
Radyoda bir Ajda Pekkan şarkısı çalıyor. “Boş vermişim, boş vermişim, boş vermişim dünyaya…”. Boş vermek, boş verebilmek... En iyisi yaşama böyle bir bakış açısı ile bakabilmede. Son dönemde gazeteler, televizyonlar, sık sık stres belasına karşı aynı uyarıyı yapıyorlar. Boş verin gitsin. Ama bu kadar kolay mı? Böyle olmak bir erdemdir açıkçası. Aldırmamak, üzülmemek, kızmamak… Kolay değil gün içerisinde, günlük yaşamın sinir bozucu olaylarına duyarsız olmak, ülkenin, kendimizin çıkmazlarına sağır kalmak.
Radyoda bir şarkı daha devam ediyor. “Durma gül” diyor Ajda. “Madem ki yaşam kısa, belki çıkamayız yaza”. Gülmek, eğlenmek, keyif çatmak aslında hiç de boş vermek değildir. Yaşama dört elle sarılmak, benimsemek, fırsatları kaçırmamayı istemektir. Böylesine boş vermek değil, yaşamın tadını çıkarmak denir. Bakıyorum çevreme de, boş vermeye imkan yok. Yaşamın tadını çıkarmaya da öyle. Türban krizi, yolsuzlukların artışı, demokrasinin yeniden yorumlanma çabaları, popüler kültürün gittikçe artan hakimiyeti, çıkarlarını kendi bencilliklerini her şeyin üstünde tutanların varlığının artması, insanın canını fazlasıyla sıkıyor. Örnekleri arttırmak mümkün. Bir yanda insanlar açlık ve hastalıkla kırılırken, bir yanda anlamsız savaşlarla çoluk çocuk demeden katledilirken, güvenli bir ortam yokken, tepki göstermenin mümkün olmadığı bir ortam yaratılmışken, sokaklarda korkusu olmayan kişiler dolaşırken, insan hayatı değersizleşmişken, yardım etmenin değeri kalmamışken, edilen yardımların karşılığı beklenir olmuşken, başkaları ağlarken gülmek, başkaları ezilirken sevinmek kolay mı? Eğer kolaysa insanın kendilerini mutlu saymanın yolu, yalnız kendisi için yaşamak istemesi değil mi? Bunları hiç hissetmeyen diğer tarafın çılgın insanları aynı çağda farklı dünyalar oluşturma duyarsızlığını becerebilmekte ve bu çarpıklığı hem sosyal adalete, hem de ilahi adalete uydurabilmekte.
Erdal Atabek’in bir yazısı akıl gözüme çarpıyor. Başlığı “Önce Alıştırma - Sonra Uyuşturma..." Bakın ne diyor Erdal Atabek bu çarpıcı yazısında.
“Alışırsınız ve uyuşursunuz / Geçmişe dalıp gitmişken, / geleceği kaybetmekte olduğunuzu fark edemezsiniz. / Plan da bunun için yapılmıştır./ Önce alıştırma. / Sonra uyuşturma./ Yüzünüze demokrasi derler, arkanızdan gülerler. / Yüzünüze çok kültürlülük derler, arkanızdan bölerler. / Yüzünüze değişim derler, arkanızdan soyarlar. / Yüzünüze gelişim derler, arkanızdan bakarlar. / Alışırsınız. / Uyuşursunuz. / Tehlikenin farkında mısınız?
Yaşadığımız çağda milyonlarca insan artık aynı kentte yaşıyor. Bu yakınlığa karşın insanlar arasında örülen duvarlar, iletişim çağındaki iletişimsizlik bir sis gibi çöküyor. Çoğu insan kalabalıklar içinde yalnızlığına yalnızlık katıyor. Ne yazık ki çoğu, radyolara, sıradan sohbetlere gösterdikleri ilginin onda birini forumlara ve emek ürünü çalışmalara göstermiyor. Boş vermişlik girdabında kaybolmuş, oradan oraya savruluyorlar. Oysa insanlar okudukça, yazdıkça, paylaştıkça ve tepki gösterdikçe güzellikler çoğalacaktır. Kişisel sorunumuzun çok üstünde bir sorunu yüklemeye hazır, dünya ve yurt sorunlarına açık bir aydın olanlar ile sorunlara karşı durmalıyız. Hep birlikte öğrenip-öğretmeye, hep birlikte yaşama katılmaya ve yaşamı anlamlandırmaya…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder