Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

1 Ocak 2010 Cuma

Yeni Yıl Yeni Hayatlar, Geçen yıllar ömürdendir..



Yeni bir yılda “Merhaba”canlar...


“Her gün yeni bir yere konup göçmek gerek.
Akarsu gibi durmadan akmak gerek.
Dün geçti gitti.
Dün gibi, dünün sözü de geçti,
Bugün,yepyeni bir söz söylemek gerek.” (Mevlana)

Eski bir yılı geride bırakıp, yepyeni bir yıla başlangıç yaptık.
Eski yıl almış sırtına torbasını, doldurmuş içine yaşadıklarımızı gidiyor. Biz ardından sadece bakıyoruz.Ne bırak şu birkaç anıyı,ne dur biraz daha kal bir şeyler konuşsaydık diyebiliyoruz.Öylece bütün sözlerimiz söylenmeden kalıyor dilimizde.

“Bir yıl daha göz açıp kapayıncaya kadar geçti, gitti”
Sözü miras kalıp dilimize yapışıyor.Biz insanoğlu,her yıl böyle şaşar kalırız,zamanın hızına.Fakat her yeni yıl başlangıcında da “geçer mi ki” diye hayıflanırız. Oysa unuturuz,en hızlı geçen şey zamandır.Ve zaman, ömürdür.Ömür ise bir nefes kadar kısadır.
Ocak ayının içinden bakınca,Aralık ayı ne kadar uzak görünse de:“Her gelecek yakındır.” düsturuyla bu yılda bitecek,yaşlarımız adedince geçirdiğimiz eski ve yeni yıllara bir tanesi daha eklenecek.Ancak “Geçen yılı,sonraki yılına eşit olan zarardadır.” diyerek başlamalı bu yeni dediğimiz zamana.

YENİ yıla bunca insan ne kadar da coşkuyla koşar? Neden? Bir yıl daha yaşlanmaya bu acele niçin?
Savaşları,kıyımları,depremleri arkada mı bırakacaksınız? Yeni yıl bütün insanlık suçlarını arıtacak mı?

Bugün gazetelerde,dergilerde çoğunlukla,yeni yıla nasıl girdiler,diye bir bölüm bulunacaktır.Genellikle de güler yüzlü kısık gözlü bir takım görüntüler yer alacaktır bu sayfalarda.

Eski yılın son gecesi ile yeni yılın ilk gecesi arasındaki bağlantı/bağlantısızlık nedir?
İnanın ki hiç düşünmedim.
Gene de,insanoğlunun direncini bileyen umuttan da yoksun kalmayın,derim.
Geçen yıl yapamadıklarınızı düşünürseniz,yeni yılda yapacaklarınızın gerçekleşme hızı artar mı?
Bilge bir şair,'Eski arzular Yeni Yıl'da canlanır'diyor.

Yeni yılda bir gün sıkıntılarımızla,acılarımızla,kavgalarımızla,özlemlerimizle mütareke yapabilsek?
Ya tutkularımız...Yok, ona ara veremem.Hırsın,insanı yaşatan en önemli unsur olduğu kanısındayım.
Gelecek günün sevinciyle geçen günün bütün karamsar felsefesini unuturuz.
Zaralı Halil Söyler'in sözlerini yazdığı türkü, bugünün sevincine biraz hüzün katar. Oysa bu güzel türkü,bazen ruhuma çok sevdiğim yeni yılla özdeşleşen bir Viyana valsinden daha çok işler:

"Bu dağlar kömürdendir,
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Çırnağı demirdendir"

Ve insan en iyi bildiğini en zor yaşar…
“Çok bilen çok yanılır.” denir ve insan gelen her yılın sormadan,haber vermeden, fark ettirmeden gideceğini bildiği halde aynı hataya düşer.
“Zaman bize verilen sürenin tamamıdır.Zaman ne başka bir şeyle değiştirilebilir, ne tasarruf edilebilir,ne ödünç alınabilir,ne durdurulabilir,ne saklanabilir,ne geriye doğru işletilebilir.”

İnsanoğlunun bir türlü önüne geçemediği şeylerden biri "Ölüm" diğeri ise "Zaman!"
Zaman her zamanki gibi hızla akıp gidiyor.
Giderken bizlerden çok şeyler götürdüğü ise su götürmez bir gerçek.
Peki,zamanı engellemeniz elinizde olsaydı neler yapardınız?

Gözlerinizi bir saniyeliğine kapatıp geçmişi düşünün.Her birinizin aklından neler geçti değil mi?Daha dün ne yapıyordunuz?erdeydiniz? Hangi durumdaydınız?Kuşkusuz bu sorulara verdiğiniz cevaplar içerik olarak farklı olsa da değişmeyen tek gerçek var; geçip gitmiş olması.Ama bundan daha da önemli bir gerçek daha var ki; bu satırları okurken bile hala geçip gittiği.Ve engel olamadığınız.

Hayatından şu ya da bu şekilde memnun olmayanların bir nevi sığınak noktası oluyor yeni yıl. Ama şunu hesaba katmıyorlar nedense.
Her geçen yılda bir önceki yıla göre yeniydi.Her geçen yıldan sonra yeni yıla bu beklentilerle girmiştiniz.
Peki, ne değişti? Ya da ne değişmedi?

Değişen;Takvimde ki yılların sayısı.Değişmeyen ise;Sizsiniz! Düşünceleriniz.

Her yeni yıla yeni beklentiler içerisinde giren ama düşüncelerini ve hayata bakış açısını değiştirmediği için çok geçmeden yeni yılı da eskiten siz.

İnsan belli yaşlarda geçen yılı uğurlarken pür neşe oluyor.Yeni yıl geldi diye öyle bir seviniyor ki sormayın gitsin.
Benim yaşımda ise söylenebilen söz " Bir yıl daha geçti"
Yine de ne iyi ki;sağlıkla geçti.
Her ne ise; Gidenin arkasından konuşmaktansa,yeni gelenden bir şeyler dilemek daha akılcı.
2010 hepimize sağlık ve mutluluk getirsin.
2010 yaşanmakta olan son kriz yılı olsun.
İşlerimiz iyi olsun,evlerimiz neşe dolsun.
Ve 2010 hepimize,tüm Türkiye'mize kutlu olsun.

Usuldendir veya insanın doğasında var:Her takvim değişiminde insanlar bu değişimle umuda kapılırlar,yeni yılın olumlu gelişmeler getirmesini beklerler.Bu bence de insani ve güzel bir duygu.Umutsuzluk kimseye yaramaz,yaşamın anlamı kalmaz.Tüm olumsuzluklara karşın olumlu düşünmekten vazgeçmek doğru değil. Kötümserliğin inanın kimseye yararı yok.Fakat ülkemizde ve dünyada olan bitene bakınca doğrusu çok da iyimser olma nedeni bulamıyor insan.Yani iyimser olmak için hiçbir nedeni olmayanlar da var.

“Bu yıldan beklentilerin nedir?”sorusu da bildik sorular arasındadır.
Oysa yeni dediğimiz, eskinin bir gün sonrası.Bir gün içinde ne değişebilir ki? Sanki sabah güneş doğunca bambaşka bir şehirde,bambaşka bir yaşamın içinde gözlerimizi açacağız gibi,bir inançla uğurlanır eski yıl.Ancak ertesi gün yine aynı evde,aynı hayata uyanırız.Değişen hiçbir şey yoktur senenin adı dışında.
Tabi bütün kötü anılarımızı unutmak adına, umutlarımızı yenilemek adına,güzellikleri yâd edip daha iyilerini yaşamaya niyet etmek adına,beklentilerimizi bu yıla ertelemeliyiz.Ancak bir şartla ki; bunları yeni bir yılın değil,yine bizim yapacak olmamızı bilerek olmalı bu erteleme.Yoksa mutlu olmak,değişmek ve yenilenmek için dışarıdan bir şey beklemek ahmaklıktır.

Türk halkının yeni yıldan öncelikli beklentisi ülkemizi ve insanlarımızı yasa ve üzüntüye boğan terörün artık sona ermesi ve vatan evlatlarının kanının dökülmemesi. Ülkemizde son dönemde giderek artan siyasi gerilimin de yerini daha ılımlı tartışmalara bırakması herhalde halkımızın çok da umutlu olmamakla birlikte öncelikli beklentilerinden biri.Son günlerde neredeyse her kurum bir başka kurumla kavgalı hale geldi.Hele bir de yargı kısır tartışmaların içine girdiği için toplum olarak maneviyatımızın bozulması kaçınılmaz oldu.Yeni yılda umarım bu sıkıntılı ortamdan çıkarız.

Halkımızın yaşadığı ekonomik sıkıntıları unutturmaya dönük çeşitli senaryolarla yaratılan yapay gündemler,sağduyulu halkımız ve kamuoyunu yanıltamayacaktır. Gerçekleri örtmeye dönük hiç bir girişim başarıya ulaşamayacaktır.Cumhuriyete bağlı,ülkesine sahip çıkan vatanseverler,oynanmak istenen tüm oyunları boşa çıkaracaktır.Geçmişte tüm sorunlarını inanç ve kararlılıkla aşan Ulusumuzun Cumhuriyet felsefesine,kendisini var eden değerlere,çağdaşlaşma ve aydınlanma hedefine bağlı kalarak,mutlu yarınlara ulaşacağından kuşku duymuyorum.

Hayatım boyunca cevap vermeye zorluk çektiğim bir numaralı soru “Yeni yıldan beklentilerin nelerdir” sorusu oldu.Anında sus pus olurum.Düşünmeye başlarım sonra yahu neden bu soruya bir cevap veremiyorum.“Bu yıl yeni yıl dedikleri eskisinin bir gün sonrası bu arada ne değişecek ki acaba” diye.
Eskiden yeni yılı,eşiğinden geçince yaşanmış tüm mutluluklarımızı koruyan kötü anılarımızı unutturan bir gökkuşağı sanırdım.Sonra büyüyünce yeni yılın hiç de hayal ettiğim gibi olmadığını anladım.İlk büyük hayal kırıklığım bu olmuştu sanırım.O gündür bugündür yeni yıla küçük bir çocuk gibi küsüm.

Gene de her yeni yıla girerken küçük bir umut baloncuğu havalanır içimde acaba derim acaba?
Büyümenin en üzücü yanlarından birisi gerçeğe hep yakın yürümek ve bir sonraki adımı ona göre atmak zorunda kalmak sanırım.Bu yüzden hayallerimiz beklentilerimiz kuru renksiz kalıyor.
E hayatta hiç mi güzel şeyler olmuyor? Oluyor tabii ki.Elimizi tutan,yüreğimizi ısıtan,bakışlarımızı karşılıksız bırakmayan birileri varsa şanslıyız demektir.En azından onların belki de onların ayaklarımızı yerden kesecek hayalleri vardır.
Sakın hayalsiz kalmayın.
Dünya istediğiniz gibi dönsün.

Kendim için şunu söyleyebilirim;2009 benim için bu zamana kadar yaşadığım birçok seneden daha zor geçti.Ama bu sayede birçok şey öğrendim.Yaşam işçisi gibi çalışmak gerektiğini öğrendim.Kör oldum,uyudum ve büyüdüm.Sevildiğimi sandığım noktada başka gerçeklerden tokat yedim.En önemlisi ben bu sene,sevgilerin ve mutlulukların yanı sıra mutsuzlukların ve diğer kötü duygularımın da hakkını vermeyi öğrendim.Bütün duygularımla kucaklaştım.Hepsiyle iyi anlaştım.Hatalar yaptım. Üzdüm, üzüldüm.Pişman oldum.Sadece nefret edemedim.Bunun için çok haklı nedenlerim olmasına rağmen içimi bu pis duyguyla kirletmek istemedim.Nefret etmenin yerine gülebilirmiş insan,bunu öğrendim.Güldükçe canı yanmaktan vazgeçmezmiş,ama içi temiz kalabilirmiş insanın...
Nefret çare değil, tercihmiş.Nefret etmedim,edemedim...Güzel de oldu...

Öğrenmeye çalıştığım ama bir türlü anlayamadığım şeyler de oldu.Seviyorum diyerek ağlayan bir insanın arkasını dönüp gitmesine hiç bir anlam veremedim mesela… Sevgilerin dostlukların neden sınanması gerektiğini de anlayamadım.Ayrıca insanların sevmeye başlamak için ya şöyle olursa ya böyle olursa diye uzun uzun konuşmaya neden gerek duyduklarını da anlayamadım.Sevgi geldi mi tutamazsın ki zaten. Susamak gibi bir şeydir sevgi.Kendini ondan mahrum ettikçe dilin damağın kurur.

Şimdi siz düşünün bakalım...2009 size ne öğretti? Herkesin dilinde “2009 dokuz doğurttu,2010 on numara geçecek” cümlesi var.Umarım öyle olur. Hepinize sevgiden asla vazgeçmeyeceğiniz bir yıl dilerim.

Bu sene için son bir öneri: 2009 artık bitti.Dokuz doğurmamıza neden olan şeyleri de bu seneye hapsedip kapıları kilitleme zamanı şimdi.Yepyeni fırsatlar,mutluluklar ve on numara bir sene bizi bekliyor! Tabi mutsuzlukları da unutmayalım...Onlar olmadan,olmaz...

Ömürden akıp giden her yılın sonunda en olması gereken,kendimizi içsel duygularımızın yoğunluğuyla muhasebeye tabi tutmak.Bir yıl büyümüş olan yaşın içinde daha temkinli, daha olgun,daha akıllıca hareket etmek adına kararlar almak.
Zira büyümenin en güzel yanlarından biridir: gerçeğe hep yakın yürümek ve bir sonraki adımı ona göre atmak.
Keşke imkânımız olsa da alsak üç yüz altmış beş günü karşımıza, oturup bir çay bahçesinde,yıllardan demlenmiş bir çay söylesek ve dertleşsek her günü saniyesi saniyesine...

Hesaplaşsak,en güçlü savunmamızı hazırlasak bütün boş vermişliklerimize.“Geçmişe karşı sorumluluklarım var.” deyip aklanmak için,mücadele etsek kıran kırana.
Kim haklı! Kim haksız çıkar bilinmez ama.Birileri keşkelerle kalkacaksa masadan,bu biz oluruz mutlaka.
Bilmem bu yıl yaptınız mı muhasebenizi? Karşı karşıya olmasa da; hafızanızı temize çektiniz mi? Çıkardınız mı kârınızı zararınızı.Nerelerde hata yaptığınızı buldunuz mu? Sonra sözler verdiniz mi bir daha olmayacak diye kendinize? Eksik gördüklerinizi tamamlamak için girişimleriniz var mı?
Eğer bu soruların cevabı “hayır” ise o zaman hiç üzülmeyin senelerin geçip gitmesine... Zira senelerle işiniz yok sizin,isimlerinin değişmesi dışında...
Umut etmenizi,silkinmenizi engelleyen yaşanmışlıklarınız beyninizi kemirebilir.Ancak bütün olumsuzluklarla inat,içimizde bir umut baloncuğu olmalı her yılda havaya uçurduğumuz.Ne kadar karamsar olsak da; “Ya tutarsa?” misali,hayal kurmaktan vazgeçmemeliyiz.Eskiye veda ederken,eskitmeye başlamamalıyız yeni gelen günleri. Kararlarımız olmalı uygulamaya koyduğumuz,umutlarımız olmalı yenilediğimiz ve mutluluklarımız olmalı her sabah tazelediğimiz.

Unutulmamalıdır ki: “Dün gitmiş, onun yerini bugün almıştır.Bugün ise yarın,bir daha dönmemek üzere gitmiş olacaktır.”
Gelen gideni aratır denir ancak,aratmaması gereken bir yıl yaşamak olmalı duamız. Zira bu bizim elimizde.Giden yılın ardından her birimiz farklı yaşanmışlıklar takarız zamanın şeridine.Her birimizin bıraktığı anısı farklı farklıdır.Ancak bilinen en büyük gerçek şudur ki:Giden her gün ömrümüzden eksilip de gitmiştir.Ve bu yeni yılda ölüme bir yıl daha yaklaşmışızdır.Zaman saçlarımızı ağartıp,yaşlarımızı büyütüp, sevdiklerimizi elimizden alırken,yeni gelen yılda kim bilir belki bizi alıp gidecektir. Eskitirken yenilenmek olmalı mücadelemiz.
Güzel bakabilmek,güzel görebilmek, güzel duyabilmek,güzel yaşamak senelerin değil, bizim elimizde…

Her yeni yıl yeni umutlara gebedir bir önceki yıldan güzel olması dilenir her zaman…
Geçen yıl kimilerimiz için hayallerinin gerçekleştiği,kimilerimizinse hayallerine veda ettiği zamanlardır,yaşanılan…

Yinede yeni bir yıl herkes için aynı şekilde ayrı bir heyecan, anlam taşır...Yeni yıl yeni umutlar demektir...Bıkmadan istenir...Geçen yıl olmadı...Belki...Belki bu yıl benim yılım olacak kim bilir...İnsan vazgeçmez umudundan hayallerinden...Ve her yeni yılda yeni dileklerle başlar yılına...Kimi gerçekleşebilir,kimiyse olmayacak duadır...Bilir...Yinede dilemekten vazgeçmeden...Kimi aşk kimi iş kimi sağlık kimi piyango...v.s...insanoğlunun dilekleri umutları biter mi...her birini isterken nasılda umutludur bu yıl belki belki derken...
Benim dileğimse bu yıl güzelliklerin yılı olsun her baktığımız yerde dostluk kardeşlik sevgi görelim hissedelim...2010 dostluk kardeşlik ülkemiz ve dünyamız için barış sevgi güzellikler yılı olsun diliyorum...Her güzellik sevgiyle oluşur her kötü ise sevgisizlikten doğar...Sevgiyle kötülüklerin yok olmasıdır umut dolu yüreğimdeki dileğim...

Öncelikle şuna karar vermelisiniz; Yeni yıl yeni hayat getirir mi? Yoksa yeni bir hayatı yeni yılda siz mi kurarsınız?

Eğer yeni bir hayata kararlıysanız bu içinizden gelmeli ve sonuçlarına katlanarak sonuca gitmek için çalışmalısınız.Sonuçta kimse sizin için yeni bir hayat kurmayacaktır.
Yeni yılda yaşamak istediğiniz hayatla eski ‘’yeni’’ yıllarınızdaki yaşadığınız hayat arasında büyük uçurumlar varsa bunu daha çok düşünmelisiniz.
Bu farkı nasıl kapatabilirsiniz?Kapatmak için neler yapmanız gerekiyor?Eğer sizde içinde bulunduğu hayattan memnun olmayan kesimdeyseniz ve yeni yıldan büyük beklentileriniz varsa bir an önce karar vermelisiniz.

Karar vermek için cevaplamanız gereken bazı kritik sorular var;

‘’İçinde bulunduğum durumdan memnun muyum?Değilsem bunun sebepleri ne olabilir? Şuan bulunduğum yer hayatta istediğim yer mi?Yoksa dalgalarda sürüklenen bir çalı parçası gibi hayatta karşılaştığım fırtınalar beni buraya mı savurdu?

Hak ettiğim bir hayatı mı yaşıyorum?Yoksa hayatın bana sunduklarıyla mı yetiniyorum?Peki,yetinmek zorunda mıyım?Hak ettiğim hayatı yaşamak için neler yapabilirim? ‘’

Neler yapabileceğinizin farkında mısınız?Kendinizi tanıyor musunuz?

Kendinizi hiç sorguladınız mı?Kimsiniz?Nesiniz?Hayattaki amacınız ne?Çevrenizdeki insanlar sizi nasıl tanıyor?Çevrenizdeki insanları mutlu etmek için onlara ne veriyorsunuz?Hayatta değer verdiğiniz evrensel değerleriniz var mı?Varsa bu değerler neler?Para?Kariyer?İyi bir iş?Güzel bir aile?Ya da daha fazlası?

Peki,bu soruları sorarken şunları hiç düşündünüz mü?Dünyada şuan milyonlarca aç insan var.Bırakın dünyayı yanı başımızda sokaklarda yatan çöplerden ekmek toplayan hatta yemeden evdeki günlerdir aç bekleyen çocuklarına götüren anneler var!

Kışın şu soğuk günlerinde başını sokacak bir barakası bile olmayan bizim bile dışarıya baktığımızda içimiz ürperirken dışarılarda sabahlamaya çalışan insanlarımız var. Çocuklarımız var!

Ne oldu?Bir anda hayata bakış açınız ve sizin için olmazsa olmaz değerleriniz yerini bambaşka duygulara bıraktı değil mi?

O halde aslında hayatta çokta şikâyet edilecek bir durumda olmadığınızı da anlamışsınızdır.
Maddi durumunuz çok iyi olmayabilir.İşinizde ya da gündelik hayatta aşmanız gereken sorunlar da olabilir.Ama her ne olursa olsun bu sizin kendi gerçeğinizi değiştirmemeli.
Hayatınızı ve hayata bakış açınızı değiştirmek için yeni yılı beklemeyin.Hemen karar verin ve harekete geçin.Yarın sizin için yeni bir hayata başlangıç olsun.

Ve öyle bir başlangıç yapın ki; Her yeni güne başlarken içinde bulunduğunuz duruma ve elinizdekilere şükrederek!

Dün gece başınızı kaldırıp ve gökyüzüne baktınız mı?Baktı iseniz görmüşsünüzdür. Dolunay,bu seneyle birlikte tamamlandı...Yani 2010 yılına “Yeni ay” ile başlıyoruz. Bu taptaze yepyeni bir başlangıç demektir.Bu fırsatı kaçırmayın.Doğanın size verdiği mesajları es geçmeyin diyerek yazımı noktalıyorum.Yeni yılınız kutlu olsun,iyi seneler, mutlu yıllar,sevdiklerinizle,sevenlerinizle.

Sevgiler...Saygılar...





28 Aralık 2009 Pazartesi

Eski Yıla güle güle,yeni bir Yıla merhaba derken..





Yılın son zamanları geldi işte.Ben bu anlarda daha bir hüzünlü olurum.Belki ömrümden bir yıl daha gitti diye.Belki de bir yıl daha yaşlandım diye.
Nasıl geçti koskoca bir yıl?
Nasıl geçiyor yıllar?
Bazen çok uzun, bazen de çok kısa.

Hayattan bir yıl daha gönderiyoruz geri dönmezliğe, sonsuzluğun o büyük ambarına atıyoruz bir yılı.Zamanın akışına dur demek hiçbirimizin başarabileceği bir durum değil, ama zamanı yaşamak elimizde.Zaten geçmiş geri gelmiyor,gelecek belirsiz, sadece an var,ne geçmiş,ne gelecek.

Geriye dönüp baktığım zaman ya yaşadığım büyük mutsuzluklar ya da yaşadığım en keyifli zamanlar aklıma geliyor.Arada kalanlar ise unutulmaya mahkûm gibi.

Ne çok şeyi öğretti bana geçen yıllar.

Birçok şeyi yanlış, eksik, hatalı yaparak en çetin kışları yaşarken bile bana baharların küsmediğini öğrendim.Bu nedenle de her üzüntünün arkasından sevincin geldiğini bilerek beklemenin,sabretmenin kıymetini öğrendim.
Gün geldi kendi kabuğuma çekildim.Çevremden uzaklaşarak kendime ayna tutmaya çalıştım. Bu serüveni yaşarken yalnız kaldım.Böylece yalnızlığın değerini ve çeşitlerini öğrendim.

Sevdiklerime sıkı sıkıya bağlı kalamadım çoğu zaman.Bağlı olmak,bağımlı olmaktan daha sağlıklı diye düşündüm.Çevremde sevilme ihtiyacıyla yanıp tutuşan gönüllere köprü olamadım.Sevilmenin değil belki ama sevebilmenin gücünü öğrendim.

En önemlisi de;
Ben geçen her yıla teşekkür etmeyi öğrendim.
Öğrenecek daha çok şeyim olduğunu hissettirdiği için,umutlarımı da yanıma katarak, var gücümle yeni yıla Hoş geldin,İyi ki geldin diyebilmeyi öğrendim.

21. yüzyılın ilk on yılı bitmek üzere,on yıl o kadar önemli ki,hem insan hem de toplum yaşamında.

Bugüne döndüğümüzde,hızla ve kaydıraktan kayar gibi geçen zamanın neler sakladığını,yok ettiğini görünce ürperiyorum.Günlük hayatımız içerisinde on yıl önce, cep telefonları bu kadar yaygın olarak yoktu,ADSL yoktu,kablolu TV yoktu,ama bugün bunlarla doğduğumuzdan beri hayatımızın içerisindeymiş gibi yaşıyoruz. Ömrünün sadece beşte birinde cep telefonu kullanan bizler,benim yaşımdakiler,“cep telefonu yokken ne yapıyor muşuz” muhabbetlerine giriyorlar. Ki bizler evlere telefon bağlatmak için en az on sene beklenilmesine tanık olmuş bir nesiliz.

Kitap okuma yazmasından, bilgi sayar okuma yazmasına geçiliyor yavaş yavaş.Belki yirmi yıl sonra dünyada kâğıt kullanımı iyice azalacak,sıfıra bile inebilir.Öğrenme ve iletişim hızından yoksun geri kalmış ülkelerde, insanlar arasındaki farklar daha da açılacak.Bunların şimdiden düşünülüp ülkelerin orta ve uzun vadeli planlarını teknolojik gelişimin hızına göre yapmaları gerekmektedir.

Aksi takdirde ulus içi farklar kadar,uluslar arası farklar da kapanmaz hale gelebilir.
1900 lü yılların başında,dünyada 20 devlet varken,1900 lü yılların sonunda bu sayı iki yüzün üzerine çıkıyor ve söylenen bu yüz yılın sonunda devlet sayısının 2000 olacağı.Bu konuşulmaya başlanmışsa,hiç kimsenin kafasını kuma gömmemesi ve geleceği planlaması lazımdır.

Biz ülkemizin bu yüzyılın ve gelecek diğer yüzyılların sonunda da bu sınırlar içerisinde yekpare kalmasını isteyenlerdeniz.Tarihi önümüze sürekli övünme vesilesi olarak getirenlerin geçmişi iyi okuması ve geleceği çok iyi planlaması gerekir.

Zaman hem insanlar,hem de toplumlar için hızla akıp gidiyor,geç kalınmışlıklar, yapılamayanların ya da yapılanların pişmanlıkları fayda etmiyor.İnancınız ne olursa olsun,hayatın insan uğruna ve insanlık uğruna harcanmayan kısımları yaşanmamış kısımlarıdır.

Ve tarihin yazıldığı altı bin yıldan bu yana, insanlığın ve insanların davranışlarında, temelde,çok büyük değişiklikler olmadığını görüyoruz.Eğer bu değişiklikler olsaydı, psikoloji deneysel,bir bilim olmaktan çıkardı,demek ki insanlar hep aynı ki,Pavlov’un deneyleri,terörizasyon manipülasyon her zaman mümkün olabiliyor.

2009 yılı da bitiyor,dünya ve insanlık daha nice binlerce yılın geçtiğini görecektir, siz ister miydiniz bilmiyorum,ama ben geleceği de görmeyi çok isterdim,dünyanın sonuna kadar ne olacağını izlemek isterdim,fiziğin meçhul olan, paralel evrenler,ışık hızına yakın seyahatler,quarklar aleminin keşfedildiği günleri görmek isterdim.Bu kadar kısa bir yaşam aralığına hapis olup,sonra bizim güneş sistemimizin Samanyolu gökadasında bir nokta olduğunu,Samanyolu gökadasının da evrende bir zerre kadar olduğunu bilerek,var oluşu düşünmek ne kadar yetersiz geliyor insana.Bana ve düşünen herkese.

Henüz insanlık,evrenin sebebini bilmeden,evrenin sunduğu yasaların keşfi aşamasında, daha çok ama çok başındayız işin.Açıklanacak o kadar çok şey var ki.

Yeni yılda, evreni uzayı bırakıp,yaşadığımız dünyaya baktığımızda,Afrika’nın büyük bir kısmının aç olduğunu,Irak’ta binlerce insanın öldüğünü,ülkemde işsizliğin alabildiğine arttığını,görmek çok acı,bir yandan alabildiğine gelişmiş teknolojiler,bir yanda teknolojilerin ulaşıp derdine çare bulamadığı insanlar.

Oysa yeni yılda herkes bir umudun sevincini sıcaklığını yaşamak ister,bu nedenle eski yılın kötülükleri alıp götüreceğine ve yeni yılın iyilikleri getireceğine inanmak ister. Bu inançla eski yılı uğurlayıp yeni yıla girerken eğlenmek ister. Bu eğlenceye limon suyu sıkmamak lazım,dünya hallerini öne sürüp,hatta adetlerin gâvur âdeti falan olduğunu söyleyip.

Bakın ne güzel yılbaşı ağaçları süslüyor halkımız, neydi o bazı belediyelerin yılbaşlarını sabote etmeleri.Bırakın,vatandaş keyif yapmak istiyorsa yapsın.Bazı gereksiz gerekçelerle insanları kasmamak lazım.

2010 yılında yine hep beraber olalım.Mutlu olun,sağlıklı olun,sevdiklerinizle olun. Karşıya geçerken,geçemeyen birinin elinden tutun.

Şu birkaç dize ve son satırlarla gönül denizimizdeki fırtınalardan,sahile vuran sevda kırıntılarından,mısra mısra dökülen satırlarımla 2009 yılının bu son yazısını noktalayayım…ve 2010 yılında yeniden buluşmak,yazışmak dileğiyle diyeyim…

Zaman sürükleniyor
Zaman mı sürüklüyor
Ardında bunca yaşanmamışlıkları
Ve yaşanılmış sanılmışlıkları
Gölgemiz mi zaman
Kendimiz mi?
Yoksa hiçbir şey mi?
Bir yanılsama
Bir ağdalı muhabbet gecesinde tükettiğimiz kadehler mi uyandığımızda pişman olduğumuz, kör olası baş ağrılarında lanet yağdırdığımız sigara dumanı mı, ciğerlerimizde zeybek oynayan

Zaman
O yanımızda doya doya durmasını istediğimiz
O cilveli oynak sevgilimiz
Bize yar olmayan
Herkesle fingir fingir
O cinsiyetsiz, travesti, lezbiyen
O bir zampara erkek, kadınları tüketen
Ve bir güzel fahişe, saçlarımızı ağartan
Koynumuzda sahip olamadığımız
Her yılbaşında ayakları dibine binlerce şampanya patlattığımız

Zaman sürükleniyor
Zaman mı sürüklüyor
Boynumuza geçirdiği bir iple,ya da bir fotoğraf resminde iç geçirerek seyrettiğimiz anların özlemiyle yakarak yüreklerimizi yaşanmış akşamlarda, alay edercesine gülümserken arkamızdan.

Merhaba yeni yıl
Senin de söyleyeceklerin vardır göreceğiz bakalım
Neler koyacaksın soframıza göreceğiz
Ve ne koyacaksan belli ki onu yiyeceğiz

Hoş geldin Yeni Yıl;
Türkiye için umutlu,bereketli,2009’de yaşanan tüm olumsuzlukların tersinin yaşanacağı bir yıl olmasını,sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği,hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle.2010 yılı size sağlık,mutluluk,başarı ve bol kazanç getirsin! Neşe dolu bir yıl geçirin!
Nice Yıllara…

Dostlarıma,arkadaşlarıma,akrabalarıma,büyülerime,küçüklerime,sevdiklerime, sevenlerime…
Selam ve sevgilerimle…





26 Aralık 2009 Cumartesi

Mavi mavi sevdim seni...



Bir tek seyi unutma
seni sevdim ben
kalbim simdi bir sokak çocuğu
kelebekleri göç etti gönlümün
ıssızlaştı hayat sanki
sanki sabahı eksik şiirlerimin
sanki gecesi hep kanayan bir yara
ve sanki artik hep kanayacak
ağlanacak bir askın kıyısına vurduysa gözlerim
çare yok ağlayacak

Bir tek şeyi unutma
seni sevdim ben
kapıları kendime ben açamadım
ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
ter içinde takvimler
istasyon öksüzlüğünde gözyaşım
düsünüyorumda sen gideli ne çok yalnızım
sarmaşık askın sarısında kaldım, sarılamadım
savunamadım seni kimselere
anlatamadım seni kimselere
kimsesiz kaldım
en çok da sensin

Bir tek şeyi unutma
seni sevdim ben
sana uyumak
sana uyanmaktı hayat
sıratını geçtim yasarken, korkmadan
korkumu geçtim cesarete ihanetle
berduş bir, yalan masumiyeti öptüm bile bile
tek sen gitme diye
sonbahar oldum, yaprak yaprak
ağaç oldum köklerimi unutarak
tesellisiz bir geceye fırlatıldım
kalbimi dar bi kafese kapatarak
içimde bir kanarya
hiç susmadan ağlayacak

Bir tek şeyi unutma
seni sevdim ben
yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
beyazında aklandım bulutunun
mavi mavi sevdim seni
içim kan ağlayarak

Bir tek şeyi unutma
seni sevdim ben
anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim
bu gün sardunyalarım da açmadı
belki de küskün renklere
ellerimde ibadet gibi yasadıklarım
ellerimde günah gibi yasayamadıklarım
sensiz soluyorum anlayacağın
mavi mavi ölüyorum
duyuyor musun?
orda mısın
varmısın
yokmusun?
Bir tek şeyi unutma
seni sevdim ben
yanarak
yıkılarak
aklıma her geldiğinde AGLAYARAK...




12.10.2007
Ö.S.KURŞUN


20 Aralık 2009 Pazar

Bir heves değildi ki,..




http://kursunsabriomer.blogspot.com/

Bir heves değildi ki,
Seni çok sevmiştim can! ..
Yokluğunda her gece,sarılırken isyanlarıma..
Örterken yorgan misali,
Üzerime hasreti..

Yüreğim üşürken ayazda kalmış gibi..
Seslenememek sana,sarılamamak..
Gel diyememek tüketti be can! ..

Kıskanıyorum artık tüm kavuşmaları..
Hele dalgalar vurunca sahile hırçın,coşkulu..
Çakıl taşlarının çığlık çığlığa sarılmaları yok mu?
Ay ışığının denizin üzerine serilişini..
Nazlı kıpırtılarını yakamozların

Gecenin güne kavuşmasını bekliyorum..
Aynada göremediğim cismimin,
Hiç olmazsa gölgesini göreyim diye

Güneş tepemde arıyorum..
Gölgem bile sen...

Hele şu hastalık yok mu?
Ağrılarım sanki daha acımasız sensiz..
Onlar yaksa da canımı,
Bir iğne ile nefes alırım iki günlüğüne..
Ya yokluğun?

Söyle! ..
Seninle olmanın, bana gelmenin
Eder'i ne?
Ya çaresi?
Eğer bir ömürse seninle bir günlüğüne,
Veririm be can! ..
Gözümü kırpmadan..

Sensiz yaşamak niye?





18 Aralık 2009 Cuma

Sen gitmiştin bir daha dönmeyecektin...




http://kursunsabriomer.blogspot.com/Uykusuz gecelerin sarhoşluğu ile yürürken bomboş sokaklarda;
Yine sessizliğin çığlıkları sardı dört tarafımı..
Ve sensizliğin kuytu köşelerinde dalarken hayallere;
yalnızlığının tenhasında içtim son sigaramı...
Bu kaçıncı ayıydı gidişini,bu kaçıncı yılıydı dönmeyişinin..
Ve şafak hüzünle sökerken yeni güne,
bu kaçıncı sabahıydı uykusuz uyanışımın..

Sensizlik nedir bilirmisin sen...
Uçurumlardan düşen bir insanın haykırışı;
mızrak yemiş bir aslanın feryatları anlatamaz sensizliğin acılarını..
Öfkem yine yenik düşmüştü duygulara;
ve beni terk edişine duyduğum nefret tükenmişti damla damla.
Ama sen hala dönmemiştin.


Hala gözlerim yollardaydı;
uzaklara dalıyordu hüzünle, gördüğü her karartıda seni arıyordu yaşlı gözler.
Ve yaralı kalbim çarptığı sürece yeryüzünde,
yalnız seni sevip senin için çarpacağına ant içmişti bir kere.
Umutlar bir bir tükenirken yorgun bedenimde,
gönül kabul etmiyordu aklın kabul ettiği şeyi;
SEN GİTMİŞTİN ve BİRDAHA DÖNMEYECEKTİN..http://kursunsabriomer.blogspot.com/




12 Aralık 2009 Cumartesi

Bir " Umut " Yalnızlığı Sadece...







“ Cümleleri yine sana yordum…Kabul eyle..”

Ağlama sakın / Yıkılırım…

Sakın bir damla gözyaşı dökme kirpiklerinden. Yıkılır ölüme kurduğum barikatlar. Bağlanır dilim. Sakın akmasın yüreğin ayakuçlarına. Sarılır dudaklarım senden önce saklambaç oynadığım gecelere. Susuzluğuma bakıp da sakın nehirleri giyinme üzerine... Tel tel kızarmasın gözbebeklerin. Sancılanır yine umutla sardığın yamalarım… Kapanır kepenkler. Nice aynalar kırılır yüreğimin sahnelerinde… Ağlama diyorum sana. Bulutlara özenip sağanak halinde yağma üzerime... Bıçağın en keskin yüzü ol da saplan böğrüme. Ama kızarmasın gönül bahçem. Ellerimizle ektiğimiz ve gülüşlerimizle yeşerttiğimiz “ umut “ sahifesi ıslanmasın… Yetim kalan serçeler üşümesin ıslak kirpiklerinde. Gülümsemene alışmış gökyüzü yine kara bulutlara rehin düşmesin… Ağlama… Düşerim… Yalpalarım ağlayışların sessiz çığlıklarında. Biliyorum hayata rehin bir mültecisin kendi yüreğinde. Yangınlara verdin tüm defterleri. Elinde sadece birkaç umut yaprağı ve de yorgunluktan muzdarip ben… Aldırma sen… Her şeye inat bana dik durmayı sen öğretmiştin. Şimdi sıra sende… Bu zamana kadar akıttığın her gözyaşına bir gülü feda ettim. Sakın ağlama ne olur. Sen ağladıkça yüreğimden bir parçayı koparıyorum… Kopardıkça kaybediyorum. Kaybettikçe ölüyorum. Sorma neden diye. Sen sicim sicim yağdıkça üzerime… Ben yavaş yavaş ölüyorum…

Korkma sakın / Yanında ben varım…

Ben seni bir kelebeğin en narin dalında büyüttüm. Dünya’ya gözlerini yeni açmış bir bebeğin narinliğinde sakladım seni… Biliyorum dönsen karanlığın ayak dibi, yürüsen bir adım sonrası uçurum. Kal öylece... Çıkar kendini kuyulardan. Yetmedi mi kendinle savaşın? Yetmedi mi kendine zalimce saldırışın? Korkularınla savaşmaktansa ölmek çare ise vur kendini. Ama önce beni çiğnemelisin… Yılgın olabilirsin hayatın isimsiz ihtilallerinde… Her buluttan bir hüzün çalmış olabilirsin… Bu kadar çaresiz, bu kadar dirayetsiz olamazsın. Eğer benim sevdiğim isen bu kadar pes edemezsin. Bırak üzerine yürüsün hayat. Bırak üstüne çullansın acılar… Sığın bir nefeslik Cennetime. Sokul bir umut türküsüne..Korkun ölüm ise; dudaklarımda saklı son nefesin. Korkma kendinden. Korkma bizden… Biliyorum uçsuz bucaksız düşüncelerdesin. Diptesin. En derinde… Yetmedi mi kendini ipsiz uçurumlara saldığın? Yetmedi mi korkularına inat kendini “ kendi “ yüreğine astığın? Kendime yarım cümlelik adam dediğimde bana delice kızan “ sen “şimdi korkulara yenik düşen yüreğine çift sözün yok mu? Bırak korkular çerçevelesin etrafını. Eğme başını diyorum eğme. Bitâp düşsen de gece yarısı korkularından gözlerimde yeşeren hayatla umutlan sen..Sokul çatısı olmayan evimizin sıcaklığına..Yoksa sen korktukça tükenirim. Tüketirim bendeki beni...Bir serçeye özenirim yüzüm..Bir namlunun sıcaklığına kanar çocukluğum. Kaybolurum… Yok olurum… Tutuklu kalırım kalemin sızlayan dibinde. Akmaz sözlerim dilimin ucundan..Düşerim. Düştüğüm yer senin korkuların olmasın sakın…Gözlerini kapama sakın…Korkularında bir martı can verir...Bir de ben..Sabırsızımdır bilirim. Ya ben senden önce korkularına yenik düşersem… Ya ben ölümü mavzere hediye eylersem... Sığınacak bir yer olarak karanlığı belleme. Diren ve savaş. Kendin için savaşacak takat bulamıyorsan bari “ umut “ için savaş... Hadi bu gece uykusuzluğu sil at gözlerinden... Korkularına inat sen sevmeye devam et… Yoksa… Yoksa… Gözlerimdeki gökkuşaklarını bir bir sererim sabırsız toprağa…

Susma sakın / Her cümlende ben nefes alırım…

Göremezsen de gözlerimdeki kanatsız kelebekleri, sen cümleler kur bana dair. Yorgunluğuma, uykulardan arındırılmamış sevdama aldırmadan sen anlat beni. Bırak beni anlatmaya çalışırken katili ol alfabesin. Titresin dudakların adımı anınca. Ama sakın susma. Susarsan kefen olur nefesin. Bilmediğim okyanuslar çatlamış dudaklarıma el sürer. Sen sustukça kirlenirim çelimsiz duraklarda. Ve bilirsin suskunluğun kirini ancak ölüm paklar… Biliyorum mevsimlerden sonbahardasın… Dalların solmakta yine. Yine acılar yüreğinde başrolde. Gel etme. Diline kepenkler vurulsa da sen giyme susuzluğu… Bizim, benim sana ihtiyacımız var… Susarsan tek bir kum tanesi akmaz zaman zulasından. Dibe vurur köklerim… Bilirsin ben yüzme bilmem… Boğulurum sessizliğin kör derinliğinde… Eririm. Çözülürüm yavaş yavaş. Esirgeme beni dudaklarından… Olur, olmadık an ismimi. Her bir cümlene katmasan da her gülüşünde sayıkla bendeki “ seni “. Susma, karanfiller örtmesin üzerimi… Kıyısız kalmasın bendeki öznelerin. Susma, içimdeki dilenci kanamasın. Rehin düşmesin mürekkebim bozkır toprağına. Susma ne olur. Kopmasın sende saklı kıyametim..Biliyorum attığın her adım sonrası yangın yeri…Köşe başları tutulmuş..Eller tetikte. Her kelimende bir ölüm saklı... Ama sen konuş beni. Bedeli ne olursa olsun sen sadeliğimi kelimelerinle zenginleştir. Yeni anlamlar yükle sevdamın yalınlığına. Dudaklarındaki en değerli hazine olan nefesine kat. Öznesizliğim yeniden kanamasın… Sakın susma…

Etrafta bir yalnızlık kokusu…
Kuyularda Yusuf susturulmuş…
Köşe başları ise tutulmuş…
Korkular revaçta.
Başrollerde ise ölüm…
Ve mevsim sonbahar…
Ve gözlerden akan,
Bir “ umut “ yalnızlığı…
Hem de sicim sicim…

Doğrul eğildiğin yerden..
Kopar at serçe ıslaklığı kirpiklerinden…
Adının sadeliğinde yaşa sadece.
Sana reva görülen acıya inat,
Sen şükret Eyyubvari…
Bu kadar kolay olmamalı pes etmek?
Bu kadar zor olmamalı direnmek?
Alnının ortasına dayansa namluyu hayat,
Bu kadar suskun olmamalı ölmek?


Pes ediyorsan,
Namlu hazır…

Yenilgiyi kabul ediyorsan,
Mezar hazır…

Hayatı değil de,
Uykusuzluğu istiyorsan
Ölüm hazır…

Ama tek bir şartla…
Önce beni öldür…


“ Kazandığım her şeyi senden bildim ben…
Varsın ölüm sen diye gelsin kapıma…”




Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN