Erken uyanmak benim için
günün en önemli olayı diyebilirim. Şöyle ki, saat 06:00 gibi uyanınca bile
vücudumda türlü hoşnutsuzluklar belirmeye başlıyor. O saatten sonra kahvaltı
etmek istemiyorum, kahvaltı etmediğimde ise gözlerim kapalı oradan oraya
hayalet gibi yürüyor ya da boş gözlerle bilgisayar ekranına kilitlenip
kalıyorum.
Her sabah neşeyle büyük
bir keyifle uyanan sayılı insanlardan biriyim galiba. Yeni bir güne sağlıkla
uyandığım için, güzel olan her şeyi gören gözlerim, beni istediğim yöne
götürecek ayaklarım sevecen, sıcak, coşku dolu kalbim olduğu için mi bu kadar
mutlu uyanıyorum yeni doğan güne bilmiyorum.
Her yeni doğan gün; gizli
yeni mutluluklar heyecanlar sakladığı için, hediye paketi açmak gibi içinden ne
çıkacağını bilmeden büyük bir keyifle kucaklamaktır hayatı, yüreğini kollarını
sonuna kadar açmaktır karşılaşacağımız her şeye. Mutlulukları sevinçleri yudum
yudum içebilmeyi, acıları hüzünleri olumsuzlukları taşıyabilecek kadar güçlü
olmayı öğrenmektir.
Neler saklıyor bizim için kim
bilir?
Hayatımız iniş ve
çıkışlarla dolu. Umutsuzluğa kapıldığımız, mutsuz olduğumuz zamanlar
olabiliyor.
Her yeni doğan gün; bir
gece önce biten ümitlerin tükenmişliklerin yine yeniden, yeni baştan doğuşudur.
Bizler nedense hep gün batımlarını severiz.
Oysaki günün doğuşudur
güzel olan gün doğarken bizi nelerin beklediğini bilemeyiz sürprizlerle
doludur, bu bilinmezlik, neler olacağını bilmeden yaşamak heyecanlarımızı
körükler beklemenin tüm zorluklarına rağmen.
Çok istediğiniz bir hedef
belirleyin. Sabahları yataktan fırlayarak kalkmanızı sağlayacak kadar çok
istediğiniz
Her sabah güzeldir. Çünkü
her sabah bir başlangıçtır. En küçük düşünceler bile en büyük başarılara
dönüşme potansiyeline sahiptir… Tek yapmanız gereken kalkmak ve başlamak…
İster sıcak ister buz gibi, belki dünyanın öbür ucunda yağmurlu
ama bizler yavaş yavaş uyanıyoruz yeni işte yeni güne.
Çünkü Rabbim bize bir güne daha merhaba demeyi nasip etti.
Şükrederek kalktım yataktan. İşte yaşayacak, tefekkür edecek, zikredecek,
sevecek bir gün daha başladı dedim kendi kendime...
Biliyorum kimi dostlar hasta, kimileri üzgün, kimleri belki kırgın, kimleri pek
çok sorunlarla merhaba dedi bu güne... Belki içimizde sevinç çığlıkları atarak uyananlar,
kendini yeni doğmuş gibi hissedenler de oldu.
Her nasılsa, ne varsa bizde; iste yaşamak için bir gün daha.
Bir fırsat bize her dem
yeniden doğmak için. Kendimize bakıp düzeltmek için, kâinata bakıp tefekkür
etmek, Rabbimin nimetlerine şükretmek için...
Sevdiklerimizi arayıp onları sevdiğimizi söylemek, yaptığımız her
işi doğru yapmak, belki de hatalarımız için onlardan af dilemek için...
Kendimize bir de vicdan aynasından bakıp, içimizdeki ben ile barışmak için...
İnsanlarla ve de en önemlisi kendimizle inatlaşmayı terk etmek için.
Zira inatlaşmak şeytana davetiye çıkarmak değil midir?
Haksızdan hakkımızı aramaktan da vazgeceğiz bu yeni günde. Haksızdan hak iddia
etmek de Hakka hürmetsizlikmiş bunu da anladık... Rabbime havale edeceğiz ismimizi,
tevekkülle boyun eğip teslim olduk mu , ihlasla sarıldık mı bize düşen işlere
bakın nasıl açılıverecek kapılar..
Denge insanı olacağız, aşırılıklar bize göre değil... Esen rüzgâr göre
değişmeyecek fikirlerimiz, onun bunun dediği ile şekillenmeyecek
davranışlarımız...
Her amelimiz de Rıza-i İlahi olacak. Bizim ne istediğimiz değil Rabbimin ne
dediği belirleyecek hayat yolumuzun çizgisini...
Karar verirken hayat yolundaki her çatalda bu karar beni mutlu eder
mi diye değil; Rabbimi razı eder mi diye soracağız kendimize... O razı olunca
tüm dünya razı olacaktır unutmayalım. Nefsimize daha bir yumuşak davranıp
terbiye yolunda ilerleyeceğiz bugün... Öyle güzel işler yapıp öyle çok
sevgiyle, hizmetle dolduracağız ki gönlümüzü nefis fırsat bulamayacak bizi
şaşırtmaya...
Yoksa biliyoruz nefis eğer insanın boynuna geçirirse zincirlerini
Cenab-ı Hak boşaltıp alıveriyor nurani zincirleri... Sövene dilsiz vurana elsiz
olacağız, öyle mütevazı, öyle tevekkel, öyle bağışlayıcı, öyle edepli olacağız
ki adeta saydamlaşacağız...
Onlar o sözü kendilerine demiş, tokadı kendilerine atmış olarak
silkinecekler kendilerine gelecekler sonunda...
İşte harika bir sabah... İster pırıl pırıl parlasın güneş, içimizi ısıtsın
çılgınca... İster kar yağsın lapa lapa, kaplasın bütün çirkinlikleri,
seriversin bembeyaz örtüsünü. Ellerimiz yüzümüz donarken, içimiz ısınsın her
biri başka desen kar tanelerinin o mucizevi dansı ile... İster yağmur boşansın gökyüzünden,
gök gri, deniz gri, yer gri olsun, rahmet yağdırsın gönlümüze, sırılsıklam ıslatırken
dünyayı kirlerinden temizlesin... İster fırtınalar essin, yıkıp geçsin,
elimizde avucumuzda ne varsa alsın götürsün...
Rabbim nerede nasıl tecelli etmiş olursa olsun bize armağan edilmiş
olan bu günü en güzel şekilde yaşayacağız...
Bir dakika değil bir saniyemiz yok kaybedecek... Ağlamaya,
sızlanmaya, şikâyete, karamsarlığa, umutsuzluğa, nefrete, kine, umursamazlığa
vakit yok ayıracak... Seveceğiz kâinatı doyasıya, Şükredeceğiz her saniye ve yaşayacağız
her ani insan gibi... Kullukta derinleşmenin yollarını arayacağız...
Unutmayacağız yaptığımız her güzel iş Allah'tan bir armağan, her kötü iş ise
nefsimizden olacak...
Yeni bir güne uyanmak bazen ıssız bir göz kırpışı, bazen üzerine
çöken gecenin kirini silkinip atmaktır. Biri tedirgin ve ürkek başlamaktır
güne, diğeri bir isyan olup akmaktır.
Coşku ve özgüvendir. Biri titreyen bedendir. Yorgunluğu sırtlanıp sarkıtır
ayaklarını yere. Diğeri toprağı titreten, rüzgârı ürküten, gökyüzünü türlü
renge sokan bir devinimdir.
Kelebeklerin uçuşunu, sinek kuşlarının kanat çırpışını, menekşenin
morunu, papatyanın sarısı, çimenin yeşili, karanfilin kırmızısını sarıp
boynumuza, isyanımızı seslerimizle süsleyip, tek yürek atmalıyız…
Yeni bir güne başlamak lazım, yeni bir yarına… Omuzlarımızda hissedip sorumluluğunu,
bileklerimizde ki gücü, yüreğimizdeki heyecanı, aklımızdaki inancıyla uyanıp bir
adım atmak lazım. Umudu çoğaltmak lazım…
Haydi! Yeni bir güne uyanmak lazım dostlarım…
Bir şiir gibi olmalı her
sabah yeni güne uyanınca yaşamak dostlarım…
Ömer Hayyam “Bir çöl rüzgârı ömrümüz. Akıp giden ırmak” der bir dizesinde.
Hayyam'ın zamanına göre, daha da hızlı akan bugünün zamanı içinde,
bir çöl rüzgârı ile bile karşılaştırılmayacak “bugünün hayatı”nı her an safça,
yeniden yaşamak gerekiyor yeni güne uyanınca…
Yeni günde suyu, su gibi içebilmek, havayı, hava gibi içine
çekebilmek, denizi, deniz gibi yaşayabilmek, nehirleri içimizde nehir gibi
akıtabilmek, dağları, bir dağ gibi görebilmek, yolları, yolculuklar olarak kat
etmek, işini tutkuyla yapabilmek lazım.
Dostluğu dostça, aşkı aşkla yaşamak lazım…
Safça, tüm bedende, iliklerine kadar hissederek…
Kısacası; şiirlerde yaşarmış gibi değil, şiir gibi yaşamak lazım
yeni güne uyanınca…
Bir başka deyişle, “hayatı hayat gibi” yaşayabilmek yeni günde…
Bunun için çok şeye ihtiyacımız yok; Dünyaya safça bakabilmek,
koklayabilmek, duyabilmek, tadabilmek, dokunabilmek…
Evet, safça, tertemiz, pırıl pırıl, egosuz, gıybetsiz insan gibi
insan olarak uyanmak lazım yeni güne…
Gece olduğunda uyumayı nasip edecekse Rabbim soracağız kendimize bugün Allah
için ne yaptım... Cevabını verebilmek için hadi kolları sıvayalım. Kaybedecek
vakit yok...
10. 07. 2009
Ömer Sabri Kurşun