Bir hüzün saklıdır ve bin umut vardır her yeni gün doğumunda! Hüzünsüz uyuyup bin umutla uyanmışsınızdır diye düşünüyorum ve bu yönde oldu sabaha dek dualarım…
Ve sesleniyorum Ülkeme- Dünyama- Evrene________________ Günaydın…
Benim şiir ruhlu gül bakışlı arkadaşlarım: Eğer ki gününüz fırtınanın ardındaki dinginlik ise günaydın…
Fırtınadan sağ çıkanlar günaydın. Günaydın benim candan öte canlarım…
Eğer ki yüzyıllarınız karanlık içinde geçti ise günaydın…
Uyanırken günaydın diyorum canlara…
Veeeeeeeee________________________ gün-ay-dı-nı heceliyorum. Eklerine köklerine ayırıyorum ve size veriyorum diyorum ki: Bir günaydınla aydınlansın gününüz, gülüşleriniz çoğalsın, mutlulukla bakan gözlerinizde, yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, kalbinizde ki sevgi ile umuda hoş geldin diyen, dudaklarınızda ki tebessüme barış ve sevgi şarkılarının takılı olduğu bir gün olsun diliyorum…
Umudu, hasreti ve barışı ve dahi sevgiyi içinde barındıran egosunu yenebilmiş benlik kisvesini üzerinden sıyırmış biz kisvesini giymiş yüreğinde çiçekler açmış her bir yüreğe günaydın…
“ MUTLU SABAHLAR…”
Birde ne istiyorum biliyor musunuz dostlar;
Nazım Hikmet’in dediği gibi.
"Bir ülke istiyorum adı “ DÜNYA” Bir tek ırk istiyorum adı “İNSAN” Bir tek kaynak istiyorum adı “SEVGİ…” Ve ardından ben bağırıyorum diyorum ki tüm dünyaya; bir tek slogan istiyorum; adı “ YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ- YAŞASIN CUMHURİYET ” olan…
......diyor avaz avaz devam ediyorum______ “Ve bir Ülke istiyorum her bireyin dost olduğu, bencillikten kopup, egolarından sıyrılmış, insan gibi insanca insanların yaşadığı.
Güçlünün haklı olduğu değil, Haklının güçlü olduğu, insanların ekmekle özgürlük arasında tercihe zorlanmadığı, Esnafı, sanatkârın, tüccarın ve sanayicinin hükümetin sosyal ve ekonomik politikalarında söz sahibi olduğu bir ülke istiyorum.
Demokratik standartların yüksek olduğu, hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının güçlü olduğu bir ülke istiyorum Mahkemelerin kendilerini halkın iradesiyle seçilen hükümetlerin yerine koymadığı, kanuni formalitelerin ve keyfi kararların olmadığı bir ülke istiyorum.
Şehit annelerinin acısının hissedildiği, paylaşıldığı, şehit annelerinin döktüğü gözyaşlarının hesabının adalet ve hukuk önünde sorulduğu ve sorumluların bulunup, yargılanıp cezalarının insanlık adına verildiği bir ülke istiyorum.
Kökleri, dinleri, inançları, mezhepleri ne olursa olsun herkesin barış ve özgürlük içinde mutlu bir şekilde yaşayabildiği bir ülke istiyorum.
Sesleniyorum önce ülkeme sonra evrene BİZ;......
“Nice güz iklimler bırakıp geride
Uyanışa uzanana ezgiler yükledik bahara…
Nice kışlar vurulmak istendi yazımıza!
Güneş bile ısıtmazken evreni
Vurup özgürlüğe umudumuzu
Sonsuz yollar boyu her düşeni sinemizde süren yangınlarla kucakladık.
Ölürken bile gülüşlerimizi bahar sofrasında sunduk dostlarımıza…
Ki; Onlar ayaklanışıydı düşenlerin ve parçalanışın karanlığın…
Onlar!
Birer birer düşerken çığlıklara,
Kızılca kıyametler içinde göğe yükselişiydi başların…
Ve sözümüzdür;
Nasırlı ellerimizle göğün bütün renklerini taşıyacağız açlık sofrasına.
Umudun resmini çizeceğiz baharın doğurganlığında.
Yorgun nehirleri aşıp ummanlara yelken açacağız.
Dağların doruklarından yükleneceğiz baharı
Beklenen bahar kapıdadır artık
Sözümüz bahara, çağrımız bahardır.—“
Demiş ya Torosların Efesi Yaşar KEMAL ‘ Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir, BARIŞ ’tır…’
Zor mu?
Olmamalı!
Oysaki düğüm haldeyiz…
Üst üste atılmış düğümler gibiyiz…
Çözülmek için birbirimize ihtiyacımız var…
Ama ne zaman yaklaşsak, çözmek yerine, bir düğüm daha atıyoruz birbirimize… Bir düğüm daha… Ve bir tane daha… Garip ama zevk de alıyoruz bu halden… İçinden çıkılmaz hayatların esaretinden… Sevgisizlikten…
Bir yazarın dediği gibi, “ne çok sustuk, en derin yaralarımıza…”
Haklısınız Sn yazarım;SEVGİSİZLİĞİMİZ en derin yaramız… Birbirimize olan ÖFKEMİZ de bundan… ANLAMAMA çabamız da…
Hâlbuki o kadar kolay ki…
Hani Müşfik Kenter demiş ya…
Seven; senin hatan yerine “Özür dilerim” diyendir. “Neredesin” yerine “Ben buradayım” diyendir. “Nasıl yaparsan yap” yerine ; “Niye yaptığını anlıyorum” diyendir!
Peki, o DİYEN niye olamadık?
Zor mu?
Olmamalı! Bence olmamalı.
Peki, sorun ne?
HAYAT denen tarife SEVGİ mi eklemedik? Ondan mıdır dersiniz?
Sorunumuz, kavgalarımız da tam olarak bu mu? Dersiniz?
O zaman o kavgalara ara verelim mi? Haydi dostlar hep birlikte şu hayat denen sicime düğüm atmayalım. Çünkü düğümler can yakıyor…
Bitirelim kavgaları…
Ama en çok da kendimizle olanına…
Biz hep yaşadığımız sorunların nedenlerini başkalarında aramaya kodlanmışız. Kendimizi sır gibi saklamışız. Kol kırılıp hep yen içinde kalmış. Suçluluk hissetmeyi, kendimiz gibi olmayan herkesi yargılamayı öğrenmişiz.
”Unutma, dünyanın problemi sensin. Problem sensin ve sen çözülmedikçe yaptığın her şey olayları daha da karmaşıklaştıracaktır. Önce kendi evini düzene sok, orada bir kozmos yarat; o bir kaostur. Antik bir Hint masalı vardır, çok eski ama çok büyük bir öneme sahip bir öyküdür.
“Her Şeyin Çözümü Sensin” der.
“Çok büyük ama aptal bir kral sert zeminin ayağını acıttığını söyleyip tüm krallığın sığır derisiyle kaplanmasını emretmiş. Ancak sarayın maskarası bu fikre kahkahalarla gülmüş; o bilge bir adammış. Demiş ki: “Kralın fikri en basitinden komik.” Kral çok kızmış ve maskaraya demiş ki: “Bana daha iyi bir seçenek göster yoksa öldürüleceksin.” Maskara, “Efendim küçük bir sığır derisi parçasını kesip ayağınızı kaplayın” demiş. Ve ayakkabılar bu şekilde doğmuş. Bütün dünyayı sığır derisiyle kaplamaya gerek yok; sadece ayağını kaplamak tüm dünyayı kaplar. Bilgeliğin başlangıcı budur. ”
Hep derler ya hayat merdivene benzer. Bir iner bir çıkarsın soluklanınca bekler hızlı çıkınca aniden düşer başa dönersin ya, İşte o zaman elini uzattığında kalmak için, kimse yoksa yanında çözüm sensin.
Bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Sevin doya doya… Sevgi dolu güzel bir günleriniz olsun…
1 Kasım 2018
Ömer Sabri Kurşun

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder