Ömer Sabri Kurşun

Uğruna ölmekse eğer seni yaşatmak,bin defa ölürüm de adına leke sürdürmem...
Gururdur, namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım korkma; haini güldürmem...
"Bankacılar paranın sahte olup olmadığını anlamak için, parayı ışığa doğru tutup,
bakın bakalım içerisinde ATATÜRK var mı, yok mu?
İçerisinde ATATÜRK olmayan adamlara iltifat etmeyiniz.
Cumhuriyete sahip çıkınız."
GİRİŞ
Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!
Ömer Sabri KURŞUN
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...

yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...
23 Şubat 2009 Pazartesi
Alışkanlık..
Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha
yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...
Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
"Bana alış" demeyeceğim...Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!
İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.
Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...
Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez...
Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Siyah dünya
SİYAH DÜNYA
Bana gözlerini gönderme mektuplarında can,
Mavilere alışık değilim ben.
Yıllar var ki siyah bir yalnızlık büyür
şiirlerimde.
Her şeyim karadır benim,kaderim gibi.
Kaç mevsim ki,zifir bir gece uzar gider;
Hiç sabah olmaz gözlerimde...
Bana gülüşlerini gönderme mektuplarında can,
Yıllar var ki,bu kalem sevinçleri hiç yazmadı.
Gamzelerini anlatamam kırık dökük mısralarımda,
Dertle bütünledim ben kendimi söylemiştim.
Ne zaman gülmeye kalksam biraz buruksu,
Tebessümler en ufak olur dudaklarımda...
Bana sevilerini gönderme mektuplarında can,
Sevmeyi unutmuşum kaç zamandır beceremem.
Bir sevda yorgunuyum ben ezik şarkılarda,
Işıl Işıl caddelerde gece yarısıyım.
Ne zaman mavilere sarsam kendimi kırık bir hevesle,
Geç kalmışlığım çıkar hep karşıma...
Bana gözlerini gönderme mektuplarında can,
Göndereceksen bari saçlarını gönder.
Siyahlara aşinayım,yıllardır,söylemiştim.
Her şeyim karadır,benim,gözlerim gibi
Siyahlardan bir dünya kurmuşum kendime
Çiçeklerim siyahtır,siyahtır şiirlerim...
Ben sana mecburum(Atilla İLHAN)
|
21 Şubat 2009 Cumartesi
Bu kadar basitmi?
İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun…Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni… Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek…Sana haksızlık etmemeliyim. Ayrılık acılarından bende yakınıyorum. Bir bilsen olmadık işlere vuruyorum kendimi. Anlamsız avuntular icad ediyorum kendime. Şaşırıyorum, ben mi gurbetteyim, sen mi sıladasın?Nasıl özlemektir ki bu, aynadaki gözlerimde bile senin gözlerini görüyorum…Mevsim ne olursa olsun, her sağanak yağmurda, sana koşuyorum ben, yalın ayak bir çocuk masumluğunda…bir duvardaki resmin,bir de rüyalarımdaki gulusun.hani dönmeyecek olsan,çoktan bırakırdım hayati avuçlarımdan.kime lazım sensiz hayat,Acı oluyor yaşamın tadı, tuzu.Hisli bir buruk veda sanki sensizlik.Sisli bir sabahın bekçisi misali duygularım. Bir çiğ damlasının bekareti ve o çiğ damlası okşarken yaprakları,ihtiras ve asilik yaşanırdı o saatlerde.Bir Çekik gözlü bir kız çocuğu seszisce ağlıyor balkona oturmuşavuççunda kanlı bir güvercin hıçkırarak; ne’olur bana güvercinimi geri getir baba diyoronu balkon demirlerine asmışlar, ne’olur ben geceleri onsuz yaşayamam diyorbabası dolmuş, şaşkın, üzgün buz gibi bir suratla susuyor. Bense susuyorum;Çöl gibi!..Göl gibi bakıyordum halbuki...
Bana veda ederken, ve dökülürken yağmur gibi, yüzüme;Kelimelerin!..
Ben,,, susmuyorum aslında...Güvercinlerin guu’lamasını dinliyorum penceremin pervazında...
Geldiklerinde, her gün; ufaladığım ve önlerine koyduğum dün’ümün başında!..Dünn... Her dün bir kırıntıdır artık; canımdan alıp, cam dibine koyduğum!..işte bende sana susuyorum..
Zamanın gözbebeklerinden yuvarlanıp seni "sana" yazdım dün gece. Oysa yarın erken kalkacaktım. Göğsünde dikenleri taşıyan rüzgarların saçlarını yıkayacaktım gözyaşlarımla. Sütten yeni kesilmiş dağ ceylanlarını sabah ezanında uyandıracaktım. Uyumalıydım aslında. Kirpiklerim, uykuya hazırdı oysa. Bekledik, bekledik hep bekledik. Bekledikçe büyüdü sevgimiz, yandı, kor oldu. Küle döndük gülüm… Acı çektik ama o acıdan zevk almasını da bildik, olgunlaştık, hayata bağlandık. Sen gül oldun ben ise etrafında dönen pervane bülbül. Ben kelebek, sen ise beni bekleyen çiçek.Leyla’ ya sormuşlar: Senin mi aşkın daha büyük, yoksa Mecnun’ un ki mi diye?Benimki demiş. Nedenini sormuşlar: Mecnun’un aşkı meşhur oldu, benimki ise bende kaldı, demiş. Hani aşkını içinde saklayan, kimseye söylemeyen cennete gider derler. Benim cennetim sen değil miydin? Ya gözler… Gözler ruhun dışarıya açılan pencereleri, gözlerin yüreğime saplanan, her bakışta biraz daha derine inen bir hançer değil mi?Yeter artık gülüm! Gel! Sevgin ile gel. Gül ile gel, Gülşen ile gel… Gökteki ay misali yollara düşte gel…Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin…..
Sıcak yüreğimi, soğuk ellerine bırakıyorum olur da bensiz satırlarda üşümeyesin diye.. Gayri sen varken alnımın yazgısında, gözlerini giyiniyorum üzerime. Kırlangıcların dualarını alıp avuçlarına umuda kanatlasam , orda sen olmalıydın. Aldığım nefeste, sen yaşamalıydın. Gözlerimi, gözlerine yumup esen yele veriyorum sensizliği. Gidiyorum, yüreğimi yüreğine emanet edip gidiyorum. Artık yalnızlıgın gölgelerinde yudum yudum özlemleri yakıp bir umut ateşinde ısınacaksın.örmeyenlerin gözleri duymayanların kulagı hayatım. Yaşlı birinin gençliğinde gizli hayallerim, genç birinin umutlarında yada bir çoçugun elma şekerinde… Nerdesin diye sorma bana kayıp bir şehrin ortasında hayallerinde kaybolan insanlardanım ben sonu olmayan yollarda kendini rüzgara bırakmış yalnızlığın ortasında…Geceyi izliyorum…Elimde dumanı katran sigaram,bir elimde beni benden alan son dem şişem…susuyorum ben yine…gözyaşlarım konuşuyor yerime…hayalin yanımda bakıyorum sadece,dokunsam kaybolacak biliyorum,dokunamıyorum…Sesler fısıldıyorsun kulağıma,duyamıyorum,sağırım sanki duvar gibi.Yıldızlara bakıyorum,benim en parlak yıldızım sen!kayıp,gidiyorsun artık gökyüzümden…Ayrılık diye bir şey yok… Bu bizim yalanımız… Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var… Şimdi neredesin ? Ne yapıyorsun ? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi ? Öyleyse ayrılmadık, sadece özlemleyiz ve bekliyoruz… Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu resimler gibi kül olup dağılacak. Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen de göçüp gideceksin bir gün. Önce gençliğin terkedecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek, ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin. Sonra, aynaya bakınca bugün çok güvendiğin güzelliklerinin de seni birer birer bıraktığı göreceksin. Gözlerinde o vahşi parıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının.Ya o ? Ya o ? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu…Beynimin içinde cevapsız yığınla soru dolanıp duruyor.Aslında her sorunun birCevabı var ama benim onları yanıtlayacak cesaretim yok.Böylesine güçsüz olmaktanNefret ediyorum.Aşk dolu bir hayat sunmak isterken sana anladım ki kaybetmişimKimliğimi Anladım ki seni mutlu etmek isterken unutmuşum mutlu olmanın ne demekOlduğunu. Bu yüzden tuzak diyorum işte kendi hayatımı kendi ellerimle yaşanmaz haleGetirdiğim için üzülüyorum hepsi bu..Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı.Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz.Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık.Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı.Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.Bir zamanlar diye başlayan cümlelere yer yok artık ömrümde. Geçmiş yada gelecek yok. Sonsuzmuş gibi yaşanan "Şimdi" var sadece. Seni "Şimdi" sevmek var. Geçişle geleceği topla, sonsuzlukla çarp ve "Şimdi" ye böl. Ben bir bu kadar daha seni seveceğim, sana söz...
Seni seviyorum...
Bu kadar basit değil işte.....!!
Ö.S.KURŞUN
Her şeye rağmen...
İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası….Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe.. “Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,‘zamanla bırakmamak’tır..”Şimdi bana, geçen o zamanın unutulmaz sancısı kalır.En kalabalık yerlerde büyüyorsa kimsesizliğin,binlerce kahkahaya karışıyorsa gözyaşların,son çiviyi çakıyorsan yorgun sabrıma,daha kirpiklerinde can veriyorsa hayallerin,ve dilinin ucundaysa en çılgın küfürler,yalnızlık güzeldir…Her şarkı bir sevdadan dökülür mısra mısra Her şarkı yaşanmış bir masalı resmeder Düşün çamlar arasını, mehtaplı geceleri, masmavi denizleri Düşün şimdi yollara serpilen ümitleri Hadi bir şarkı da sen, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl?
Demiştim sana hatırlarsan: Söylesene! ..
Yetmiyor ah isyanlarım yetmiyor.Dağda sürgün taşta sürgün bitmiyor hasret bana pusu kurmuş bekliyor.Gecelerden gecelere sürgünüm.Bir mavi gecede başlamıştı sevdamız.
Ve maviye çalmıştı bütün umutlarım.O gece unutturmuştun bana karanlığın siyah olduğunu.Ve gözlerinde farkettim ilk kez bütün gecelerin mavi olduğunu.
Bir mavi geceydi o,bütün gecelerden güzel bir mavi geceydi o.Benim için ömre bedel.Senden uzakta seni yaşadım.Maziye yeniden daldım bu gece. Acı bir pişmanlık sardı içimi.İçmeden bir başka oldum bu gece.Seni düşündükçe başka kollarda,kadehim kırıldı avuçlarımda.Sana dur demeyen gururumu da ayaklar altına aldım bu gece.Resimlerde besbelli anlatamadıkların.Şimdi bir çerceveden gülümsüyorsun bana. Hatırlıyor musun bu resim çekildiği günü.Bakışların ne kadar duygulu,ne kadar sıcak. Anlıyorum neler düşündüğünü.Bir başka resimde biraz kederlisin.Hüzünlü bir şarkı dökülüyor dudağından Şimdi senden cok uzak bir şehirde seni seyrediyorum, bir album yaprağında.Bu karanlık yoktu,bir zaman sen vardın.Yasamak cömertce sundugun bir ışıktı,sen değiştin, onlar hic değişmedi.Resimlerin senden vefalı çıktı…
Ben seni sevdim mi?
Sevdim dogrusu...
Sevdikce tamamlandım,bütünlendim.Biri vardı ağlayan gecelerce.Biri vardı sana tutkun;o bendim.
Ben seni sevdim mi?
Sevdim en büyük,en solmayan güller açtı icimde.Ömrümü değerli kılan bir şeydin sen. Benim bozbulanık gencligimde.
Ben seni sevdim mi?
Sevgiye hasretim dediğini düşünüyorum da… Hayatıma bilmediğim anlamlar getirmiştin. Gözüm kapalı hayatımı ortaya koyduğum bir kumar oynamıştım. Ya seni kazanacaktım, ya da kendimden VAZGEÇECEKTİM. Hem seni kaybettim, hem de kendimden VAZGEÇTİM.Gelmeyeceğini bildiği mektup için,posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.Nasıl da acımasız zaman?! Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama yine ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da seni ölene kadar yaşatmalıyım içimde… Ne kadar zor bir karar..Çocukken geceleri yıldızlara bakardım… Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi… Ama takvim yaprakları yanlış zamanı gösteriyordu ikimizde geç kalmıştık birbirimize. O da benim gibiymiş meger;gözünü açtığında beni, kapadığında kalbindekini görüyormuş.. Dedim ya yalnış zamanda şıkıştırıldık akreple yelkovan arasına..
SAKLI GÖZYAŞLARININ ÜSTÜNE GÜLÜCÜK ÖRTÜLMEZMİŞ..
KALP UNUTMAZ,HAYALLER YIKILAMAZMIŞ MEGER..
ARKANA SAKLDIGIN SEVDALARLA EVCİLİK OYNANMAZMIŞ MEGER..
GİDENE DUR DEMEK DEGİL,GİTMİŞ OLANA DÖN DEMEK KOYARMIŞ MEGER..
Seni düşündüm, satırlarımı bırakıp.Gözlerinin, sesinin özleminde dışarıya çıktım.Yağmurun her cama vuruşunu, senin yüreğin bilip İplik iplik yağmura aldımadan delicesine ıslandım..Gökten süzülen damlaları sen bilip Seninle dans eder gibi yağmurlarla dans ettim….Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacaksın baktığım her yerde… Ve işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yağan yağmur gizlemeyecek gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!Seni tanımadan önce yalnız sevmenin hazzıyla doluydu yüreğim, gururluydum. Çünkü; seven bendim. Yalnız benim hakkımdı sevdiğimi yüceleştirmek, onu erişilmez yapmak, ölümsüz kılmak benim hakkımdı. Sevildiğimi, hele senin tarafından sevildiğimi anladığım anda gururum yok oldu. Aşkının büyüklüğü karşısında eridiğimi hissettim.Ya o ? Ya o ? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu…Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu resimler gibi kül olup dağılacak. Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen de göçüp gideceksin bir gün. Önce gençliğin terkedecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek, ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin. Sonra, aynaya bakınca bugün çok güvendiğin güzelliklerinin de seni birer birer bıraktığı göreceksin. Gözlerinde o vahşi parıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının.Bir gün yeniden, aşk kapını çalacak. “Daha dikkatli olacağım, bu kez ağlamayacağım” diyeceksin ama bunun da yararı olmayacak. Aşkı önceden kim hesaplayabilmiş ki sen hesaplayasın? Kim yüreğinin kapısını kapatabilmiş ki sen kapatasın? Kaç yarını daha böyle umutsuz, böyle acıyla geçireceksin belli değil. Yine de, her şeye rağmen, acıya inat, vefasızlara inat, hainlere inat ve kalpsizlere inat aşka yeniden gülümser misin?
Ö.S.KURŞUN
Son durak...
Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
Yerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!