sabahları yağmur düşerdi yollaraben düşerdim yağmur damlalarına,bir başka hoşluk içimde
tanıyan tanırdı,tanımayan tanımazdıbir dokundular mı bir dahası olmazdıkaçardım ya ben,ya kaçarlardı benden
bir günah koşardı peşimden
korkardım...Çok eskidendi sanki şiraze.Bundan kırk asır mı öncedeydi,yoksa bin asır mı geride yaşandı bitti.Hiç bilmiyorum,bilemiyorum.Birbirine giriyor yaşanmışların tümü.Çözemiyorum düğümlerini, çetrefilleşen dönemleri ayıramıyorum birbirinden.Beceremiyorum şiraze.Yaşandı bitti’ler hep öyle kenetlenmiş duruyorlar sayfaların üzerinde.Belli ki istemiyorlar dokunulmayı,belli ki onlar da küsmüşler birşeylere,belli ki terkedildikleri yerde kalmak arzuları şiraze.Ben de anlıyorum ki birileri hep küsüyor.Birileri hep kızıyor.Birileri hep çekiliyor hayatımdan.
Her şeyi kaybediyoruz şiraze.Sen beni,ben seni... her şeyimizi zamanın “geçmiş” safına bırakıyoruz.Kimileri eskiyor şiraze.Kimiler yitiyor şiraze.Kimileri kayboluyor şiraze.Ne kadar da üzülsek,ne kadar da dövünsek,ne kadar da devirsek yüzümüzü... eskiyen,yiten,kaybolan gelmiyor şiraze.Boynumdaki fular uçuyor rüzgara kapılıp.Bir acip bakıyorum uçuşuna,nasıl böyle deli divane.Rüzgara aşık olmak zordur şiraze. Bilir misin rüzgar acıtır hep.Ne hızına yetişir sevdalı,ne dokunabilir tenine,ne görür güzelliğini,ne de aşk cümleleri duyar dilinden.Bir deli hırçınlıktır onunkisi şiraze,eser geçer.Sevdalı kanatlanır ardısıra.Rüzgar umursamaz,rüzgar dönüp bakmaz şiraze.Hep haşin,vurur yerden yere,yetmez alır yerinden yurdundan fırlatır uzak ve alakasız yerlere,yetmez savurur da savurur.Şiraze ben rüzgarın girdabında,ıslıkları kulağımda,içimde o titreten hep üşüten soğuğu,durmak nedir bilmez yorgunluktayım. | Yağmur da yağıyor üstelik. Eskimeyen bir fistan üzerimde,az kala sona döküyor çizgilerini. Bir çilek en kırmızı haliyle yanaşıp,“ye beni” diyor. “Ben çilek severim.” Elimi uzatıyorum tutayım diye. Avucuma düşer düşmez yakıyor elimi. Bir çığlık bırakıyorum havaya, karşımda asılı kalıyor. Çığlık çığlık bağırıyor,çığlık çığlık bağırıyor;kulaklarım acıyor, içim bulanıyor. Avucumda kalan bir çilek acısı,bir de karşımda çığlıklarım;yağmur da yağıyor üstelik. Eskimeyen fistanım en çizgisiz haliyle,üzerimde. Bir delinin arta kalan yanıyım şiraze. Bir delinin en deli haliyim. Neredesin şiraze?
Şiraze sen arayıp bulamadığım,şiraze sen sesini duyamadığım;şiraze sen en uzağım,en yakınım,en telaşım,bir de en aşkım.Yağmur da yağıyor üstelik. Aşk bu anlatılmıyor işte.Yaşansa farkına varılmıyor,bulunsa tanınmıyor,yakalansa hemen kaçıyor,ben“mor”desem yeşil çıkıyor.Yeşil de aşk’a bence şiraze hiç yakışmıyor. Üstelik yağmur da yağıyor.Islak bütün yeni çiçeklenmiş ağaçlar.Islak bütün şemsiyesi olanlar.Islak bütün şarkılar.Islak şiraze.Bir ıslandım mı bitiyor,ne acı ki uçamıyorum şiraze.
Sen beni bırak şiraze,nasılsa ben hep seninleyim...
ŞİRAZE
(a)
Sen Anadolu'nun yangın yeri çocuğu!.. Kanadı kırık bir zeytin dalı... Ben Doğu Karadeniz'in yüreği avuçlarında kızı!.. Demli bir çay buğusu... İki ayrı kıtada yaşarız hem sızı hem sevdamızı... Yağmurludur benim memleketim... Ondandır yüreğimin sırılsıklam oluşu... Ondandır her daim hayallerimin su sızdırıyor oluşu...
Sen puslu bir kentin yoldaşı... Ben denizi hırçın bir kentin limansız martısı... Kanadı kırık zeytin dalı!.. Demli bir çay tavşan kanı!.. Bizimkisi gri bir resme yağan kar taneleriyle demli bir çayın aşk öyküsü... Bil ki bu kentin dağına taşına haykırdım adını... Çivit mavisi denizine,asi gülüşlü yeşiline!.. Mısır püskülü karayeline ve parçalanarak akan derelerine ezberlettim adını... İlikledim adını bir madalya gibi kimsesizliğimin lacivert göğüne...
Sen akasya kokulu sokakların gri izdüşümü!.. Ben bolca Milliyetçilik oynanan sokakların kızı!.. Düşer omuzlarımdan aşağıya bir şal gibi Karadeniz rüzgarı... Dalgalar hırçın notalarla döver yüreğimin kayalıklarını... Vargit çiçeklerinden çelenkler örerim yüreğine... Ve sana kırık cümlelerden mektuplar yazar!.. Bütün kelimeleri diz çöktürürüm önünde... Heybemde adına adanmış nasırlı şiirler... Yaralı kırlangıç çığlıkları... Ve dilek tutmaya elverişsiz yıldızlar... Anadolu olurum!.. Karışırım çatlamış dudaklarının egzotik coğrafyasına...
Bilesin sevgili!.. Şimdilerde kültürü yok olan bir memleketin çaresizliğine büründü bakışlarım... Ve uysallaştırdım ayrılığa yürüyen bütün rahvan atları... Bilesin sevgili!.. Bu kent çaldı sana biriktirdiğim aşk şarkılarının mitolojik notalarını... Biraz sahra... Biraz kedi... Biraz Leyla... Yüzüm solgun gülüşler mezopotamyası...
Biz seninle sınırları çizilmemiş bir ülkenin iki yorgun savaşçısı... Acı yüklü sevdaların birer neferiyiz sadece... Pusulamız kırık... Haritamız yırtık... Geçmeye ne bir köprü kurabildik, ne de bir duvar örebildik... Hissemize düşen biraz ayrılık, biraz da yalnızlık... Biz seninle sadece örselenmiş iki kentin iki yürek işgali olabildik... Yeniden savaşmak... Yeniden aşkı uzağımıza düşürebilmek için... Bir yayla hanında mola vermekten öteye geçemedik!. Sen Anadolu'nun yangın yeri çocuğu!.. Kutsal ışıklara hasret bir dağ mabedi... Ben Doğu Karadeniz'in yüreği avuçlarında kızı!.. Fersiz sokak lambalarının asi yıldızı... Nefesinle nefesime sevdanın mistik dağlarını çizmedikçe dize gelmeyeceğim biline!..
Doğu Karadeniz'in yüreği avuçlarında kızına selamlarımla :)
"Dilime dolanmış adınla başlıyorum sonu gelmez satırların en başına..."
Sana dair harflerim,kalemimden akan mürekkebe bulaştı yine Silinmez bir daha ak sayfanın silüetinden…
Yazdığım her bir satır,keşkelerin dudağıma hapsolduğu buruk bir tebessüm suratıma çarpıyor senden yansıyanlarla... Acıtıyor canımı,sızısı yakıyor genzimi,ağlamaklı oluyor gözlerim,yaşlar inat ediyor yanaklarımdan süzelmek için…
İlk defa pişmanlık duyuyorum oysaki… Ve ilk defa kelimelerimin peşinden kalemimi isteyerek koşturuyorum...
"Belki bir anda,bir virgülde veya ucu açık kalmış cümlemin sonundaki üç noktada seni yakalar umuduyla..." İkimiz için yazılmış senaryoda iki acemi aşığın üstlendiği rolün altında ezildik... Yanlış zamanlarda,yanlış yerlerde repliklerimiz ezberimizi bozdu.. Rolümüzü yanlış oynadık... Perde acımasızca kapandı yüzümüze,bir daha açılmamak üzere... Üzerimize yıkılan dekorun altında kaldık… Harab oldu duygular, ezildi umutlar,kırıldı can... Ve can kırıkları batmaya başladı en can alıcı yerlere… Kanıyor… Kanatıyor… Kan ağlıyor... "Bir zamanlar canımın attığı "sen", canımı yakıyor artık.." Ya yakmalı senin için biriktirdiğim tüm harflerimi... Ya da yazmalı... Kalemimle beraber bitene kadar "seni"…
(a)
|