Bir yağmur damlası olmaya niyet etsem... Öyle kırgın öyle nazik insem ellerine... İncitmesem! Değsem gözlerine... Bir ahla düşsem leblerinden... Yağsam iplik iplik... Tutunsam kirpiklerine. Sahi ağlar mısın benim için bir kerecik?...
Karanlığın kalbine indirdiğim gizli bir ‘ahla yaktın içimi... Gözlerim dolaştı boşlukta... Takıldı bir güle, nasılda güzeldi karanlığın koynunda... Sokuldum kuytusuna baktım açmış kollarını yağmura. Dedim, yağmura tutulmuş güzelliğini görse bülbül gülünün, kanatlarının altına alır göstermezdi kimselere. Nemnâk sokaklardan kıskanırdı, esen yelden. Nasıl göster sindi bülbül didarını gülünün? Bakmaya kıyamazdı rahmetin güzelleştirdiği sevdiğine. Yağmur değmiş incecik bedenini sakınmak isterdi gülünün de batardı dikenleri bedenine. Feryat etmesin mi bülbül ağlamasın mı gülüne?... Yağmura tutulmuş güzelliğine... Sahi benim gözyaşlarımda yakışır mıydı çehreme?.. Ya benim bülbülüm? Benim bülbülüm nerede?...
Yağmur ince ince düşerken ellerime bir kez daha ağladım bir kez daha yandım kendime... Düşsem bari adım attığın yere. Ağlar mıydın acaba?... Ayağının altında toprağa karışan bir damla olacaktım da sen beni bilecektin! Gözlerinin önünde bir gül olsam yine de görmezdin!... Ve bilmezdin iç çekişlerimi...
Ağlarken şehir benimle baktım ümitlerim eksilmemiş duruyor yerlerinde! Bu nemnâk sokaklar nasılda üzülüyordu kim bilir halime? Kuytusuna sokulduğum gül belki de ağladı benimle... Bülbülüne söyler miydi böyle yanmışlığımı, benim için de bir ah bırakır mıydı bülbül, sahi bana da ağlar mıydı?...
Baktım güle nasılda güzeldi, yağmur inmiş kalbine. Can-feza gül... Canıma can kattı güzelliğiyle... Ben niyaz kar halimle sığındım Rabbin merhametine... Gülün bağrındaki damlalar çırağ oldu karanlığıma. Muhayyilem beni bir yağmur yaptı düşürdü ellerine... Gezindim parmaklarında öyle sessiz öyle ince... Ne vakit sürgün edildim kendime o vakit yittim kendi şehrimde...
Yağmurun sesiyle irkilip fısıldadım sırrımı güle... Açtı bağrını da aldı sırrımı içine... Dedi “Yitme kederinde! Bak rengime ümide gebe!” Bülbül onu nasıl sevmesin di?... Nasıl yanmasın dı seherlerde?... Gül... Ruh feza ömre...
Ruhum yıkandı yağmurla, hasret içimde büyüdü ve çoğaldı. Bir kez daha baktım kalbime yerin sağlamdı! Nevbahardın! Yeşerdin yağmurla, bir gül olup kök saldın. Acıyordu her yanım lakin bir yanım yenileniyordu seninle... Büyüyordu sanki sevgimde hasretinle...
Bir buseyle veda edipte güle... İndirdim hasretinle bir “âh”ı akşamın rahmetle yıkanmış kalbine... Ve yürüdüm kendi kuytularıma bin bir ümitle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder