Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

15 Mart 2009 Pazar

Eğitim Ortamlarında İnternetten Nasıl Yararlanılır?



Eğitim Ortamlarında İnternetten Nasıl Yararlanılır?

http://kursunsabriomer.blogspot.comEğitim ortamlarında kullanılabilecek olan bilgi ve iletişim teknolojileri arasında Internet önemli bir yer tutmaktadır. Artık öğrenciler okul ve sınıf gibi öğrenme ortamlarına, evden ya da Internet Café gibi ortamlardan hiç değilse bir kere olsun Internete bağlanmayı öğenmiş olarak gelmekte ve okul ortamlarında kullanılacak olan eğitim teknolojilerinin de en az bu düzeyde olmasını beklemektedirler.

Burada eğitim sistemimize ve eğitimcilerimize düşen görev Internetin sadece verimli çalışan bir altyapı kurmaktan öte öğretim ve öğrenme ortamlarında çocukların bilgi, beceri ve tutumlarını olumlu yönde etkileyebilecek bir öğrenme aracı olarak kullanılabilmesini sağlamaktır. Bunun için yeni teknolojik altyapı, yeni bilgisayar dersi müfredatı ve teknolojinin ders programlarına entegrasyonu gereklidir.

İnternetin eğitim ortamlarında yararlı bir şekilde kullanımı aşağıdaki farklı şekillerde gerçekleştirilebilir.

1. İnternet Okuryazarlığı

Örneğin 19 öğrenci makinalı, bir öğretmen makinalı ve bütün makinaların Internet'e bağlı olduğu bir bilgisayar laboratuvarında öğrencilere bilgisayarın temel kullanım alanları ve temel beceriler öğretilirken Internet temel kullanımı ve bundan anladığımız e-mail yollama, alma, e-mail'e dosya ekleme, Internette bilgi arama, adresleri tanıma, arama motorlarını kullanma, chat ortamını kullanma, haber listelerine üye olma gibi temel bilgiler kapsanabilir. Burada önemli olan her öğrencinin bilgisayar başında uygulamalı olarak öğretmenin yönergelerini birer birer takip etmesi ve kendi kendine uygulamasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken öğrencilere bu becerileri kazandırırken verilecek örneklerin öğrenci ve okul hayatı için yararlı örnekler olması gereğidir. Örneğin müze giriş saatlerini müzenin web sitesinden öğrenme, ilgi duyduğunuz bir edebiyatçıya ya da gazete köşe yazarına e-mail yollama, ya da yurtdışındaki üniversitelerle ilgili bilgilere ulaşma gibi.Okulun bilgisayar ortamında bu hedeflere yönelik olarak sağlanmış ve kullanılmış Internet bağlantısı amacına ulaşmış demektir.

2. Bilgisayar Laboratuvarında İnternet Merkezi

Ayrıca temel bilgisayar kullanımı dersleri için atanmış bu bilgisayar laboratuvarlarının okulun ders dışı saatlerinde okulun bulunduğu yöredeki anne babalar ve diğer ilgili kişiler için bir kaynak merkezi, Internete erişim ve Interneti kullanmayı öğrenme merkezi olarak kullanılabileceği de unutulmamalıdır.

3. İnternette Bilgi Arama ve Araştırma Yapma

Temel İnternet kullanımının bir adım ötesindeki kullanım öğrenci ve öğretmenlerin geleneksel yöntemlerle yürütülmekte olan dersler ve ödevler için araştırma yapma ve bilgilere erişme gereksinimlerine cevap vermektir. Burada öğrenci ve öğretmenler ilgili ders saatlerinin dışında ya da ilgili ders öğretmenleri tarafından uygun görülüyorsa ders saatleri içinde, önceden kullanım saatleri planlanmış şekilde Internete bağlı bilgisayar laboratuvarına gelip bireysel olarak ya da öğrenci grupları olarak Internet bağlantısından yararlanabilirler. Burada öğrencilerin Temel Bilgisayar Kullanımı ya da Temel Internet Kullanımı derslerinde öğretilen Internette bilgi arama becerilerini kavramış ve iyi kullanıyor olmaları gerekir. Aksi takdirde öğrenciler ders ve ödev gereksinimi olan bilgilere ulaşmak için gereksiz zaman kaybedebilirler. Bu kullanım içersinde Internet üzerinde erişilen bilgilerin laboratuvarda bulunan yazıcıdan kağıt üzerinde çıktısı alınır ve ödevlerin hazırlanmasında bu bilgiler kullanılır.

Bu düzeydeki İnternet kullanımında öğretmenlerin ise arama yapacakları arama motorlarını daha önceden tanımış olmaları, aradıkları bilgi parçaları ile ilgili olabilecek diğer alanları belirlemiş olmaları ve gidecekleri adresleri mümkünse daha önceden hazırlamış olmaları gerekir. Ancak bu şekilde öğretmenler zaten çok sınırlı olan ders dışı saatlerini verimli şekilde kullanmış olabilirler. Bu beceri ve yöntemler öğretmenlere yönelik olarak verilen "Öğretmenler için Temel Bilgisayar Kullanımı" ya da "Öğretmenler için Temel Internet Kullanımı" gibi eğitim seminerlerinde verilmektedir.

4. Bilgisayar Destekli Öğretim bağlamında internet Projeleri

Teknolojinin ders programına entegrasyonunu simgeleyen bu kullanımda amaç Internet kullanımının "Bilgisayar Destekli Öğretim"in temelini oluşturan "Proje Tabanlı Öğrenme Modeli" ve bu model içersinde Internetin bir araç olarak kullanılabilmesidir. Bu uygulamada örneğin 10 öğrenci bilgisayarlı ve bir öğretmen bilgisayarlı bir laboratuvarda (ya da sınıf ortamında) önemli olan dersin bilgisayar dersi değil normal konulu bir ders olmasıdır. Sadece bu ders içinde bilgisayar becerileri bir araç olarak kullanılmakta ve örneğin Internet üzerinden araştırılarak bulunacak bilgiler de ek öğrenme malzemesi olarak algılanmaktadır. Buradaki uygulama öğrenci ve öğretmenin temel bilgisayar kullanma becerileri arasında Internete erişim ve Internet üzerinde araştırma yapma becerilerini esas dersin işlenişi içersinde bir araç olarak kullanmasıdır. Bu uygulamanın gerçekleşebilmesi için ders konusunun (ya da konularının) Proje Tabanlı Öğrenme Modeline göre ekip çalışmasına imkan verecek, hem konuyla ilgili hem de süreç becerileri ile ilgili eğitim hedeflerinin kazanılmasına yol açabilecek, öğrenciyi aktif kılabilecek, ders konusu ile gerçek dünyadaki bir problemin çözülmesine yönelik olarak kurgulanmış bir "Proje Senaryosu" etrafında uygulanması gerekir. Tekrarlamak gerekirse bu uygulama ya normal sınıf içersine yerleştirilmiş Internete bağlı bilgisayarlar aracı ile (sınıftaki bilgisayar sayısı öğrenci sayısından az olabilir) yapılır ya da o ders, öğretmeni ve öğrencileriyle birlikte Internete bağlı bilgisayarların bulunduğu bilgisayar laboratuvarına taşınır.

(Bu taşınma işlemine diğer bir çözüm de aşağıda sözünü edeceğimiz "kablosuz" sınıf/lab seçeneğidir).

5. Multimedya Üretim Ortamında Internetten Yararlanma

Son olarak açıklanması gereken eğitici Internet kullanımı uygulaması gerek geleneksel biçimde uygulanmakta olan derslerin ödev ve proje uygulamalarında ama özellikle bilgisayar destekli öğretim bağlamında Proje Tabanlı Öğrenme Modeline uygun olarak yapılacak olan Internet Projelerinde öğrencilerin son prezentasyonlarının hazırlanmasında yani sununun bir multimedya sunu olarak hazırlanılmasında Internetten yararlanma becerilerinin kullanılmasıdır. Burada sözü edilen öğretmen tarafından belirlenmiş ve ders/senaryo sonunda cevaplanması istenen soruları cevaplarken erişilecek bilgilerin, harmanlanacak bilgilerin Internet üzerinde metin, resim, video, ses, çizim vb. gibi çeşitli ortamlarda bulunup, kaydedilmesi ve öğrenci bilgisayarında yeniden işlenerek proje sunusu içersine yerleştirilmesidir. Burada önemli olan bulunmuş bilgilerin aynen kullanılmayıp öğrencinin bir eğitsel hedef etrafında bu bilgileri yeniden yapılandırıp, değiştirip kendi ifade tarzını kullanarak yeni şekilleriyle ve ilişkilendirilmiş olarak yeniden sunmasıdır.

6. Diğer İleri Uygulamalar

Burada hedeflenen web sitesi tasarımı gibi hem bilgisayar ortamında daha ileri teknik becerilerin hem de bilginin çeşitli hedeflere yönelik olarak organizasyonu, tasarımı, görsel dilin kullanımı ve site yönetimi gibi ileri düzeyde becerilerin öğretildiği seçmeli bilgisayar dersi ya da bilgisayar klübü aktiviteleridir. Bu aktivitelerin ürünleri okulun web sitesi üzerinde yaymak istediği bilgiler için de (örnek ders planları, rehberlik hizmetleri, okulun tanıtımı vb. gibi) ham madde ve uygulamaları içerebilir.

Diğer ileri uygulama Internet üzerinde bulunan bir "Sanal Kütüphane" den ders konusu ile ilgili deney ortamlarına başında oturduğunuz Internete bağlı bilgisayardan direkt olarak erişip sanal olarak bu deneyleri yapabilmenizdir. Bu deneyler Java geliştirme ortamında hazırlanmış ve dinamik Internet sayfaları üzerinde öğretmen ve öğrencilerin bilgisayarlarına kadar erişebilmektedir. İlgili konu için kaç Java applet'i olduğuna bakıp, ders içinde hangilerinin kullanılması uygun olacaksa onlar seçilip kullanılabilmektedir. Burada öğrenci konu içinde deneyle ilgili parametreleri istediği gibi ve gerekirse öğretmenin yönlendirmesiyle, istediği kadar kez değiştirebilmekte ve konu ile ilgili sebep sonuç ilişkilerini kavrayabilmektedir. Bu yazılım parçacıklarının ders içinde kullanımı özellikle deney yapma imkanı olmayan okullarda, yapılması zor ve tehlikeli olan ya da çok uzun süreler beklemeyi gerektiren deney ve konularının öğrenilmesi için büyük yarar sağlamaktadır. Kullanımı ücretsiz olan bu sanal kütüphanedeki örnekler ayrıca meraklı ve istekli eğitimciler tarafından yenilenmek üzere de kullanılabilir. Yani bir eğitimci sanal kütüphanede bulunan bir deney appletini alıp daha da geliştirerek, örneğin başka parametreler ekleyerek tekrar kullanım için kütüphaneye geri koyabilir.

Java ortamında applet geliştirmek için öğretmenlerin ve hatta öğrencilerin düzeyinde kolaylıkla kullanabilecekleri Java Geliştirme araçları da mevcuttur. (Örn: AgentSheets)

Bu yöntemin en büyük avantajı Internet bağlantısını sağlayabilmiş ancak elinde çok sınırlı eğitim yazılımı bulunan okullar için büyüktür.

Sınıfta iyi bir altyapı ve Internet bağlantısı yeterli midir?

Sınıfta sorunsuz çalışan esnek ve verimli bir altyapının sağlanmış olması başarılı network ve Internet uygulamaları için önemli bir önşarttır. Ancak bu yapının hayata geçmesi ancak bu teknolojinin ders programına entegrasyonu anlamına gelecek olan Internet Projelerinin yapılması ile olacaktır.

İnternet Projeleri "Bilgisayar Destekli Öğretim bağlamında Internet Projeleri bölümünde açıklandığı gibi ders konularının Internet becerilerini araç olarak kullandırtabilen yeni senaryolar halinde düzenlenmesiyle mümkün olabilir.

İnternet Projeleri müfredata uygun mudur?

Evet uygundur. Aslında bu tamamen öğretmenin yaratıcılığına bağlıdır. Yaratıcı ve yararlı Internet Projeleri kurgulayabilmek için müfredatın dışına çıkmak gerekmez. Ancak müfredatın belirlediği birden fazla konu ve beceri, tutum ve davranış içeren eğitsel hedefler Internet Projeleri içinde bütünleşik olarak ya da birbirleriyle ilişkilendirilmiş olarak kullanılabilirler. Ki bu da eğitimin ve öğrenme süreçlerinin kalitesini arttırır.

Öğretmenin ne yapması gerekir?

Öğretmenin rolü bu senaryolar içersinde daha esnek, bilgiyi aktarıcı olmak yerine birlikte öğrenen ve yol gösterici olmalıdır. Ancak bu uygulamaların yöntemi de şu ana kadar ki formel öğretmen eğitimi programlarında yer almamıştır. (Belki yeni açılmış bulunan Bilgi ve Öğretim teknolojileri Öğretmenliği bölümleri bunun dışında tutulabilir). Bu yüzden hizmetiçi öğretmen eğitimi programlarıyla öğretmenlere "Eğitimde Internetin Temel Kullanımı", " Eğitimde Internet Projeleri", "Proje Tabanlı Öğrenme Modeli ve Internet Projeleri" gibi eğitimlerin verilmesi gerekmektedir.

İnternet Projeleri hangi becerileri geliştirir, hangi eğitim hedeflerine yöneliktir?

  • Bilgisayar okuryazarlığı, Internet Temel Kullanımı
  • Araştırma becerileri
  • Problem çözme
  • Soru sorma
  • Sorunları gerçek hayatla ilişkilendirme
  • Çözümleri kurgulama
  • Bilgi tasarımı ve sunumu
  • Kendini iyi ifade etme
  • İletişim ve dil becerileri
  • Diğer kültürlerle iletişim
  • Diğerleriyle birlikte çalışma
  • İş vermek, işi bitirmek, organizasyon becerileri, zamanı verimli kullanma
  • Değerli bilgiyi değersiz bilgiden ayırma
  • Ekip çalışması, karar verme, sorumluluk
  • Küresel perspektifleri anlama
  • Tek doğru olmadığını kavrama
  • Kendi kültürünü anlatabilme tanıtabilme
  • Karşılaştırma yoluyla kendi kültürünü daha iyi anlama
  • Geçmişi anlayarak geleceği kurgulayabilme
  • Üretken olma ve dünyaya yararlı bilgiler sunabilme
İnternet Projeleri hangi eğitim düzeylerinde uygulanır?

Internet Projeleri okul öncesinden başlayarak üniversite eğitiminin sonuna kadar her düzeyde uygulanabilir.

Multimedya üretim ortamı neye yarar? Hangi eğitsel hedeflere yöneliktir?

Multimedya üretim ortamları sayesinde öğrencilerin bilgiyi harmanlama, yeni şekillerde ifade etme ve yeniden yaratma becerileri gelişebilmektedir. Bu öğrenme ortamlarında ortaya çıkan en önemli bulgulardan biri de öğrencilerin tasarım becerilerinin geliştiğidir. Tasarım somut anlamda mimari tasarım, ürün tasarımı, deney tasarımı gibi alanları içerse de oyun tasarımı, yaratıcı problem çözme, geleceği kurgulayabilme, sistemin yeniden yapılandırılması gibi soyut alanları da içermekte ve üst düzey düşünce ve öğrenme becerilerinin kazanılmasına yol açmaktadır. Bilgisayar ve Internet teknolojileri bu süreçte araç olarak kullanılmalıdır.

"Temel Bilgisayar Kullanımı Eğitimi"

Bu eğitim bilgisayar temel kullanımı deyince akla gelen sözcük işlem, veri tabanı, hesap tablosu, resim, çizim gibi temel becerilerin eğitim ortamları ve öğretmenler için anlamlı olacak örneklerle aktarılması ve uygulamalı olarak öğrenilmesini içerir.

"Öğretmenler için Internet Temel Kullanım Eğitimi"

Bu eğitimde öğretmenler Internete bağlanma ve Interneti kullanma gibi temel becerileri öğreneceklerdir. Internet erişimi için kullanılan e-mail programları ve bilgi tarayıcı programlar tanıtılacak ve e-mail yollama, alma, cevap verme, başkalarına yollama gibi haberleşme ile ilgili temel beceriler, Internet üzerinde bilgi arama, Internet adreslerinin özellikleri, arama motorlarını kullanma gibi temel işlevler öğretilecektir.

Ayrıca eğitim amaçlı yararlı web siteleri de tanıtılacaktır.

"Proje Tabanlı Öğrenme Modeli ve BDE'ye Geçiş Eğitimi"

Bu eğitim programı öğretmenlerin "Bilgisayar Destekli Eğitim"e geçebilmek için uygulamak zorunda oldukları "Proje Tabanlı Öğrenme Modeli"nin temel kavramlarını, stratejilerini uygulamalı olarak kapsamaktadır. Bu kursta katılımcılar bu modele göre derslerinin yeni senaryolarını nasıl yazacaklarını, proje tanımına göre derslerin yeniden nasıl yapılandırılabileceğini, eldeki materyallerin nasıl işe koşulabileceğini ve yeni öğretmen rolleriyle yeni öğrenci rollerinin nasıl olacağını öğreneceklerdir

"Eğitimde İnternet Projeleri"

Bu eğitimde WebQuest, NetDays, GlobaLearn, WorldLinks gibi senaryosu önceden belirlenmiş Internet Projelerinin okul ve öğretmen tarafından nasıl planlanacağı, senaryolarda bulunması gereken ögeler, öğrencilere yönergeler, kaynak adresler ve okulların birbirleriyle nasıl ilişki kurmaları gerektiği ve birlikte çalışma yöntemleri kapsanacaktır.

"Multimedya Üretim Ortamları"

Bu eğitimde öğrenciler ve öğretmenler için multimedya ürünlerin tasarımı, görsel dilin kullanımı, bilgi tasarımı, güncelleme, yazarlık dilleri ve araçları tanıtılacak ve uygulamalı olarak kapsanacaktır. Bu eğitimin sonunda Internetten yararlanılarak elde edilecek bilgilerin geliştirilecek öğretim malzemelerinin içinde nasıl kullanılabileceği uygulamalı olarak öğrenilecektir. Ayrıca Internet üzerinde bu materyallerin yayınlanması için kullanılan yöntemler de tanıtılacaktır.
((alıntı))


Dalgıç Pompa Nedir ?

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv/dalgıç pompaVENTİL GÖVDESİ
Pompanın üst kısmındaki ventil gövdesi bronz burçlu üst yatağı ve çıkış ağzını ihtiva eder. Aynı zamanda bünyesindeki yaylı ve sızdırmaz bir kapak sayesinde geri tepme ventili olarak vazife görür.

POMPA GÖVDESİ

Motor üzerine bağlanan pompa, emiş ağzı ile ventil gövdesi arasında üst üste dizilen pompa kademelerini, paslanmaz çelikten imal edilmiştir. Özel kaplinle birbirlerine bağlanmaları suretiyle meydana gelmiştir. Kademeler dökme demirden imal edilmiştir.

FAN

Her kademede bir adet bulunan fan 6202, 6203, 6306, 6308, 8310, 8415 tipi pompalarımızda yüksek aşınma mukavemetine sahip, cam elyaflı özel termo-plastik malzemeden, 6310,6415,8525, 8535,8545,10650 ve 10870 tipi pompalarda ise (GGG40) sfero döküm olarak imal edilmektedir, isteğe bağlı bronz olarak da imal edilmektedir.

DİFÜZÖR

Kademeler arasında suyun uygun şekilde nakledilmesini sağlayan difüzörler 6202, 6203, 6306, 6308, 8310, 8415 tipi pompalarda yüksek aşınma mukavemetine sahip cam elyaflı termo-plastik malzemelerden imal edilmektedir. 6310, 6415, 8525, 8535, 8545, 10650,10870 kademelerde GG20 döküm malzemeden imal edilmektedir.

ARA YATAK

Çok kademelilerde bulunan ara yatak GG20 döküm malzemeden olup, bronz yatak vasıtasıyla mili merkezlemeye yarar.

EMME KUTUSU

Pompa grubu ile motor arasında yer alır. Emiş ağzındaki süzgeç yabancı parçaların içeri girmesine engel olur.

KAPLİN

Paslanmaz çelik (416-420) malzemelerden mamul olup, pompa-motor bağlantısını sağlar.

Pistonlu pompalar, pistonun yarattığı basınçtan yararlanarak sıvılar üzerine basınç uygulayıp pompalanmasını sağlarlar. Pompa pistonunun boşalttığı hacmi büyütüp, küçültmesi ile basma işlemi gerçekleştirilmiş olur. Pistonun silindir hacmini boşaltması ile oluşan düşük basınç veya vakuma emme ventilinin açılması ile sıvı dolmaya başlar. Sıvının dolması pistonun emme periyodundaki ölü noktasına kadar devam eder. Pistonun geri dönüşünde küçülttüğü hacimde sıkışan sıvı etkisi ile açılan basma ventilinden akışkan basma tarafına doğru itilmeye başlar. Bu itme hareketi yine pistonun ölü noktasına kadar devam eder. Piston bu esnada tüm sürtünme ve karşı basınçları karşılar. Bundan sonra tekrar ikinci bir strok hareketi başlar.

STATOR

İç kısmı özel kalıplarda bastırılmış silisyumlu saclardan, dış kılıfı paslanmaz çelik(CR304) malzemeden imal edilmiştir. Bobinler Y izolasyon sınıfı korumalıdır.

ROTOR

Özel kalıplarda bastırılmış silisyumlu sacların içinden geçirilen bakır çubuklar ve bu çubukları iki taraftan kısa devre eden bakır halkalardan meydana gelmiştir. Rotor mili CRX20CR13 malzemeden yapılmıştır.

YATAKLAR

Radyal ve eksenel yataklar karbon malzemeden yapılmıştır. Rotor mil burçları krom kaplı malzemeden yapılmıştır.


Yüzde 60 ucuza ısınmanın yolu.

http://kursunsabriomer.blogspot.com
  Kriz günlerini yaşıyoruz. Doğalgazdaki zamlar da malumunuz. Yani, devir tasarruf devri. Böyle bir ortamda evinizde herhalde yüzde 60 daha ucuza ısınmak istersiniz.
    
     Doğalgaza yapılan zamlar hepimizin malumu. Nerdeyse yüzde 80’e yaklaşan artış söz konusu. Ilık geçen günlerde o kadar da hissedememiştik artışı. Ama artık, kışın en soğuk zamanlarını yaşadığımız bugünlerde hepimiz, bu artışın faturada yarattığı obeziteye isyan eder hale geldik. Görünürde bir indirim belirtisi yok. Üstelik Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilim, doğalgazda kısıntıları da gündeme getirir mi, diye soru işaretleriyle doluyuz. İşin içine bir de kriz eklenince tasarrufa yönelmek artık kaçınılmaz.
    
     Sanırız, hepimiz yüzde 60 tasarrufla evinde ısınmak ister. Bunun için ne mi yapmak gerekiyor? Oturduğunuz binayı Isı Yalıtım Yönetmeliği’ne göre yalıtmanız yeterli. ‘Ama, bu nasıl mümkün’ diye şaşıranlar için, işte tasarrufun sağlaması.
    
     Son yıllarda ‘Yalıtım Yatırımdır’ kampanyasıyla ülke çapında ısınmayı daha ucuza getirilebileceği yönünde bir uygulama başlatan İZODER, yani Isı Ses Su Yalıtımcıları Derneği, Milliyet gazetesi için bir hesaplama yaptı. Deneğimiz toplam oturma alanı 500 metrekare olan dörder dairelik beş katlı bir bina. Binanın ısınma maliyetlerini en sıcak iklimden en soğuğa dört il üzerinden ele aldık: Antalya, İstanbul, Ankara ve Erzurum.
    
     Sonuçlar son derece çarpıcı. Isınak için harcadığınız doğalgaz miktarı ve doğal olarak faturalarda minimum yüzde 60 oranında düşüşler söz konusu. Önce en sıcak illerimizden biriyle, Antalya ile başlayalım. Yalıtımsız binayı 18 bin 796 TL ile ısıtabiliyorsunuz. Ama binanızı yalıtırsanız rakamı 7 bin 554 TL’ye düşürmeniz mümkün.
    
     Peki ya İstanbul? İstanbul’da yalıtımsız binanın yıllık yakıt bedeli 34 bin 97 TL. Ama, yalıtım yaptırırsanız bu rakam sadece 12 bin 532 TL. Yurdun en kuru soğuğunun yaşandığı illerden biri olan Ankara’da yaşayan okuyucularımız… Eğer binanız yalıtımsızsa 45 bin 113 TL’yi gözden çıkarmak durumundasınız. Yok, eğer yalıtım yaptırmayı düşünüyorsanız sadece 16 bin 338 TL ödeyeceksiniz. En soğuk illerimizden biri olan Erzurum’da ise yalıtımsız binayı ısıtmanın faturası 71 bin 910 TL. Oysa ki bu rakamı 25 bin 736 TL’ye indirebilmek mümkün.
    
     Durumun daha da detaylarını öğrenmek isteyenler için tabloyu incelemelerini tavsiye ediyoruz.
    
7.5 milyar dolarla gökyüzünü ısıtmak
      Peki bu, yurdun ekonomisi için ne ifade ediyor? Ana rakamı vermeden önce, birkaç rakamı daha dikkatlerinize sunalım. Enerjinin ne yazık ki yüzde 72’lik dilimini yurtdışından alıyoruz. Yani, ithalata bu oranda bağımlıyız.
     Rakamlar henüz kesinleşmedi ama, 2008’deki enerji ithalatımız 45 milyar dolar civarında olacak. Peki, ülkemizde tükettiğimiz enerjinin yüzde 31’ini konutlarda kullanıldığını biliyor muydunuz? İstatistik çalışmalarına göre yurdumuzda 8 milyon 63 bin 646 bina var ve bu binalardaki toplam konut sayısı 16 milyon 235 bin 830. Isı Yalıtım Yönetmeliği, zorunlu. Ama, ne yazık ki yine bir ülke gerçeği olarak bu binaların sadece yüzde 10 civarı yalıtımlı.
    
     Oysa ki hepsinin yalıtımlı olması halinde yıllık enerji tasarruf miktarımız 7.5 milyar dolar olacaktı. Yani, her yıl 7.5 milyar dolarla gökyüzünü ısıtıyoruz.
    
     Üstelik giderek deliğini orasından burasından daha da derinleştirdiğimiz ozon tabakamıza yaptığımız karbon dioksit katkısı da cabası. Dünyanın daha fazla ısınmaya da karbon dioksite de ihtiyacı olmadığı hepimizin malumu. ‘Hayır, ben her ay yüzde 60 daha pahalı ısınırım’ diyecek kadar zengin ya da savruk olsanız da hiç değilse dünyamız için bir şey yapın. Çünkü, ısı yalıtımı, daha az fosil yakıt tüketimi ve daha az karbon dioksit anlamına geliyor.
    
Dünyaya yüzde 40 iyilik
      İZODER Başkanı Levent Ürkmez, Milliyet okuyucuları için özel bir hesaplama yaptı. 100’er metrekarelik dört dairenin bulunduğu beş katlı bir yapı denek olarak ele alındı. Bu arada eğer konuyla ilgili değilseniz Isı Yalıtım Yönetmeliği’nin uygulamalarıyla ilgili olarak doğal olarak bir şey bilmiyorsunuzdur. Bunu şunu için belirtiyoruz. Çünkü, yönetmelik, ülkeyi belirli iklim kuşaklarına ayırdı.
    
     Toplam beş iklim bölgesi var. İklim bölgeleri sıcaklık durumlarıyla ilgili. Mesela, birinci iklim bölgesindeki yalıtımsız binanın ısıtılması her yıl 47.12 ton karbondioksitin atmosfere salınması anlamına geliyor. Oysa ki bu bina yalıtımlı olsaydı karbondioksit oranı sadece 19.84 olacaktı. Dördüncü, yani en soğuk iklim kuşaklarından birinde olan binanın yalıtımsız hali, her yıl 180.30 tonluk karbondioksitin atmosfere boca edilmesi demek. Oysa ki bu oran 64.53’e düşebilirdi; tabii ki yalıtımla. Yani, dünyaya yüzde 40’lık iyilik yapabilirsiniz.
    
Binanız en çok nerelerden üşütür?
      Binalar da tıpkı insanlar gibi. Onların da hassas olduğu noktalar var. Mesela ısı kaybının en yoğun yaşandığı yer, pencereler ve çatılar. Buralardan yüzde 25 oranında ısı kaybı gerçekleşiyor. Taşıyıcı elemanlar, yani kolon ve kirişlerden kaybettiğimiz ısı ise yüzde 20. Binanın zayıf noktalarından bir diğeri de temel. Binanın temelden kaybettiği ısı ise yüzde 15.
    
Yalıtımsızlık, hem binanızı hem sizi hasta eder
      Kış aylarında evimizdeki su buharı miktarı artıyor. Çünkü, pişirdiğimiz yemekler, kuruttuğumuz çamaşırlar ve evi ısıtıyoruz. Su buharı, bu durumda termodinamik denge kanunlarına uyuyor. Basınç artıyor ve atmosfere hareket etmeye çalışıyor. Ama, evden hiçbir çıkış yolu bulamıyor.
    
     Eğer duvarlarımızın hem iç yüzeyindeki hem de içindeki sıcaklık da belli değerleri sağlamıyorsa ısınmış su buharı duvar yüzeylerinde ya da duvarın içinde suya dönüşüyor. Bu, ne anlama geliyor; çoğumuzun yoğuşma diye bildiği şey. Yani, çoğu zaman dışa vuran küf ve/veya ıslaklık hali. Sinsi güç su buharı, yapının duvar ve taşıyıcı sistemine ciddi zararlar veriyor ama, tek zararı bu değil. Siz de hastalanabilirsiniz. Yoğuşma, solumun yolu hastalıkları ve romatizmaya zemin sağlıyor. Önüne nasıl mı geçebilirsiniz? Tabii ki yalıtımla.
    
Kaynak: Milliyet

Anadille Eğitim ve Türkçe



Bilimsel açıdan gelismiş olan milletlerin ekonomik ve kültürel açıdan da geliştikleri, siyasî zeminde söz sahibi olduklari bilinen bir gerçektir. Bilimsel buluşlardan yararlanabilen ülkeler, vatandaşlarının gelir seviyelerini yükseltmekte ve onlar için daha müreffeh bir hayat imkanı sağlamaktadırlar. Bu gerçekler dolayısıyla çağımız genellikle bilim çağı diye nitelendirilir. Bilimsel bakımdan gelişmek, bilimle ilğili kurumsal ortamın niteliginden çok bilim dili olarak gelismiş bir dile sahip olmaya bağlıdır. Bir milletin dili, her türlü fikir ve düşünceleri bütün ayrıntılarıyla ifade edebilecek bir zenginlikte değilse, o milletin bilimde ilerlemesi mümkün değildir. Gelişmis ve zengin bir dil, her bilim dalının eğitim ve ögretiminde de büyük kolaylıklar sağlar.

Bilim dili, bütün bilim dallarının araştırılmasında, eğitim ve öğretiminde kullanılabilen, bunun için gerekli terimlere ve zengin bir kelime kadrosuna sahip olan dildir. "Bilim dili en basit tanımı ile bir dilin genel kültür dilinden az çok ayrılan, çesitli bilim dallarının, teknik ve sanat alanlarının gerekli kıldıği söz varlığını, üslûp ve anlatım özelliklerini ve terim ihtiyacını karşılayabilen bir dil demektir. Her bilim dalının dildeki genel kavramlar dışında özel kavramların karşılığı olan bir hayli terime de ihtiyaci olduğu için bilim dili bir bakıma "kültür dili + terimlerin oluşturdugu özel bir dil" olarak da tanımlanabilir." (Korkmaz, 2001; s.7-19) Bir dilin bilim dili sayılabilmesi için, o dille çeşitli bilim dallarına ait araştırmaların, incelemelerin yapılabilmesi, bunlara ait sonuçların, yorum ve değerlendirmelerin en ince ayrıntılarına kadar ifade edilebilmesi; dilde bütün bilim dalları için gerekli terimlerin bulunması, çeşitli fikir ve düşünceleri anlatan kavramları karşılayabilecek işleklige ve kelime kadrosuna sahip olması gerekir. Her dilin insan duygu ve düşüncelerini ifade etme vasıtaları ve sistemi farklıdır. Bu yüzden bir dilin diğer bir dile oranla üstün olduğunu iddia etmek gerçeklere aykırıdır. Bir dildeki kelimelerin sayı bakımından fazlalıği veya sadece yapım ve çekim eklerinin çokluğu yahut söz dizimi özellikleri o dilin baska bir dile üstün olduğunu ortaya koymaz. Hiç bir dil başlangıçta tam bir bilim dili halinde doğmamııtır. Ancak işlenmiş veya işlenmemiş; işlenerek bilim dili, kültür dili, edebî dil haline gelmiş veya gelememiş dillerden söz edilebilir. Yani dilleri işlenmislikleri bakımından kıyaslayabiliriz. Yazi dili, bilim dili olarak kullanılmış, bu sayede gelişmiş olan diller zamanla daha zengin bir dil özelliği kazanırlar. Yazı dili haline gelmiş bir dil, zamanla edebiyat dili, kültür dili, bilim dili olarak kullanılır ve işlenirse zenğinleşir.

Bir milletin bütün tarihi boyunca edindigi kültürü, değer yargılarını ve hayat tecrübelerini sinesinde toplayan, onu koruyan ve yaşatan "kutsal bir hazine" olan dil, sadece iletişim aracı olarak düşünülmemelidir. İletişim aracı olma niteligi yanında dilin hem fert ve hem de millet için daha önemli olan yönü kültürel kimliği belirleyici ve koruyucu olan yönüdür. Milletin iç dünyasını, ruhunu yansıtan dil, kişilerin mensubiyetlerinin, milletlerine olan bağlılıklarının da belirleyicisidir. Kişiyle kendi milleti arasindaki en sağlam bağ dildir. Kendi milletine bağlılığının devamı, anadilin bilinçli bir şekilde yeterince öğrenilmesi ve kullanılabilmesi ile mümkündür. "Toplumun millet olarak yaşayıp devam edebilmesi de buna bağlıdır. Eğitim bu sonucu sağlıyorsa millet devam eder; sağlamıyorsa çözülür. Ekonomik başarılarla zenginlesmiş fertler, millî dil ve kültür bilinci taşımadıkları takdirde, başka devletlerin uydusu olmayı rahatlıkla isteyebilirler, yabancı bir dil ve kültürü hiç kaygı duymadan kendi dil ve kültürlerinin önüne geçirebilirler." (Ercilasun, 2000; s.203-207)

Atatürk, bu gerçekleri şu sözlerle dile getirmektedir: "Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkisâfında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin."

Her çeşit bilim dalında eğitim ve öğretimin ana dille yapılması bilimde ilerleme için temel şarttır. Yabancı dille yapılan bir eğitimle bilimde ilerlemek, gelişmek, yaratıcı olmak mümkün değildir. "Yaratıcılık kişinin, ulusun ve toplumun en derinliklerinden gelen bir güçtür. Bu gücün gelişmesindeki en önemli etken ise, kişiligin ve kültürün derinliklerinden gelen serbest çagrışımı destekleyecek olan anadildir." (Sinanoglu, 1999; s.88)

İçinde anlaşılmayan bir kelime bulunan cümleleri bile öğrenciler alğılayamadıkları için ezberleme yoluna gitmekte; o cümledeki fikir veya düşünceyi kendi cümleleri ile ifade edememektedirler. Bir tek kelimenin bile anlaşılmaması, cümlenin bütünüyle anlaşılmamasına yol açmaktadır. Sonuçta düşünmeyen, kavramayan, anlamayan; anlamadıkları için de anlatamayan, konu hakkında kendilerine ait düşünce ve görüşleri oluşmayan, yorum ve değerlendirme yapamayan, üreticilikleri ve yaratıcılıkları bulunmayan; sadece ve sadece ezberleme yoluna baş vuran ögrenciler ortaya çıkar. Anlaşılmayan bir kelime yüzünden cümleyi kavramayan, ezberciliğe yönelen öğrencinin, tamamen yabancı dille yapılan bir eğitim ve öğretim sonunda yaratıcı ve üretici olması, bilime katkı sağlaması ne kadar beklenebilir?

"Egitim, büyük ölçüde, dil aracılığı ile bilği, tecrübe ve değerler aktarma süreci olduğuna göre, iletişim aracı olan dilin bu süreci kolaylaştırması ya da zorlaştırması mümkündür. Öğrencinin ilk kez karşılaştığı bir terim, eğer onun zihninde yakın anlamları uyandırabiliyor, ana dilindeki bilgi ve sezgileri ile ilişki kurma olanakları veriyorsa öğrenme işlemi kolaylaşacaktır." (Sahin, 1994; s.199)

Milletimizin zaman zaman eğitim dili olarak Türkçe dışındaki dilleri kullanmiş olması veya aydınlarımızın yabancı dillere meyletmiş olmaları, "dil felsefecilerinin çözülüş sebebi saydıkları ezbere gören, ezbere düşünen nesiller yetişmesine yol açmış ve bunun faturası milletimiz tarafından ağır bedellerle ödenmiştir. Bunun sonucunda kendi tarihine yabancı, kendi varlığı ve hayatı üzerinde düşünemeyen, fikir üretemeyen ve dolayısıyla kendi felsefesini yaratamayan aydın; bilim ve düşünce birikiminden yararlanamayan, yaratıcılık ve özğünlük yeteneği kaybolmuş nesiller ortaya çıkmıstır. (Korkmaz, 2000; s.319-326) Daha sonra da Türkçenin bilim dili olamayacağı iddiaları ortaya atılmış; kendi ülkemizde bile dilimiz ikinci plana düşürülmüştür. Bu ülkenin en zeki ve en seçkin çocukları kendi okullarımızda yabancı dille eğitim yüzünden hazırlık sınıflarında bilimden uzaklaştırılmaktadır. Henüz Türkçeyi yeterince öğrenmemiş gelecegimizin teminatı olan bu genç dimağlar yabancı dillerin grameri, kelimeleri ve terminolojisi ile uğraştırılmakta; öğrenme, düşünme ve üretmeleri adeta enğellenmektedir. Bu kuşakların aldıkları eğitim dolayısıyla aşagılık duyğusuna kapılmaları, kendi kültürlerine yabancılaşmaları, yabancı kültürlerin hayranı olarak yetişmeleri tabiî bir sonuç olacaktır.

Osmanlılarda çok yayğın olarak yürütülen din eğitiminin medreselerde Arapça ile yapılması, bu eğitimi alanların zamanla eserlerini Arapça ile yazmalarina ve Türkçe yazılan eserlerde de ağır bir dil kullanılmasına yol açmış, dinî konularda ortaya konan çok sayıdaki telif eserin tercüme veya taklit düzeyinde kalmasına, en azından dilleri dolayısıyla toplumun dinî eğitimine katkı sağlayamamasına yol açmıştır. Bu eserlerden faydalanma şansı kaybolan halkımizı dinî konularda eğitme görevini bazı çıkar grupları veya yarı cahil insanlar ellerine geçirmis, dinî kurumlar bozulmuş, çesitli yanlış değerler dinin yerini tutmaya baslamıştır. Toplumun ahlakî ve kültürel yönden çözülmesi ve bozulması dolayısıyla Osmanlı devleti daha hızlı bir şekilde zayıflamış ve yıkılmıstır.

Çünkü "Ögretimin yabancı bir dilde yapılışı çesitli meslek erbabı ile kendilerine hizmet götürmekle görevli oldukları kişiler arasındaki mesafeyi büyütür, aralarında anlaşma imkan ve ölçülerini zayıflatır. Yabancı bir dille bir meslek edinmeğe çalışmak çok büyük bir çabayı gerektirir. Ancak bir meslek edinmiş kimsenin mesleğine ilişkin yabancı dil bilğisini edinmesi kolaydır." (Sayili, 1994; s.542)

Hikmet Bayur'un İngilizlerin eĞemenlikleri altındakı Hindistan'da uyğuladıkları eğitim politikasina ait tespitlerinin bir kısmı şunlardır:

" İlköğretimi yerli dillerle, orta ve yüksek öğrenimi İngilizce ile yaptırmak ve böylece:

1- Anadilin yahut millî dilin gelişmesini önlemek ;

2- Yabanci dille eğitim yapmanın güçlüğünden faydalanarak genç yerli çocukların kafa teşekküllerini geciktirmek, onları ders konularını anlamadan ve sindirmeden ezberlemeye mecbur etmek;

3- İngiliz dili ve edebiyatının seçkin örnekleri ile beyinleri, İngiliz kültür ve medeniyeti lehine yıkamak, yerlilerde eksiklik duyğularını geliştirmek ve kökleştirmek; sömürgelerde İngiliz kültürünü yüksek tabakadan başlayarak yaymak;

4. Millî dillerin gelişmesini ve millî eğitimi engellemek, (Bayur, 1987; s. 371)

Bütün bu hedeflere sadece eğitim dili olarak İngilizcenin kullanılması ile ulaşılabileceği gerçegi, üzerinde düşünmemiz ve ders almamız gereken bir olgudur.

Türkiye'de mesleği ne olursa olsun yabancı dil bilenlere ek tazminat ödenmesi, akademik çevrelerde içeriği nasil olursa olsun yabancı bir dille yapılmış yayınların üstün tutulması ve bunlara benzer diğer uygulamalar, toplumumuzda yabancı dillere olan talebi arttırmıştır. Yabancı bir dile karşı ortaya çıkan bu aşırı talebin sebeplerinden biri de "yabancı dil öğrenimi ile yabancı dilde eğitim ve öğretimin birbirine karıştırılmış, iç içe girmiş olmasıdır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)

Ülkemizdeki yabancı dil talebinin diğer önemli bir sebebi de, bazı çevrelerin İngilizce'yi uluslar arası bilim dıli diye göstermeye çalışmalarıdır. Bu konuda Oktay Sinanoglu şunları söylemektedir: "Dış ülkelerde edindiğimiz izlenim, en çok Türkiye'de duyduğumuz, dünya dili İngilizce olacak sözünün harp sonrası bir Anglo-Sakson propaganda ve efsanesi olduğu yönündedir." (Sinanoglu, Türkçe, 1999; s.88)

Sevim Tekeli'nin "Bilim dillerinin tarihsel gelişimi" baslıklı çalışmasında uluslar arası dil veya bilim dili (!) konusundaki tespitleri şöyledir: "Robert Hall, bütün dünyada tek dilin konuşulması konusunda şunları söyler: Uluslararası dil sorunu aldatıcidır ve başlamak için gerçekçi olmayan bir varsayıma dayanmaktadır. Dünyayı sarmış olan sorunlar tümüyle dil dişidir ve tek bir dil konuşmak onları çözümlemekte yardımcı olmayacaktır. İspanyolca konuşulan Puerto Rico ve Yeni Meksika'da İngilizce eğitim yapılması iki toplumun da zararına yol açmıştır. Çünkü çocuklar İngilizce'yi iyi öğrenemedikleri gibi İspanyolca'yı da öğrenememektedirler. Hall'in dediği gibi yabancı dilde eğitim yapmak, o ulus için felaketlere yol açacaktır. Her şeyden önce anadilin bir bilim dili olarak gelişmesini önleyecek, dili her geçen gün körleştirecek, halk ve okumuşlar arasındakı uçurumu gittikçe arttıracak, sonunda halkı daha cahıl, okumuşu kendi değerlerine yabancı hâle getirecektir." (Tekeli, 1994; s. 207-208)

Uluslar arası bilim dili tezi hakkında Oktay Sinanoglu da şunları söyler: "Avrupa, orta çağlarda "ululararasi" bir Latince ile bilim dili yapmağa çabalamış, fakat ancak rönesansta ulusal dilleriyle çalışmaya basladıktan sonra bilimde yaratıcılığa geçebilmistir. Ondan önce islam dünyasının bilim eserlerinin Latince'ye çevirisi ve ezberlenmesi ile yetinmek zorunda kalmıştır." (Sinanoglu, 1999; s.88)

Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir dilin zengin bir kültür ve bilim dili haline gelmesi için işlenmesi gerekir. Türkçe aydınlarımız tarafından zaman zaman ihmal edilmiş olmasına rağmen, mevcut dünya dillerinin hiç birinden geride kalan bir dil değildir. Esasen yapısı ve sistemi itibariyle bilim dili, "bilğisayar dili" (Salihoglu, 2001; s.708) olmaya en uygun dillerden biridir. Türkçenin bu özelligi konusunda Zeynep Korkmaz sunları söylemektedir:

"Türkçe bilim dili olma açısından asla yetersiz değildir. Bizce yetersizlik onun özelliklerinin ve yaratıcılığının bilinmemesinden, ona gereken özen ve ilğinin gösterilmemesinden kaynaklanmaktadır. Konuya bu yönü ile ilği gösterecek yerde, şartlanmış yanlış bir zihniyetle Türkçenin bilim dili olarak yetersizliğinden söz ederek yabancı dilde eğitim-öğretim ve yayına ağırlık tanımak dilimize karşı haksızlıktır, sayğısızlıktır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)

Eski Uygur Türkçesi, Karahanli Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi yazı dillerinin anlatım gücü, kelime hazinesi Dogan Aksan tarafından Türkçenin Söz Varlığı adlı eserde çeşitli yönleriyle dile getirilmiştır. Yazar bu eserinde, Türkiye Türkçesinin ve tarihî Türk yazı dillerinin söz varlığı bakımından zenginliklerini incelemekte; deyimler, terimler, ikilemeler, türetme gücü, çok anlamlılık, kalıplasmış sözler gibi çeşitli yönlerden zenginliklerini ortaya koymaktadır. (Aksan, 1996)

Esasen yabancı dil hayranlığının yayğınlıgi "Türkçenin yetersizliğinden değil, aydın çevrelerde tıpkı Osmanlı aydınlarında olduğu gibi; yabancı hayranlığının gaflet uykusuna dalınmasından ve ana dilimize karşı umursamaz, sorumsuz bir tavır takınılmasından ileri gelmektedir." (Korkmaz, 2001; s.7-19)

Yabancı Türkologlardan Jean Deny Türk dili için şöyle der: "Büyük bir oryantalist, Türk dili hakkında, insanın bu dilin seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonunda meydana çıkmiş olduğu zannına düşebileceğini söylemiştir. Fakat Türkistan bozkırları ortasında kendi başına kalmış beşer zekasının doğuştan edindiği dil duygusu kanunlarıyla yarattığını hiç bir bilginler kurulunun yaratmasına imkan yoktur." (Sayili, 1994; s.388)

Max Müller de Türkçe için şunları söyler: "Türkçenin bir gramer kitabını okumak bu dili öğrenmek niyetinde olmayanlar için bile bir zevktir. Türlü gramer kurallarının belirlenmesindeki ustalık, isim ve fiil çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındakı saydamlık ve kolayca anlaşılabilme vasfı, insan zekasının dil aracı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır... Türk dilindeki duyğu ve düşüncenin en ince ayrıntılarını belirtebilme ve ses ve şekil öğelerini baştan sona değin düzenli ve uyumlu olan bir sisteme göre birbirleriyle bağdaştırıp bir araya getirme gücü, insan zekasının dilde gerçekleşmiş bu büyük başarısı olarak belirir. Bir çok dillerde bu temel yaratış çığırından artik iz kalmamış, bunlar gözden gizlenmiştir. Onlar çözülmez kayalar gibi karşımızda durur. Ancak dilcinin mikroskobu ile dil yapısındaki organik öğeler meydana çıkarılabilir. Türk dilinde ise her şey saydamdır, apaçıktır. Bu öyle bir gramerdir ki, billur bir arı kovanının içinde bal peteklerinin meydana gelişini nasil izleyebilirsek, bunda da düşüncenin iç oluşumlarını aynı şekilde seyredebiliriz." (Sayılı, 1994; s.387)

Tarihî dönemlerde Türkçenin dışındaki bazı dillere bilim dili olarak meyledilmesi, asla Türkçenin yetersizliğine bağlanamaz. Bu yönelişlerin çeşitli dinî, siyasî ve sosyal sebepleri bulunmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ne sebeple olursa olsun aydınlarımızın Türkçe dışındaki dillerle eğitim veya bilim yapmış olmaları hiç bir şekilde mazur görülemez. Böyle bir hata her seferinde de Türk kültürü için vahim sonuçlar doğurmuştur.

Yabancı dillerle eğitim ve bilimin yapıldığı Selçuklu devleti, "millî bir devlet olmaktan çok bir hanedan devletidir ve Selçuklu hükümdarları bütün İranlıların da hükümdarıdır. Böyle olunca Farsça'yı yazışma dili ve Arapça'yı da din ve ilim dili saymakta sakınca görmemişlerdir." (Karal, 1994; s.22-23)

Ancak bu dönemde de Türkçe konuşma dili olarak gelişmesini sürdürmüştür. Aynı dönemlerde bir takım siyasî gelişmeler dolayısıyla bir taraftan da Türkçe'nin avantajli konuma geçtigi görülmektedir. Fahrettin Mübareksah 1204 yılında yazdığı Secere-i Ensâb adlı kitabında şöyle diyor: "Türklerin diğer kavimlere üstünlüklerinin başka sebepleri de vardır. Bunlardan biri şudur ki, Arapça'dan sonra Türkçe'den daha ince ve daha şerefli olan bir dil yoktur. Türkçe şimdiye kadar hiç bir çağda olmadığı kadar rağbettedir. Bu hükümdarların ve kumandanların çoğunun Türk olmasındandır. Herkes Türkçe bilgisine ihtiyaç hissetmektedir." (Sayili, 1994; s.526)

Türk milleti siyasî açıdan azınlık durumunda kalmadığı için, azınlıkların ruh haliyle, yani kendilerini koruma içgüdüsüyle davranmamışlar ve bu yüzden yabancı etkilere açık kalmışlardır. Kültürel temasların yoğun oldugu dönemlerin pek çoğunda askerî güç ve nüfus bakımından daha güçlü durumda olanlar Türklerdir. Ayrıca din değişiklikleri esnasında Türkler karakter özellikleri dolayısıyla yeni dinlerini bütün samimiyetleri ve dürüstlükleri ile benimseyerek, yeni dinin kendisinden önce ortaya konmuş kültürel değerlerini hiç yadırğamadan benimsemişlerdir. (Üstüner, 2001; s.50-57)

İslam dünyasInda Arapça'nın üstünlüğünü savunan ve hadis olduğu iddia edilen pek çok uydurma rivayet yayılmiştır. Kur'an'ın Arapça olmasının imtiyazını kullanan Araplar, yaydıkları bu sözlerle İslam dünyasında Arapça'ya ve dolayısıyla Arap kültürüne bir kutsallık kazandırmaya çalışmışlardır. Bu sözlerden biri şu şekildedir: "Allah'ın en nefret ettiği dil Farsça'dir. Şeytanlar Huzistanlıların (İran topraklarında bir bölge, Huzi dili), cehennemlikler Buharalıların, cennetlikler Araplıların dilini kullanırlar." (Cündioglu, 1996; s.143-146) Arapça dışındaki dilleri aşagılayan bu anlayış, Türkler arasında az da olsa etkili olmuş, İranlılar arasında ise, bunlara benzer rivayetlerle Farsça savunuldugu için pek rağbet bulmamıştır. "Allah gazab ettiğinde vahyini Arapça, razı oldugunda Farsça inzal eder." (Cündioglu,1996; s.147-148) şeklindeki pek çok söz de Farslılar tarafından uydurulmuştur. Bütün bu gelişmeler sonunda Osmanlı aydınlarının büyük bir kısmı Arapça ve Farsça'ya ragbet göstermişlerdir: "Hacı Pasa 14. yüzyılın sonlarına doğru yazdıgi Telhisü's-Sifa adlı eserinde, herkesin anlayabilmesi maksadıyla Türkçe yazmış olduğundan dolayı özür dilemek lüzumunu duymuştur." (Sayılı, 1994; s. 527)

Müstemleke ülkelerde oldugu gibi yabancı dille eğitim yapmanın Türk dili ve kültürü için büyük bir tehlike arz ettigi herkesçe bilinen bir gerçektir. Yabancı dille eğitim yoluyla bilimde ilerlemeyi beklemek boş bir hayaldir. Çeşitli yanlış uygulamaların toplumda yarattığı talepten kaynaklanan yabancı dile yönelme, asla Türkçenin yetersizliğine bağlanamaz. Bizim için hayatî önem taşıyan Türkçemizin gelişmesi hususunda herkes elinden geleni yapmalı, bununla ilğili yanlış tutum ve uyğulamalara son verilmelidir.

Yard.Doç.Dr. A.Üstüner
tarafından kaleme alınmıştır.






14 Mart 2009 Cumartesi

Yalnızlık Korkusu

Sevdiğimiz eşyayı, dostları yada sevgiliyi.

Sonunda yürekte kalan hep ayni duygu,hüzün...

Çünkü yitirilene alışmışızdır, sevmişizdir,bizimle olan beraberliği keyiflendirmiştir.

Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir.

Ya o güzelliği yasarken;paylaşımı,keyfi,sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...

Hep korkmaz miyiz? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı?

Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik? ;endişesi..

Tabii ki bitecek.Yaşadığımız mutluluklar,hüzünler hep bitmedi mi?

Hep yerine başka başka hüzünlere,mutluluklara bırakmadı mi?

Gene ayni korkular,ayni endişeler...

Peki sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye?

Kime? Ne için? Biliyor musunuz?

Dökülen göz yaşları sadece kendimiz için..

O değere sahipken de,yitirdiğimizde de..

Çünkü bizi asil korkutan YALNIZLIK..

İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak..

Özlemek, özlenmek, sevmek, sevilmek,sım-sıkıca sarılmak,

o bedenin canini,kanını hissetmek,sevişmek..Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki?

Biten aşklarda da,biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için.

Çünkü merkez hep biziz,doymak bilmeyen egomuz..

Ve o egoyu doyurabilmek,hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz.

Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli,özlediklerimiz özlemeli,

doğrularımız her zaman tek doğrudur.

Ya yanımızda ki insan? Onun egosu? Arzuları,özlemleri veya usandıkları...

Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız?

Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki?

Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz ?

Her zaman denge..

Verdiğimiz kadar alalım, aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz.

Sonuç YALNIZLIK .

Peki bu kadar yalnızlıktan korkuyor,yaşanılan güzellikleri,

paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz

değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar.

O değer bize mutluluk yerine hüzün,kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz.

Yok eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akilci olmak daha doğru değil mi?

Sıkıca,hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği,huzuru sonuna kadar yasamak varken neden korku??

Bilirsiniz..

Anılarımızda öylesine anlamlı,mutlu anlar vardır ki,kimi zaman onca geçen yıllara değerdir.Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.

Eh iste o zaman bize biraz daha is düşüyor demektir.Daha çok özen...

Çünkü yasam içinde,ayni frekansı yakalamak o kadar zor ki...

Sevgiyi, özlemi birlikte yasamak doyumsuz bir hazdır.

Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur.

Korursun,tıpkı kendini koruduğun gibi.Üzmekten,incitmekten korkarsın.

Artık hesap,kitap yapılamaz.;Daha çok vermek vermek istersin.

Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir.Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye.

Çünkü yitirme korkusu askı ölümsüz kılar.

Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var

Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil

Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü

AYRILANLAR HALA SEVGILI..



Mektup

Yine sessiz bir kış seheri, odamın perdeleri açık, kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar , yaylı yatağım , yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana, birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ,ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok, annemi hiç görmedim , babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum , sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu, ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır, yeri göğü inletirdi, bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi , bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm, içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da, artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı, iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından, eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından, şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ , ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum, hay aksi , yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?

Buda nesi be eski toprak! Aman, aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun, tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun ,eğilirsen doğrulamıyorsun.

“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz, hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi,! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne, bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.

Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat, adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.



“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!



Hep birini sevmek istemiştim, yitikte olsa yalanda olsa , yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..

Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim , yan yana olmasak da , beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun! Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim , ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .


Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa ,yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da , seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker , ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.

Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”

Dur ! sakın söyleme, ben duyamıyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma , bir demet papatya bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabi adı sevdaysa bu çilenin.

Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.

Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!



Seni seviyorum, seni seviyorum

Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!


Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin, hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim, sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!

Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?

Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar.

Sen beni böyle sevebilir misin?

Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor , ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde , ellerini tutarken, sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?

Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım, şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım , usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”



“ Vakit geldi Eski Toprak!”


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN