Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

15 Kasım 2012 Perşembe

İNSANI SEVMEK/ VE DAHİ İNSAN OLMAK

Başkalarının hayranlığını, ilgisini, takdirini kazanmak için kendimizi yıprattıkça dökülüyor boyalarımız. Asıl olan diğer nazarlara iyi görünmek için yaptıklarımız değil; kendi insanlığımızı inşa ve ihya etmek için yaptıklarımızdır bizi bize kazandıracak olan.

İnsan bazen iyilik ile donanmış bir yapıya sahip iken bazen de dünyada bulunan çoğu varlıktan daha da kötü olmaktadır. Değişik özellikler taşıyan insanlar çoğu zaman ise kişiden kişiye farklı betimlemeler göstermektedir. İnsan karmaşık bir yapıdadır. Çözümlenemez, öngörülemez bir varlıktır. Çoğu ünlü düşünürün ve yazarlarının temel yapı taşını insan oluşturmaktadır. İnsanız bir kitap yazamazlar. İnsansız bir cümle kuramazlar. Yazarlar ve ünlü düşünürler haricinde toplumda da insanın yeri çok farklı bir boyuttadır.

İnsan üretir, insan tüketir, insan bitirir. Et ve kemik yığını olan insanlar kibir duygusu ile bezenmiştir. Çoğu zaman ise bazı insanlar bizlerin hayatında vazgeçilmezler arasında yer almaktadır. Bakkaldaki eşyaları satan kişide insandır. Oraya mal getiren kişide… İnsan aslında toplumu oluşturmaktadır. İnsan olmaması demek toplumun olmaması, düzenin olmaması demektir. İnsanlık aslında ilk eğitim ile evlerde başlar. Herkes insan olarak bu dünyaya gelir ama herkes insan olarak hayatına devam edemez. İyi bir insan olmak, yüreği güzel bir insan olmak eğitim ile başlar. İnsan olmak zor bir meziyettir aslında. Dürüst olmalı, yardımsever olmalı büyüklerine ve küçüklerine saygılı olmaktır. Eğer bunları bir insan yapıyorsa iyi bir insan örneği olmuş demektir.

İnsanlığa ve iyi insanlara söylenecek çok az söz vardır. Onların değeri bilinmez onlar toplumda değer görmez. Ve insanlar her zaman kendinde olmayan özellikleri kötüler. Aslında biz insanlar hepimiz farklı özelliklere sahip varlıklarızdır. Kimimiz sevgi dolu, merhametli, ailesini sevip sayan biridir. Kimimiz ise karanlık taraftaki kötü, saygı bilmeyen merhametsiz insanların tarafındayızdır. İşte bu yüzden herkes bir insana karşı kırgındır. Gönül koymuşluğu vardır. İnsanlara gönül koyan bu insanlar içlerindeki duyguları haykırmak isterler. İnsanlığa olan kırgınlıklarını sözler aracılığıyla paylaşmak ister. Bazen de denizlerin kenarında bazen ise odamızda insana not yazarak bunları bütün evrene haykırırız. İnsanlara karşı olan bu hisler çoğu zaman kâğıt kaleme dökülerek içten atılmaktadır.

Bağışla anne kusurumu, yine beş para etmez insanlar için üzüldüm ağladım... Neyse bu gün bu kadar olsun... Ölüme yaklaşıldığında hep eskiler anılır. Eskiler, tutunacak bir dal gibi görülür...

Özlemek için Nazım var... Mavi için Edip... Rakı için Can Yücel... Sevda için Ahmed Arif... Bazen özledim diyemezsin, Nazım okuyorum dersin. "Ben Nazım okuyorum, sen ne yapıyorsun?.."

-İnsanın en yararlısı, insana yararlı olandır. (Mevlana) -İnsan; iyiliği kadar taşlanır, merhameti kadar dışlanır, kulluğu kadar da sınanır. (Yunus Emre) -İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan ve insanların en iyisi, kötülüğe karşı iyilik yapandır. (Hz. Ali) Yunus Emre ne demiş; şöyle bir kulak ver bakalım!.. " Yaratılanı severim, yaradandan ötürü’."
Burada kastedilen mana şudur: İnsan bir şeyi üç temel sebebe binaen sever. 1-Cemal (güzellik) 2-Kemal (olgunluk, kusursuzluk) 3-İhsan (iyilik ve ikram görmek). Bu üç sıfat da Allahü Teâlâ da sonsuz derecede vardır. Mahlûklarda da bu üç sıfat varsa da Allah tarafından onların üzerinde yaratılmış ve Allah'ın cemal, kemal ve ihsanına delil olmaktadırlar. Eğer insan yaratılmışları severken, onlardaki bu sıfatların asıl kaynağı Allah'ın sıfatlarıdır diye düşünürse hem o varlıkları, hem de onlar vesilesiyle Allah'ı onlardan daha fazla sevmeye başlar.

" Yaratılanı severim, yaradandan ötürü’." Ne muhteşem bir söz değil mi?.. Bu sözü, cümleyi bir çırpıda cümle yapıp söyleyen koca Yunus; geçtiğin yolları, gördüğün her şeyi, yaşadığın, hazmettiğin, sindirdiğin bir de bu lafı söyledin ya, sen gittin ama geride bütün insanlığa bu lafı armağan ettin, aynı havayı soluduğumuz, aynı yeryüzüne ayak bastığımız, aynı nefesi alıp verdiğimiz bu hayata hangi noktadan baktın da ‘insan olmanın’ erdemlerini tam ve bütün olarak yapıp, bizleri senin her kelimenin anlamını arayışımızla baş başa bıraktın.

Ama… Ah Yunus işte o ama var ya. Tam o çizgide kalıyorum ben. Ben herkesi sevemem, severim dersem yalan olur... Ben yüreğinde Allah korkusu taşımayan bencil, egoist, kinci, yalancı ve sahtekar, vicdan sahibi olmayan insanları sevemiyorum, sevmiyorum. Zulmedenleri, kendini beğenmişleri, kendi çapında öfkesinden can acıtmaya çalışan hallerini sevmiyorum. Dinime laf söyleyen, küçümseyen insanları sevemiyorum. Masum bir ailenin ocağına kor ateş düşürmüş caniler hayâsızca gülerken, elini kolunu sallayarak dolaşırken ben onları sevemiyorum, Bana, evladıma, mama, mülküme, sağlığıma, afiyetime, oturduğum sıcak koltuğa bir şey olmadı ya diye düşünerek sadece kendi haline şükreden, "bana dokunmayan bin yaşasın" diye kalbinde sulayıp, besleyen zihniyeti sevmiyorum, Bir çocuğa tecavüz eden caniye, evde eşine zulmedene nasıl hoşgörüyle bakamıyorum?.. Yüzüne çıkarları için gülüp, arkadan konuşanlara dayanamıyorum, onu da yaradan getirdi dünyaya ama sevemiyorum. Yüzüne söyleyemeceği şeyi, dostlarım dediklerinin arkasından konuşup sonra da gözünün içine baka baka inkâr edenleri sevemiyorum, nasıl sevebilirim, gözünün içine bakıp inkâr eden, her şeyi yapmaz mı?..

Yunus Emre’m, de bana?.. Bir de bin de aynı değil mi?. Bir kez yapan, bin kez yapmaz mı?. İşte ben onları sevemiyorum, aynı yolda yürüyemiyorum Yunus'um…

Fakat benim onları sevmemem demek, aynı şekilde cevap vermem anlamına gelmiyor, egoma yenilmeyip onları o halleri ile ‘BIRAKMAK’ hallerin en güzeli değil mi Yunus… Yaradana bırakmak, yaradandan ötürü… Sevgiyle, kendi haline… Kendi seçtiği yolda, öylece, en iyi temennilerle… Hah işte bak bunu yapabiliyorum, hem de kalbimin en derininden bırakıp, salabiliyorum, üstelik tek bir kötülük sıfatı eklemeden, her ne yapmış olursa olsun, bana, ona, tanıdığıma, tanımadığıma. Onlar bir kötü söz söyledikçe, sen içinden iyilik geçirdikçe hayat sana öyle bir mutluluk sunuyor ki, akşamları sevdiklerinle uyuyup uyanmak bunun en güzel ödülü, mükâfatı değil midir koca Yunus’um?..

Her akşam kurulan sofra başında bir tas çorba ya da kuru ekmek bile olsa neşe içinde, bir arada olduğumuz için bütün nimetlerimize şükrederek, hamdolsun diyerek birleşmek hallerin en güzeli değil mi Yunus?.. Sevdiklerinin kokusunu içine çeke çeke uyumak ve uyanmak, yaradana her gün her saniye, her gecenin sonunda, her sabah uyanışta minnetle, aşkla için titreyerek hissetmek ellerini açmak hallerin en güzeli değil mi? Yaradan yaratmaya değer kıldıysa; o değerlidir. Bize yargılamak düşmez, biz hep iyi olacağız. Kötülüğe güzellikle cevap vereceğiz.

Ahhh Yunusum ah!.. sen beni hissedersen eğer, gelirse oralara sesim dilimle söyleyip, aklımda düşündüğüm, kalbi mühürlü olanlarla her karşılaştığımda... Onlar diken de yollasalar, hep gül yollamaya çalışırsak kâfi midir?..

Peki koca Yunus’um, dünya senin zamanındaki gibi olmayabilir mi sence, kötülük bugün senin gününden daha kötü olabilir mi?.. Zaman senin gününden daha kötü bir zaman olabilir mi?.. Sen o zaman değil, şimdi, şu an burada olsaydın yine Yunus olur muydun, yine sever miydin yaratılanı Yaradandan ötürü?.. Severdin değil mi?..

O büyük lafı ederdin yine, çünkü insan her yerde insan değil mi?.. İnsanoğlu var oldukça bu haller hiç bitmeyecek değil mi? Haklısın… İnsanın en büyük dostu ve pusulası Vicdanı, ah onun sesine kulak vermek ne muhteşem bir duygu...

O nedenle ki dostlarım: Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız her bir anı sevgi dolu günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın hep sevgiyle dostça kalın…

15 Kasım 2012
Ömer Sabri Kurşun


12 Ekim 2012 Cuma

Vazgeçilmezimsin…




Rüzgarımsın, yelimsin
Seviyorum sen benimsin
Baharımsın, güneşimsin
Sen benim her şeyimsin

Kaşımsın, gözümsün
Yaşadığım ömrümsün
Sevabımsın, günahımsın
Sen benim tek aşkımsın

Hislerimsin, duygumsun
Vereceğim can borcumsun
Sevgi suyum, ilacımsın
Sen benim baş tacımsın

çınarın aşkı
10.10.2012
Ömer Sabri Kurşun



24 Eylül 2012 Pazartesi

BİR AVUÇTU UMUTLARIM…



Şimdi bir ilki yapacağım ve sakladığım kumbaramı. İlk kez, açacağım bugün ve başlayacağım saymaya. Bir iki üç… Saydım, bir avuçtu umutlarım… Zaman içinde hayatla yoğrulmuştum Yenilgilerle yenmeyi öğrendim... Taze umutlarımla sıcak ekmekler ummuştum ki kırıntılarla yetinmeyi öğrendim...
Mutluluğa ayarlı, tebessüme kurulmuştum ki gözyaşlarıyla sevinmeyi öğrendim...
Dallarımda umutlar yeşermişti hep, Gönül bahçemde umuttan güller açmıştı...
Gecemin ardına umut doğmuştu. Ve aslında, Kaldırımları ıslatan da, bulutların umudu olmuştu. Kilitlenen kapılar ardında kalmıştım hep, umuttan anahtarlar yapmıştım kendime... Sürgün sevdalar arasında savrulmuştum hep umudu sürmüştüm ağlayan gözlerime…
Gökyüzünün maviliğiyle renklenmişti hayatım Geceme dökülmüştü münzevi yıldızlar... Hayat aynasında yansımıştı anılarım Bir yol olmuştu önümde, yorgun zamanlar...
Zaman içinde bir başka zamandaydım…
Karanlık gecenin umut ışığındaydım...
Zamandı gece, mekândı gece…
Suskun yüreğime yağandı gece... "Açtım yine perdelerimi; umutlar girsin diye içeri..."
Karanlıktan kurtulmanın tek şansıydı perdeleri açmak zamana karşı…
Yine kaldık baş başa… Sevgiler yarım, duygular karmaşa...
Umut döksem kucağına aydınlanır mısın?
Neler gizlediğini bana da anlatır mısın?
Sahte sevdalar kıyıma vurmuş neye yarar!
Kalbim, kendi kadar büyük olan sevdayı arar!..
Ve gece, Bak son kez gözlerime...
Benimde duygularımı gizle...
Sus...
Kimsenin bilmediği umutlarımı izle saklamadım ilk kez.
Açtım bugün kumbaramı...
Saydım…
Bir avuçtu umutlarım...
Umutlarım küllerin arasından var oldu. Bir avuçtu bir dünya oldu. Perdelerim hep yeni umutlar için açıldı dünyaya barışın kollarına kardeşliğin doyulmaz sıcaklığına…
İşte seslendim geceye, yorgun sabahların arkasından... Hüzne yordum suskun kelimeleri...
Öğrendim, ağlasam da umutla tebessüm etmeyi...
Şimdi ise, Her kötü gidişin ardından, her güneşin ardından, dökülür yüreğime bir avuç olan umutlarım…
Ben bağırmışım ne olmuş ki içimdeki çığlıklar duyulmadıkça, şimdi avucumda umutlarım, gözlerimde bir hayal, yürüyorum dura kalka…
Biliyorum koşsam da bir şey değişmeyecek çünkü umutlar yeri gelmeden yenilenmeyecek…
Umut... Nasıl da güzelleştirir düşünceyi. Nasıl da insanı "insan" yapar… Kalbimin en ücra köşelerini ısıtan o güneş belki de...
Umut varsa sevgide vardır, sevgi varsa umut da doğar…


24 Eylül 2012
Ömer Sabri Kurşun



22 Ağustos 2012 Çarşamba

Son Kez…



Sen aşk nedir bilir misin sevgili. Gözlerinin kuyusunda boğulmak, sensiz güneşin sıcaklığını hissetmek nedir bilir misin? Sevgiler vardır hani hiç bitmeyen, yaşandıkça arkası gelen mutluluğun ta kendisidir hani, hiç eksilmeyen bir narin çiçek gibidir.
Her gün yeniden yeşeren bilir misin bir de hani ulaşılamayan sevgiler vardır, hiç sulanmadan, hiç güneş yüzü görmeden büyüyen çiçeklere benzerler…
Dilin varmaz hani bu büyük aşkı içinden atıp haykırmaya, ellerin varmaz hani gidip onun elinden tutmaya sadece gözlerin vardır senin bu aşkını anlatan, bir yalan söylemeyen onlardır, ya da derdini gizleyemeyen…

Elinden kurtulup uçan bir kuşa benzer aşk, bazense elinde çok tutup öldürdüğün bir kuşa Ötüşü mutlu eder seni günün her saati, neşe saçar senin yaşamına. En yorgun olduğun bazı sabahlar bile uyandırır belki seni ama ne hoştur onunla uyanmak, ne hoştur ona yakın olmak Belki de uçup kaçırmaktan korkuyorsun ona aşkını söyleyince, o güzelliği biraz daha seyredeyim istiyorsun onu uçurmadan Ama bir sabah olur ki uyanamamışsındır onun sesiyle, pencereye çıkıp puslu gözlerle aramışsındır. Biraz sonra gelirdi nasılsa, önemli değil dersin…

Beklemeler devam eder pencere önünde, ama hava artık kararmıştır. Gelmez artık duyarsın ki kendi hayatını seçmiştir, kendi hayatını bir başka yaşayacaktır… Çocukluğundan beri düşlediği, kendince hür hayatı… Ama bilmez ki başkasının hayatını çalmıştır giderken…
Sen kendi hayatını yaşayan güzel, sanır mısın ki her şey böyle devam eder.
Ya seni alır giderler, ya beni…

Sanma ki ömür boyu sürünür giderim. Sevmek kimine göre tarafsız, kimine göre karşılıksız. Kimine göre de ayıpsız güzel…
Bana sorarsan sevmek içinde sevişmek varsa güzel… Beraber büyütürsek sevmek güzel…
Berber yürüyorsak aynı yollarda… Hele beraber ıslanabiliyorsak yağan yağmurda…
Tıpkı şairin dediği gibi her şey seni bana beni sana hatırlatır…

Gidiyorsun öylemi?
Bir resme mi anlatacağım her şeyi, hayallerimi de mi süslemeyeceksin?..
Senli sulara yelken açamayacak mıyım?..

Gidiyorsun öylemi?
Git sevdiğim sen bir derin yara açtın kalbime… Her şey seninle güzeldir toprak eden ölüm bile…
Son kez bakayım gitmeden yar gözlerine, bilemesem de gözlerinin dilini. Son kez bakayım gözlerine.
Anlamamıştım o tatlı sözlerinden sevgini. Anlayamadın gönlümdeki değerini.

Keşke bilmeseydim varlığını… keşke görmeseydim, sevmeseydim seni… unutmak zormuş ama… git dedim çünkü yaşamımdaki sensizliği bilemezdim… yaşananların hatırına son kez bakayım gözlerine…

Son yalnızlığıma son defa bakıyorum gözlerine, son defa tutuyorum o pamuk ellerinden ve son defa söylüyorum sana vefasız… çık git çık git artık kalbimden… buradan git… Giderken söylediklerimi bir nebze can kulağıyla dinle. Oku bu ‘son kez’ veda mı ve git…

22 Ağustos 2012
Ömer Sabri Kurşun



20 Temmuz 2012 Cuma

Ey Yar!..



‘Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde, nede aşkımı körükleyen bir rüzgâr, ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var.’
Arkanda bıraktığın bir harabenin enkazından sesleniyorum sana ‘Ey Yar!.’

Gözden uzağım gönle yakınım… Cemre edasıyla düştün içime, gezin şimdi gözbebeklerimde… Rükû ile secde arası kaldı huzur gönülde…
Hadi__ secdelere gömüldüm gör beni, bir seda et, illa kabre girmek mi gerek?
Ey benim ömrüm, gülüşü güneşim, nazarı ateşim, yakılmamış türküm, yazılmamış şiirim, alınmamış nefesim…
Ey benim tek yörüngem, dönüp duruyorum etrafında, bitti dedikçe yeniden başlıyorum sana…

Başlangıcımsın, sonumsun, üç nokta arası ömrüm, iki nokta mesafesi nefesim, bir noktalık yolumsun…
Sensiz düşünemiyorum, sensiz çarpmıyor kalbim, sen yoksun ya ben de yokum!..
Sen gittin gideli üşüyorum, yalnızım ve tebessümü unuttum. Hayat hep karanlık benim için… Işığımı da götürdün gidişinle…
Yıkıldım terk ettiğin gün; Hayata gözlerimi açtığımda bir yanım hep eksik başladım yaşama.
Bir tarafım hep boşlukta büyüdüm ve bir yanım hiç olmadan divane yaşamaya çalışıyorum şimdilerde…
Ve gidişinle anladım ki Aşk; bırakıp gitmek, ardında gözü yaşlı, hicranlı kalpler bırakmaktı…
Aşk acıydı, hatta acının en alası ıztıraptı… Aşk gözyaşıydı… Aşk kaybolmaktı…
Aşk her şeyden vazgeçmekti… Aşk terk edilsen de bu uğurda sevmekti, sabretmekti…

Aşk sendin; sen de kayboldum, sen yitiğimsin… Senle var oldum, seni bulursam değme gönlüme, sana layıksam müptelayım derdine…

Ben, zengin cümlelerin zekâtıyla geçinen bir fukara cümleyim Ey Yar!..
Senin için kalem tutunca ellerim, birden atağa geçen yüzlerce kelimenin birbirine sıkışıp kapı eşiğinde kalmasına şahit olurum.
Hâlbuki sadece bir tanesi sıyrılsa ve sadece bir tanesinin elinden tutup çeksen, tespih taneleri gibi dizili verecek bütün cümleler…
Her dizilen cümlenin baş hecesi sen, son hecesi bir ‘Ah’ miktarınca uzayan iç çekişlerim olacak Ey Yar!..
Baş hecem sen, son hecem bir hayalin iç çekişleri.
Sen tüm dizelerin en anlamlı öznesi, tüm mısraların en güzel yüklemi, tüm hecelerin en güzel sesi… Sen yalnızlığın ötekisi, hayatın ta kendisi, anlatamadıklarımın gizlisi, sevgilerin en yücesi… Yaradanın yareni, sen sonsuz nokta konulacak cümlelerin hepsisin…
Mısralarda gizledim seni ben, beni ben yapan en güzel varlık___ adı ‘SEN’____

Sen… Sen… Sen…
Yarım kalmış sevdaların şefaat vaat eden müjdecisi…

Sen… Sen… Sen…
Yitik mısralarımda bulduğum aşkın habercisi…

Sen… Sen… Sen…
İçimde hapsettiğim buruk hayallerin ukbada ki sebebi…
Seni seviyorum Ey Yar!..
Ama ben yine de, şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum Ey Yar!..

20.07.2012
Ömer Sabri Kurşun

17 Temmuz 2012 Salı

Belirsiz bir vuslat…




Vuslata varmak için kaç yol bulduysam
Yolcular belirsiz, yollar belirsiz
Ömür kesip, boyun büküp sustuysam
Sazlarda tel belirsiz mızrap belirsiz

Ağladım, feryat ettim duyarsın diye
Yetmedi isyan ettim belki kızarsın diye
Ümit ettim aşığını alırsın diye
Gel demen belirsiz, kal demen belirsiz

Her saniye bir ömrü tüketti ömrüm
Sana varmak için her gün ölürdüm
Bil ki benim bu halim bir kördüğüm
Bağlayan belirsiz, çözen belirsiz

Saç savur bedenimi zerreye ayır
Mutlu ederse seni yak cayır cayır
Bir gün aklına gelince yanına çağır
Zamanı belirsiz, anı belirsiz

Ne yapayım deli oldum senin aşkınla
Muradıma ererim bir güzel bakışınla
Cehenneme girmeden her yakışınla
Zebaniler belirsiz, gayya(*) belirsiz…

vuslatsız çınar
16.07.2012
Ömer Sabri Kurşun


(*) gayya- cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyu. Cehennemin dibi..

Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN