dergisine göre 2009 yılında 4 milyar doları aşkın kişisel serveti ile dünyanın en zengin 132. kişisi. Fakat bu imparatorluk bile her zaman huzur getirmeyebiliyor. Murdoch son zamanlarda internetten oldukça şikayetçi.

Geçenlerde katıldığı özel bir gecede konuşan Murdoch, arama motorlarının internet üzerindeki haberleri kolayca bulabildiği ve okuyucuların asıl kaynaklar dışında, farklı sitelerden bu haberlere erişilebilir olmasından şikayet etti. "Sorun şu ki Google'ın tüm telifleri bizde olan şeyleri çalmasına izin verecek miyiz? Sadece onlar değil, Yahoo da aynı durumda" diye konuşan Murdoch, Google ve Yahoo gibi arama motorlarının içeriklerindeki haber başlıklarını çıkartması gerektiğini savunuyor.

(a)


TTNet uyarıyor: Bu tuzağa düşmeyin!



http://kursunsabriomer.blogspot.com

TTNet,yayınladığı son duyuruyla kullanıcılarını son günlerde ortaya çıkan tuzağa karşı uyarıyor.


TTNet,internet sitesinde yayınladığı bir duyuru ile son zamanlarda çok sık karşılaşılan bir dolandırıcılık girişimi konusunda kullanıcılarını uyardı.Biz de bu açıklamayı,noktasına virgülüne dokunmadan,aynen yayınlıyoruz:

Değerli Müşterimiz,

Son günlerde bazı müşterilerimizin farklı telefon numaralarından "TTNET Müşteri Hizmetleri" adı altında arandıkları ve farklı gerekçeler kullanarak kendilerinden kredi kartı bilgilerinin istendiği tespit edilmiştir.

TTNET A.Ş. tarafından 444 0 375 TTNET Müşteri Hizmetleri haricinde başka bir numaradan arama yapılmamaktadır.

444 0 375 TTNET Müşteri Hizmetleri yetkilileri tarafından yapılan aramalarda hiçbir zaman kredi kartı,şifre gibi özel bilgiler sorulmamaktadır.

TTNET A.Ş.,müşterilerinden e-posta yoluyla hiçbir şekilde bilgi talep etmemekte ve kişisel bilgilerinin tamamını istememektedir.

TTNET A.Ş.sadece son ödeme tarihi geçmiş ama henüz faturasını ödeyememiş abonelerimize Sesli Yanıt Sistemi (IVR) ile otomatik arama yaparak borcunu hatırlatmaktadır.Bu aramalarda abonelerimiz,eğer uygun görürlerse telefon tuşlarını kodlayarak sesli yanıt sistemindeki ilgili menü aracılığıyla kredi kart bilgisini sadece kendisi kullanarak fatura borçlarını ödeyebilmektedir.Ancak bu işlem sadece sesli yanıt sistemi aracılığıyla yapıldığından abonelerimizin,bu işlem esnasında Müşteri Hizmetleri yetkililerimizle hiçbir şekilde teması olmamaktadır.

Müşterilerimizin,bu tür kötü niyetli kişilerin dolandırıcılık faaliyetlerinden dolayı zarar görmemesi için benzeri durumla karşılaştıklarında,herhangi bir bilgi vermeden ve sisteme bilgi girişi yapmadan görüşmeyi sonlandırmalarını tavsiye ederiz.

Saygılarımızla,
TTNET A.Ş.

Buharlı hız canavarı

Geçmişin buharla çalışan otomobilleri tekrar aramıza dönüyor.İşte o araç...


http://kursunsabriomer.blogspot.com

BUHARLA ÇALIŞAN HIZ CANAVARI REKOR PEŞİNDE...

Her ne kadar günümüzde benzinle çalışan arabalar yolların tek hakimi olsa da, ilk örnekleri 1700'li yıllarda ortaya çıkan buharlı otomobillerin modası hiç geçmedi. Her ne kadar bilinen ilk buharlı otomobil bir Fransız tarafından üretilmiş olsa da, bu teknoloji özellikle İngiltere'de 1800'lü yıllarda son derece popülerdi. O yıllarda İngiltere'nin sokakların çok sayıda buharlı otobüs toplu taşıma hizmeti vermekteydi. Bunun dışında Lokomobil adı verilen buharlı taşıtlar tarımda günümüzdeki traktörlerin alternatifi olarak kullanılıyordu.

O zamanlardan gelen alışkanlıkla İngilizler buharlı otomobil sevdalarından vazgeçmediler. Hatta buharlı otomobiller için özel bir yarış bile düzenliyorlar. Test pilotu Don Wales'in de içerisinde bulunduğu bir ekibin geliştirdiği buharlı otomobil ise bu alanda rekor peşinde. İlk denemesinde saatte 96 km hıza ulaşabilen araç, ikinci denemede saatte 128 km hıza ulaştı. Wales'in asıl amacı ise bu konudaki rekoru kırabilmek. Buharlı otomobillerle ulaşılabilen en yüksek hız rekoru 1906 yılında kırılmıştı. Wales, 1906'da ulaşılan saatte 203 km hızı geçebileceğine inanıyor ve rekor denemesi birkaç gün içerisinde gerçekleştirecek.

(a)


4 Nisan 2009 Cumartesi

İklim değişikliğinin birçok sonucu düzeltilemiyor.

Uzmanlar, iklim değişikliğinin birçok sonucunun artık “düzeltilemez” noktada olduğunu, küresel ısınmanın üçüncü bin yıla kadar giderilmesinin mümkün olmadığını belirtti.


WASHINGTON - ABD Ulusal Bilim Akademisinin iklim araştırmacılarından Susan Solomon, “İnsanlar uzaya karbondioksit salımını durdurursak, iklimin 100 yıl, 200 yıl içinde normale döneceğini zannediyor, bu doğru değil” dedi.

Solomon, uluslararası bir ekibin iklim değişikliğinin “değiştirilemez” sonuçları hakkında hazırladığı raporun baş yazarı. Araştırma raporu, bugün Ulusal Bilim Akademisi dergisinde yayımlandı.

“İklim değişikliğinin yavaş, ama durdurulamaz olduğunu” belirten Solomon, bu nedenle uzun dönemdeki etkilerin daha da kötü olmasını önlemek için bir an önce harekete geçilmesi gereğine işaret etti.

Susan Solomon, karbon salımı durdurulsa bile en az bin yıl etkisini sürdürecek değişiklikleri “değiştirilemez” olarak tanımlıyor.

Rutgers Üniversitesi Çevresel Tahminler Merkezinden Alan Robock, Solomon başkanlığındaki uluslararası araştırma ekibinin hazırladığı raporun değerlendirmelerine katıldığını belirterek, iklim değişikliğinin etkisinin “bacaları kapatınca birkaç gün içinde havanın temizlenmesiyle sonuçlanan hava kirliliğine benzemediğini” söyledi.

Uluslararası İklim Değişikliği Panelinin liderlerinden ve konuyla ilgili dünyanın en bilinen uzmanlarından olan Solomon, raporunda ısının küresel olarak arttığını ve Akdeniz, Güney Afrika ve Kuzey Amerika’nın güneybatısında yağış görüntülerinde değişiklikler gözlendiğini kaydetti.


OKYANUSLARIN ETKİSİ

Araştırmacılar, raporda ayrıca, sıcak iklimin okyanusların genişlemesine ve ayrıca eriyen buzlar nedeniyle Grönland ve Antaktika’da okyanus sularının yükselmesine neden olduğuna dikkat çektiler.

Küresel ısınmanın okyanuslar tarafından yavaşlatıldığını, çünkü okyanusların ısınmak için büyük miktarda enerjiyi absorbe ettiğini kaydeden Solomon, bu iyi etkinin uzun dönemde yok olmakla kalmayacağını, ısınmış okyanusların biriktirdikleri enerjiyi havaya salarak küresel ısınmayı daha da artıracağını belirtti.

İklim değişikliği, güneş ışınlarından gelen ısıyı yakalayıp küremizin ısısını artıran (sera etkisi) atmosferdeki gazların etkisiyle oluşuyor. Havada yüzlerce yıl kaldığı için karbondioksit, bu etkiye yaratan gazların başında geliyor.

Solomon, diğer gazların küresel ısınmanın yarısından sorumlu olsalar da, daha hızla kaybolduklarını belirtiyor.

Sanayi devriminden önce küremizin havasının her milyon biriminden 280’i karbondioksitten oluşuyordu (280 ppm), bu değer halen 385 ppm’ye yükselmiş durumda.

Solomon’un başkanlığında hazırlanan raporda, eğer havadaki karbondioksit miktarının 450-600 ppm’ye yükselmesine izin verilirse, bunun kuru mevsimlerdeki yağış oranlarında sürekli düşüşlerle sonuçlanacağı uyarısında bulunuldu.

Uzmanlar, iklim değişikliğinin bazı sonuçlarının şimdiden geri dönülemez noktaya ulaşmış olması nedeniyle, ileride daha kötü sonuçlarla yüz yüze kalmamak için kamuoyu ve politikacıların bir an önce harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor.


NTVMSNBC-ALINTI(a)


3 Nisan 2009 Cuma

Kendi başına deney yapan robot



http://kursunsabriomer.blogspot.com 03 Nisan 2009
Kendi başına deney yapan robot

A.A.

Tek başına deney yaparak bilimsel sonuçlar çıkarabilen bir laboratuvar robotu geliştirildi.

Science dergisindeki habere göre, Galler'deki en eski üniversitelerden Aberystwyth'deki araştırmacıların geliştirdiği, "Adam" adı verilen robot, insan müdahalesi olmadan bir araştırmanın birçok etabını yürütebiliyor.

Robotun yaratıcılarından Profesör Ross King, "Adam'ın yapay zekası sayesinde deney yaparak, sonuçları bir araya getirerek, sınıflandırarak ve değerlendirerek bilimsel keşifler yapabildiğini" belirtti.

Adam'ın, maya mantarının gen haritası konusunda çalışmalar yaptığı ve ulaştığı sonuçların daha sonra araştırmacılar tarafından kontrol edildiği kaydedildi.

Biyolojik organizmaların yapısının çok karmaşık olduğunu belirten King, "Biyolojik deneylerin detaylarının en ince ayrıntısına kadar kaydedilmesi büyük önem arz ediyor. Bu insan için çok zor ve zahmetli, ancak bir robot için çok kolay bir iş" dedi.

Adam'ın (Adem) bir prototip olduğunu kaydeden King, yakında sıtma gibi bulaşıcı hastalıklar konusunda çalışmalar yapmaya programlanmış "Eve" (Havva) adı verilen laboratuvar robotunun da işleve geçeceğini ifade etti.

(a)


19 Mart 2009 Perşembe

İnternetde güvenlik önlemleri.



Kablosuz Ağınızı Korumayı İhmal Etmeyin

İnternetten çocuk pornosu görüntülerini kendini bilgisayarına indiren bazı kişilerin de kablosuz ağ bağlantısını kullanarak başkası adına kayıtlı hatlar üzerinden internete girdikleri tespit edildi.
Bir BT uzmanından yardıma gerek duymaksızın siz ve çalışanlarınız bu güvenlik önlemlerinin bir çoğunu kendiniz yönetebilirsiniz.

AA-İnternette çocuk pornografisi ve istismarına ilişkin EGM Asayiş Daire Başkanlığı koordinasyonunda İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü internet ve bilişim suçları kısım ekiplerince 1 Mart ile 24 Aralık 2006 tarihleri arasında internet aracılığıyla çocuk istismarı ve pornografisine ilişkin İstanbul'daki 51 ayrı adrese operasyon düzenlendi.Bu operasyonlarda,47'si İnterpol aracılığıyla aranan 51 kişi gözaltına alındı.Adliyeye sevk edilen bu kişilerden 5'i tutuklanarak cezaevine konuldu.

Operasyonlar kapsamında, 46 adet bilgisayar,15 adet dizüstü bilgisayar,2 bin 128 adet CD ve DVD, 13 adet harici hard disk,14 adet flash disk,49 adet video kaset,4 adet dijital fotoğraf makinesi ile 12 adet ajanda ele geçirildi.

Bu suç unsurlarının incelenmesi sonucu, 15 bin 752 adet çocuk pornografisi içerikli resim ile 5 bin 210 adet çocuk pornografisi içerikli videonun suç unsuru oluşturduğu anlaşıldı.

Operasyonlar dışında ayrıca, müstehcen görüntüleri yayma ve paylaşıma sunma suçuna ilişkin 50 internet sitesi hakkında yasal işlem yapıldı.

POLİS OPERASYONLARININ ETKİSİ

Polis yetkilileri,çocuk istismarı ve pornografisine ilişkin yayın yapan internet sitelerinden bir çoğunun, polisinin yaptığı operasyonların duyulmasından sonra yayınlarına son verdiklerini bildirdiler.

Bu rakamların sadece İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerince yapılan operasyonlara ait olduğunu belirten polis yetkilileri,ayrıca İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü Bilgi İşlem Büro Amirliği ekiplerince de kent genelinde çeşitli operasyonlar yapıldığını ve bu operasyonlarda da gözaltına alınan kişilerden bazılarının tutuklandığını dile getirdiler.

İSTİSMARCILARIN YAPISI

Polis yetkilileri,çocuk pornografisi ve istismarı olaylarına karışan kişilerin profillerinin incelenmesi sonucu genellikle eğitimli,bilgisayar bilgisi yüksek, bekar ve ekonomik durumu iyi kişilerden oluştuğuna dikkat çektiler.

Yetkililer,bu kişilerin ayrıca çevrede ''yardımsever'', ''sessiz'' ve ''sakin'' olarak bilindiklerini,yaşadıkları yerde kendilerine ait olan ve başkalarının girmesine izin vermedikleri ayrı odalarının bulunduğunun görüldüğünü ve çoğunluğunun asosyal kişiliğe sahip olduğunu belirttiler.

Bu kişilerin tutuklanmasının çözüm olmadığını ifade eden yetkililer,söz konusu kişilerin özellikle bir psikolog tarafından tedavi edilmelerinin gerektiğini vurguladılar.

Yapılan çalışmalar sırasında,internetten çocuk pornosu görüntülerini kendini bilgisayarına indiren bazı kişilerin de kablosuz ağ bağlantısını kullanarak başkası adına kayıtlı hatlar üzerinden internete girdikleri tespit edildi.

Bu durumda porno görüntüleri indiren ya da yayan kişiye ulaşmak için önce internet hattının kimin adına kayıtlı olduğunu tespit ettiklerini ve hattın sahibine ulaştıklarını ifade eden yetkililer,bu konuda da vatandaşların dikkatli olmasını istediler.Yetkililer,bu tür suçlarla mücadele etmek ve bu suçlara karışan kişilerin profilini çıkarmak için üniversitelerin de kendilerine yardımcı olması

***

www.microsoft.com.tr -Ağ Güvenliğini Yönetmek İçin Yapabilecekleriniz

Birçok güvenlik görevi bir BT uzmanını gerektirmez

Internet solucanlarının,virüslerinin ve diğer bilgisayar tehditlerinin sürekli varlığı sayesinde ağ güvenliği basit ağlar kullananlar da dahil olmak üzere işletme sahipleri için en önemli kaygı durumundadır.

İyi haber ise bir BT uzmanından yardıma gerek duymaksızın siz ve çalışanlarınız bu güvenlik önlemlerinin bir çoğunu kendiniz yönetebilirsiniz.Aşağıda listelenen ağ güvenliği adımları zorluk derecesine göre sıralanmıştır.Kolay olanlarla başlayın ve zamanınız,kaynaklarınız ve bilgi düzeyiniz izin verdiği ölçüde diğerlerini de uygulayın.

Virüsten koruma yazılımlarını yüklemek kolaydır ve çalışmaya başladıktan sonra ağınız genelinde verilerinize zarar verebilecek veya yok edebilecek bulaşmaları önlemek için sürekli denetim yapar.Ancak korsanların sürekli yeni virüsler yazdığını ve virüsten koruma yazılımınızın yalnızca bu son tehditleri nasıl bulacağını biliyorsa etkin olabileceğini bilmelisiniz.Bu nedenle,virüsten koruma yazılımı yüklediğinizde yeni virüsleri yakalayabilmesi için güncelleştirmeleri otomatik olarak karşıdan yükleyecek şekilde ayarlayın.Deneme süresi için yüklenmiş virüsten koruma yazılımı içeren yeni bir bilgisayar aldıysanız,ücretsiz süre sona erdiğinde güncelleştirme almaya devam etmek için kaydolun veya başka bir ürüne yatırım yapın.

Yazılım güncelleştirme araçlarını kullanma

Microsoft gibi yazılım şirketlerinin daha güvenli olması için yazılımlarınızı güncelleştirmek için kullanabileceğiniz ücretsiz araçları vardır.Örneğin,Windows XP'yi veya Windows Small Business Server'ı Otomatik Güncelleştirmeler özelliğini kullanacak şekilde ayarlamak yalnızca birkaç fare tıklatması gerektirir.Bu araç Windows'un otomatik olarak çevrimiçi olmasına ve güvenlik tehditlerini ortadan kaldırmak için en son güncelleştirmeleri arayıp yüklemesine olanak tanır.Otomatik Güncelleştirmeleri açtıktan sonra,sizin başka bir çaba harcamanıza gerek kalmaz.Yazılım kendi kendini güncelleştirir.Microsoft Office System'in de otomatik güncelleştirme aracı vardır.

Casus yazılım koruması yükleyin

Parolalarınızı ve hesap numaralarınızı toplamaya çalışan gizli programları arayan casus yazılımlardan koruma yazılımı yükleyin ve düzenli aralıklarla güncelleştirin.Microsoft'un bilgisayarlarınızdaki istenmeyen yazılımlardan kurtulmak için kullanabileceğiniz ücretsiz Windows AntiSpyware (İngilizce bağlantı)programı ve Kötü Amaçlı Yazılımları Temizleme Aracı (İngilizce bağlantı) vardır.

Yazılım tabanlı güvenlik duvarı yükleme

Güvenlik duvarı ağınıza giren verileri inceler ve belirli ölçütlere uymadığında bu verileri atar.Windows XP Professional'da yerleşik olan Windows Güvenlik Duvarı gibi yazılım tabanlı güvenlik duvarları yalnızca üzerinde çalıştıkları bilgisayarları korur,ancak donanım tabanlı güvenlik duvarları için iyi bir yedek savunma sağlar.Windows Güvenlik Duvarı'nı açmak kolaydır.

İstenmeyen posta filtreleme yazılımı yükleme

İstenmeyen postalar çalışanların gelen kutularına sızan ve bunları ayıklamaya çalışırken zaman harcamasına neden olan istenmeyen e-postalardır. Küçük bir sorun olmasına rağmen,açıldığında virüs yayabilecek eklere sahip olduğunda önemsiz postalar bir risk oluşturur.Ayrıca,bazı istenmeyen postalar "kimlik avı" kategorisine veya başka bir deyişle,alıcıları parolalarını veya işletmeyi riske sokacak diğer bilgileri vermek için kandırmaya çalışan posta kategorisine girer. İstenmeyen posta filtreleme ürünü yüklemek veya yerleşik Outlook 2003 önemsiz e-posta filtrelerini yapılandırmak istenmeyen posta sayısını büyük oranda azaltmanız yardımcı olabilir.

Zor Görevler

Bu görevler grubu daha zor olabilir. Daha fazla teknik uzmanlık veya güvenlik ilkelerinizin ve işlemlerinizin sürekli yönetimini gerektirir.

Cihaz erişimini kısıtlama

Sunucularınıza ve yönlendiriciler ve anahtarlar gibi ağ aygıtlarınıza fiziksel erişimi kısıtlayarak güvenliğinizi geliştirebilirsiniz.Olası ise, bu makineleri kilitli bir odaya taşıyın ve anahtarların yalnızca bu cihazlar üzerinde çalışmak üzere belirlenmiş kişilerde olmasını sağlayın.Bu yetkili olmayan birinin sunucunuza müdahale etmesi veya bir sorunu "düzeltmeye" çalışması olasılığını en aza indirir.

İzin düzeylerini ayarlama

Windows Small Business Server 2003'ü kullanarak kullanıcılara ağ üzerinde farklı izin düzeyleri atayabilirsiniz.Tüm kullanıcılara "Administrator" (Yönetici) erişimi vermektense,belirli kullanıcılara yalnızca belirli programlara erişim izni verin ve sunucuya erişim için izin verilen kullanıcı ayrıcalıklarını tanımlayın.Örneğin, bazı kullanıcılara sunucuda depolanan belirli dosyaları okuma izni verebilir,ancak bunları değiştirme izni vermeyebilirsiniz. Yalnızca ağ yöneticileri tüm sistem dosyalarına ve hizmetlerine erişebilir olmalıdır.

Eski çalışanlarınızın ağ erişimini kaldırma

Eski çalışanlarınızın ağınıza oturum açma yeteneğini ortadan kaldırın.Erişimlerini ve kullanıcı ayrıcalıklarını silmek kolaydır,ancak çok beklerseniz mutsuz eski çalışanlarınıza dosyalara zarar verme ve çalma fırsatı vermiş olursunuz.

E-posta ve Internet kullanımı ilkesi oluşturma

Son araştırmalara göre tüm e-postaların yüzde altısına virüs veya bilgisayarlarınıza zarar verebilecek başka programlar bulaşmıştır.Çalışanlarınızın beklemedikleri e-posta eklerini açmamaları konusunda yönergeler içeren şirket genelinde Internet kullanımı ilkesi oluşturun.Bu ilke ayrıca riskli çevrimiçi etkinliklere de bir çözüm getirmeli ve web'den ücretsiz yardımcı programları ve diğer programları karşıdan yüklemeyi yasaklamalıdır. Parola veya hesap bilgilerini isteyen e-posta aldıklarında bu bilgileri paylaşmamaları konusunda çalışanlarınızı uyarın.

Çalışanların güçlü parola kullanmasını gerekli kılma

Tahmin edilmesi kolay parolalar yetkisiz kişilerin ağınıza erişmesine olanak tanıyabilir.Bunu önlemek için, güvenlik ilkeniz parolaların hem harf hem de rakam içermesini gerektirmelidir.Ve parolaların düzenli aralıklarla değiştirilmesi gerekirken, değiştirmelerini çok sık istemekten de kaçının. Parolalarını hatırlamakta zorlanırlarsa, bir kağıda not edip monitörlerinin üzerine yapıştırabilirler ve bu da başkalarının bilgisayar sisteminize girmesini kolaylaştırır.

Yardım Alın

Bu görevler aşırı derecede teknik olmamakla birlikte bunları gerçekleştirmek için bir bilgisayar veya ağ danışmanı ile anlaşmayı göz önünde bulundurmak isteyebilirsiniz.Daha ileri düzeyde beceriler gerektiren projeleri planlamanıza ve uygulamanıza yardımcı olması için uzmanlığını kanıtlamış bir Microsoft ortağına başvurun.

Çevre güvenlik duvarı yükleyin

Yazılım tabanlı güvenlik duvarı yüklü olduğu bilgisayarı korurken, çevre güvenlik duvarı ağınıza takılan ve tüm bilgisayar ağınızı koruyan bir donanım aygıtıdır.Önemli özelliklerinden biri ağ bağlantı noktalarını kapatmanıza olanak tanımasıdır.Ağ bağlantı noktaları istemci bilgisayarlarla sunucular arasındaki iletişimi sağladığından,kullanılmayan bağlantı noktalarını kapatarak ağınızın güvenliğini artırabilir ve yetkisiz erişimi engelleyebilirsiniz. Bu adımı uygulamak daha zordur ve güvenlik duvarı işlevlerinizi doğru kurmaya yardım etmesi için uzman yardımı isteyebilirsiniz.

Bir Sanal Özel Ağı (VPN) güvence altına alın

Ofis dışındaki kullanıcıları Internet üzerinden şirket ağına bağlamak e-postalarını denetlemelerine ve paylaşılan dosyalara erişmelerine olanak tanır.Sanal Özel Ağ (VPN) bunu daha güvenli bir şekilde yapmanıza izin verir.Ancak, ağınızı dışarıdan erişilebilir yaptığınızda her zaman büyük bir güvenlik riski oluşur. Bir VPN'yi düzgün çalışır duruma getirmek zorlu olabileceğinden bir güvenlik danışmanından yardım almak isteyebilirsiniz

Kablosuz güvenlik özelliklerini yapılandırma

Bir kablosuz ağdan radyo sinyallerini alabilecek uzaklıkta olan herkesin ağı dinleme veya ağda veri aktarma olasılığı vardır.Kablosuz ağ kullanmayı planlıyorsanız,güvenlik özelliklerinin etkinleştirildiğinden ve kablosuz şifreleme ve denetim özelliklerinin düzgün yapılandırıldığından emin olmak için bir BT uzmanından yardım alın.

Yedekleme ve geri yükleme yordamları oluşturma

Bu görev üzerinde veri dosyalarınız olan bir CD yazdırmak ve sonra bunu güvenli bir konumda depolamak kadar kolay olabilir.Windows XP'de bilgisayarınızdaki verilerinizi yedeklemek veya geri yüklemek için bir araç vardır.Ancak, daha karmaşık bir çözüm kullanmak isteyebilirsiniz.Verilerinizin her zaman kullanılabilir olmasını istiyorsanız,dosyaları her kaydettiğinizde başka bir sabit diskte kopyalarını oluşturan artıklık işlevini sisteminize katabilecek donanımları ekleyebilecek bir BT uzmanıyla çalışmalısınız.Böylece,sabit disklerden biri bozulursa yedek sistem devreye girerek veri akışını devam ettirebilir. Dosyalarınızı en azından haftada bir yedeklemeli ve yapabildiğinizi doğrulamak amacıyla da bunları düzenli aralıklarla geri yüklemelisiniz.

Veritabanı güvenliğini yapılandırma

İş kolu uygulamaları için müşteri,satış,stok veya diğer önemli bilgileri depolayan bir veritabanınız varsa,bu bilgilerin iyi korunduğundan emin olmak için BT uzmanları ile anlaşın.Örneğin,bir veritabanı uzmanı yalnızca yetkili kullanıcıların veritabanına erişimine izin vererek Microsoft SQL Server'ı çoğu Internet tabanlı saldırılara karşı koruyabilir.Ayrıca, verileriniz kaybolursa geri yükleyebilmek için yedekleme sistemleri de oluşturabilirler.

(a)


Internet Explorer'ın korkulu rüyası,Firefox,,


Firefox Güncelleme: Firefox 3.0.7


Internet Explorer'ın korkulu rüyası, en büyük rakibi Firefox'dan güncelleme haberi.


http://kursunsabriomer.blogspot.com
Dünya genelinde milyonlarca kullanıcısı olan açık kaynaklı web tarayıcısı Firefox için yeni güncelleme geldi: Firefox 3.0.7. Bu yeni güncelleme ile birlikte eski versiyondaki bazı erişim, güvenlik ve uyumluluk hataları giderilmiş.

İndirmek için tıklayınız***


16 Mart 2009 Pazartesi

Dünyanın ısınma sorunu çarpıtılıyor



Image Hosted by ImageShack.us
BM Çevre Programı, Asya kıtasında büyük kentlerden yayılan kirli
havanın dünyanın ısınma sorununu “çarpıttığı” görüşünü dile getirdi.
Çin’in başkenti Pekin’de konuşan BM Çevre Programı Başkanı Achim Steiner, “Hava kirliliği sorunu, sanayiden karbondioksit salımının dünya atmosferini ısıtmada (sera etkisi) etkisinin tam anlaşılmasını da kötü biçimde örtebiliyor” dedi. Kirli hava katmanı güneş ışığını yaklaşık yüzde 75 oranı gibi anormal ölçüde keserek, sıcaklığı 2 derece düşürebiliyor. Başta fabrikalar ve otomobillerin yarattığı karbondioksit emisyonu ve hava kirliliği, canlıların yaşamı için çok önemli olan su kaynaklarını besleyen buzulları da erimeye ve kirlenmeye itebiliyor. Dünya hava kirliliği Kuzey Amerika, Amazon Havzası, Afrika ve Avrupa’nın yanında en çok Asya’nın büyük kentlerinden kaynaklanıyor. Kirli hava katmanı kaynaklandığı alandan başka temiz alanları da kirletebiliyor. Asya’nın kirli hava katmanı Arap Yarımadası’ndan Büyük Okyanus kıyılarına dek uzanıyor. BM’nin Atmosfer ve İklim Değişikliği Kurulunun baş uzmanı Hint asıllı Prof. Dr. Virabhadran Ramanathan, “Eskiden hava kirliliği katmanının yalnız ait olduğu kent üzerinde asılı kaldığını düşünürdük, oysa bugün biliyoruz ki bu kötü katman başka alanlara taşınarak oraları da kirletiyor” dedi.


Çocuklarınızdan teknolojiyi uzak tutun..



Uzmanlara göre, çocuklar teknoloji icadı suni araçlarla yalnızlığa itiliyor. Teknolojiye esir olan insanlar, duygusal çöküntüye uğrarken yaşamı boş anlamsız kabul ediyor.Teknolojik gelişmenin, sağladığı kolaylıklar yanında artık yaşamı riske sokan seviyelere ulaştığı,http://kursunsabriomer.blogspot.com
insanları esareti altına alarak mutsuzluk kaynağı olduğu, ilişkileri olumsuz etkilediği, duygusal çöküntü yaşanmasına, yaşamın boş ve anlamsız kabul edilmesine yol açtığı bildirildi.

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adil Türkoğlu, günümüzde artık her evde televizyon, çoğunda bilgisayar ve teknoloji ürünü aletler bulunduğunu, insanların da sahip oldukları araçlarla kendilerini özdeşleştirme eğilimine girdiğini söyledi.

Çelik-çomak oynayan,çamurla boğuşan çocukların,arkadaşlarıyla birlikte olmanın bilincini yaşadıklarını,dayanışmayı öğrendiklerini hatırlatan Prof.Dr.Türkoğlu,
''Bu çocukların mutluluğuyla,dar apartman odasında teknoloji icadı suni araçlarla yalnızlığı itilenlerin mutluluğu karşılaştırılamaz'' şeklinde konuştu.

''Doyumlu bir sohbete hasret kalan,iletişimsizlik yaşayan,teknolojiye esir olan insanlar, duygusal çöküntüye uğramakta,yaşamı boş ve anlamsız kabul etmektedirler'' diyen Prof.Dr.Türkoğlu,şöyle devam etti:

''Makine bozulduğu zaman parçasını değiştirebilir,yağını tamamlayabilirsiniz.(Kafam bozuldu)diyen insanın hangi parçasını değiştireceğiz,yağını nasıl ilave edeyeceğiz?

(Toplumda ilişki kurarak birlikte yaşarlar) şeklinde bilinen insan tanımını (kendi halinde araçlarla yaşar) olarak değiştirmemiz mümkün müdür?

Artık (Acaba düğmelerle anlaşan, konuşan, oturan, seyreden, dinleyen, hükmeden insan, bir düğme arayarak yaşamdan kurtulmak isteyecek midir?) sorusu akla gelmektedir.''

"Teknolojiyle yaşayalım ama tutsağı olmayalım. Teknoloji, duyguları öldürüp insanları makineleştirmesin'' diyen Türkoğlu, şunları kaydetti:

''Ancak insanlar artık kendilerini markaların üstünlüğüyle kanıtlamak istiyor. Bireyler arasındaki konuşmaların çoğunluğu, otomobil, elektrikli ev araçları üzerinedir. Bir tiyatro eseri, bir roman, öykü, bale, en az konuşulan konulardır. Bunlar konuşulmadan mutluluk yakalanabilir mi?

Birey, değerinin bilincinde olmalıdır. İnsanlar birbirlerini mutlu etmek için, sevginin yerini başka şeylerin aldığını gösterecek şekilde teknolojik aletler değil, çiçek sunmak gibi duygusal yöntemlere başvurmalıdır.''

Prof. Dr. Türkoğlu, ''Mutluluğu teknolojide değil, kendi içimizde aramamız gereklidir. İnsan duygulardan yoksun kabul edilemez'' diyerek şöyle devam etti:

''Okullar, belirli bilgilerin ezberletildiği değil, yaşamın anlam taşıyan bölümlerinin tartışıldığı yerler olmalıdır.

(Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin mutluluk getirmesi için nasıl bir eğitim düzeni gereklidir?) sorusuna, derinliğine yanıt aranmalıdır. Öyle öğrenciler yetiştirilmelidir ki, öğrendiklerini yaşama uygulasınlar. Öğrenilen bilgiler, çevrenin tahribi, araçların esiri olmak için kullanılmamalıdır.''

(a)






Teknolojinin yararları..



Artılarıyla eskileriyle teknoloji

Teknoloji derkenden, eminim alacağım ilk yanıt “iyi ki var...” olacaktır. Evet, iyi ki var... Teknoloji’nin günlük hayatımıza getirdiği kolaylık, rahatlık, konfor saymakla bitmez. Bugün hangi kadın çamaşır ya da bulaşık makinesinden vazgeçebilir? Hangi erkek uydu kanalından, dünya kupalarını seyretmenin rahatlığını bir kenara bırakabilir?

Evinizde oturuyorsunuz... Bir düğmeye basıyorsunuz. Tüm kirli çamaşırlarınız, diğer bir düğmeye basıyorsunuz bulaşıklarınız kendi kendine yıkanıyor. Televizyonun karşısında yerinizden kıpırdamadan bir düğmeye basıyorsunuz, karşınızda CNN, bir düğmeye basıyorsunuz BBC... Fırınınız aynı oranda becerikli. Bilgisayarınızdan hiçbir kitap karıştırmadan ihtiyacınız olan tüm bilgileri rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Görüşmelerinizi, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun cep telefonuyla hallediyorsunuz.. Artık günlerce aylarca postacı yolu gözlemeye gerek yok. E-maille anında haberleşebiliyorsunuz. Çocuğunuz artık, “sokakta arkadaşlarımla oynayacağım” diye tutturup bu trafik belasında başınızı ağrıtmıyor. Geçmiş bilgisayarın karşısına kendi kendine yarışlar yapıyor.

Her şey çok kolay... Her şey çok rahat...

Peki ya insan ilişkileri...

İnsan ilişkileri

“İkinci Dünya Savaşı” ndan bu yana toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmişlerdir: İnsan, eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu çok soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. “Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar ama dikenleri birbirlerine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek, sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecek en uygun uzaklığı bulurlar...”

İnsanlar artık birbirlerine ihtiyaçları olduğu sürece yaklaşıyor ve sadece bu yüzden ilişki kuruyor... Peki, o kadar konfor, o kadar rahatlık varken neden birçok insan yalnızlıktan şikayet ediyor acaba? Çünkü, birçok teknolojik gelişme sayesinde kendimize yetebiliyoruz... sadece karşılıklı çıkarlarımız için bir araya geliyor ve işimizi gördükten sonra birbirimizin hatırını sormak için bile aramıyoruz. Dolayısıyla gitgide çevremize yabancılaşmaya başlıyoruz.

Bunun getirdiği yalnızlığa dayanamayan bir çok kişi alkol, uyuşturucu v.b araçlarla çevresine yabancılaşmanın verdiği acıdan kurtulmaya çalışıyor. Hiçbir şeye bağlanmamak insanın boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor...”

---

21. yüzyılda teknoloji elbette çok daha fazla ilerleyecek... bizlere büyük kolaylıklar sağlayacak, yaşamamızı kolaylaştıracak.

Bizi makineler mi yönetecek.

Belki bir öğretmen olmam nedeniyle benim en çok üzüldüğüm şey: hesap makineleri. Artık çarpım cetveli ezberlemelerine gerek yok çocukların. Makine her şeyi saniyede hesaplıyor. Belki büyük kolaylık ama insan beyni çalıştırılmıyor. Bilim adamları son derece ilerlemiş cihazlar üretiyorlar ama insan gitgide beynini kullanmamaya başlıyor. Ve en büyük tehlike burada yatıyor...

Bunların yanında paylaşma da gitgide ortadan kalkıyor...

Teknoloji gerçekten de dünyayı ayağımıza getiriyor ama biz köşemizden tüm bu olup bitenleri sadece seyrediyoruz... hiçbir katılım yok...

Teknolojinin bize getirdiği büyük yararları inkar edemeyiz. Ör. tıp konusunda pek çok hastalığın tedavisi artık mümkün. Bilgisayarın yararları saymakla bitmez... resim yaparsınız, beste yaparsınız, sinemada özel efektler yaparsınız. .. Evet, bunlar çok rahat görünüyor ama... kişinin gerçek yaratıcılığını önlüyor...

---

Peki ya bundan sonrası...

İnsanlar ne yapacak... yaratıcılık tamamen ortadan kalkacak mı?

Robotlar, düşünen makineler, hesap yapan, resim çizen, müzik besteleyen, çeviri yapan makineler...

Çok sayıda makine üretildi ve üretilmesi de sürdürülüyor...

Ya sonra...

Gelecek nesiller daha az çalışacak, daha rahat olacak makineler sayesinde..

Ya insan ilişkileri?..

Hiç kuşku yok ki iyice sarsılacak... dolaysız temastan çok, diğer insanların görüntüsü, sesi ve E-mailleriyle yetinecek... İletişim eksikliğinin getireceği kapalı bir dünya yani...

---

Sakın yanlış anlaşılmasın...

Ben teknolojilerin temelde insan yaşamını kolaylaştırdığına inanıyorum. Çok büyük olanaklar sağlıyorlar...

Ama yine de, teknolojinin her zaman sorgulanmasından yanayım. Ör. Televizyon dünyanın en yararlı iletişim araçlarından biri olabileceği gibi... en zararlı araçlarından biri de olabilir. İnsanları uyutmak, yozlaştırmak, düşünmekten uzaklaştırmak, kişisel ilişkileri çürütmek, ortadan kaldırmak için de kullanılabilir...

Şimdi bilgisayar çağı...

İnsanlar evlerindeki kablolu bilgisayarlarla istedikleri istasyonlara ulaşabiliyor... Hatta hiç evden çıkmadan devlet kütüphanelerinin bilgisayarlarına, internete girip istediği bilgiyi alıp kullanmak çok güzel. Bu yemek tarifi istemekten, hava durumunu öğrenmeye ve hatta sağlık sorunlarınızı çözmeye kadar gidiyor. Hatta seks sorunlarınızı bile çözüyor.

---

Aslında kadınların çoğu teknolojiden uzak dururlar, makinelerden falan da pek anlamazlar.(bunun nedeni başka bir yazı konusu.) Ör. Makinenin bana sunduğu en gelişmiş olanakların en azını kullanıyorum. Makineleri seviyorum aslında,(çünki mesleğim) ve onların getirdiği kolaylığı... Özellikle çamaşır, bulaşık v.b makinler, dünyanın en büyük gelişmelerinden.

Ev iş yapan bir robot hiç de fena olmaz aslında... Hem insanın insanı kullanması da ortadan kalkar...

Televizyon, Walkmenler, bilgisayarlar, cep telefonları v.b sayesinde yalnız yaşamak zorundasınız. İş yaşamınızda da bir bütünün çok küçük bir parçasısınız ve dolayısıyla orada yalnızsınız... “İlkel” dediğimiz kabilelerde yaşam içinde herşey paylaşılıyordu, müthiş bir “Komün hayatı” vardı...

Oysa bizim yarattığımız uygarlık her şeyin kişiselleşmesine yol açıyor... Bireycilik tutkusu gün geçtikçe daha da artıyor.

SPOT

Teknolojinin bize getirdiği büyük yararları inkar edemeyiz... Ör. Tıp konusunda birçok hastalığın tedavisi artık mümkün. Bilgisayarın yararları saymakla bitmez. Resim yaparsınız, beste yaparsınız sinemada özel efektler yaparsınız... Evet, bunlar çok rahat görünüyor ama... kişinin gerçek yaratıcılığını önlüyor...

Çağdaş bir kültür politikamız yok...

Kültürü masaya yatırmanın zamanıdır.

Eğitimin yeniden, çağdaş bir düzeyde yapılanması üzerinde herkes hemfikirken... çok önemli bir noktanın unutulması durumunda bu yapılanmanın eksik ve yetersiz olacağı gerçeğinin altını çizmek istiyoruz, kalın çizgilerle...

Evet... “kültür”de bu çalışmalarda aynı kefeye konmalı, aynı tezgahlarda dokunmalı... Çünkü, kültür çağdaş uygarlığın temelini oluşturmaktadır ve bir ülkede ekonominin de, demokrasinin de gelişip / kökleşmesi için... devletin, toparlanarak çağdaş bir kültür politikası oluşturması yaşamsal bir gerekliliktir.

BİREYDEN – TOPLUMA

Bunun için de olayın bireyden-topluma ulaşacak şekilde düzenlenmesi planlanması gerekmektedir. Bu konuda UNESCO’nun saptadığı görüş ve istekler bize ışık tutabilir:

“Her kişinin kültür yaşamına katılabilmesine olanak veren koşulların yaratılması... Çeşitli kültürlerin özgürce bir arada yaşayabilmesi amacıyla önlemler alınması: Yaratıcı çalışmaların kısıtlanmadan desteklenmesi. İnsanca değerlerin güçlendirilmesi. Kültüre demokratik bir içerik kazandırılması. Ulusal ve evrensel kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi. EĞİTİMİN HER DÜZEYİNDE KÜLTÜR ve SANATA YER VERİLMESİ... Kitle iletişim araçlarının kültür açısından olumlu yönde kullanılması...”

---

Yukarıda saptanan gerçekler ışığında, ülkemizde bu alanda – hala – pek bir şey yapılamadığı açıkça ortadadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri devletimizin köklü ve çağdaş bir kültür politikası olmamasıdır. Eğitim ve kültür Bakanlığının – gelmiş geçmiş – tüm icraatlarına bakalım: Eğitim sürekli kültürün yerine geçiyor ve onu bir üvey evlat gibi, bir besleme gibi bir kenara sıkıştırarak hakkını yiyor:

Oysa toplumların gelişmesinde kültürün de eğitim kadar etkisi ve önemi var...

ÖZERK KÜLTÜR – SANAT KONSEYİ

Bu konuda kaç yıldır neredeyse tüm çalışmalar yapılıp yasalaşma durumuna geldiği halde... hala ayak sürçülüyor ve Özerk Kültür – Sanat Konseyi bir türlü kurulamıyor. Oysa, kurulacak böylesi özerk bir konsey, kültür – sanat alanının politikacıların keyfi ve ilkesiz yönetim ve yönlendirilmesinden kurtarılarak, politika ve politikacıya hizmet / vitrin oluşturma yerine... ülkemizin kültür ve sanatında geçmiş ve geleceğin, geleneksel ve çağdaşın yerel ve evrenselin planlamasını, uygulamasını yapacaktır.

Ve böylece... belki de ilk kez, ülkemizde yazarı, çizeri, sanatçısı hak ettiği yeri alacak ve bu oluşuma büyük katkılarda bulunacaktır... Çünkü,

Bu konsey devletin- daha doğrusu politikacıların – etki ve müdahalelerinden kurtularak, orada çoktan olması gereken sanatçı ve kültür adamlarınca yönetilecektir.

KÜLTÜRÜ MASAYA YATIRMA ZAMANI

Yani artık kültürün masaya yatırılması zamanı geldi.

Bu olgu sadece bizim için değil, bütün dünya için geçerli... Ve özellikle de Batı ülkeleri UNESCO’nun önerileri ışığında bunu yamaya başlamışlardır.

Bakın bu konuda nelerin altını çiziyor UNESCO:

“Hükümetler, Özerk Kültür ve Sanat Konseylerinin fikirlerini ve önerilerini bütçe ve yasal ölçütlere, aktif politikaya koydukları takdirde... KÜLTÜR yeni bir dönüm noktası olacaktır...”

---

“Kültürler ve toplumlar, kamu ve özel sektör, devlet ve sivil kuruluşlar arasında yeni ilişkilerin arandığı bir dönemde... bizler, daha iyi bir dünya için kültürlerin yerinin iyi saptanmasını diliyoruz...

Kültüre yapılacak yatırım ekonomiyi, toplumu ve eğitimi olumlu yönde etkileyecektir...”

---

Görüleceği gibi çağdaş uluslar, KÜLTÜR-DEMOKRASİ-POLİTİKA ilişkisini mercek altına almıştır. (Hem de 1970’lerden) Bu bağlamda sağlıklı “kültür politikaları” oluşturmuşlar... Kültürel gelişmenin ülkenin her alandaki gelişmesine lokomotif olacağı... olabileceği gerçeğini kavramışlar ve uygulamaya başlamışlardır...

(a)

Teknoloji / Tasarım Nedir ?



Günümüzde teknoloji; temel ve uygulamalı bilimlerin verilerinin yaratıcı süreçler içerisinde üretime dönüştürülmesini, kullanımını ve toplumsal etkilerinin çözümlenmesini kapsayan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım, teknolojinin toplumsal her türlü etkinliğin içinde bir süreç olarak yer aldığı gerçeğini vurgular. Teknoloji, insan hayatının kalitesini artırmak amacıyla yaratıcılık ve zekânın; bilim, sanat, mühendislik, ekonomi ve sosyal çalışmayla oluşturulan bir bireşimidir. Herhangi bir şeyi daha iyi, daha hızlı, daha kolay, daha ekonomik ve daha verimli yapma girişimidir.

Tasarım, zihinde canlandırılan biçimdir. Bu tanımlamada zihinsel süreçlerin kullanımı ön plana çıkmaktadır. Farklılıkları bulma, hayal kurma, sorgulama, yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, akıl yürütme gibi üst düzey zihinsel süreçlerin tasarım yapmada önemli bir yeri vardır.

Teknoloji ve tasarım ürün geliştirme sürecine yönelik olduğundan ve insan hayatını doğrudan etkilediğinden birlikte ele alınmalıdır. Teknoloji ve tasarım birbirini doğrudan etkileyen kavramlardır. İkisi arasındaki ilişki özne ile nesne arasındaki ilişki gibidir. Bu ilişkide öncelikli zihinsel süreç olarak yaratıcılık, karşımıza çıkmaktadır.

Teknoloji ve tasarım ilişkisinin geliştirilmesi bireyin yaratıcılık düzeyinin geliştirilmesi ile mümkün olabilir. Yaratıcılığın geliştirilebilmesi dış uyarılara açık ve alıcı olmakla birlikte duygu, istek, hayal gücü ve iç tepkilerinin de bilincinde olmasını gerektirmektedir (Çellek T. 2003).

Teknoloji ve Tasarım dersinin verileceği yaş grubunun en önemli özelliği, gruba ait olma ve grup üyeleri içinde etkili olma isteğidir. Bu durum yaratıcılığı engelleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak uygun şekilde motivasyonun sağlanması, grup dinamiğinin, hayal gücünün ve iş birliğinin geliştirilmesi ve bunu sağlayacak öğretim süreçlerinin kullanılması bu durumu olumlu hâle dönüştürür.

Teknoloji Nedir ?

Aşağıda teknolojinin ne olduğunu tam karşılamaya çalışan bazı tanımlar yer almaktadır; bazıları bu tanımlamaları özellikle eğitim açısından ele almaktadır.

1. Teknoloji, insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplindir (Simon, 1983, s.173 ).

2. Teknoloji somut ve deneysel anlamda temel olarak teknik yönden yeterli küçük bir grubun örgütlü bir hiyerarşi yardımıyla bütünün geri kalanı (insanlar, olaylar, makineler vb. ) üzerinde denetimi sağlamasıdır (McDermott, 1981, s.142 ).

3. Öğretim teknolojileri tarihi konusunda önemli bir isim olan Paul Saetller teknolojiyi şöyle tanımlamaktadır: "Teknoloji (Latince texere fiilinden türetilmiştir; örmek, oluşturmak (construct ) anlamına gelir ) birçoklarının düşündüğü gibi makine kullanmak değildir. Teknoloji, bilimin uygulamalı bir sanat dalı haline dönüşmesidir. Uygulamalı sanat terimi Fransız sosyolog Jackques Ellul tarafından kullanılmış ve kısaca technique olarak isimlendirilmiştir. O, teknolojiyi bir technique uyarınca yapılmış bir makine olarak görmüş ve bu technique'nin ancak küçük bir bölümünün makine tarafından ifade edilebildiğinden bahsetmiştir. Belirli bir teknik sayesinde sadece makinenin değil, bu makineye ait öğretimsel uygulamalarında gerçekleştirilebileceğinden söz etmiştir. Sonuç olarak davranış bilimi ile öğretim teknolojileri arasındaki ilişki, doğal bilimlerle mühendislik teknolojisi arasındaki ya da biyoloji ile sağlık teknolojisi arasındaki ilişkiyle benzer hatta aynıdır" (Saettler, 1968, ss. 5-6 ).

4. Ünlü bir eğitim teknoloğu olan James Finn teknolojiyi tanımlarken şöyle demektedir: "Makine kullanımının yanı sıra teknoloji, sistemler, işlemler, yönetim ve kontrol mekanizmalarıyla hem insandan hem de eşyadan kaynaklanan sorunlara, bu sorunların zorluk derecesine, teknik çözüm olasılıklarına, ve ekonomik değerlerine uygun çözüm üretebilmek için bir bakış açısıdır" (Finn, 1960, s.10 ).

5. Bilim ve teknolojinin farklılığını belirtmek için ilk nükleer denizaltıyı yapan ve serbest bir eğitim eleştirmeni olan Amiral Hyman Rickover şöyle söylüyor: "Bilim ve teknoloji birbirine karıştırılmamalıdır. Bilim doğadaki görüngülerin (fenomenlerin ) gözlenerek, zaten var olan doğru ve gerçeklerin ortaya çıkarılması ve bu gözlemler sonucunda elde edilen verilerin düzenlenerek gerçeklerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin ortaya konulduğu teorilerin oluşturulmasıdır. Teknoloji asla bilim için bir otorite olamaz. Teknoloji insan aklını ve vücudunu güçlendirmek, üstün kılmak için geliştirilecek aletler, teknikler, ve yöntemler üzerinde durur. Bilimsel yöntem insan faktörünün tamamen dışlanmasını gerektirir, şöyle ki; gerçeği arayan kimse, kendinin ya da diğer insanların hoşlanacağı veya sevmeyeceği şeylerle, popülist değerlerle ve herhangi bir çıkar uğruna çalışmaz. Diğer yandan teknoloji fikir (bilim ) değil de hareket olduğundan, eğer insani değerler göz ardı edilirse tamamıyla tehlikeli bir sonuca da yol açabilir (Knezevich & Eye, 1970, s.17 ).


Tasarım Nedir?

Kelime kök olarak ; “Tasar” kelimesinden türer açılımı düşünmek planlamak anlamında. ‘tasarlamak’ ,‘tasarım’ ;
fikri şekil olarak ortaya sunma anlamında

- dış kaynaklarda geçen tanımı ise -

Design sözcüğü Latince kökenli 'designare'den türemiştir; anlamı 'bir şeye işaret etmektir'.

Etimolojik anlamda, uzakta olan bir şey işaret edilebilir; piktoral anlamda 'de-sign' birden fazla şeyin olduğu ortamda, yalnızca tek bir şeyi işaret edebilir.


Ruhani anlamda ise 'aklın gözü' betimlemesiyle; sözcüğün yoğun bir arınmadan geçtiği hissedilir.

Tasarlamak sözcüğü ile de; işaretlemek, iz bırakmak, not etmek, altını çizmek, damga vurmak, özgün olmak, biricik ve tek olmak, belirginleştirmek, ayrıştırmak eylemleri vurgulanıyor.

Tasarımdaki düşünce !?

Tasarımı kullanım ihtiyaçlarına göre bir şeyin Kullanılabilirliğin artması için yapılan şekillendirme öngörüsü sunumudur

- endüstriyel tasarım ve

- kişiye özel tasarım olarak, 2 ana kategoriye ayrılır.

Kişiye özel tasarım özel ihtiyaçlara göre tasarım dır Tasarımın Fiziksel işlevselliğin yanı sıra Ürün kullanıcısının özel ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterir

Özel tasarımlar özellikle kullanıcısının sosyolojik ve psikolojik isteklerine göre değişkenlik arz eder . özel tasarımda ana fikir O ürünün o kişiye özel olması ve başkalarına göre uygunluk arz etmemesi bu alışıla gelmişin dışında farklı ama kullanıcısı için Gayet doğal kabul görmesi gibidir.


15 Mart 2009 Pazar

Teknoloji nedir?

(Vikipedi özgür ansiklopedi)

Teknoloji (technoslogos) techne; yapmak ve logos; bilmek anlamına gelmektedir. İnsanoğlunun gereklerine uygun yardımcı alet ve edevatın yapılması ya da üretilmesi için gerekli bilgi ve yetenektir. Bir insan etkinliği olarak teknoloji insanlığın tarihinde bilim ve mühendislikten önce ortaya çıkmıştır.

Teknoloji Nedir?
Sözlük anlamı "bilginin sanayideki işlemlerde sistematik olarak uygulamaya alınması" demek olan teknoloji geniş anlamda araştırma geliştirme üretim pazarlama satış ve satış sonrası hizmeti kapsayan bir sanayi sürecinin etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek bilgi ve becerilerin tümüdür. Teknolojik yenilik de "üretim süreçlerinde yenilik yeni ürünler ve yeni kurumsal örgütlenme biçimleri" olarak tanımlanmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde ürün rekabeti bilimsel ve teknolojik yetkinlik rekabetine dönüşmüştür. Klasik anlamda rekabet gücünü belirleyen faktörler arasında doğal hammadde kaynaklarının bolluğu ucuz işçilik gibi temel üretim faktörleri yer alırken günümüzde ileri ve özellikli üretim faktörleri belirleyici duruma gelmiştir. İleri üretim faktörleri nitelikli iş gücünü Ar-Ge altyapısını modern bir haberleşme ağını ve bilişim (enformasyon) teknolojilerinin etkin kullanımını içerirken özellikli üretim faktörleri belirli alanlarda yoğunlaşmış bilgi ve beceriye sahip iş gücü ile bilgi ve deneyim birikimini içermektedir.
Diğer yandan başta elektronik enerji bilişim uzay biyomühendislik organik kimya endüstrileri gibi "bilim ve teknoloji temelli" sektörler ile bunların bir bileşkesi olan savunma sanayii en yüksek oranda katma değer yaratan dolayısı ile toplumsal refaha katkıları en yüksek olan sanayi dalları olarak ortaya çıkmaktadırlar.

Teknolojinin Önemi
Sanayileşmenin en belirgin ögesi teknoloji üretebilmektir. Teknoloji üretebildiğiniz bilgiyi ürün tasarlamada kullanabildiğiniz takdirde ticarette rekabet üstünlüğünü savunma sistemlerinde de caydırıcılığı sağlayabilirsiniz. Kimse kendisine üstünlük sağlayan bir şeyi başkasına vermeyeceğine göre salt teknoloji transferi yaparak sanayileşmemiz ve kalkınmamız savunma sistemlerinde de caydırıcılığı sağlamamız olası değildir. Bu nedenle amaç kendi teknolojimizi kendimizin üretmesi olmalıdır. Kendi teknolojisini üreten bir sanayileşme ile ulusal ekonomiye ülkenin mühendislik gücüne ve ulusal teknolojiye en yüksek katkıyı sağlayabilir beyin göçünü önleyebilirsiniz.
Teknolojiyi kısaca bilimsel bilgiden yararlanarak yeni bir ürün geliştirmek üretmek ve hizmet desteği sağlamak için gerekli bilgi beceri ve yöntemler bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu duruma göre özgün üretim için gerekli safhaları da dörde ayırabiliriz.

ØBilimsel bilgiye ulaşmak veya geliştirmek
ØBilgiden faydalanarak bir ürün tasarlamak (tasarım yeteneği veya teknolojisi)
ØTasarlanan bir ürünün üretim tekniklerini belirlemek (üretim teknolojisi)
ØÜretim


Bir ürün geliştirmek için gerekli malzeme ve ekipmanı çeşitli kaynaklardan bulabilirsiniz. Bu nedenle önemli olan tasarım yeteneğine sahip olmaktır. Tasarım yeteneğine sahipseniz her şeyi yapabilirsiniz. Bağımsızlık da bundan sonra gelir.
Teknoloji ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirlemekte ve uluslararası yarışta sahibine büyük bir ticari üstünlük sağlamaktadır. Dünya ulusları teknoloji üretebilenler ve üretemeyenler olarak ikiye ayrılmakta teknoloji üretemeyen uluslar az gelişmiş uluslar olarak sınıflandırılmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde ürün rekabeti bilimsel ve teknolojik yetkinlik rekabetine dönüşmüştür. Klasik anlamda rekabet gücünü belirleyen faktörler arasında doğal hammadde kaynaklarının bolluğu ucuz işçilik gibi temel üretim faktörleri yer alırken günümüzde ileri ve özellikli üretim faktörleri belirleyici duruma gelmiştir. İleri üretim faktörleri nitelikli iş gücünü Ar-Ge altyapısını modern bir haberleşme ağını ve bilişim (enformasyon) teknolojilerinin etkin kullanımını içerirken özellikli üretim faktörleri belirli alanlarda yoğunlaşmış bilgi ve beceriye sahip iş gücü ile bilgi ve deneyim birikimini içermektedir.
Diğer yandan başta elektronik enerji bilişim uzay biyomühendislik organik kimya endüstrileri gibi "bilim ve teknoloji temelli" sektörler ile bunların bir bileşkesi olan savunma sanayii en yüksek oranda katma değer yaratan dolayısı ile toplumsal refaha katkıları en yüksek olan sanayi dalları olarak ortaya çıkmaktadırlar.


Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Bilimsel Araştırmalar Teknoloji Geliştirme Çalışmaları ve Üretim Teknolojileri Arasındaki İlişki

Bu nedenle de günümüzde ülkelerin özellikle bu alanlarda sahip oldukları bilim ve teknoloji altyapıları ve bu altyapıyı sanayi süreçlerinde kullanarak ürüne dolayısı ile toplumsal refaha dönüştürebilme yetenekleri gerek ekonomik gerekse politik açıdan stratejik öneme sahip dikkatlice korunması gereken milli varlıklar olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde sahip oldukları bilimsel ve teknolojik bilgiyi entegre süreçler içinde ürüne ve toplumsal refaha dönüştürebilen ülkeler ile bu süreç entegrasyonunu başaramamış ülkeler arasındaki anlayış ve uygulama farkı gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tanımlamasında kullanılan önemli araçlardan biridir.
Gelişmiş ülkelerde yapılan bilimsel araştırmalar bu araştırmalar sonucunda geliştirilen yeni teknolojiler ve bu teknolojilerin yeni üretim ve ürün teknolojilerine dönüşmesi süreçleri iç içe biribirini takip eden süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. ABD Almanya ve Japonya gibi ülkeler bu kategoride yer almaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise bu süreçlerin entegrasyonu zayıftır. Türkiye gibi dünya bilim literatürüne katkısı az olan ülkeler ve hatta eski SSCB ve Hindistan gibi dünya bilim literatürüne katkısı yüksek ancak bu birikimi toplumsal refaha dönüştürememiş ülkeler ikinci sınıfa giren ülkeler olarak değerlendirilmektedir.
Bilimsel araştırmalar açısından bakıldığında bu ülkeler gerek bilimsel ve akademik kuruluşlar gerekse bilim adamları düzeyinde işbirliği ve bilimsel çalışmalara katılım açısından gelişmiş ülkeler ile sıkı ilişkiler içinde olabilmektedir. Ancak bu ilişkiler ve yapılan çalışmalar ile kazanılan bilgi birikimini teknolojiye ve ürüne dönüştürecek mekanizmaların gelişmemiş olması nedeniyle bu ülkelerin yeni teknolojiler ile tanışması nadiren bu teknolojilerin gelişme safhasında çoğunlukla da bu teknolojilerin üretim ve ürün teknolojilerine dönüşmesinden sonra "teknoloji transferi" ile mümkün olmaktadır. Ancak bu şekilde sahip olunan teknolojiyi yeni türev teknolojilerin gelişimini sağlayacak "Ar-Ge /tasarım teknolojisi" olarak değil belli bir ürüne özel "üretim teknolojisi" olarak değerlendirmek gerekir.
Bilim ve teknoloji temelli bir sanayi dalı olan savunma sanayii gelişmekte olan ülkeler için bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırabilecek bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır. Savunma sistemleri tedarik süreçlerinin hem savunma ihtiyaçlarının karşılanması hem de kritik teknolojilerin edinilmesi ve ülkenin teknoloji alt yapısının geliştirilmesi amacıyla kullanılması gelişmiş ülkeler tarafından başarıyla uygulanan bir bilim-teknoloji-üretim süreçleri entegrasyonu yöntemdir. Savunma harcamalarına büyük kaynaklar ayrılan ülkemizde de hem bilimsel araştırma yeni teknoloji üretme ve yeni ürün geliştirme süreçlerinin entegrasyonu hem de bu çalışmaları toplumsal refaha dönüştürülebilecek mekanizmaların kurulması için savunma sanayiini temel platform olarak belirlemek en doğru yaklaşım olacaktır.


Bilim ve Teknolojideki Gelişmeler
20. yy bilim ve teknolojinin gelişmesinde altın çağını yakalamış insan hayatında vazgeçilmez bir rahatlık sağlamıştır. Bilim hiçbir zaman durağanlık göstermemektedir. Bilimin sınırları genişlerken; dünyanın sanıldığı kadar büyük olmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde bilim olağanca hızıyla ilerlemekle birlikte insan hayatının olmazsa olmazları arasına girmeyi başarmıştır. Bilimin sonucu olarak ortaya çıkan teknoloji hayatımızı her alanda kolaylaştırmayı başarmıştır.
Bilim ve teknoloji arasında sıkı bir ilişki bulunmakta birbirlerini tamamlamaktadırlar. Bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmeye yol açarken teknolojik gelişmeler de bilimsel araştırmaların daha uygun şartlarda yapılmasını sağlayarak bilimsel gelişmeyi hızlandırmaktadır .
Rönesans ve reformla birlikte bilimdeki gelişmelerin temelleri atılmış bilimsel gelişmeyi engellemeye çalışan tüm olumsuzluklar da ortadan kalkmıştır (Kilise ve Dinin Etkisi gibi).
İnsanlar tanrıbilimsel gerçeklerden sıyrılıp içinde yaşadıkları dünyayı ve bu dünya ile ilgili sorunları keşfetmişlerdir. Bu gibi gelişmelerin sonucunda da bilimsel gelişmeler başlayıp zamanla hız kazanmıştır.
Bilim ve teknolojinin ortaya çıktığı tarihten itibaren insanlar içinde yaşadıkları dünya ile yetinmemişlerdir. Uzayı merak etmişler uzayın sırlarını çözmek amacıyla gizemli bir yolculuk sistemli bir çalışma içerisine girmişlerdir. Sıvı yakıtlı motorların bulunması ile uçaklar ulaşım aracı olarak kullanılmaya başlanmış insanlara uzak gibi görünene mesafeler artık ortadan kalkmıştır. Bunun sonucunda insanların uzaya gitme isteği iyice artmıştır .
Uzayı tanımlayacak olursak; güneşi gezegenleri uyduları yıldızları sayısız galaksiyi içine alan boşluktur. Bu sınırsız boşluk içersinde bulunana gök cisimlerinin her biri dünya yüzeyindeki toz parçacıkları kadardır. İlk çağ filozoflarından başlayarak bir çok bilim adamı uzayı tanımlama çabası içerisine girmişlerdir. Örneğin; Galile’nin gök bilimleri ile ilgili çalışmaları olmuştur. Teleskopla gözlemler yapmış şu anki bilim adamlarımızın bile sonucuna ulaşamadıkları bir araştırma çizgisini başlatmıştır. Kepler ise; gezegenlerin yörüngelerinin üzerine çalışmalar yapmış elips şeklindeki hareketleri saptamayı başarmıştır.
Günümüzde ise uzaya ulaşma çabası dünya üzerinde milletler arası çatışmaya yol açmakta hızlı bir yarışın olmasına neden olmaktadır.
“İlk aya yolculuk planlarının NASA başlatmıştır. Başka John F. Kennedy’nin 25 Mayıs 1961’de kongrede bir özel oturumda yaptığı konuşmada “önümüzdeki 10 yıl içinde bir adamın aya gitmeyi ve dünyaya dönmeyi başaracağına inanıyorum” sözleri bu çalışmaların daha da hızlandırmıştır soğuk savaş döneminde uzay çalışmaları konusunda da Sovyetler Birliği ile yarışan Amerika uzay harcamaları için büyük bütçeler ayırıyordu. Aya gönderilecek uzaya aracı için çalışmalar uzun bir süre devam etti. Bu çalışmalar sırasında yapılan test uçuşlarından birinde NASA 3 astronotunu kaybetti.”
“Sonunda 16 Temmuz 1969’da Neil Armstrong Edwin Aldrin Jr. ve Micheal Collins adlı üç astronotu taşıyan Apollo 11 tarihe geçecek ay yolculuğuna çıktı. Apollo 11 19 Temmuz’da ay yörüngesine girdi. Kartal(EAGLE) adlı modül ay yüzeyine başarıyla indi ve Armstrong aya ayak basan ilk insan olarak tarihe geçti. Armstrong’un ardından Edwin Aldrin’de yüzeye indi. Ay toprağından örnekler alan bazı bilimsel deneyler yapan ve Amerikan bayrağını aya diken iki astronot görevlerini başarıyla tamamlayarak dünyaya döndüler”
İlk aya yolculuğun tamamlanmasının ardından tartışmalar da başladı. Bu tartışmalara sonunda uzayda yaşam olup olmadığı konusu üzerinde durulmaya başlandı. İnsanın bir ortamda hayatını devam ettirmesi için; atmosfer radyasyon ve yerçekiminin bulunması gerekmektedir. Özellikle atmosfer canlı yaşamı için çok önemlidir.
Dünyamızda %78 oranında azot %21 oranında oksijen bulunmaktadır. Uzay boşluğunda ise hava olmayıp sadece bir miktar gaz bulunmaktadır. Bu nedenle uzaya giden araçların içerisinde hava tankları bulunmaktadır. Uzay tamamen soğuktur. İnsan ise sadece belirli sıcaklık ölçütleri içersinde yaşayabilmektedir. Bu nedenle uzay aracında ısı sistemi de olmalıdır.
İnsan oğlu çıplak iken uzay boşluğunda kalıcı zarar görmeden 30 saniye kadar yaşayabilir. Nefesinin tutmamak kaydıyla 30 saniye boşlukta kalan insan patlamaz donmaz ve bilinci tamamını kaybetmez. 30 saniye sonlarında oksijen yokluğu sonucu bilinç kaybı oluşmaya başlar. 1 veya 2 dakika sonra ise yaşam faaliyetleri tamamen durur ve insan hayatını kaybeder.
Uzayda karşılaşacağımız diğer bir sorun ise yer çekimidir. Dünyadan uzaklaştıkça yer çekimi azalmaktadır. Aralarında ters bir orantı vardır. bu yüzden uzayda yer çekimi yoktur.
Günümüzde insanlığın ortak amacı her şeyden haberdar olma uzayın tüm olanaklarından yararlanmaktır. Şu anda uzayda Türksat adlı bir uydumuz bulunmaktadır. Uydumuz sayesinde haberleşmenin gücü hızla artmıştır.
İletişim kurmanın en kolay yolu konuşmaktan geçer. Karşımızdaki insanların duygularımızı ve isteklerimizi anlatmanın diğer bir yolu da el kol hareketleridir. Fakat bunların dışında da ilkle haberleşme yolarlı vardır: Atlı elçilerle dumanla ve güvercinler gibi.
Karadeniz Bölgesi’nde bulunan köylerimizin bazılarında yer şekillerinin de etkisi ile dağınık yerleşme görülmektedir. Evler arasındaki mesafe uzak odlundan dolayı insanlar ıslıklarla iletişim kurmaktadırlar. Her ıslık tonu başka bir ablam ifade eder. Fakat sadece insanlar için değil toplumlar içinde iletişimin önemi büyüktür.
İnsanların uzaktan haberleşmesine imkan veren teknik araçlar Fransız Devrimi’nden hemen sonra optik telgrafın bulunması ile gelişim sürecine girdi.
1837’de elektrikli telgrafın bulunması ile iletişim çağı başlamıştır.
Telefon 1876 yılında Graham Bell tarafından bulundu. İnsan sesinin iletiminde önce ülke içerisinde daha sonra da ülkeler arasında yayılmasına imkan verdi. Bu yenilik bir çok kaygıyı da beraberinde getirdi. ABD’de benimsendi ve daha sonra ülkeler arasında yayılmaya başladı. 19. yy’da etkileşim ağları kurulmaya insanlar arasındaki etkileşim gelişmeye başladı.
“Tarihte ilk ses kaydı 1877 yılında Thomas Edison tarafından yapılmıştı. Son 20 yılda yaşanan gelişme ise gerek ses kalitesinde gerekse şiddetle kayıt sisteminde mükemmeli yakalamayı hedeflemektedir”
İnsanlar aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun birbirleri ile kolayca iletişim kurmaktadırlar. Örneğin; bir faks makinesi birkaç dakika önce Türkiye’de bir fotoğrafı yayınlarken birkaç dakika sonra New York veya Tokyo’da yayınlayabilmektedir.
20. yy’daki en büyük gelişme hiç kuşkusuz bilgisayar teknolojisinde yaşanmıştır. İnternet ağının kurulması sonucunda bilgisayar ve internet; evlerimizi işyerimize hatta günlük hayatımıza kadar girmeyi başarmıştır. Bilgisayar teknolojisi beraberinde çok büyük yenilikler ve kolaylıklar getirmişti. Örneğin; bilgisayar hayatımıza girmeden önce para yatırma işlemleri için bankalarda saatlerce sıra beklerken şu anda internet sayesinde işlemlerimizi en kısa zamanda gerçekleştirebilmekteyiz.
Biliyoruz ki bu teknoloji burada kalmayacak insanlar yaşadığı sürece teknoloji de ilerleyecektir. Şu an bize hayal gibi gelen çoğu araçlar hayatımıza girecek ve hayatımızı kolaylaştırmaya devam edecektir.


Türkiye'nin Teknoloji Geliştirme Koşul ve Olanakları
Bilim ve teknoloji söz konusu olduğunda Türkiye’nin yer aldığı sistem içindeki diğer ülkelerden (diğer OECD ülkelerinden ya da G.Kore Tayvan gibi yeni sanayileşen ülkelerden) çok daha farklı bir tutum izlediği görülüyor. Türkiye’nin teknoloji geliştirme koşul ve olanaklarını irdelerken önce bu farklılığı ortaya koymakta yarar vardır.
Gözlenen farklar birkaç noktada toplanabilir:

* Türkiye bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltebilme ve bu çerçevede günümüzün jenerik teknolojilerine egemen olma bu teknolojiler tabanında ‘innovation’ yeteneğini kazanma konusunda sistem içindeki diğer ülkelerin aksine hiç aceleci değildir ve onlardan bir hayli geride kalmıştır. Ne toplum katlarında ne de siyasi partiler düzleminde gecikildiği için endişe duyulduğu izlenimini almak mümkündür. Siyasi kadroların zaman zaman bilim ve teknolojiye önem verilmesi gereğini vurgulamalarına karşın bu yalnızca altı boş siyasi bir söylem düzeyinde kalmakta; hatta çoğu zaman siyasi bir prim getirmeyeceği kanısıyla olsa gerek bilim ve teknoloji konuları bütünüyle siyasi gündemden düşürülmektedir.
* Bu genel gözlemi doğrulayan kanıtlar ortadadır:

Sistem içinde yer alan diğer ülkelerin hepsinin bilim ve teknoloji alanında uyguladıkları ulusal bir politikaları; ulusal hedefleri bu hedeflere erişmek için izledikleri ulusal strateji ve planları vardır.
Türkiye’nin ise herhangi bir hükümet programının ya da siyasi bir programın parçası olarak benimsenmiş ve uygulamaya konmuş ulusal bir bilim ve teknoloji politikası yoktur. Bu saptama Türkiye’de ülkenin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmeye yönelik politika ya da strateji önerileri olmadığı anlamına gelmemektedir. Öneriler vardır hükümetlere sunulan tasarılar vardır; ama bunlar siyasi bir program haline dönüşmemekte ve hayata geçmemektedir. Bu tasarılardan biri 1980'li yılların başında dönemin ilgili Devlet Bakanı'nın eşgüdümünde 300 kadar bilim adamı ve uzmanın katılımıyla hazırlanan Türk Bilim Politikası: 1983-2003’tür. Bu dokümanla ilk kez ayrıntılı bir bilim ve teknoloji politikasıortaya konmaya çalışılmıştır. Burada teknoloji konusu da bir ana motif olarak ele alınmış ve öncelik verilecek teknoloji alanları belirlenmiştir. Bu yeni yaklaşım bilim ve teknoloji politikalarının ekonominin yönetiminde ve toplumsal yaşamın başlıca etkinlik alanlarının düzenlenmesinde rol alan unsurların da (ilgili bakan ve üst düzey bürokratlar hükümet dışı kuruluş temsilcileri v.b.) katılımıyla belirlenmesine olanak tanıyan yeni bir kurum yaratmıştır: Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK).
Ne var ki Türk Bilim Politikası: 1983-2003 hayata geçirilememiştir. 1983'te kurulan ancak ilk toplantısını 9 Ekim 1989'da ikincisini ise 3 Şubat 1993'te yapabilen o günden bugüne bir daha toplanamayan BTYK'ya da işlerlik kazandırılabildiği söylenemez.
Halen Türkiye'nin Bilim ve Teknoloji Politikası konusundaki resmi doküman BTYK'nın ikinci toplantısında karar altına alınan Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003'tür. Altını çizerek belirtmek gerekir ki devletin üst düzeyde yetkili bir kurulu kendisine sunulan bir tasarıyı bu dokümanla uygulanması gereken bir karar haline dönüştürmüştür. Üstelik bu dokümanda ifadesini bulan politika 1995 başlarında Yüksek Planlama Kurulu'nca VII. Beş Yıllık Plan Döneminde Öncelikle Ele Alınması Öngörülen Temel Yapısal Değişim Projeleri Kapsamındaki Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi Çalışma Komitesi Raporu (24 Şubat 1995) ile geliştirilerek somut bir zemine oturtulmuş ve bu proje VII. Beş Yıllık Plân'ın ana eksenlerinden birini oluşturmuştur. Ama söz konusu projeyi Plan dokümanının sayfalarından alıp hayata geçirecek bir siyasi sahip ya da kararlılığın var olduğuna ilişkin güçlü bir kanıt henüz ortaya çıkmamıştır.
AR-GE faaliyeti sisteme dahil bütün ülkelerde devletçe en çok desteklenen devletin en çok subvansiyon sağladığı alandır. Ama Türk takımlarının yurt dışındaki maçlarını izlemeye gidiş dahil akla gelen hemen her alanda teşvik edici önlemler uygulayagelmiş olan Türkiye ancak geçen yıl 1 Haziran 1995’te diğer ülkelerdekiyle karşılaştırılabilir çapta bir AR-GE desteği uygulamasını başlatabilmiştir. Bu da ancak Uruguay Turu Nihaî Senedi’nin devlet subvansiyonlarına ilişkin düzenleyici hükümlerine ve AB mevzuatına uyum yaklaşımı çerçevesinde gündeme gelmiştir; içsel bir dinamik örneğin sanayi kesiminin baskısı sonucu değil...
Sistem içindeki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’nin kendi ulusal ‘innovation’ sistemini kurmada çok gerilerde kaldığı; bu sistemin oluşması için TÜBİTAK ve TTGV gibi kurumların ve bazı üniversitelerin gösterdiği çaba dışında konunun ulusal düzeyde bir bütün olarak ele alınmadığı; hatta konuya yakın olması gereken pek çok çevre için kavramın kendisinin bile yeni olduğu bilinen bir gerçektir.
Sistem içindeki bütün diğer ülkeler ulusal ‘innovation’ sistemlerinin ayrılmaz bir parçası olan ve bundan da öte kendilerini geleceğin enformasyon toplumuna taşıyacak ulusal enformasyon şebekelerini hazırladıkları master planlar-eylem planları çerçevesinde kurmaya başlamış ve bu ülkelerde bu atılımın fiili sahipliğini iş başındaki hükümetler siyasi liderler üstlenmişken Türkiye’deki siyasi partiler böylesi bir altyapı ve bununla ilintili ulusal bir master plan gereği üzerinde henüz herhangi bir berrak fikre sahip değillerdir (BTSTP Mayıs 1995; TÜBİTAK Haziran 1995).
Türkiye’nin bilim ve teknoloji yeteneğini geliştirme konusundaki pek de duyarlı olmayan yaklaşımını doğrulayacak başka pek çok kanıt bulunabilir. GSYİH’den AR-GE harcamalarına ayrılan pay özel sektör sanayi kuruluşlarının toplam AR-GE harcamaları içindeki payı 1000 faal nüfus başına düşen bilim adamı sayısı gibi verilerle de bu durum kanıtlanabilir. Ama sayısal verilere girilmeksizin de burada işaret edilen kanıtlardan yola çıkılarak aynı iktisadi sistem içinde yer alan diğer ülkelerle Türkiye arasındaki bilim ve teknoloji konusuna yaklaşımla ilgili temel farkı ortaya koymak mümkündür: Bu fark ülkenin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmek ve dünya teknolojisini yakalamak fikrinin Türkiye’de başta sanayi kesimi olmak üzere toplumun doğrudan ilgili katmanlarında yeterince sahiplenilen bir fikir haline gelmediği noktasında düğümlenmektedir. Bu böyle olduğu içindir ki bu fikrin siyasi partiler -siyasi iktidar- düzleminde sahibini bulmak da pek mümkün olmamaktadır.
Eğer Türkiye’de bu fikre sahip çıkması düşünülebilecek bir toplum katmanı olarak örneğin sanayi kesimi bunu yapmış olsaydı; tanım gereği bu fikrin siyasi platformda da yansıması olur ve en az bir partinin siyasi programında bu husus yer alabilirdi diye düşünmeye hakkımız var sanıyorum. Buradan gelinecek nokta çok açıktır: İlgili toplum katmanlarınca sahiplenilen bir hedef haline dönüştürülemediği sürece Türkiye’nin teknoloji yeteneğini yükseltmek çağın jenerik teknolojileri tabanında ‘innovation’ yeteneğini kazanmak ve dünya teknolojisini yakalamak -ya da konu başlığıyla söylersek; Türkiye’de teknoloji geliştirmek- gibi makro planda çok taraflı ve geniş kapsamlı düzenlemeleri gerektiren bir atılımı gerçekleştirmek mümkün değildir.
Özetle Türkiye’de teknoloji geliştirmenin ön koşulu bunun başta sanayi kesimi olmak üzere ilgili toplum katmanlarınca benimsenen bir hedef haline gelmesi ve bu hedefin geniş halk kesimlerince kabullenilen bir siyasi programa dönüştürülmesidir.
Bu ön koşulun gerçekleşmesi mümkün mü?
Soruya özellikle de bu konuda son derece önemli bir role sahip bulunan sanayi kesimi açısından bir yanıt verilebilir mi?
Son zamanlarda sanayinin bazı kesimlerinde AR-GE’ye yöneliş konusunda belli bir yaklaşım belli bir kıpırdanma olduğunu söylemek mümkün. Bu kesimlerin özellikle kullandıkları üretim yöntemlerinde ya da ürettikleri üründe yenilik yapabilme yeteneği kazanma (böylesi bir yeteneğe sahipseler bunu geliştirme) yönünde ciddi bir çaba gösterdikleri gözleniyor. Kendi AR-GE birimlerini kuran firmalar var. Sanayi kuruluşlarının proje bazındaki AR-GE harcamaları için devletçe sağlanacak desteğin bu sanayi kesimlerinde oldukça geniş bir ilgi yarattığı ve bir hareketlenme meydana getirdiği de bir gerçek. Ancak bu tür gelişmeler yanında Türkiye’deki pek çok sanayi kuruluşunun yabancı firmalarla özellikle de AB firmalarıyla geçmişten gelen ortaklık bağlarının bulunduğunu ya da belli bir entegrasyona sahip bulunduklarını ve gereksinim duydukları teknolojiyi Türkiye’de geliştirme olanaklarını arama yerine bu gereksinimlerini yabancı ortakları kanalıyla karşılama yönünde bir strateji izlediklerini göz ardı etmemek gerekir. Bu tür kuruluşlardan bazılarının Türkiye’de kurulu AR-GE birimlerinin ise genellikle yabancı ortağın kendi AR-GE ağında yalnızca bir taşeron birim olarak yer aldığı biliniyor. Kaldı ki Gümrük Birliği koşullarında pazar paylarını güvence altına almak ve bunun için gereksinim duydukları teknolojiyi edinmek üzere yabancı firmalarla evliliğe giden yerli firmaların sayısının hızla arttığı da bir gerçek.
Sanayi kesiminde ortaya çıkan bu tablo aranan ön koşulu sağlar mı?
Yerli sanayi şirketlerinin uluslararası evlilikler konusundaki yaklaşımlarının ve imzalanan evlilik senetlerinin muhtevalarının bu sorunun yanıtını önemli ölçüde etkileyeceği muhakkaktır. Ama unutulmaması gereken nokta bilim ve teknoloji konusunun aslında toplumun bütün kesimlerini ve çok yakından ilgilendirdiğidir. Konu herkesi ilgilendirir; çünkü bilim ve teknolojide yetkinlik yalnızca ülke sanayiinin değil bütün bir ülkenin uluslararası arenadeki konumunu ve geleceğini belirleyecektir. Bu açıdan aranan ön koşulu sağlayabilmek bilim ve teknoloji konusunu bütün boyutlarıyla siyasileştirmeye ve bu konuya sahip çıkacak toplumsal aklı üretmeye bağlıdır.

Eğitimde Teknolojinin Rolü
Eğer teknoloji yukarıda sunulduğu şekli ile algılanırsa teknolojinin insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğu da rahatlıkla anlaşılır. Bu nedenle konumuz teknolojiyi kullanmak ya da kullanmamak değil insan hayatında teknolojinin nasıl bir yeri ve konumu olacağıdır. Bu üzerinde birçok değerli kişi ve kuruluşun çalıştığı önemli bir konu olmuştur.
1. Herbert Simon teknolojiyi insanın kendi yapay iç dünyasıyla dış çevre (doğa) arasında bir ara-yüz olarak görmektedir.
2. Carnegie Komisyonunun bu konuyla ilgili vardığı sonuç şöyledir: "Teknoloji öğretimde yardımcı bir rol üstlenmelidir öğretimin amacı haline getirilmemelidir.
Teknoloji sadece var olduğu için kullanılmaya çalışılmamalı ya da teknoloji kullanılmadığında çağ dışı kalınacakmış gibi bir korkuya kapılmamalıdır. Bizler gelişmiş teknoloji kullanımının öğretimde doyum ve başarıya ulaşabilmek için tek başına yeterli olduğuna inanmıyoruz. Birçok ders için dönemde birkaç saatlik teknoloji desteği yeterli olmaktadır. Bazı dersler için teknoloji dönemin yarısından çoğunda kullanılabilir; ama bütün bir dönemde böylesine bir teknoloji desteğine ihtiyaç duyulabileceği ders sayısı yok denebilecek kadar azdır
3. Eğitimi etkileyen teknolojik gelişmeleri tartışan çok fazla yayın makale vardır. Bunlar arasında dikkat çekici olanlar aşağıya çıkarılmıştır.
a) Alfabe insanoğlunun bilgiyi paylaşması kaydetmesi ve saklaması için entelektüel bir araç olmuştur. Kağıdın icadı ve yazım araçlarının geliştirilmesi alfabe yardımıyla yapılan işlemlerin daha kolay gerçekleştirilebildiği bir süreci başlatmıştır. Kitap birçok sayfadan oluşan değişik tasarımlara sahip sunmak istediği bilgiyi sıralı olarak veren bir araç olarak düşünülebilir. Kısaca kitap teknik açıdan bakıldığında televizyon gibi bilgisayar gibi vermek istediği bilgiden farklı bir yapıya sahip bir araçtır. Matbaanın icadından sonra kitap yaygınlaşarak hemen herkesin ulaşabildiği bir araç oldu. Karatahta hem öğrencinin hem de öğretmenin aynı anda aynı konu üzerinde çalışabilmesine olanak sağlayan ilk sınıf içi iletişim araçlarından birisidir. Okul otobüsü öğrencilerin uzak yerlerden öğretim yerlerine taşınması ve dolayısıyla uygun eğitim ortamının sağlanması açısından bir öğretim aracı olarak görülebilir.
b) Engler teknolojiyi eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Şöyle der: "eğer eğitim her yönüyle öğretmen öğrenci ve çevre arasındaki bir iletişim ağı olarak görülürse o zaman öğretim teknolojisinin bu ilişkileri tanımlamada önemli bir görevi olduğu anlaşılabilir"
c) Indiana University'den Robert Heinich öğretmenlerin eğitim teknolojisine yaklaşımlarını şöyle dile getirmektedir:
"Peter Drucker'in bir makalesinde söyledikleri büyük oranda yanlış anlaşılmıştır; bu makalede kısaca şöyle denmekteydi: -öğrenme ve öğretme yeni yöntemlerden hayatın başka hiçbir safhasının etkilenmeyeceği kadar derinden etkilenecektir. İnsanoğlunun en muhafazakar olduğu bu eski öğretme sanatında yeni yaklaşımlara yöntem ve araçlara ihtiyaç vardır. Bu yeni geliştirilecek yöntemler sayesinde öğretmenler beceri ve yeterliliklerini arttırarak daha etkili olacaklardır. Bu sayede öğretme henüz araçları ile günümüze ayak uyduramamış geleneksel bir sanat olsa da sıradan bir insanın üstün bir performans sergileyebilmesini olanaklı kılacaktır.- Yanlış anlaşıldığından bahsettim; çünkü birçok eğitimci bu makaleyi okuduktan sonra başlarını sallayacak ve kullanılacak araçlar sayesinde sınıf içerisinde öğrenim başarısının artacağını düşüneceklerdir. Fakat burada asıl söylenmek istenen ancak öğretim teknolojileri kullanıldığında sıradan bir insanın üstün bir performans gösterebileceğidir; yoksa gelişmiş teknoloji kullanmak tek başına yeterli olmayacaktır.

Eğitimde Teknolojinin Uygulamaları
Çeşitli seviyelerdeki kullanışlı uygulamaları ve bu uygulamaların vaat ettiklerini incelerken düşünce ve yorumlar da kötümserlikten sıyrılıp iyimserliğe doğru kayıyor.
1. Engler 1972'de eğitim teknolojilerinin durumunu şöyle anlatıyor: "şu anki öğretim yöntemlerimiz hakkında söylenebilecek en doğru söz eski teknoloji ürünü olduklarıdır. Kitap tebeşir öğretmen gibi temel öğretim araçları ve yöntemleri çok uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Bugün öğretmenler daha iyi hazırlanmakta kitaplar daha iyi tasarlanıp daha iyi yazılmakta ve renkli tebeşirler kullanılmaktadır; ama bu araçların işlevleri ve öğrenci için anlamları yüzyılı aşkın bir süredir hiç değişmeden kalmıştır. Ayrıca bu süre zarfında öğretimin nasıl uygulanacağına ilişkin her hangi bir temel değişiklik de yapılmamıştır. Öğretim halâ öğretmen merkezli gruba yönelik ve ders kitabı tabanlı hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu yöntem 19.yy'da İngiltere ve Amerika'da başlayıp yayılan Lancastrian modelinin devamı niteliğindedir Birbuçuk yüzyıldır birçok değişikliğe uğramasına rağmen bu model endüstriyel üretim mantığının sonucu olan eğitimde seri üretimi geleneğine sıkı sıkıya bağlı durmaktadır
2. U.S. Agency for International Development'dan Clifford H. Block İngiliz Hükümetinin gerçekleştirdiği çok büyük ölçekli uzaktan eğitim denemesini şu şekilde yorumluyor: "Televizyon radyo ve posta gibi iletişim araçlarının etkin kullanımı BBC'nin üretim yetenekleri öğretim tasarımları için görevlendirilmiş eğitim teknolojisi grubunun mükemmel başarısı ve normal bir üniversiteden farklı olmayan ders/konu içeriğiyle 65.000 öğrencisi olan İngiliz Açık Öğretim Üniversitesi (British Open University) İngiltere'nin en büyük üniversitesi ve dünyanın sayılı üniversitelerinden birisidir. Mezunlarının iyi yetişmiş ve entelektüel açıdan yeterli olması sebebiyle bu fakülteden derece almak İngiliz sosyo-kültürel hayatında önemli bir yere sahip olmak demektir"
3. Teknoloji ve değişimle ilgili olarak Block şöyle demektedir: "birkaç yıl içerisinde gerçek olacak bazı teknolojik gelişmelerle ilgili yorumlarda bulunmak gerçekten çekici bir işi bütün bir kütüphanenin bir disk içine sığabilmesi internet ve uydu teknolojileri aracılığı ile evinizden dışarı çıkmak zorunda kalmaksızın tüm dünyadaki eğitim merkezlerine istediğiniz her an ulaşabilmek ve bunların dışında sayısallaştırılmış her türlü bilgiye sahip olma şansı bunlar hakkında konuşmak gerçekten çok çekici; fakat ben de bu konuda çalışan diğer insanlar gibi böylesine temelden değişimlerin ancak aşama aşama ve evrimsel bir süreç içerisinde gerçekleşeceğine inanıyorum. Eğitim kurumlarının öğrenci öğretmen ve yöneticileri bu yeni öğrenme yöntemlerini bireysel toplumsal ve ekonomik yönden hayatlarına adapte edebilmek için mutlaka zamana ihtiyaç duyacaklardır."


Teknolojik Gelişmeler ve Kültürel-Sosyal Değişimler Arasındaki Sebep-Sonuç İlişkisi
Her yeni icat edilen teknoloji ve bu teknolojinin topluma yayılmasıyla birlikte kültürün bu araçlar tarafından yönlendirilmesi sonucu çok çeşitli değişiklikler yaşamaya başlarız. 90’lı yıllardan itibaren iletişimin ve internetin gücü bilişim sistemlerinde kaydedilen gelişmeler bizi yeni teknolojik çalkalanmalara sürüklemiştir. Kültür teknik ve toplum arasındaki ilişkinin açıklanması önemli bir soruyu da beraberinde getirmektedir.

Teknolojik gelişmeler kültürleri oluşturup onları değiştirebilirler mi?
Fransız kuramcı Pierre Lévy’e göre; teknik ve kültür birbirinden ayrı olarak asla varolamazlar. Teknolojinin tek başına bir anlamı yoktur ancak bir kültür içinde varolduğu zaman gerçek anlamını bulur.
Teknolojik gelişmeler çoğunlukla toplumların gelişmeleriyle doğru orantılı olarak ilerler. Yeni teknolojilerin toplumlar ve kültürler üzerindeki ani etkisi pek çok araştırmacının ilgisini çekmektedir.
André Vitalis Bordeaux Üniversitesinde Medya Araştırmaları Merkezi Sorumlusu aslında herşeyin iki kelimeye yüklediğimiz anlamla ilgisi olduğunu vurgular; toplum ve bilişim.
Bilişim bağımsız olarak bir değişim yaratır ve toplum bu değişime zorunlu olarak katlanır ona uyum sağlamaya çalışır.
Toplum yeni gelişen bir teknolojiyi kabul edip etmeyeceğine ona uyum sağlayıp sağlayamayacağına ve onu özümseyip özümseyemeceğine karar verir.
Birinci görüş bizi daha çok teknolojinin elite bir kesim tarafından kendi çıkarlarına uygun olarak kontrol edildiği ve sonuçta toplumun hizmetine ancak onu kontrol edenlerin istediği ölçüde sunulduğu kötümser (pesimist) söyleme götürür. Buna göre de toplumun bu sonuçlara katlanmaktan başka çaresi yoktur.
İkinci görüşe göre ise yeni teknolojilerin özellikle internetin bize sunduğu güç aslında toplumun eline sunulmuş bir güçtür. Bugün yeni teknolojiler sayesindedir ki gelecek için daha demokratik insanlar arasındaki iletişimin daha iyi olduğu yeni bir paylaşım türünün yaratıldığı ( elektronik posta sohbet forumları tartışma grupları ) değişik kültür gruplarının kendini daha iyi tanıtma imkanı bulduğu bir toplum yaratılabilir.
Maddi dünyayı ve onun kültürel uzantıları olan görüntü ve imajları birbirinden ayırt edemeyiz. Bu durumda teknolojiyi bir toplumun ya da kültürün parçası olarak ele almak daha yerinde olur. Bir sorunun sadece teknik olduğunu düşünmek yerine onun sosyal ekonomik ve kültürel uzantıları olduğunu da varsaymalıyız. Böylece kültür ve teknoloji arasındaki ilişkiye onu kullanan yorumlayan benimseyen ya da reddeden toplumun aktörlerini de katmış oluruz.
Teknoloji projelerin sosyal ve kültürel bildirimlerin bir uzantısıdır. Teknolojinin kullanımı ve varlığı insan ilişkilerini faklı olarak etkilemiştir. Buhar makinası tekstil işçilerine 19. yüzyılda nasıl hizmet etmişse bugün de bilgisayarlar bireylerin iletişim kapasitesi arttırmak için hizmet vermektedir.
Sonuç olarak Fransız Kuramcı Pierre Lévy’nin de önemle altını çizdiği gibi bir teknolojinin sosyo-kültürel etkilerinden bahsetmeden sadece teknik sonuçlarını ortaya koyamayız. Teknoloji ve kültür arasındaki ilişki ancak onu kullanan aktörler ve o teknolojiyi kullandıkları ortam göz önüne alınıp incelendiğinde doğru analizlere ulaşılabilir.

Teknoloji Gençleri Nasıl Etkiliyor?
Teknoloji sadece gençleri değil toplumun tüm katmanlarını etkiliyor. Bu olumlu ya da olumsuz (daha çok da olumsuz) etkilenmeden teknolojiyi teknoloji üreten şirketleri suçlamanın pek de doğru olmadığını düşüyorum. Teknoloji insanlar için hayatı kolaylaştıran büyük bir nimet. Bunu dozajını kaçırmadan ve doğru amaçlar için kullanmak insanların elinde. Benzer konular gündeme gelince hep verdiğim bir örnek var. Diyorum ki teknoloji bizi kullanmasın biz teknolojiyi kullanalım! Bir çok ürün ve hizmet üreten şirket var. Bu ürün ve hizmetler içinde bize ve amaçlarımıza uygun olanları seçmek satın alıp almama kararını vermek bizim elimizde. Tabii ki şirketler kârlarını maksimize etmek için ardarda yeni ürünler ve hizmetler çıkarıyorlar. Ardarda piyasaya çıkan ürünlerden bazan kafamız bile karışabiliyor. Hangisini satın alacağımızı hangisinin gerçekten bizin ihtiyaçlarımıza cevap vereceğini tespitte zorlanıyoruz. Böyle bir kafa karışıklığıyla karşılaşmamak için teknolojiyle ilgili gelişmeleri takip etmek haber ve yorumları okumak yararlı olacaktır. Özellikle gençlerin teknolojik ürünleri gösteriş için bilinçsizce tükettikleri görülüyor. Yeni piyasaya çıkan bir cep telefonunu ailesinin ya da kendisinin ekonomik imkânlarını zorlayarak satın alan aylar sürecek taksitlere giren gençler biliyorum. Bu gençlerin tek amacı çevresindeki arkadaşlarında bulunanlardan aşağı kalmayacak bir ürüne sahip olmak.

Teknolojinin Neden Olduğu Hastalıklar
Son 30 yılda başta ABD ve Avrupa olmak üzere tüm dünyada bu alanda yüzlerce araştırma yapıldı; hâlâ da yapılıyor. Kimi araştırmalarda dikkat çekici sonuçlara ulaşıldı. Örneğin;
1994'te ABD ve Finlandiya'da yapılan araştırmalar elektromanyetik alanların çok sık etkisinde kalan işçilerde alzheimer hastalığının normal insanlara göre erkeklerde 49 kat ve kadınlarda 34 kat daha çok görüldüğünü ortaya koydu.
1998'te gerçekleştirilen bir başka araştırmada da radyo operatörleri endüstriyel donanım işçileri veri işleme aygıtı tamircileri telefon hattı işçileri elektrik santralları ve trafo merkezlerinde çalışan işçilerle film makinistlerinde alzheimer parkinson gibi hastalıklarla beraber başka birtakım nörolojik bozuklukların daha çok görüldüğü ortaya çıktı.
1979'da ABD'de yapılan bir epidemiyolojik (tıbbın insan topluluklarında hstalıkların dağılımını ve bu dağılıma yol açan etkenleri araştıran bir dalı) araştırma enerji iletim hatlarına 40 m.'den daha yakın yaşayan çocukların normal çocuklara göre 2-3 kat daha fazla kansere yakalandığını ortaya koymuştu.
1988'de ve 1991'de yine ABD'de 1992 'de İsveç ve Meksika'da ve 1993 'de Danimarka'da yapılan araştırmalarsa çocuklarda görülen kanserlerle ve özellikle de lösemiyle iletim hatlarına yakın yaşama arasında bir ilişki olduğunu ortaya koydu.
Finlandiya'da yapılan bir başka araştırma erkek çocukların merkezi sinir sisteminde oluşan tümörlerle iletim hatları arasında ki ilişkiyi saptadı.
1994'te Kanada'daki 2 ve Fransa'daki 1 elektrik şirketinin çalışanlarını kapsıyordu. Toplam 223.000 kişi üzerinde gerçekleştirilen bu istatiksel çalışmada 4000 kanser hastası saptandı. Bu çaılşmada yüksek elektromanyetik alanların etkisinde kalanlarda lösemi 2-3 kat fazla görülürken beyin tümörü 10 kat daha fazla görülüyordu. Tüm bu bulgulara karşın lösemiyle elektromanyetik alanlar arasında kuşkuya yer bırakmayacak biçimde bir ilşki olduğu kanıtlanamadı.
Geçen yıl ABD Ulusal Çevresel Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nün 6 yıldır süren ve 60 milyon dolara malolan araştırması sonuçlandı. Enstitü araştırma sonuçlarını bir rapor biçiminde ABD Kongresi'ne Haziran ayında sundu. Rapora göre "Elektromanyetik alanların tümüyle güvenli oldukları söylenemez. İnsanlar onların etkisinden olabildiğince kaçınmalıdırlar. Ama elektrik hatlarının oluşturduğu elektromanyetik alanların insanların kanser yada başka bir hastalığa yakalanma riskini arttırdığına yönelik kanıtlar zayıftır. Bu konudaki araştırmalar sürecektir."
İsveçli bilim adamları cep telefonuyla yapılan 2 dk.'lık bir görüşmenin bile ne denli ciddi sorunlar yaratabildiğini gösterdiler. Araştırmaya göre 2 dk.'lık konuşma kandaki zararlı proteinlerin ve toksinlerin beyne girmesini engelleyen savunma mekanizmasını devre dışı bırakmaya yetiyordu. Bu durumda azheimer parkinson ve multiple sclerosis (MS) gibi sinir hastalıklarının oluşma riski artıyor.
Mayıs 1998'de İsveçli bilim adamı Dr. Kjell Hansso Mild ekibiyle birlikte gerçekleştirdiği büyük bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Çalışma sonucuna göre cep telefonuyla uzun süre konuşanlarda yorgunluk baş ağrısı deride yanma hissi ortaya çıkıyordu. Kulaklık-mikrofon seti kullananların %80'inde bu tip sorunların olmadığı gözlendi.
Haziran 1998'de Almanya'da Freiburg Üniversitesi Nöroloji Kliniği'nde yapılan bir araştırmada da cep telefonlarının yüksek tansiyonla ilişkisi ortaya kondu. Bu araştırmada 10 gönüllünün başlarına cep telefonu bağlandı. Araştırmacılar deneklere haber vermeden telefonları açıp kapadılar. Telefonlar açıkken deneklerin tansiyonlarında 5-10 mmHg'lik bir artış gözlendi.
İngiltere'de yapılan ve 11.000 kişinin gönüllü olarak katıldığı bir başka araaştırmadaysa uzun süre cep telefonuyla konuşanlarda baş ağrıları baş dönmesi ve dikkat dağılması gözlendi.
Bilimsel araştırmaların art arda gelen bu olumsuz sonuçları insanları kuşkulandırıyor. Artık "cep telefonlarının insan sağlığına daha ciddi etkileri olabilir mi?" diye düşünüyor herkes. Yine ilk akla gelen soru : "Cep telefonlarıyla kanser arasında bir ilişki olabilir mi?"
Dünyada 200 milyon dolayında cep telefonu kullanıcısı var. Bu sayı ABD'de 80 milyonun üzerinde ve her ay buna yaklaşık 1 milyon ekleniyor. Cep telefonunun insan sağlığına etkileri ve özellikle de kanserle ilişkisi üzerinde yürütülen çalışmalar ABD'de merakla izleniyor. Çünkü beyinlerinde tümör oluşmuş onlarca kişi iletişim şirketlerine dava açmış durumda. Tümör oluşumlarına cep telefonlarının mikrodalga yayınlarının yol açtığını ileri sürüyorlar. Benzer davaalar başka ülkelerde de açılmış durumda. Bilimsel araştırmaların sonuçları bu davaların seyri açısından büyük önem taşıyor.
ABD'de cep telefonu endüstrisi beş yıldır cep telefonlarının insan sağlığı üzerine etkilerini araştıran çalışmaları destekliyor. Hatta bunun için Telsiz İletişim Endüstrisi Birliği 1993'te Telsiz Teknoloji Araştıraları (WTR) adlı bir araştırma kurumu bile kurdu. Bu kurumun asıl amacı öncelikle beyin tümörleri olmak üzere birçok hastalıkla cep telefonları arasında bir ilişki olup olmadığını saptamak. İki koldan yürütülen çalışmalar için beş yılda 25 milyon dolar harcandı. Bir yandan epidemiyolojik araştırma sürdürüldü; bir yandan da laboratuvarlarda deneyler yapıldı. Laboratuvar çalışmaları iki konu üzerinde yoğunlaştı: Beyin tümörü oluşumu ve genetik yapının değişimi.
Bu sırada Avrupa ve Avustralya'da da konuyla ilgili birçok araştırma yapıldı; hâlâ süren çok sayıda araştırma da var. Bunlardan birkaçında düşük düzeyli radyo dalgalarının hayvanların bağışıklık ve sinir sistemlerinde bozukluklara davranışlarında değişimlere yol açtığı ve kanser oluşumunu hızlandırdığı gözlendi. Örneğin Avustralya'daki bir araştırmada fareler 18 ay boyunca cep telefonunun yaydığı mikrodalgaların etkisinde bırakıldı. Bu farelerde kanser oluşum oranının normal farelere göre iki kat arttığı saptandı.
İsveçli Dr.Lennart Hardell'in araştırmasının geçen yıl Mayıs ayında yayımladığı sonucu: Cep telefonu kullanımı insanlarda beyin tümörü oluşumunu hızlandırmıyordu ; ama beyni tümörlü hastaların telefon tuttukları tarafta tümör oluşma oranının 25 kat fazla olduğu ortaya çıktı. Aynı araştırma ABD'de de yapılmış ve aynı sonuçlara ulaşılmıştı.
En önemli gelişmeyse WTR'nin beş yıllık araştırmasının sonuçlarını açıklaması oldu. Araştırmanın başındaki Dr. George Carlo "Bu veriler insanlarla doğrudan ilişkili ilk verilerdir. Bunlara göre cep telefonu yayınları insanlarda beyin tümörü rüskini biraz artırıyor insan kan hücrelerini etkiliyor ve farelerde de DNA bozukluklarına yol açıyor." diyor. Telefon şirketlerince desteklenen bir araştırma kurumundan böyle bir açıklamanın gelmesi çok önemliydi.
Sağlığımızı tehlikeye atacağımıza cep telefonlarımız acil durumlar dışında kullanmamaya çalışalım. Böylece hem beynimiz hem de cebimiz rahat eder...

Sonuç
Teknoloji günümüzün vazgeçilmez unsurlarından biridir. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi bulundurdukları teknolojik ortamları ile değerlendirilmektedir.
Teknolojinin kullanım alanları oldukça geniştir. Eğitimden savunma sanayine kadar her alanda kullanılan teknoloji sosyal ve ekonomik hayatında bir vazgeçilmezi durumuna gelmiştir.
Teknolojinin faydaları ve zararları; teknolojiden faydalanma durumumuza göre değişmektedir. Örneğin bir televizyonu genel kültürümüzü artırıcı programları izlerken kullanmamız faydalı zamanımızı öldürürken kullanmak zararlı olduğu gibi. Bu örnekler çoğaltılabilir; son yüzyılın buluşu olarak değerlendirilen internet ise; elektronik ortamda hızlı bir şekilde bilgiye ulaşmamızı sağlarken; internete bağımlı insanlar oluşturup sosyal hayattan insanların kopmasına da neden olmaktadır. Buradaki ölçü demekki teknolojiyi ne şekilde kullandığımızdır.
Teknolojinin gümüzüzde geldiği ürküten boyutu ise; özellikle gen teknolojisinin çok gelişip insanları klonlamaya kadar geldiği bu da gelecek için robotlaşan ve tek tip insanların türemesine neden olabilir. Diğer yandan gelişen teknoloji ile birlikte biyolojik ve kimyasal silahların üretilmesi insanlığı tehdit eden diğer teknolojik tehlikeler olarak değerlendirilebilir.
Teknolojinin kullanımı ve sonuçları değişmektedir. Örneğin; teknoloji kullanılarak kurulan bir fabrikada üretim yapılmakta ama artıkları doğaya zarar vermektedir. Yine teknoloji kullanılarak arıtma tesileri kurulup bu tehlike minumuma indirilmektedir. Yani teknolojinin fayda ve zararları birlikte ilerleyip kullanıma göre netice vermektedir.


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN