Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

12 Nisan 2009 Pazar

"Doğru besleniyor muyum?"



22 Ağustos 2008

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

http://omersabrikursun1.spaces.live.com

Beslenmenizi test edin...


"Doğru besleniyor muyum?" Hepimiz bu soruyu kendimize sık sık sorarız. Yiyip içtiklerimiz "sağlıklı mı, çok mu, az mı, içinde yeteri kadar vitamin, mineral, antioksidan var mı, kilo aldırır veya zayıflatır mı?" diye merak ederiz.

İyi beslenmek, lezzetli, güzel, keyifli şeyler yiyerek bedenimizin ihtiyaçlarına cevap verebilmek gerçekten de çok ama çok önemlidir. "Nasıl besleniyorum" sorusunun yanıtını öğrenmek istiyorsanız aşağıdaki testten yararlanabilirsiniz.

1- Günde kaç öğün yiyorsunuz?

- İki: 1 puan

- Üç: 3 puan

- Daha fazla: 5 puan

2- Kahvaltıda genelde ne yersiniz?

- Yulaf ezmesi, kahvaltılık gevrek ve yağsız süt: 3 puan

- Zeytin, yağsız lor peyniri, salatalık, domates, yeşil biber: 5 puan

- Kahvaltı yapmıyorum: 1 puan

3- Ana yemeğiniz hangisidir?

- Balık, hindi ya da tavuk, haşlanmış et ya da yağsız kırmızı et (sığır, dana eti): 4 puan

- Zeytinyağlı sebze, yoğurt, salata: 5 puan

- Sakatat, yağda kızarmış şinitzel, sosis: 0 puan

4- Ana yemeğinizde en fazla porsiyonu hangisi alıyor?

- Et veya balık: 1 puan

- Sebzeler, salatalar, zeytinyağlılar: 5 puan

- Dengeli bir biçimde ikisinin karışımı: 3 puan

5- Yemeklerinizde hangi çeşit yağ kullanıyorsunuz?

- Margarin, tereyağı: 1 puan

- Ayçiçeği yağı, mısırözü yağı: 3 puan

- Zeytinyağı, kanola yağı: 5 puan

6- Hangi sıklıkta balık yiyorsunuz?

- Yılda iki: 1 puan

- Ayda iki: 3 puan

- Haftada iki: 5 puan

7- Hangi sıklıkla taze meyve yiyorsunuz?

- Günde bir: 3 puan

- Günde birkaç kere: 5 puan

- Hergün değil: 1 puan

8- Her gün ne kadar sıvı alıyorsunuz?

- Üç bardak: 1 puan

- 6 bardak: 3 puan

- Daha fazla: 5 puan

9- Susadığınızda hangi içecekleri tercih ediyorsunuz?

- Meyve suyu, limonata: 3 puan

- Su, çay, taze veya konsantre meyve suyu: 5 puan

- Kahve, bira, kola: 1 puan

10- Hangi sıklıkta yemeğinize tuz ekersiniz?

- Seyrek: 4 puan

- Sıklıkla: 1 puan

- Hiç: 4 puan

11-Sigara içiyor musunuz?

- Hayır: 5 puan

- Evet, günde 5 taneden fazla değil: 3 puan

- Evet, günde 5 taneden fazla: 1 puan

12- Hangi sıklıkla egzersiz yapıyorsunuz?

- Düzenli (Haftada en az iki): 5 puan

- Düzenli değil ama merdiven çıkma, yürüyüş: 3 puan

- Çok nadir: 1 puan

13- Hangi sıklıkta alkollü içecek alıyorsunuz?

- Bira, şarap ya da alkollü kokteyller

- Her gün: 1 puan

- Haftada 3-5 kez: 3 puan

- Özel durumlar hariç, asla: 5 puan

14- Genellikle nasıl yemek yersiniz?

- Koşuşturma içinde: 1 puan

- Vakit ayırarak: 6 puan

- TV seyrederek: 1 puan

15- Ne zaman yemek yersiniz?

- Arkadaşlarımla birlikte (aç olmasam bile): 1 puan

- Sadece aç olduğumda öğün saatlerinde: 5 puan

- TV seyrederken, okurken ve kızgın olduğumda: 0 puan

Değerlendirme

65-80 puan: Tebrikler. Ne yediğinizin farkındasınız, sağlıklı besleniyorsunuz.

40-65 puan: Beslenmeniz fena değil! Biraz daha gelişmesi ise sizin elinizde. Daha fazla meyve, sebze ve buğday ürünleri yemeye çalışın. Yağ konusundaki seçimleriniz yanlış. Bu seçimler kolesterol seviyenizi yükseltecektir. Ana yemeğe gelince, et yerine sebzeyi tercih edin.

40- daha az: Beslenmenizi gerçekten hiç ciddiye almıyorsunuz. Bir sürü sağlık sorunu yanlış beslenmeden kaynaklanır. Durumunuzu hemen gözden geçirin!

* Avusturya’nın önde gelen beslenme uzmanı Profesör Kurt Widholm ve Diyetisyen Monika Kach’dan yararlanılmış ve bazı değişiklikler yapılmıştır.

Dörtlü bir takım kurun

Eksiksiz bir sağlıklı yaşam biçimi programı uygulayabilmek dört temel dayanağı doğru oluşturmanızla mümkün olabiliyor: Doğru beslenme, düzenli egzersiz, düzenli, yeterli ve kaliteli uyku, dengeli, stres düzeyi düşük bir ruhsal yaşam. Tam ve eksiksiz bir sağlıklı yaşam programının tecrübeli ve kaliteli bir sağlık desteği almayı gerektirdiğini de unutmamalısınız.

Bu, "entegre" bir sağlık programıdır. Modern batı tıbbının, geleneksel tamamlayıcı tıp programlarıyla (meditasyon, masaj, yoga, akupunktur, aroma terapi, homeopatik destekler, osteopatik uygulamalar...) uygulandığı, beden, ruh ve aklın işbirliğini sağlayan ve güçlendiren çağdaş bir tıp konseptidir.

Mamografi sırasındaki ağrı nasıl azaltılabilir

Mamografi çekilirken memelerin röntgen cihazında sıkıştırılması sırasında bazen çok ağrı duyulabilir. Özellikle yoğun memeleri olanlarda iyi görüntü alabilmek için fazla basınç uygulamak gerekebilir. Bu ağrının azaltılması için ilk şart, röntgen incelemesinin adetin hemen bitiminde, göğüslerin gevşediği dönemde yapılmasıdır.

418 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada kadınlara sorulduğunda yüzde 54’ünün ağrıdan korkarak mamografilerini aksattığı tesbit edilmiştir. Kadınlara filimden önce değişik ağrı kesiciler verildiğinde rahatlama olduğu, ancak lidokain isimli bir lokal anestezik jelin işlem öncesi memeye sürüldüğünde hissedilen ağrıda azalma olduğu görülmüştür.

Wellness daha iyi bir hayat demektir

Wellness (sürekli sağlıklılık, iyilik hali) bir yaşam biçimidir. İdeal bir sağlığa kavuşmak ve bunu devam ettirmek, stresinizi kontrol altında tutmak, rahatlamak ve iyi uyumak wellness yaşam biçimi için gerekli olan bileşenlerdir. Uzun vadeli bir kazanç elde etmek istiyorsanız bu aktiviteleri ve felsefesini yaşam tarzınız ve alışkanlıklarınızla birleştirmelisiniz.

Hayat dediğiniz iyi olmalıdır. Dengeli iyilik hali, zihnin ve vücudun doğal durumudur. Dengeli bir vücut enerji dolu ve sağlıklı, dengeli bir zihin açık ve yeni deneyimlere hazırdır.

Menopoz döneminde neden kilo alınır

Menopoz döneminde daha önce kilo problemi olmayan kadınlar bile kilo alabilmektedir. Hormon düzeylerindeki değişme ile metabolizma hızı genellikle azalır. Bu durumu fark edene kadar aynı yiyecekleri aynı miktarda yemek size işte bu yüzden kilo aldırır. "Aynı şeyleri yesem de kilo alıyorum, neden" sorusunun yanıtı budur. Peki ya fiziksel aktivite? Bu dönemde metabolizmanızı hızlandırmak için yapılacak hafif egzersizler menopoz dönemine özel bir beslenme planını mükemmel bir şekilde destekleyecektir. Bu dönemde size özel olarak hazırlanacak bir beslenme programının içeriği kemik ve kalp sağlığınızı korumaya yönelik olmalıdır. Bununla birlikte bazal metabolizma hızınızın hesaplanarak hazırlandığı bir beslenme programı artan kilolarınızla baş etmenize yardımcı olacaktır.

Çalışanlar için yaz tarifleri (2)

1. Malzemeler: Patlıcan, kabak, kuru soğan, domates, sarmısak, zeytinyağı, yoğurt.

Patlıcan, soğan ve kabakları tost makinesinde ızgara olarak pişirin. Domatesi doğrayın ve tavada ısıtın, içine baharat ekleyebilirsiniz. Izgara sebzelerin üzerine sarmısaklı yoğurt ve domatesi ekleyin. En son 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağını da ekyin.

2. Malzemeler: Semizotu, sarmısaklı yoğurt.

Semizotu salatasını da düşünebiliriz ama önceden ayıklanmadıysa zaman alabilir.

3. Malzemeler: Yumurta, sarmısaklı yoğurt, kırmızı toz biber-salça, zeytinyağı.

Cılbırı hepiniz bilirsiniz. Hem basit hem de lezzetlidir.

Yumurtaları kaynar su içine kırın, pişince süzgeç yardımı ile alın. Üzerine sarmısaklı yoğurt ve toz kırmızı biber veya salça ile yağını hazırlayın ve dökün.

Ölüm ve Sanat ilişkisi...


Ölüm Düşüncesinin Sanata Etkisi...

Araştırmalar, en ilkel yaşam koşulları içinde bulunan toplulukların bile sanatları olduğunu göstermektedir. Tarih öncesi çağlara ait birçok mağaralarda -Lascaux ve Altamira- türlü tekniklerle yapılmış, gerçekten şaşırtıcı ölçüde sanat değeri taşıyan, duvar resimlerine rastlanmıştır. Bu bulgular, sanatın ilk insanlardan beri var olduğunu gösteren işaretlerdir.
Arkeolojik bulgular ilk insandan bu yana ölü gömme, mezar hazırlama kültürünün oluştuğunu göstermektedir. Aynı kültüre ait toplulukların mezarları açıldığı zaman benzer gömme şekillerine rastlanmaktadır.

Ölüye duyulan saygı, ölü gömme, mezar hazırlama gibi etkinliklerin önem kazanmasına zemin hazırlamıştır. Ölüler için yapılan odalar, yaşama mekanları, araç ve gereçler hep ölüye verilen değere göre şekillenmiştir.

Ölüler için yapılan sandukalar, önceleri pişirilmiş topraktan, sonra ise taştan oyularak yapılmıştır. Lahit denilen taştan sandukalar, zamanla büyük oda şeklini almıştır. İri taşlardan ve tek parça bir çatıdan yapılan bu mezar odalarına dolmen denilmiştir.
Ölüye tahrip edilmesi zor mezarlar yapma düşüncesi, mimariyi anıtsal bir yönde gitmeye zorlamıştır.

İlk insanlardan bu yana çeşitli yaşama mekânlarının hazırlanması değişik şekillerde de olsa öldükten sonra yaşanacağına dair inançların bulunduğunu göstermektedir. İnsanlar varlığının tabii bir sonucu olarak ebediyete her zaman ilgi duymuşlardır. İnsanların İlahî mesajı algılama imkanı elde etmedikleri dönemlerde bile ebediyet duygusunun çeşitli yansımalarını göstermişlerdir.
Bunun örneklerinden birisi, o dönemlerde hem devlet başkanı, hem de tanrı olan Firavunların gücünü ve devletin gücünü sembolize eden piramitlerdir. İnancın zayıfladığı veya kaybolmaya başladığı bu dönemde Firavun ebedilik duygusunu bu şekilde tatmin etmiştir. Zira piramitler incelendiğinde sağlam formlarının içe gömülen cepheleri ile ebediliğin sembolü gibi görülmüştür. Ölü, piramidin içinde kalır, kendisini dışarıya göstermez. Ve rahatsız edilmek istemez. Bu rahatsız edilmeme ifadesini, muazzam taş blokların ayırdığı, dışarı çıkışı olmayan bir yere çekilerek gösterir.

Ayrıca ilk olarak Mısır'da karşılaştığımız, ebedi olma fikrinin bir yansıması olan, ölülerin bozulmaması için yapmış oldukları (tahnit) mumya tekniğidir.
Mısır sanatında heykel yapımının gelişmesi de ebediyet duygusu ile açıklanır. Mısır'da heykel, bir insanın hayatını bu dünyada da temsil ettiğine inanılırdı; heykel bir eser olarak değil, bir hayat olarak değerlendirilmiştir. Mezarlardaki heykel ve resimler ile, ölümsüzlüğe ulaşılmak istenmiştir. İnançlarına göre heykeller, kişi öldükten sonra ona hayatını idame etme imkanı sunduğundan Mısırlılar için heykel zaruri bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Mısır'da heykel sanatı bu kadar gelişim gösterirken, aynı dönemlerde örneğin Babil Sanatından bize çok az insan tasvirleri gelmiştir. Bu, eserlerinin bugüne dek kalanlarının az olmasından değil, insan figürüne önem vermeyişlerinden kaynaklanmaktadır. Heykel yapımının geliştiğini gördüğümüz uygarlıkta Grek'dir; fakat Grek'deki heykel sanatı ile Mısır'daki heykel sanatının gelişimini aynı nedenlerle açıklamak mümkün görünmüyor. Mısır'da heykel dinsel bir esastan kaynaklanırken, Grek'de efsanelerden kaynaklanmıştır. Mısır sanatı seyirci için yapılmamıştır. Heykeller bizzat o insanın (ölen) yerini tutmuştur. Yani bir ideal olma durumu Mısır'da yoktur. Grek'de ise, asıl ilke seyircinin bakış noktası olmuştur.

Mısır'da heykelin kime ait olduğu belirtilmek istenmiştir. Grek'te ise ortak ideal insan tipi önem kazanmıştır. Grek heykel sanatında dikkat çeken bir unsur da Grekler için psikolojik iç niyetler heykel için bir değer taşımıyor. Hatta maddenin anlatımı da Grek sanatında yoktur. Heykellerdeki yüz ifadelerinin olmayışının sebebi, olgun insanın hiçbir şekilde hissiyatını belli etmeme fikri bu dönemde Yunanlının inandığı bir husustur. Grek efsaneler sanatı olduğu için, eserlerde bir ruhsuzluk ve manasızlık göze çarpar. Ahiret inancı olamayan Grek sanatı manadan yoksun bir şekildedir. Ele geçen eserlerde genelde nazarların dünyaya çevrildiği görülür. İdeal insan tipi arayışı, spor gösteri resimleri ve efsanevi ve dünyevileştirdikleri tanrılarına yapılan tapınaklardan ibarettir.

İÖ 1000 yıllarında Avrupa'yı özellikle İtalya'ya iki sanat etkilemiştir. Bunlardan biri Grek sanatıdır. Diğeri ise, ön Asya'dan İtalya'ya göç edip yerleşen Etrüsklerin sanatıdır. Etrüksler gelmeden önce ölülerini yakan İtalyanlar, bunların gelmesinden sonra ön Asya yapı unsurlarından olan kubbeli oda mezar mimarisini benimsemişlerdir. Ve ölülerini toprağa gömmeye başlamışlardır. Grek sanatının aksine Etrüskler'de öldükten sonra bir hayatın olduğuna dair inanışlar vardır. Kendine has bir heykel mimarisi geliştiren Etrüsklerde heykel kişi öldükten sonra, hatıra olarak kalsın diye yapılmıştır. Heykellerini kadın erkek çift olarak yapan Etrüskler, hayattaki evlilik durumunun tespitiyle öldükten sonra da yaşamak istediklerini ifade etmişlerdir.

Etrükslerde heykeller Mısır kültüründe gördüğümüz gibi ölünün yanına konulan eşyalar gibidir. Yani bunlar ölünün kendi hayatı ile ilgilidir. Kısacası kişisel hayata ait zevk ve mutluluğun ölümsüz olması için bu şekilde tasvirler vardır. Etrüskler'de yer altı mezarlarına "Nekrapol" denir, anlamı ölüler şehri demektir.

Hıristiyanlığı İS 312'de resmi din olarak kabul eden Roma'da, Grek sanatı 300 yıl kadar daha hakim olmuştur. Grekler (Yunanlı) bu dünyada yaşayan ve insanlarla teması olduğuna inandığı tanrılara tapıyordu. Dünyevi değerler onlar için tanrısal nitelik olabiliyordu. Bütün harekeler ve yaşayışıyla dünyevi olan Yunan tanrıları maddi bir güzelliğe ve fizik yapısına sahiptiler.
Hıristiyanlıkta ise, maddi bütün dünyevi değerler aldatıcı değerler olarak kabul ediliyordu. İlk Hıristiyanlık öbür dünyanın, Yunanlı ise bu dünyanın değerlerine bağlıydı. Yunanlı, Hıristiyanlar gibi öbür dünyanın gerçek kurtuluş yeri olduğunu düşünmüyordu. Yunanlı taptığı tanrıyı insanlaştırıyor, Hıristiyan ise, tanrısını kainatın şekillendiricisi ve tasavvuru bile günah olan bir varlık kabul ediyordu. Bunun için Roma'daki ilk Hıristiyanlar Yunan tapınaklarına nefretle bakıyorlardı.

Hıristiyanlığın kabulü ile Roma'da verilen ilk sanat eserleri, kiliseler, vaftiz evleri, mezar kiliseleri denen mausole'lardır.
Hint sanatında ise, ölüm tasavvurunun sanata yansıdığı en bariz örnek, Buda'nın ölmeden önce talebelerine, "beni bir tümülüse (stupa) gömün" vasiyetiyle, önceden hiç bilinmeyen bir yapı Hint mimarisine girmiştir.
Bu stupalarda Buda'nın hayatıyla ilgili tasvirler bulunmuştur. Hz. İsa'nın hayatı Hıristiyanlık sanatının anlaşılmasında nasıl önemliyse, Buda'nın hayatı da Budizm için önem arzeder. Bu yüzden stupalarda (mezarlarda) Budizm öğretileri ile ilgili resimler yapılmıştır.

Ortaçağda din kilise egemenliğine dayalı dünya görüşünün bütün olarak, tüm toplu kişiler tarafından paylaşılan birliği sarsılmış olan Rönesans döneminde dinin sanat üzerindeki etkisinin yavaş yavaş kalktığını görmekteyiz.
Biz, esasen Roma kiliselerindeki tanrıyı temsil eden apsis tarafındaki kulelerin, Gotik döneminde krallar tarafını temsil eden batı tarafındaki kulelerden daha alçak yapılmaya başlandığı görülür. Ortaçağdaki Gotik kiliseleri ile Rönesans kiliseleri arasında farklar vardır. Ufki sistemli bazilikal Gotik yapı Rönesans’ta merkezi sistemli yapıya dönüşmüştür.
Ortaçağ öbür dünyadaki kurtuluşa, Rönesans ise dünyevi yetkinliğe ve bu dünyadaki kurtuluşa önem veriyordu. Bunun anlamı insanın öbür dünya nimetlerinden vazgeçip, bu dünyanın nimetlerine önem vermesi demekti. Ortaçağda eserine imzasını atmayan sanatçı, Rönesans’ta kendi "yapma" gücüne inandığından eserinin altına imzasını atacaktır. Mimaride ve resimlerde Gotik dikey hatları yerine Rönesans’ta yatay hatlar hakim olmuş. Sonsuzluk yerine ölçü, çok parçacılık yerine sakin ve dünyevi bir yapı tarzı ortaya çıkmıştır. İnancın çizgiler üzerinde bile tesiri olmuştur.

Rönesans sanatçıları, ortaçağın kutsal öbür dünyası yerine, bu dünyanın gözlemine dayalı bir mekan dünyası ele alırlar. Özellikle Rönesans’ta resim sanatında da inanç ve inancın zayıflamaları etkisi açık görülmektedir. Ortaçağ resim felsefesine uygun olarak açık hava (manzara) görülmüyor. Gözleme dayanmayan mantıki bir tasavvurdan ibaret olan ortaçağ resminde, renkler de doğasına uygun kullanılmıyor. Rönesans’ta ise gözlemci, bir noktadan bakışa göre edinilmiş resimler ortaya çıkarıyor. Yani doğasallığa bir yöneliş vardır.
Rönesans’ta gördüğümüz bir diğer özellik, ölüden alınan yüz kalıbı ve bu kalıbın cenazede tabutun üzerinde taşınmasıdır. Bu davranış çok eskidir ve portre sanatının gelişmesine sebep olmuştur.

Bundan amaç da yine kişinin ölümsüzlüğü simgelemesidir..
Burada önemli olan nokta şudur, sanat dine hizmet ettiği sıralarda herkes sırf dini anlattığı için resimle ilgileniyordu. En cahilinden en kültürlüsüne kadar herkes, sanatla dolayısıyla ilgilenmiş oluyordu. Ancak sanat dinle ilişkisini kesince, bu kez din yüzünden sanatla karşı karşıya gelen vasat insanın, sanatla ilişkisi de kopmuş oluyordu. Böylece sanat artık dar bir zümreye hitap etmeye başlamıştır.

Yeniçağ, insanın bakışını öbür dünyadan bu dünyaya çevirmiştir. Bu yeni anlayışa göre bütün kurumların da değişmesi gerekmiştir. Böylece mimariden başlayarak möbleye değin her şey değiştirilmiştir.
Rönesans’ta resim sanatında yine Hıristiyan öğretilerin resmedildiği, Hz. İsa, Meryem tasvirleri, Hz Adem ve Havva tasvirlerinin olduğu gözlenir. Fakat bu tasvirler Gotikteki gibi bilinmeyen mekânlarda değil, dünyevi mekanlarda resmediliyor. Meryem tasvirleri önceden tesettürlü çizilirken, Rönesans’ta günün modasına uygun kıyafetli açık Meryem tasvirleri ortaya çıkmıştır.
Rönesans’taki heykellere bakacak olursak, Michelangelo heykellerinde, devasa insanlara rastlamaktayız. Onurlu, düşünceli dev insan tiplerini çağının büyük haksızlıklarına, gaddarlıklarına karşı yapmıştır.

Rönesans sanatçılarından Giorgione hayatının sonuna doğru yaptığı en önemli eserlerinden biri olan, "Kırda Konser" adlı tablosu ilginçtir. Ölüme yaklaşan bir insan düşüncesinin yaşama sevincine doğru yön aldığı anlaşılıyor. Tabloda iki kız, müzik, güneş ve sevgi resmedilmiştir. Bu tablo ile Giorgione hayat dolu dünyasını çevresine sunmaya çalışmıştır. Dikkat edilirse din duygusu da artık resimlerden elini ayağını sessizce çekmektedir.
Asya'da Hıristiyanlığın hakim olduğu Rus sanatında ise, Hıristiyanlıkla ilgili eserler verildiği dönemlerde, Rus sanatçıları Batı'daki kutsal insan tasvirlerini eleştirmişler ve kutsallıklarını bozduklarını söyleyecek kadar dindar bir yapı sergilemişlerdir. Hıristiyan öğretilerine sıkı sıkıya bağlı sanat eserleri vermişlerdir. 19. Yüzyılda Rusya'da geniş fikir akımları doğmuş, dini kalıplar kırılmaya başlamıştır. Özellikle 1920'lerden sonra Sosyalizmin egemen olduğu dönemlerde nesneleri oldukları gibi değil, olması gerektiği şekilde biçimlendirmişlerdir.

Sanatı fikirlerinin yayılması için bir silah olarak görmüşlerdir. Sovyet Yazarları Derneği Başkanı bir dergide şunları yazıyor; "sanat kendi kurtuluş savaşını yapan halkların bir silahıdır. Sanatta geniş halk kitlelerince anlaşılabilecek biçimde, bilgi ışığını ve yeni, ilerici fikirleri anlatacak kuvvet vardır.
Rönesans’tan sonra gelişim içerisinde Sanat, Barok ve Rokoko gibi dönemleri yaşamıştır. Bu dönemlerde heyecanın ve aşkın esas olduğu eserler verilmiştir.
1789 İhtilal inden sonra ise, sanatlarda bazı etkilenmeler olmuştur. Tarihin karanlık çağlarından tarım kültürüne, tarım kültürlerinden de bu döneme değin sanatın aristokrat zümrelerin ve din kurumlarının hizmetinde ve değişen dünya görüşlerine paralel olarak yeni biçimlere girdiği görülür.

Bu dönemde Tanrıyı yalnız evrenin yaratıcısı olarak kabul ediyor fakat insanı hayatının hakimi olarak görüyordu. Yaptıkları eserlerde ahlaki değerlere önem artıyor ve doğa manzaraları karşımıza çıkıyor. Doğanın muazzamlığı karşısında küçüklüğe dikkat çekiliyor yani Tanrının büyüklüğü vurgulanıyordu. Eserlerde hep ebedilik fikrini işlemişlerdir. İnançlı sanatçıların verdiği eserler olduğu gibi, inançsız sanatçılar da olmuştur. Fransız ihtilal inin olduğu dönemlerde yetişen Goya ne dini kurtuluş ne gelecek için bir inanca sahip olmadı. Aile yönünden perişan olan sanatçı karısı öldükten sonrada yirmi çocuğundan yalnız bir tek evladı kalmıştır. Madrid civarlarındaki bir kır evine çekilmiş yalnız münzevi bir hayat yaşamıştır. Bu yalnız hayatı içinde yalnız cadılar, şeytanlar gibi hayalleri ona arkadaş olmuştur. Evin bütün duvarlarını devler, öldürülen erkekler, cadılar ile boyadı. Ümitsizlik onu perişan etti. Ümitsizlik içinde sembolleri konuşturması onun deli damgası yemesine sebep oldu.

İnançsızlık tablosunu ortaya koyan bir diğer sanatçı olan Van Gogh, (1853-1890) bir Protestan papazın oğludur. Hayatının büyük bir bölümü açlık ve sefalet içinde geçer. Kendini din ile sanat arasında bir ayırım yapma zorunda hisseder ve sanatı seçer. Büyük bir hırsla resimler yapmaya başlar fakat işler yine bozulur ölüm korkusuna kapılır. Sonunun geldiğine inanır, çalışmalarına daha da bir hız verir. Ruhen bir iç huzursuzluğun insanı kahreden ateşi içinde yanar. Bu ruh hali tablolarında da bu şekilde yansır. Alev alev göğe yükselen serviler, yanan dağlar, sarı ve turuncunun hakim olduğu renkleri kullanır. İnançsızlık ve ümitsizliğin ateşiyle karga avlamak bahanesiyle birkaç gün önce boyadığı, "Kargalı Buğday Tarlası" tablosundaki tarlaya giderek, göğsüne ateş eder, kaldırıldığı hastanede ölür.

Bu şekilde korku içinde yaşayan bir hayat tarzı bir çok ünlü ressamda görülür. Bunlardan ikisi Roussean ve Baudelaine'dır.
Türklerde ölüm düşüncesinin sanata etkisini iki grup içerisinde ele almak mümkündür; İslam öncesi ve İslami dönem olmak üzere.. İslam öncesi Türk kültüründe ölümü karşılamaya dönük çeşitli figür ve şekiller vardır.   Ölüm ve sonrası ile ilgili inançlar Türk sanatına çeşitli eserler kazandırmıştır; kurganlar, balballar                (dikilitaş ve heykeller), anıtkabirler (kümbet ve türbeler) bunlardandır. Göçebe toplulukları halinde yaşayan Türkler, uçsuz bucaksız otlakların ve bozkırların içerisinde hareket halinde oldukları halde, sabit olarak bıraktıkları tek şey ölenler için yapılan kurganlar ve mezarlardır. Bugünün bilimsel çalışmaları, o zamanki atlı göçebe kültürünü, Türk topluluklarının yaşantılarını, inançlarını bu kurgan ve mezarlardan öğrenmektedir.

Hunların yerleşik oldukları bölgelerde yapılan kazılar sonucunda, evcil hayvanlar arasında, atın ön planda olduğu görülür. Kurganlarda atların gömüldüğü bölümlerde, eğer koşum takımları, eğer altı örtüleri ve atlarla ilgili zengin malzemeler ele geçmiştir. Bu bulgular Hun Türklerinin inançları hakkında bilgi edinmemize yardımcı olmaktadır. Zira ölen kişi ile birlikte atının da gömülmesi, ahirette yine ona sahip olma duygusundan kaynaklanıyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta inancın sanata yansımasıdır. Bugün Hun mezarlarından çıkan yüzlerce at koşum takımları, o zamanki Türklere ait giyim, kuşam şekilleri, kullandıkları örtü ve halılara kadar, bu kurgan (mezarlardan) öğreniyoruz.

Hunlardan kalan bu buluntular bugün dünyanın çeşitli müzelerinde sergilenmektedir.
Göktürklerde de Hunlarda olduğu gibi ölümden sonraki hayatın varlığına inanıyorlar bu inancın bir yansıması olarak, öldükten sonra hizmet etmesi hizmetkârlarını ve atlarını da gömüyorlardı.16 Mezarların başına, kendilerine hizmet etsin diye- hayatta iken öldürdükleri düşman sayısı kadar balbal adı verilen şekillendirilmiş taş dikiyorlardı. Dirilişe inanıyorlardı ve Cennet-Cehennem fikirlerine sahiptiler. Yapmış oldukları heykel ve süslemelerinde, inanca ve ahirete yönelik sembolik ifadeler yer almaktaydı. Örneğin Kültigin mezar külliyesinde 3.75 boyundaki anıtın altında kaide olarak Kaplumbağa heykeli konulmuştur. Kaplumbağanın temsil ettiği anlam ise, 'uzun ömür ve kötü ruhları uzaklaştırmaktır.

Uygurların zengin sanat tarihi ile ilgili devirlerini anlatmaya çalışırken de hiç şüphesiz onların dini durumlarını ele alalamazlık edemeyiz. Çünkü sanat eserlerinin, plastik sanatların bütünü dini konulara bağlı olarak yapılmıştır.
Diğer Türklerden farklı olarak resmi dini Mani olarak kabul eden Uygurlarda da ahiret inancının olduğunu ve bu dinlerini yaymak için minyatürlü resimlere ve yazma eserlere önem verdiklerini görürüz.

Türklerin geçmiş yaşantılarına, milli bünyelerine uygun olan İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte, tarihte dev ve uzun süreli imparatorluklar kurmuşlardır. Kendi istekleriyle İslamiyeti kabul eden Türkler, bu yeni din içinde tamamıyla Asya'da orijinal büyük bir sanat geliştirmişlerdir.

İnsanlık tarihinde etkin değişiklikler genellikle dinlerin tesiriyle olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulle başlayan değişiklikleri de kaçınılmazdır. Kültür, gelenek ve sanatta bu değişimi açık bir şekilde görmek mümkündür.
Ölüm gerçeğinin sanata yansıdığı en bariz örneklerden olan türbeler ve mezarlar, İslamiyet ten sonra da dikkatle izlenmesi gereken anlamlar taşımışlardır. Türkler öyle muazzam türbeler inşa etmişlerdir ki, dünya sanat tarihinde önemli bir noktayı koymuşlardır. Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılardaki bu türbe mimari formlarında dikkat çeken bir özellik üst örtünün ya konik şekilde veya kubbe biçiminde olduğu görülür. Bu konik veya kubbe biçiminin, kökleri ise İslamiyet’ten önceki Türklerdeki çadır geleneğine kadar uzanır. Türklerde ölülerin ilk mezarları hiç şüphesiz kendi çadırları idi. Bu yüzden Türklerin yerleşik hayata geçmelerinden sonra mezarları ister kerpiç, ister tuğla ister taş konstrüksiyon olsun çadır biçimlerini korudukları dikkatten kaçmaz. Selçuklularda "kümbet", Osmanlılarda "türbe" adını taşıyan bu mezar yapıları geleneksel çadır kalıplarını taşır.

Türkler ölüye o kadar önem vermişlerdir ki, sadece önemli kişilerin mezarları değil, sade vatandaşların bile mezarları sanat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Müslüman Türkler İlahi mesajın "Küllü nefsin zaikatü'l- mevt" (Bütün nefisler ölümü tadacaktır.) hakikatini mezar taşlarına aktararak insanlara ibret yüklü nasihatler vermek istemişlerdir. Mezar taşları diğer bütün sanat dallarına göre örf ve adetlerimizi daha fazla yansıtan kültür malzemeleri olarak karşımıza çıkar.

Çünkü ölüm insanların bağrını kavurmakta, onlara o denli acılar vermektedir ki kişi eski inanç ve gelenekleriyle, öldükten sonraki hayatını düzenleme çabasına girmektedir. Mezar taşları üzerine yazılan hadislerde insanların ölümden korkmamaları ve her nefsin bir gün ölüm acısını tadacağı vurgulanır.
Mezar taşlarındaki çeşitli figürlerin özel anlamları vardır. Mesela bazı mezar taşlarında kandil figürü göze çarpar. Bu kandillerin karın kısımlarında Allah yazısı vardır. Yani kandil Allah'ı sembolize etmektedir. Yine mezar taşlarında görülen şamdan ise ölenin ruhunun başka bir aleme yükselmesini temsil eder. Mezar taşlarımızdaki bir başka figürde servi ağacıdır.

Bu ise sonsuzluğun ve doğruluğun timsali olarak yapılır. Sadece mezar taşlarında değil, bir çok mimari eserlerde vazgeçilmez bir motif de hayat ağacıdır. Uçlarında haşhaş motifi bulunan bu figür ebedi uykuyu sembolleştiren ve ölenin ruhunun göğe yükselmesi gibi anlamlar içerir.

Sonuç

Tarih boyunca insanların karşılaştıkları en büyük hakikat ölüm olmuştur. Hayatın birçok problemlerine çare bulunduğu halde ölüme çare bulmak mümkün olmamıştır. Her kültür kendine göre bir ölüm yorumu geliştirirken, bunlardan bir kısmı, semavi mesajlardan yararlanırken bazıları beşeri mülahazalarla bir yorum getirmiştir. Bu algılayış biçimleri de tabii olarak o toplumların sanatlarını etkilemiştir. Sanat tarihi çalışmaları aynı zamanda insanların ruh dünyalarının anlaşılması çalışmalarından başka bir şey değildir. Bugün sanat eserleri incelendiği zaman ebediyeti arzulayan çalışmaların ya da ebediyet formasyonları geliştiren eserlerin çok olması, bu duygunun her çağa hitap eden evrensel bir realite olduğunu gösterir.


(a)


(Yasemin Yaşar'dan alıntı)

Sigara tiryakisine kötü haber



http://kursunsabriomer.blogspot.com
Sigara tiryakisine kötü haber

http://kursunsabriomer.blogspot.comAA Giriş Saati : 12.04.2009 14:42


Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Leyla Sağlam, ABD'de yapılan bir araştırmanın, kanserojen etkisi kanıtlanan sigarada bulunan gözle görülmeyen birçok partikülün enfeksiyon hastalıklarına da neden olduğunu ortaya çıkardığını bildirdi...

Doç. Dr. Sağlam, ABD'de sigara filtrelerinin üzerindeki tütün taneciklerinde bakteri üremesinin sigara kullanıcıları için potansiyel bir risk olup olmadığı yönünde bir araştırma yapıldığını ifade etti. Araştırmanın sonuçlarının yayımlandığını ve Türk Toraks Derneği'nin Antalya'da düzenlenen 12. Yıllık Kongresi çerçevesinde ''Yılın Makalesi'' adı altında duyurulduğunu belirten Sağlam, araştırmanın, sigaranın kanserojen etkisinin yanı sıra enfeksiyon yönüne de işaret ettiğini vurguladı.

Sigara içinde 4 binden fazla zararlı madde olduğunu, bunun yanı sıra yapılan araştırma sonucu içilen sigarada gözle görülmeyen birçok partikülün bakteri ve endotoksin barındırdığının tespit edildiğini anlatan Sağlam, bu tespitin bugüne kadar hastalarda sebebi bilinemeyen ve teşhisi konulamayan, akciğer ve ağız enfeksiyonlarının da nedeni olabileceğine işaret etti.

Hastalıklara neden olan bu bakterilerin, tütünün üretildiği, kurutulduğu ortamlara bağlı değiştiğine de değinen Sağlam, şöyle konuştu:

''Araştırmada, ABD'nin popüler 8 sigara markasından örnekler alınıyor. Bu örnekler, altı yıl depoda beklemiş sigaralarla karşılaştırılıyor. İlk 24 saatin ardından tüm örneklerde yüzde 92,9 oranında bakteri ürediği görülüyor. Sigarada kullanılan tütün gelişmekte olan ülkelerden geliyorsa, tütünde bu ülkede görülen türde bakterilere rastlanıyor. Burada sigaranın paketlendiği ve ulaştığı yerler, tutulduğu ortamlar da önemli.''

Leyla Sağlam, tütünün yıkanan bir ürün olmadığını, toplandıktan sonra çeşitli yöntemlerle kurutulduğunu hatırlatarak, bu kurutma işleminde zaman zaman sorun yaşandığını söyledi. Sağlam, ''Yapraklar halinde ipe dizilen tütün, bir katman oluşturur. Bu katmanlar arasında yeterli kuruma sağlanmazsa, küf dediğimiz mantar türleri oluşur'' dedi.

4 BİN ÇEŞİT ZEHİR VE MANTAR TÜRLERİ CİĞERE ÇEKİLİYOR

Sigara içen kişinin, 4 bin çeşit zehirin yanı sıra bu mantar türlerini de ciğerine çektiğine vurgu yapan Sağlam, şöyle konuştu:

''Akciğerlerle sindirim sistemi birbirinden farklıdır. Çünkü sindirim sistemi nispeten steril değildir. Ancak akciğerler tamamen steril ortamlardır. Dolayısıyla bu steril ortama bakteri koyduğunuz zaman hastalıklara neden oluyor. Sigara içen kişiler sigaradaki yüksek sıcaklığın bu bakterileri öldüreceğini de düşünebilirler, ama ne yazık ki bu yüksek sıcaklık bu tipteki bakteriler ve mantarların ölmesine yetmiyor.''

Sağlam, bu riskin sadece sigara için geçerli olmadığını, puro, pipo ve çiğneme tütününde de bakteri ve mantar riski bulunduğuna dikati çekti.
http://kursunsabriomer.blogspot.com

Fazil Say'dan Baykal'a mektup.



Müzisyen Fazıl Say secimin hemen ertesi günü Deniz Baykal'a bir mektup yazdı..

İşte 'normal ve mutlu bir ülkede'yaşamak isteyen bir Türk sanatcının,bir aydının muhalefet partisinden bekledikleri....

Deniz Baykal'a "müzik örnekli iktisat" mektubu

Mustafa Kemal Atatürk,bugün bu saatte yaşıyor olsaydı,muhtemelen:
"AKDENİZ'DEKİ ORDULAR!!İLK HEDEFİNİZ,ANADOLUDUR! İLERI!!!"emrini verirdi...

Ülkenin deniz kenarındaki hemen hemen bütün şehirleri AKP'nin elinden geri alındı dünkü seçimde...

Ege,Akdeniz tamamen...
Karadeniz'in ve Marmara'nın da çoğu...
Büyük kısmı CHP de toplanarak...
Batı Anadolu.(İzmir mesela)kilitlenmiş durumda...Ezici bir üstünlükle.

Güneydoğu,Kürtler...
Çok haklı olarak DTP de karar kıldılar..
Onlarınki de ezici üstünlük...

Orta ve Dogu Anadolu ve tabiki Ankara ve İstanbul'un milyonlarca nüfuslu varoşları, iktidar partisi AKP de...

Bu da %39 demekmis tam olarak...
Ak Parti'yi zor bir 3 yıl bekliyor..
Ama unutmayın:Tayyip Erdogan usta bir liderdir..

En azından bu elindeki %39 u asla kaybetmiyecektir,ve siz gelip %39 dan fazlasinı almadığınız sürece de biz burada boşuna dil döküyor olacağızdır...

Ülkenin batısı Yunanistan dogusu Afganistan gibi...
İnsanları da öyle...

Atatürk:"Ben halkı niye dinleyeyim?
Halk beni dinlesin!" diyen,cesur tip bir liderdi...
Bu ama,"tarihe not düşen" büyük liderlerin üslubudur..
Kendisinden sonra oyle bir lider gelmedi...

Büyük bir bağlama ustadı olan Arif Sag'in:
"Ben sazımı ne dinleyeyim? Sazım beni dinlesin!"
demesi gibi...

Aynı şekilde,Arif Sağ'dan daha iyi bağlama çalan henüz yok...

Ludwig van Beethoven,sağırliğında bile bütün insanlığa kendini dinletmekte...

Niye???
Deniz bey,
" Toplanalım psikolojisi"nde size destek vermekteyiz...
"Bölünmeyelim,ufalmayalım,ezilmeyelim,mahvolmayalım"psikolojisi...
Ne siz in parti baskanlıgınız,ne Kemal Kılıçdaroglu'nun İstanbul liderliği, umurumuzda degildi ...
Derdimiz endiselerimizdi...
Ve onlar hala varlar...
Kılıçdaroğlu'nun dürüstlüğü...

Düşünün ki bir Sezen Aksu var,sürekli Tarkan ve Ajda Pekkan'ı eleştiriyor,"Kirli söylüyorlar" diyor(yolsuzluk yapıyorlar der gibi misali örnek),"dürüst değiller" diyor(playback yapar onlar der gibi keza) vesaire...

Ama eninde sonunda halk da Sezen Aksu'ya soracaktir:
"Peki ya sen ne yaptın?" diye...
Biz de sadece beklemedeydik,Kılıçdaroğlu kazansaydı neler yapacaktı diye...
Yöntemi ama:"Müthiş bir sey"değildi!Hem de hiç değildi...
Zaten kazanamadı da...
Yazık oldu,görmek isterdik,"gelse ne yapardı?"yı...

Sayın Baykal,Eskişehir,Ordu ve İstanbul-ŞiŞli'nin laik oy olmasına,ama seçim haritasındaki renginin farklı olmasına üzülmediniz mi siz??
Artık ne zaman Türkiye'nin sol-laik oy bölünmesinden kurtulacagız??
Ne zaman??

1980'ler ve 90'lar da kaç kere fırsat tepildi bu sebepten???...
Sırf bu bile "huzursuzluk"...hepimizde...
Ben Eskişehirli olsam mesela:şehrimde mucizeler yaratmış bir Büyükersen'den asla vazgecmem.
Ama Türkiye genelinde DSP'nin %2 oy alacagini da bilerek...
Hazin bu... Sorumlusu sizsiniz...

Anadolu sehirlerinde ise endişeler iyice artmakta,Elazig??
Sivas??(Aşık Veysel'n Sivas'ı...uzun ince bir cikmaz sokaktayim!!benim sadık yarim %2 CHP!!)laiklik tamamen unutulmuş durumda...
Neden???

AKP'nin yogun olduğu yerler özellikle...
Kadınlarımız etekle dolaşamıyor,marketlerde bira bile satılmıyor,bilim ve sanat zaten yok...
Tarikatlar çoktan almış başını gitmiş,dinci siyaset başa gecmis...
Neden???

Neden karsı siyaset üretilmemiş???
Neden sahaya çıkılıp bu mücadele verilmemiş??
Neden??

Var mı iktisadi açılımlarınız??
Bu Şehirlerin insanlarIna hitap etmek konusunda?
Eğer yoksa,CHP'nin basina,sizin yerinize,"iktisadi ve gercekci fikirleri-projeleri olan" birisini istiyoruz.
Açık ve net...
Çünkü ülkemizin de,hayatlarımızında,en kritik,en belirleyici yıllarndayız...

Varsa fikirler,ne ala,uyğulamaya geçilmesini hemen isteriz...
Deniz bey;Mevzubahis konusu olan şey yaklaşık 2o-3o milyon insanIn endişeleridir..
Ve bu endişeler gercekten ciddi boyuttadır...
Bu şaka bir rakam değildir...
3o milyon :
3 kere Macaristan,
5 kere İsviçre
16 kere Estonya eder...
Bu muhim bir güçtür...

Ve bizler,atılım görmek istiyoruz...
Ötekileşmekten kurtulmak,Ergenekon vs gibi paranoyalardan ve seriat gibi travmalardan çıkmak,normal bir ülkede mutlu bir şekilde yaşamak istiyoruz...
Türkiye'nin öteki yüzü de aynı şeyleri istiyor elbet...
Var mı ikisini toparlayacak gerçekci bir iktisadi fikir???

Piyano ile "Ney" fevkalade güzel beraber muzik yapabilir Deniz bey...
Yeter ki beste iyi olsun...
Ve buradaki iyiden kasit,iki enstrumanı da çok iyi tanımaktan gecer...
Piyano ile Ney beraber müzik yaparken,nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmekten gecer...
Ortaya bir ilk çıkabilir ve bu muhtesem olabilir...

Varoşlar ???
Ordaki insanlar için ne yapacaksınız???
Su anda tamamen toplanmış olan laik birlikten alacağınız destek ile büyük şehirlerimizin(adını bile duymamış olduğumuz semtlerinde yaşayan)yeni sahiplerine neler sunmak istiyorsunuz?

Var mı"eğitim projeleri"niz??
İşsizliğe cözüm??
Kültür sanat projeleri??
Bunlara destek olacak "sivil toplum örgütleri"...ya da "sponsorlar" ???
O insanlara AKP'den daha fazla şey sunacak mısınız ???
Bu 3 yil icinde???

Güneydoğu'da oyunuz sıfır!
Sıfır aslında iyi bir başlanğıç noktasıdır...
Tabi fikirler varsa...
Kürtlere nasıl yardımcı olacaksınız?
Kürt sorununa nasıl çözumler getireceksiniz???

Deniz bey,bu mektubumu okuyan insanlar muhtemelen mektubun altına kendi sorularını da ekleyeceklerdir...
Ve size sorulacak çok soru var..
Ama bir sey gercek:
Yapmak zorundasınız...
Yapamıyorsaniz da yerinizi en sayğın bir sekilde bu işlerin üstesinden gelebilecegine inanan genc bir yeteneğe bırakın...
Bizler uzun zamandır "inanc" görmedik..
Cok uzun zamandır...

Seçim mitingleri sırasında,Tayyip Erdogan'ın dil sürçmeleri sonucu çıkmış yanlış cümleleri üzerinde(kronometre ile tutmak zorunda kalmıştım)tam 52 dakika konuştunuz..

Sürekli bir "eşek" tartışması...
Katır... At... İnek...
Her mitingde...
Kendimi haftalarca 3 yaş zekasının içinde buldum ve çok sinirlendim bu duruma...
Size oy veren %24 bu zekanın çok üstünde.
Bunları bilin isterim..

Bu yazimin altina muhtemelen yüzlerce kişi kendi eleştirilerini de yazacaktır...
Hepsini okuyun...
Size verilen %24 oy asla "size" değildi...
Toplandık biz...
Endişelerimizden ötürü...

(Bu betimlememin kısmen haksız olduğunu biliyorum,burada belediye seçimleri söz konusu olan...
Çok başarılı çok değerli belediye başkanlarınız da kazananlar arasındadır... Haksızlık yapmak istemezdim..Ama Antalya örneği,bu secimin genel itibariyle mahalli değil siyasi olduğunun en güzel örneğidir.Senden benden daha laik ve şehrine cok güzel hizmetler hediye etmiş bir başkan idi Menderes Türel...
ta ki,AKP'ye Antalyalıların şu ortamda daha fazla oy veremeyecegi asıl gercek olandır...)
Her zaman dostlukla...sayğıyla içtenlikle...

Yağmur...




Yağmur!.. mutluluğuma gölge düşürmek için yağıyorsun aldırmıyorum.. niyetin beni ıslatmaksa ben zaten ağlıyorum...
________________________________

Yağmur neden yağıyorsun
Neyi ıslatmak istiyorsun
Cadde ıslak
Sokak ıslak
Ben ıslak
Eğer gözlerimi ıslatmak istiyorsan bırak
Onlar zaten ıslak...

ıslak çınar
10.04.2009



11 Nisan 2009 Cumartesi

Doğal Gaz'a geçiş ve kullanım...



Doğalgaza geçişte binalarda yapılması gerekenler nelerdir?

- Doğalgaz Kullanılacak Alanda Teknik Inceleme:Sistemin kurulacağı yerde ısı ihtiyacı,cihaz seçimi,havalandırma sisteminin belirlenmesi,baca uygunluğu gibi dönüşümle alakalı teknik konularda inceleme yapılır.
- Kalorifer Kazanlarında Dönüşüm:Mevcut (kömür - fuel oil) kazanlar inceletilerek bu kazanlarda dönüşüm yapılabileceği gibi,yeni doğalgazlı kazanda monte ettirilebilir.Isı kapasitesi ve mevcut radyatörlerler de göz önünde bulundurulmalıdır.
- Baca Dönüşümü:Diğer yakıtların kullanıldığı binalarda bacalar geniş olduğundan, doğalgaza geçişte baca kesitlerinin daraltılması gerekmektedir.Çünkü bacanın eski haliyle kullanılması bacada yoğuşmaya neden olur.Bu durum bacada hasarlara ve kazan borularında çürümeye yol açar.

Kullanım Alanları

Merkezi Isıtma Amaçlı Kullanım
http://kursunsabriomer.blogspot.com
Merkezi sistem birden fazla bağımsız bölümün bir kazan dairesinden ısıtılmasıdır.
Genellikle 12 veya daha fazla bağımsız bölüm içeren binalarda ilk yatırım maliyeti ve tesisatın işletme şartları açısından tavsiye edilir.
Doğalgaz kullanımında merkezi ısıtma kalorifer kazanı,brülör,otomatik kontrol sistemi,sirkülasyon pompası,emniyet donanımları,vana, pompa,doğalgaz sayacı,izolasyon,borulama,baca,tesisat armatürleri,gibi temel unsurlardan oluşan bir sistemdir.
Doğalgaz yakıldığında duman gazları ile
birlikte su buharı ortaya çıkmaktadır.Duman gazlarındaki su buharının kazan içinde yoğuşması kazanın ömrünü kısaltan en önemli faktördür.Yoğuşan su buharı asidiktir ve metal malzemede tahribata neden olur.Bu nedenle merkezi ısıtma sistemlerinde kullanılan kazanlarda yoğuşma kontrol altına alınmalıdır.Bu ise otomatik kontrol vasıtasıyla dönüş suyunun kontrolü ile gerçekleşir.
Ilk yatırım ve işletme maliyeti düşüktür.Özellikle otomatik kontrol ilavesi ile sistem daha kontrollü hale geldiği için işletme maliyeti daha da düşecektir.Ayrıca ısınma tek noktadan olduğu için daha emniyetlidir.


Merkezi ısıtma sisteminin ana elemanları kazan ve brülörlerdir.

Çelik kazanlar

Çelik esnek bir malzeme olduğu için ısı tekniğinde en uygun malzeme olarak bilinmektedir.Yüksek ısıl gerilimlere dayandığından çatlama riski yoktur.Çelik kazanların uluslararası standartlara uygunluk şartı aranmalı, doğalgaza uygun dizayn edilmiş olmalıdır. Fiyatları diğer seçeneklere göre ucuz,tamiratı daha kolay ve kireçlenme riski düşüktür.

Blok olarak üretildikleri için nakliyeleri,dar yere sokulmaları dökme dilimli kazanlar gibi kolay değildir.

Çelik kazanlar TSE 497, TSE 4040, TSE 4041(ısıl verim, kapasite)satandartlarına uygun olmalıdır.

Döküm kazanlar

Çelik kazanın kazan dairesine taşınamadığı durumlarda dilimler halinde döküm kazan kullanılabilir.Dilimlerin montajı mutlaka uzman kişilerce yapılmalıdır.Ömürleri uzundur, pahalıdırlar, kullanımdan kaynaklanan döküm çatlakları tamir edilemeyeceğinden dilim değişimi gerekir,dilim ilavesi ile kapasite artırımı mümkündür.Döküm gevrek bir malzeme olduğundan uygun olmayan kullanım ve işletme koşullarında çatlama riski vardır.
Döküm kazanların ithal edildiğinde,DIN 1691 ve 4702 normuna yerli kazanlarında TSE 430,4040,4041 (ısıl verim) satndartına uygun olması gerekir.

Yoğuşmalı kazanlar

Duman gazlarında bulunan su buharının kazan içerisinde yoğuşması kazan ömrünü olumsuz etkilediğinden engellenmek istenir.Bu nedenle su buharı duman gazı ile birlikte bacadan atmosfere atılır.

Ancak bu su buharı bir enerji taşımaktadır ve klasik tip sıcak su kazanlarında bu enerjiden faydalanmak mümkün değildir.
Günümüzde bu enerjiden de faydalanmanın yolları bulunmuştur.Yoğuşmalı kazanlar duman gazında bulunan su buharını yoğunlaştırarak ve baca gazı sıcaklığını düşürerek ilave enerji kazanır.
Yoğuşmalı kazanlarda baca gazındaki su buharının yoğuşturulması için gazların temas ettikleri yüzeylerin sıcaklıkları baca gazı yoğuşma sıcaklığı değerinin altında olmalıdır.Aksi halde bir yoğuşma olmaz. O halde yoğuşmalı kazanların etkin bir şekilde kullanılması için,sistem su sıcaklıkları yoğuşma sıcaklıklarının altında olmalıdır.

Doğalgazda kullanılan brülörler de şu şekilde sınıflandırılır.

Üflemeli Brülörler

Dökme dilimli kazanlarda dilim ilavesiyle kapasite yükseltilmesinde brülör değişimi gerekmeyebilir.Bu tip brülörlerde yanma havası bir fan vasıtasıyla alınır. Üflemeli brülörlü kazanlarda brülör değişimi vasıtasıyla yakıt tipi rahatlıkla değiştirilebilmektedir.Merkezi kazan sistemlerinde mutlaka 2 - 3 kademeli ve modülasyonlu brülörler tercih edilmelidir.Tek kademeli brülörler daha küçük kapasitelerde (örneğin 70 kw altında)tercih edilebilir.
Havalandırmanın rahat olmadığı kazan dairelerinde tercih edilmelidir, gürültüleri fazladır,hareketli parçaları olduğundan arıza ihtimali daha fazladır,bağlandığı kazandan söküldüğünde kazandan başka bir yakıt yakabilir.

Atmosferik Brülörler

Yakma sistemi evlerimizde sofbenin aynısıdır,gürültü yok denecek kadar azdır, bu tip brülörler doğalgaz ve LPG yakarlar,kazan dairesi havalandırmasının iyi olması gerekir,baca bağlantısının rahat olması gerekir,arıza ihtimali yok gibidir.

Alevsiz Brülörler

Seramik fiber yanma kafası dolayısıyla alevsiz yanma teknolojisine sahip bir brülördür.Yalnızca kendisine özel kazanlarda kullanılabilir.Özel bir brülördür.

Çift Yakıtlı Brülörler

Hem fuel oil hem de gaz yakabilen brülörler olup,gazın kesilmesi halinde fuel oil ile çalışma imkanı sağlar.Kesintisiz çalışmak zorunda olan endüstriyel tesislerde tercih edilirler.

Kişilerin ısıtma cihazlarını yaşadıkları mahalde kendi konfor ve istekleri doğrultusunda kullanarak ısınma şeklidir.
Bireysel ısıtmada genel olark ilk yatırım maliyeti merkezi sisteme göre daha yüksek olmasının yanısıra işletme maliyeti de,cihazların ulaştığı verim değerlerinin düşük olması nedeniyle daha yüksektir.

Tercih edilmesinin başlıca nedeni yakıt ücretlerinin kişiye özel olarak ödenmesidir.

Her dairenin bağımsız ısıtılması anlamına gelen bireysel kullanıma yönelik ısıma sistemlerini kombiler,kat kaloriferi ve sobalı ısıtma sistemleri ve şömineler oluşturmaktadır.


Kat Kaloriferleri

Kat kaloriferleri,kazan içindeki suyun istenilen sıcaklıkta ısıtılması ve bunun bir pompa vasıtasıyla radyatörlerde dolaştırılması ile mekanınısıtılmasını sağlayan cihazlardır.

Kat kaloriferli sistemlerde kullanılan yakma sistemi,Kat Kalorifer kazanı,Çelik Kazan,Çelik Dumanlı Borulu Kazan,Döküm Kazan olarak sınıflandırılır.

Kat kalorifer kazanları tamamen doğalgaza uygun dizayn edilmiş olabileceği gibi mevcut mazotlu kat kalorifer kazanlarının doğalgaza dönüşümü de mümkün olabilir.

Kat kaloriferlerinin kazanları hem atmosferik hem de üflemeli brülörlü olabilir. Boylerli tip cihazlarla sıcak su teminide sağlanabilmektedir.


(a)


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN