Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

21 Şubat 2009 Cumartesi

Bu kadar basitmi?


İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun…Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni… Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek…Sana haksızlık etmemeliyim. Ayrılık acılarından bende yakınıyorum. Bir bilsen olmadık işlere vuruyorum kendimi. Anlamsız avuntular icad ediyorum kendime. Şaşırıyorum, ben mi gurbetteyim, sen mi sıladasın?Nasıl özlemektir ki bu, aynadaki gözlerimde bile senin gözlerini görüyorum…Mevsim ne olursa olsun, her sağanak yağmurda, sana koşuyorum ben, yalın ayak bir çocuk masumluğunda…bir duvardaki resmin,bir de rüyalarımdaki gulusun.hani dönmeyecek olsan,çoktan bırakırdım hayati avuçlarımdan.kime lazım sensiz hayat,Acı oluyor yaşamın tadı, tuzu.Hisli bir buruk veda sanki sensizlik.Sisli bir sabahın bekçisi misali duygularım. Bir çiğ damlasının bekareti ve o çiğ damlası okşarken yaprakları,ihtiras ve asilik yaşanırdı o saatlerde.Bir Çekik gözlü bir kız çocuğu seszisce ağlıyor balkona oturmuşavuççunda kanlı bir güvercin hıçkırarak; ne’olur bana güvercinimi geri getir baba diyoronu balkon demirlerine asmışlar, ne’olur ben geceleri onsuz yaşayamam diyorbabası dolmuş, şaşkın, üzgün buz gibi bir suratla susuyor. Bense susuyorum;Çöl gibi!..Göl gibi bakıyordum halbuki...
Bana veda ederken, ve dökülürken yağmur gibi, yüzüme;Kelimelerin!..
Ben,,, susmuyorum aslında...Güvercinlerin guu’lamasını dinliyorum penceremin pervazında...
Geldiklerinde, her gün; ufaladığım ve önlerine koyduğum dün’ümün başında!..Dünn... Her dün bir kırıntıdır artık; canımdan alıp, cam dibine koyduğum!..işte bende sana susuyorum..
Zamanın gözbebeklerinden yuvarlanıp seni "sana" yazdım dün gece. Oysa yarın erken kalkacaktım. Göğsünde dikenleri taşıyan rüzgarların saçlarını yıkayacaktım gözyaşlarımla. Sütten yeni kesilmiş dağ ceylanlarını sabah ezanında uyandıracaktım. Uyumalıydım aslında. Kirpiklerim, uykuya hazırdı oysa. Bekledik, bekledik hep bekledik. Bekledikçe büyüdü sevgimiz, yandı, kor oldu. Küle döndük gülüm… Acı çektik ama o acıdan zevk almasını da bildik, olgunlaştık, hayata bağlandık. Sen gül oldun ben ise etrafında dönen pervane bülbül. Ben kelebek, sen ise beni bekleyen çiçek.Leyla’ ya sormuşlar: Senin mi aşkın daha büyük, yoksa Mecnun’ un ki mi diye?Benimki demiş. Nedenini sormuşlar: Mecnun’un aşkı meşhur oldu, benimki ise bende kaldı, demiş. Hani aşkını içinde saklayan, kimseye söylemeyen cennete gider derler. Benim cennetim sen değil miydin? Ya gözler… Gözler ruhun dışarıya açılan pencereleri, gözlerin yüreğime saplanan, her bakışta biraz daha derine inen bir hançer değil mi?Yeter artık gülüm! Gel! Sevgin ile gel. Gül ile gel, Gülşen ile gel… Gökteki ay misali yollara düşte gel…Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin…..
Sıcak yüreğimi, soğuk ellerine bırakıyorum olur da bensiz satırlarda üşümeyesin diye.. Gayri sen varken alnımın yazgısında, gözlerini giyiniyorum üzerime. Kırlangıcların dualarını alıp avuçlarına umuda kanatlasam , orda sen olmalıydın. Aldığım nefeste, sen yaşamalıydın. Gözlerimi, gözlerine yumup esen yele veriyorum sensizliği. Gidiyorum, yüreğimi yüreğine emanet edip gidiyorum. Artık yalnızlıgın gölgelerinde yudum yudum özlemleri yakıp bir umut ateşinde ısınacaksın.örmeyenlerin gözleri duymayanların kulagı hayatım. Yaşlı birinin gençliğinde gizli hayallerim, genç birinin umutlarında yada bir çoçugun elma şekerinde… Nerdesin diye sorma bana kayıp bir şehrin ortasında hayallerinde kaybolan insanlardanım ben sonu olmayan yollarda kendini rüzgara bırakmış yalnızlığın ortasında…Geceyi izliyorum…Elimde dumanı katran sigaram,bir elimde beni benden alan son dem şişem…susuyorum ben yine…gözyaşlarım konuşuyor yerime…hayalin yanımda bakıyorum sadece,dokunsam kaybolacak biliyorum,dokunamıyorum…Sesler fısıldıyorsun kulağıma,duyamıyorum,sağırım sanki duvar gibi.Yıldızlara bakıyorum,benim en parlak yıldızım sen!kayıp,gidiyorsun artık gökyüzümden…Ayrılık diye bir şey yok… Bu bizim yalanımız… Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var… Şimdi neredesin ? Ne yapıyorsun ? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi ? Öyleyse ayrılmadık, sadece özlemleyiz ve bekliyoruz… Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu resimler gibi kül olup dağılacak. Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen de göçüp gideceksin bir gün. Önce gençliğin terkedecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek, ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin. Sonra, aynaya bakınca bugün çok güvendiğin güzelliklerinin de seni birer birer bıraktığı göreceksin. Gözlerinde o vahşi parıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının.Ya o ? Ya o ? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu…Beynimin içinde cevapsız yığınla soru dolanıp duruyor.Aslında her sorunun birCevabı var ama benim onları yanıtlayacak cesaretim yok.Böylesine güçsüz olmaktanNefret ediyorum.Aşk dolu bir hayat sunmak isterken sana anladım ki kaybetmişimKimliğimi Anladım ki seni mutlu etmek isterken unutmuşum mutlu olmanın ne demekOlduğunu. Bu yüzden tuzak diyorum işte kendi hayatımı kendi ellerimle yaşanmaz haleGetirdiğim için üzülüyorum hepsi bu..Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı.Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz.Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık.Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı.Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.Bir zamanlar diye başlayan cümlelere yer yok artık ömrümde. Geçmiş yada gelecek yok. Sonsuzmuş gibi yaşanan "Şimdi" var sadece. Seni "Şimdi" sevmek var. Geçişle geleceği topla, sonsuzlukla çarp ve "Şimdi" ye böl. Ben bir bu kadar daha seni seveceğim, sana söz...
Seni seviyorum...
Bu kadar basit değil işte.....!!



Ö.S.KURŞUN



Her şeye rağmen...



İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası….Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe.. “Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,‘zamanla bırakmamak’tır..”Şimdi bana, geçen o zamanın unutulmaz sancısı kalır.En kalabalık yerlerde büyüyorsa kimsesizliğin,binlerce kahkahaya karışıyorsa gözyaşların,son çiviyi çakıyorsan yorgun sabrıma,daha kirpiklerinde can veriyorsa hayallerin,ve dilinin ucundaysa en çılgın küfürler,yalnızlık güzeldir…Her şarkı bir sevdadan dökülür mısra mısra Her şarkı yaşanmış bir masalı resmeder Düşün çamlar arasını, mehtaplı geceleri, masmavi denizleri Düşün şimdi yollara serpilen ümitleri Hadi bir şarkı da sen, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl?
Demiştim sana hatırlarsan: Söylesene! ..
Yetmiyor ah isyanlarım yetmiyor.Dağda sürgün taşta sürgün bitmiyor hasret bana pusu kurmuş bekliyor.Gecelerden gecelere sürgünüm.Bir mavi gecede başlamıştı sevdamız.
Ve maviye çalmıştı bütün umutlarım.O gece unutturmuştun bana karanlığın siyah olduğunu.Ve gözlerinde farkettim ilk kez bütün gecelerin mavi olduğunu.
Bir mavi geceydi o,bütün gecelerden güzel bir mavi geceydi o.Benim için ömre bedel.Senden uzakta seni yaşadım.Maziye yeniden daldım bu gece. Acı bir pişmanlık sardı içimi.İçmeden bir başka oldum bu gece.Seni düşündükçe başka kollarda,kadehim kırıldı avuçlarımda.Sana dur demeyen gururumu da ayaklar altına aldım bu gece.Resimlerde besbelli anlatamadıkların.Şimdi bir çerceveden gülümsüyorsun bana. Hatırlıyor musun bu resim çekildiği günü.Bakışların ne kadar duygulu,ne kadar sıcak. Anlıyorum neler düşündüğünü.Bir başka resimde biraz kederlisin.Hüzünlü bir şarkı dökülüyor dudağından Şimdi senden cok uzak bir şehirde seni seyrediyorum, bir album yaprağında.Bu karanlık yoktu,bir zaman sen vardın.Yasamak cömertce sundugun bir ışıktı,sen değiştin, onlar hic değişmedi.Resimlerin senden vefalı çıktı…
Ben seni sevdim mi?
Sevdim dogrusu...
Sevdikce tamamlandım,bütünlendim.Biri vardı ağlayan gecelerce.Biri vardı sana tutkun;o bendim.
Ben seni sevdim mi?
Sevdim en büyük,en solmayan güller açtı icimde.Ömrümü değerli kılan bir şeydin sen. Benim bozbulanık gencligimde.
Ben seni sevdim mi?
Sevgiye hasretim dediğini düşünüyorum da… Hayatıma bilmediğim anlamlar getirmiştin. Gözüm kapalı hayatımı ortaya koyduğum bir kumar oynamıştım. Ya seni kazanacaktım, ya da kendimden VAZGEÇECEKTİM. Hem seni kaybettim, hem de kendimden VAZGEÇTİM.Gelmeyeceğini bildiği mektup için,posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.Nasıl da acımasız zaman?! Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım içimde… Ne kadar zor bir karar..Çocukken geceleri yıldızlara bakardım… Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi… Ama takvim yaprakları yanlış zamanı gösteriyordu ikimizde geç kalmıştık birbirimize. O da benim gibiymiş meger;gözünü açtığında beni, kapadığında kalbindekini görüyormuş.. Dedim ya yalnış zamanda şıkıştırıldık akreple yelkovan arasına..
SAKLI GÖZYAŞLARININ ÜSTÜNE GÜLÜCÜK ÖRTÜLMEZMİŞ..
KALP UNUTMAZ,HAYALLER YIKILAMAZMIŞ MEGER..
ARKANA SAKLDIGIN SEVDALARLA EVCİLİK OYNANMAZMIŞ MEGER..
GİDENE DUR DEMEK DEGİL,GİTMİŞ OLANA DÖN DEMEK KOYARMIŞ MEGER..
Seni düşündüm, satırlarımı bırakıp.Gözlerinin, sesinin özleminde dışarıya çıktım.Yağmurun her cama vuruşunu, senin yüreğin bilip İplik iplik yağmura aldımadan delicesine ıslandım..Gökten süzülen damlaları sen bilip Seninle dans eder gibi yağmurlarla dans ettim….Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacaksın baktığım her yerde… Ve işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yağan yağmur gizlemeyecek gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!Seni tanımadan önce yalnız sevmenin hazzıyla doluydu yüreğim, gururluydum. Çünkü; seven bendim. Yalnız benim hakkımdı sevdiğimi yüceleştirmek, onu erişilmez yapmak, ölümsüz kılmak benim hakkımdı. Sevildiğimi, hele senin tarafından sevildiğimi anladığım anda gururum yok oldu. Aşkının büyüklüğü karşısında eridiğimi hissettim.Ya o ? Ya o ? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu…Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu resimler gibi kül olup dağılacak. Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen de göçüp gideceksin bir gün. Önce gençliğin terkedecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek, ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin. Sonra, aynaya bakınca bugün çok güvendiğin güzelliklerinin de seni birer birer bıraktığı göreceksin. Gözlerinde o vahşi parıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının.Bir gün yeniden, aşk kapını çalacak. “Daha dikkatli olacağım, bu kez ağlamayacağım” diyeceksin ama bunun da yararı olmayacak. Aşkı önceden kim hesaplayabilmiş ki sen hesaplayasın? Kim yüreğinin kapısını kapatabilmiş ki sen kapatasın? Kaç yarını daha böyle umutsuz, böyle acıyla geçireceksin belli değil. Yine de, her şeye rağmen, acıya inat, vefasızlara inat, hainlere inat ve kalpsizlere inat aşka yeniden gülümser misin?


Ö.S.KURŞUN

Ben diye ne varsa gördüğün;işte o senin yoklugun!



http://kursunsabriomer.blogspot.com/Benden yazmamı istiyorsun…günlerdir, sana yeniden yazmamı istiyorsun benden… tek kanatlı, solgun düşlerimi, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan sonsuzluk meleğim….
Sana neyi anlatayım? ruhumu yaktıktan sonra, artık damarlarımda dolaşan sensizliğin etimi yakan acısını mı? O acıyı uyutsun diye sığındığım, ama sevgini orada da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüyalarımı mı? odamın tavanındaki,yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin, o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koyununa girdiğim o zamansız ölümlerimi mi?… gözlerinden özgürlüğe akan mavi nehirlerde boğulduğum,canım sevgili, söyle… sana neyi anlatayım? şimdi burda değilsin… ama beni duyuyorsun, biliyorum.kapat gözlerini benim için ve dinle n'olur: bak, yoksun bunun anlamını biliyor musun? yokluğun, yüreğimdeki bu yıldızsız, bu dipsiz karanlık gece… yokluğun, odamın duvarlarına astığım suretlerine bakarken,gözlerinde unuttuğum dalgın gözlerim…yokluğun, gönül bahçenden kopartıp verdiğin için soldurmayıp,kuruttuğum ve tıpkı sevdam gibi sonsuzluğa mahkum ettiğim bu kırmızı güllerin…sırf kalemini değdirdiğin için atmaya kıyamadığım bu kağıtlar…her an gözümün önünde sakladığım mektupların…peçetelere yazdığın şiirlerin…hediyelerini sardığın paket kağıtların….sen gidince, hala sen kokuyordur,diye üzerime giydiğim ve derin derin soluduğum giysilerin…. yokluğun, elinin, kokunun, soluğunun değdiği herşeyi dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan, bu yarı deli, bu hayattan kopuk ruhum…kapat gözlerini ve bana bak…. ben diye ne varsa gördüğün, işte o senin yokluğun… söyle, sana neyi anlatayım? sabaha karşı çalan telefonumun ucunda, "ne olur bana hayattan daha kötü davran" diye sayıklayan o kırgın,o kendine çarpan sesini mi?yüzünde yara izleriyle gelirdin bana… vücudunun her yeri morluklar içinde gelirdin…o solgun, o savrulmuş teninde açan mor renkli kötücül çiçeklerle ağlatırdın beni… hayal kırıklıklarıyla örselenmiş ruhunu,acı bir sevdanın gölgelediği gözlerini alır gelirdin… ben sana tutkundum, sense vücudundaki o morluklara…öfkeni değil, yaşadığın kırgınlığı anlatırdın bana…o hep çok uzağımdaki, yüzü bir başkasına dönük aşkını anlatırdın…dehşetle izlerdim seni… bir annenin karşılıksız şefkatiyle dinlerdim, tek söz etmeden…. sarardım yaralarını; o morlukların ve yara izlerinin acısını dudaklarımla alır kalbimin yokluğunla kanayan, karanlık odalarında saklar; elinin, kokunun ve soluğunun değdiği herşey gibi onları da biriktirirdim… ve sonra giderdin…. beni, ay ışığının rutubet kokulu duvarlarıma vurduğu, tek odalı sensizliğimde,aşkımla, deliliğimle, bu hayata hep yabancı ruhumla bir başına bırakır;masanın üzerinde senin için bıraktığım o tek sigarayı yakar ve giderdin… hep giderdin… şimdi benden sana hayattan daha kötü davranmamı istiyorsun…sırf sana, seçimlerine ve hayatına duyduğu saygıdan,neden biraz olsun da kendinemerhamet duymuyorsun, diyerek seni koruma hakkını bile kendinde göremeyen o yaralı ruhumdan sana kötü davranmasını istiyorsun… her gece sen diye koynunda uyuduğum ölümün o soğuk nefesi gözlerimi kapatmadan önce, artık şahidi olamadığım hayatının vücudunda bıraktığı o yaraları, morlukları, savruluşları iyileştirmesi için, seçimlerinle mutlu olman için tanrı'ya dualar eden benden, sana kötü davranmamı istiyorsun, öyle mi…. şimdi burda değilsin… ama beni duyabiliyorsun, biliyorum… kapat gözlerini benim için ve dinle n'olur… bunu sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var: aşk, hala yüzünde taşıdığın, o derin, o bir türlü iyileşmeyen yara izi değildir sevgili… o iz hırstır… o iz bencilliktir… o iz sana değil, kendine tapan bir ihtirastır… o iz senin o sonsuz ve hep kendini kanatan merhametin gibi değil… o iz sen gibi değil sevgili… sen hep sana hayat kadar kötü davrananları sevdin… sakın benden de bunu isteme n'olur… yapamam… sen beni hiç tanımadığım bir kentin, tek odalı ve rutubet kokan bir evinde,aşkıma ve ölümüme bıraktın…beni soluksuz, umutsuz, sensiz bıraktın…benim o kırılgan öfkem yalnızca kendi yüreğimi kanattı; senin yüzündeki o kutsal, ama o artık durmadan kanayan ışığı değil…İsyanlarımın çığlığı bu kimsesiz ömrüme saplandı hep, senin özgürlüğüne değil…fırtınalarında sürüklendi aşkımız… korkularının, yaralı geçmişinin, savruk benliğinin dalgalarında beni kaybedip kaybedip sonra yeniden buldun… seni hep uzaklara çağıran o yalnızlık rüzgarının alabora ettiği parçalanmış düşlerimi yeniden topladım sensizlik sürgünlerimde…kanayan sevdamı, vurgunu olduğum yüzündeki o kutsal ışıkla sardım…sığındığım bu huzurun bedelini hayatımla ödedim hep…bilmediğim yollardan geçtim, kanatarak kendimi… ve şimdi sorular cevaplarını buldu… sükunetin ve güvenin o bilge dinginliğinde süzülüyor aşkım…artık, biliyorsun ki, sevgimin inadı hiç kırılmayacak… yüzümde gördüğün, o bu dünyaya ait olmayan iyilik ve en zor anlarımda ortaya çıktığını söylediğin o "yasadışı gülümseyiş" bir kez olsun sönmeyecek…benim sonsuzluk meleğim.... affet ama, bedeli ebedi sensizlik olsa da,sana hayattan daha kötü davranmayacağım… günlerdir sana yeniden yazmamı istiyorsun benden…"….. sana neyi anlatayım…
Her sarnıç küflü bir yağmuru, her sevda bir ayrılığı yaşar...


Ö.S.KURŞUN

Kendi yanlışlarım...



Hayatta hiçbir şey beklediğim gibi olmadı.Ne hayallerim gerçekleşti,
ne de beklediğim şeyleri hayal edebildim.Her zaman kaybeden ben oldum.
Çaresizliğin içinde her an kayboldum...
Artık tutunacak hiçbir şeyim kalmadı.Ne sevdiklerim,ne nefret ettiklerim.
Herkesi kaybettim.
Artık hayatta kimsem kalmadı.
Hep bekledim,hep sabrettim;belki,belki bir gün düzelir diye,hep umut ettim.
Geride sadece gerçekleşmeyen hayaller kaldı.
Umut ettim; belki hayallerim gerçekleşir diye,ama olmadı.
Bir türlü yapamadım.
Akılsızca,düşüncesizce kendi doğrularımın peşinden koştum.
Uçurumun kenarına getirdi doğrularım beni.
Yanlış yolda olduğumu bilerek gittim uçurumun kenarına kadar.
Şimdi ne olacaktı ne yapacaktım.
Yanlış yaptığımı bile bile,uçurumun kenarından dünyaya son bir kez bakmak, herkesçe güzel olan dünyaya,herkesin umutlarının gerçekleşeceğine inandığı
dünyaya gözlerimi kapamak istedim.
Geride hiçbir şeyi düşünmeden atmak istedim kendimi o uçurumdan.
Ama yapamadım...
Bir kez daha yanlış yapmayı göze alamadım.Bu kez kendi doğrularımın peşinden gitmeyecektim.İstemeyerekte olsa dünyaya gözlerimi yeniden açmak zorunda kaldım.
Bu sefer,umutlarımın beni yarı yolda bırakacağına inanmak istemeyerek atmadım kendimi.
Şimdi dünyada olmamın tek sebebi kendi yanlışlarım...!!!

Ö.S.KURŞUN

Küresel ısınma, tropikal fırtınaları artırıyor.



http://kursunsabriomer.blogspot.com/
Küresel ısınmanın, tropikal fırtınaların artmasına neden olduğu bildirildi.

Amerikan Havacılık ve Uzay Kurumu (NASA) Jet Motorları Geliştirme Merkezi'nden (Jet Propulsion Laboratory) Hartmut Aumann ve ekibi, 5 yıl boyunca tropikal bulutları inceledi.

ÇOK NET BİR BAĞ VAR

Araştırmacılar, bu bulutlar ve okyanuslardaki tropikal bölgelerin ortalama sıcaklığının mevsimsel değişimi arasında çok net bir bağlantı olduğunu belirlediler.

1 DERECE ISI ARTIŞI YÜZDE 45 FAZLA BULUT DEMEK

1 derecelik artışta yüksekteki bulut sayısının yüzde 45 arttığına dikkati çeken araştırmacılar, sıcaklığın her 10 yılda 0.13 derece arttığı gözönüne alındığında, tropikal fırtınaların 10 yılda yüzde 6 artmasının beklendiğini vurguladılar.

17 Şubat 2009 Salı

Yazma...


yazma..
çünkü yazdığın her satırda,
kalbimi bir kez daha yerinden söküp götürüyor
hasretle közlenmiş kelimelerin..
yüreğimi parçalıyor, dağlıyor özlemin..
aklımdan ve gözlerimin önünden
bir an dahi çıkmayan ve beynimi
çıldırasıya meşgul eden hayalin
dahada çakılıyor gözbebeklerimin tam ortasına..

Oysa ben aldığım her nefeste ,
yüreğimin en derinlerine saplanan
yokluğunun hançeriyle kanayan yaralarımı
bastırmaya çalışıyorum kelimelerimle..
Ve sen diyorsun ki?
YAZMA !
KELİMELERİNLE VURMA BENİ !
Yazmazsam nasıl anlatabilirim,
Bir karabasan gibi üzerime çökmüş sensiz geceleri?
Varlığınla içimde yeşerttiğin çiçek bahçelerini?
Gökkuşağında yer almayan hayatın tüm renklerini ...

Yazma diyorsun bana, söyle,
yazmazsam nasıl anlatacağım
yüreğime sığdıramadığım bu coşkuyu, sevgiyi?
Yazma diyorsun bana...
yazma..
çünkü yazdığın her satırda
kalbimi bir kez daha yerinden söküp götürüyor
hasretle közlenmiş kelimelerin..
Ya benim kalbim?
Sen kalbimi , beni ilk sevdiğini söylediğinde söktün..
O gün bugün sende atıyor kalbim!..

Ö.S.KURŞUN

Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN