Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

1 Mart 2009 Pazar

Ruh ve Beden



Ruhum, kapalı kapılar ardında kilitli.

Denize nazır bir yerde bıraktım bedenimi..

Benden ayrıldığında çok uzaklarda olacağını fısıldıyordu kulağıma..

Korkmadım onsuz olmaktan ve belki de kavuşma ümidiydi benim ki..

Dön deme çabası..

Kırgın değilim ruhumu bedenimden ayırmayı başarana..

Üzgün değildim kaldığım uzak diyarlarda..

İnsan bazen vazgeçer sevdiğinden,ruhuna eşdeğer saydığı da olsa…

Ayrılıklar da ölüm gibi gelmez mi zaten hep..

Derin bir acı hissetmez mi insan..

Çözümü zor olan sisli sokaklarda çaresizce dolaşmaz mı?

Mecbur hisseder kendini başını alır gider,geride sadece loş hüzünler,iç sızlatan anılar,kalır..

Ne yapmalı sorusunu defalarca kendine sorar,o kadar sorar ki tek başına yalnızlık oyununu oynamak istemez..

Sahneye çıkmak zorundadır ama..

Perde açılır...Ruh, kapalı kapılar ardında kilitlide olsa,biraz aralar kendini..
Ama yorgundur,ürkmüştür,kendinden emin değildir.Yalnızlığı önünde sonunu göremediği bir yol olmuştur..Karanlık bir sahnede başlar oyun,bu aslında ruhun bedene savaşıdır..

Ruh söze başlar:‘ Yıprandım ey beden..Sevdim riyakarlık gördüm,sevdim sevdiğimden emin, ama ne buldum kırık dökük ruhlar gemisi..Yıkıntı yürekler,kayıp düşler,kendi olmayıp başka maskeleri yüz seçenler..Buna rağmen sende can bulmalı mıyım?’

Ardından Beden söze girer :‘ Biz bir insanı insan yapanız.Bunun farkında mısın?Sen ve Ben birlikte olamazsak nasıl ayakta durur insanoğlu..’

Ruh sinirlenerek:‘İnsanoğlunun ayakta durup durmaması umurum da değil artık..
Ne gördüysem gene onlardan gördüm..

Varlığımı bertaraf ettiler..Kendimi ağlar olarak buldum,gece yarıları sokak aralarında.Sabahlara kadar dolaştım rahatlamak adına.Sonra deniz..Denizle dertleştim biraz..Hırçın dalgalarında o bile kendine göre haklıydı ben haksızken..Sonra rüzgar..Bana dokunamazsın derken tam..Sana dokunma gayreti içinde değilim diyerek geçti gitti.Ben sensiz bir hiçmişim..Tüm varlığı idare eden ben.Koca bir Hiç!Ben olmasam sen yoksun.Soyut ve her şeyi çeken niye ben..?’

Beden geri çekilir gibi olur ve :‘ Evet, haklısın galiba,bu kadar çabuk pes etmek.. ama haklısın…Ne zaman sen benden gitsen artık tutmayacağım seni!
Bu sefer kazandın Ruh..

Bu sefer sen Kazandın…!Özgür olmayı hak ediyorsun sen.Benden ayrı olmayı..
Ben insanı yürütürüm..Hen durup,düşündürür,duygular buhranına sokar çıkarsın.
Bu sefer sen kazandın Ruh.. Özgürsün..



Gölgem düşmüyor artık evinin duvarlarına...




Hadi gir içeri.Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın.Ona ihtiyacımız yok artık.O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini,nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu,uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak.Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda.Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle.Konuşamam,yalnızca ağlarım.

Ne olur gir içeri.Ama girerken tut elinden sevdanın.Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren,seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren,yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı,evinden gölgemi silip götüren,o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin,o,hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki,dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri.İlk aşkının yüzünü yanına al.Utanma benden n'olur.Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim...

Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin.İçeri yalanlar girmesin.İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri.Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan,kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde.Bak,bu ev benim yüreğim.Ne zaman kalbinden kovulsam,ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız,öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim.Burası aşkımın mabedi.Burası sensizliğimin kalesi.Burası deliliğim...Burası baştan ayağa sensin, sevgilim.

Sana sevgilim diyorum hala,bağışla beni.Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim.Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim.Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan...Gözlerine baktığımda kendimin değil,bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim.Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden,nice savruluşlardan sonra,artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık,o dünyevi ihtiraslardan,oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda,hayatı,dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken,içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim.Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim.Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim.

Evimin,şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla.Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar.Rutubetleri ondan,aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil,sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi.Sonra söz bitsin.Ölüme kadar yalnızca susalım.Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata.Kurtulsun yüklerinden,bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla.

Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim.Ne yaptıysan sevdim seni,ne yaşadıysan sevdim.Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak,vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım.Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini.Direncini kırdım,kalbine girdim.Seni bir kalbi fethetmenin,ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın,bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım.Affet beni,seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım.Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil,sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni.Ama hiç aşık olmadın.Bu yüzden suçlama kendini.Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan,hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar,o yaralı ve yabancı ruhum...Sen değilsin sevgilim.

Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye,ardından seni paylaşmaya,sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya,senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep,katlandım.Hiç pişman olmadım seni sevmekten.Sana hiç kırılmadım.Hep anladım seni.Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını,buralara ait olmayan,annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş,o yaralı,o sevgiye hasret çocukluğunun,hayatla uzlaşamamış aşk kırgını,yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım.

Sevdim seni sevgili,sevdim...Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada,yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim,toprağına hiç basmadığım,insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım,gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi...Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi...Seni öylece,seni çırılçıplak,seni kadere isyan eder gibi,seni Tanrı'ya eş koşar gibi...Sevdim seni sevgili,sevdim...

Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken...Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni,yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini,nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde...Kalbim kalbinde atarken,çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken...Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak,mutluluktan ağlayarak...Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte...Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek,seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek...Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek...Ve işte tam da o anda ölmeye,sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak...Sevdim seni sevgili,hep sevdim...

Otur karşıma hadi,bir sigara yak.Konuşalım. Anlat bana sevdanı...İlk aşkının yüzünü anlat...O,hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki,dediğin,o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim,sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar.Anlat hadi ne olur.Ama sakın bana hayattan söz etme.Sakın bana,hayat böyle bir yer,herşey bitip tükeniyor,her aşk hayata yenik düşüyor,deme...
Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil,buralara ait olmayan,annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş,o yaralı,o sevgiye hasret çocukluğunla,hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını,yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle.Hayat dışarda kaldı,bak.Burada yalnızca sevdan oturuyor.

Sevdanın dilinden konuş benimle.Ben hayatın dilinden anlayamam.Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık.Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu.Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun.Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma.Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde.Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin...

Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden,gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın,yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence?Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten,onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil,hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı,sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü?Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü?

Anlat bana ne olur...Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin.Aramıza hayat girecek...Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar,sayısız mekanlar,geri dönüşü olmayan anılar,sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık gecelerde bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin,nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun,uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım.Kimi geceler başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda,o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana...Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim.Ömrüne rakip değilim.Seni kadere emanet ettim.Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim.Kırgın değilim ne sana,ne de seni elimden alan bu acımasız hayata...Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben...

Şimdi git artık sevgilim.Sana sevgilim diyorum hala,bağışla beni.Sen artık bir başkasının sevgilisisin.Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim.Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim.Adım dudaklarında yok olmadan,tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at.Ona ihtiyacın yok artık.Affet kendini...Beni affet...Affet bu yaralı sevdamı...O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini,nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını,ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken...Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git...Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.

Konuşamam artık seninle...Konuşamam,yalnızca ağlarım...

Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü merak ederdim hep.

Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.

İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...Aşktı adın uçurumda, yanı başımda aynadaki suretimdi yüzüm, aykırı kanardı bana.İnançlarımın çoğu yalanmış alay ederdi benimle.Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki senmişsin dokunamadığım...Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,geceleri ansızın uyanıp incitip durduğum senin yokluğunmuş...Onca sevişmeden sonra değişmemişsem,sihirli bir aydınlıkta,içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...
İşte onca yalan geçen hayatımda buymuş tek gerçekliğim...
Cezmi Ersöz






Gelmeyen Baharlara



Dağlara karlar yağmış yine.Güneş bulutların arkasına saklanmış düşlerimiz gibi.

Ne zaman gelecek baharlar

Okuldan gelirken düştüm bizim sokakta ..Defterlerim, kitaplarım, kalemlerim dağıldı etrafa,babamın aldığı yeni kalem kutusunun üzerinden de kocaman bir araba geçti. Kimse gelmedi yanıma elimden tutup kaldırmadı. İçime kocaman bir taş oturdu sanki. Sanki beni görmediler güç bela kalktım,gözlerimde yaşlar kalbimde açılan yaranın eseri.. Ne olmuş bu insanlara kalplerine karlar mı yağmış.

Öğretmen mutluluğun resmini çizin evde, yarın da getirin dedi, güneşi çizsem, baharı çizsem olur mu mutluluğun resmi ama olmaz ben görmedim ki baharı nasıl çizeceğim offffffff bahar nasıl bir şey hep dersin ya baharda etraf cıvıl cıvıl olur diye yok mu bir resmi göstersen bana. Babaannem anlatırdı ramazanda iftar çadırları kurulurmuş iftarda herkes birlikte neşeyle yemek yermiş, Hacivat karagöz oynatırlarmış çocuklar kalkmazmış başından ,her akşam sırayla limonata dağıtırmış komşular herkese, dedem ud çalarmış, amcam ney… sahurda bile yemek dağıtırlarmış birbirlerine … O insanlar bu insanlar mı acaba… Çok mu zaman geçti aradan nasıl değişti insanlar bu kadar..

Tozlar mı kapladı iyiliklerin üstünü.Ne zaman girdi sözlüklerimize bu cümleler “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın,bana ne,başkası yapsın,hep ben mi yapacağım………..” Söylesenize hiç bahar gelmeyecek mi bu şehre hep böyle karanlıklar mı karşılayacak bizi, birbirimize baktığımızda donuk bakışlar mı göreceğiz hep. Anlatsana bana bahar nasıl gelir çiçekler açar mı ne renktir çiçekler gülü kitaplardan tanıyorum gerçekten çok güzel kokar mı, kuşlar da öter mi baharda; nasıl öterler peki?


El ele tutuşsak tüm çocuklar seslensek bahara “gel artık bahar” desek gelir mi acaba? Gel bahar erit içimizdeki buzları güneşler doğsun yüreğimize..





Yalnızlığım..

       

Karla karışık yağar hüzün
Üstüm başım hep uzun kollu
Benden iyi bilirsin
Anlatmama lüzum var mı ?

Gözlerim senden sonra
Hep parçalı bulutlu
Sen de baksan görürsün
Bakmaya yüzün var mı ?

Mutlu muyduk ki ? Sade nefes aldık
Bıktım artık uzatma, yaslan bana ağla

Kal yanımda böyle sonbahar gelince
Soysuzlar içinde kalma yalnızlığım
Bak yenildik işte
Zamanı gelince kalkarız belki de
Dayan yalnızlığım

Uzun yola gitmeden
İki koltuk ayırttım
Seninkisi cam kenarı
Sormana lüzum var mı ?

Farkı yok ki geçmişten
İlk kez görmüş değilsin
Hiç kuraya girmeden
Hep kısa çöpü çekmişsin

Mutlu muyduk ki ? Sade nefes aldık
Bıktım artık uzatma, yaslan bana ağla

Kal yanımda böyle sonbahar gelince
Soysuzlar içinde kalma yalnızlığım
Bak yenildik işte
Zamanı gelince kalkarız belki de
Dayan yalnızlığım

              


01.03.2009
ÖMER SABRİ KURŞUN



Yabancı



http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşivYABANCIhttp://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv
http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv
O kadar yabancı ki kulağıma sesin
Bir o kadarda yabancıyım bakışlarına
Ne gülüşünü görmüşlüğüm var önceden
Ne de iç kavuran sıcaklığını...

 

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv


O kadar yabancı ki tenime tenin
Bir o kadarda yabancıyım varlığına
Ne dokunuşunu bilmişliğim var önceden
Ne de özlemin sancısını...


 

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv  http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv

O kadar yabancı ki gözyaşlarına gözüm
Bir o kadarda yabancıyım şimdi anılarıma
Ne aşkını bilmişliğim var önceden
Ne de sevginin şiddetini...


 

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv

http://kursunsabriomer.blogspot.com/arşiv
Artık öyle yabancıyım ki kendime
Daha önce adı koyulmamış duygularla dolu yüreğim
Ne yaşanmışlığım var bunun gibisini
Ne de düşünmüşlüğüm olacakları...





Sadece yoksun...


romantica1013qf1hm7


Sadece yoksun, ötesi yok inan..Gittin ve senin ellerinin yerine şimdi sonbahar yaprakları avuç içlerime kıvrılıp çığlık çığlığa soluyorlar.. Yokluğunda yüreğimin duvarlarına çerçevelenmiş hatıralarına bakıp bakıp sensizliğini dinliyorum. Sonra da suskunluğuna diz çöküp yalnızlığını demliyorum. Yoksun, her gece gözlerimde kanıyor senli hatıralar. Uykular firarda. Karanlığı örtüp üzerime seni anıyorum kırık dökük kelimelerimle. Sancılara girdap gönlümle adını sayıklıyorum ardı ardına. Yavaş yavaş boğuluyorum . Yavaş yavaş dibe çekiliyorum..Yoksun, gözyaşları biriktiriyorum avuçlarımda. Yoksun, mürekkebimden sızıyor kan rengi kelimeler. Bendeki adın hala bir ömür ile anılırken, kim bilir ölümsüz sevdam senin ayak uçlarında son nefesini vermekte.. Canım acıyor sevgili. Puslu bir havada vurulur, olduğun yere yığılırsın ya hani.. İşte gittiğin gün yalnızlığın mıhlandı alnımın ortasına. Gittiğin gün dudaklarıma mühürlendi adın…Şimdi yoksun ama ne geçmişimize gömüyorum seni ne de sensizliğine pes ediyorum. Çünkü; ben seni “ sensizlikte “ bile ömür boyu bekleyecek kadar sevmiştim. Eğer unutmak için sevmiş olsaydım seni, acıların için sırtımı semer bilmezdim. Ben seni yürüdüğün dikenli yollarda can yoldaşın olmak için sevdim. Ben seni yüreğime dokunduğun için, ben seni gül yüreğin için sevdim…



Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN