Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

5 Aralık 2008 Cuma

KARACAOĞLAN



Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi, şiirimizin büyük ustalarından birisi de Karacaoğlan'dır. Büyük ustamızın on yedinci yüzyılda yaşadığı sanılıyor.Kökünün daha derinlerde olduğu gerçek. Epope'den Dede Korkut'a; Dede Korkut'tan koşmaya ne zaman geçilmişse, Karacaoğlan o zamandan beri sürüp gelen bir havadır; bir söyleyiş, bir duyuş biçimidir. Onun ne zaman doğduğu, yaşadığı da işte bu yüzden önemli değildir. İptida Karacaoğlan bir büyük kişilikti. Bu bilinen bir gerçektir. Sonra, yüzyıllar geçtikçe halk onun yöresini yeni şiirlerle, yeni yeni ozanlarla, daha da ileri giderek, yetiştirdiği yeni Karacaoğlan adlı şairlerle ördü. Benim gençliğimde Çukurova'da Karacaoğlan adıyla şiirler söyleyen dört tane Karacaoğlan vardı. Karacaoğlan gibi, onun havasında şiirler söylüyorlardı. Halk da -buna çok rastladım türkü derlemeleri yaparken- sevdiği tüm şiirleri Karacaoğlan'a malediyordu. Bir kişiliğin yöresinde böyle yoğun bir oluşma, şaşırtıcı bir şeydi. Bir de Karacaoğlan'ın şiirlerine bakarsak, daha halkın dilinde yaşayan, ya da derlenmiş şiirlerine, bugün de Çukurova köylüsünün dünya karşısındaki tekmil tavırlarını görürüz. Bu belki tekmil doğa karşısındaki insanın insanca davranışıdır, evrenseldir. Belki değil düpedüz evrenseldir. Halkın içinde yaşamış büyük kişilikler, halkın dili olmaktan başka çare bulamamıştlar, böyle olunca da halk onların yöresini daha da, zaman geçtikçe gür bir toprak gibi gittikçe yeşertmiş, ona yeni yeni güzellikler, çiçekler eklemiştir. Ve Karacaoğlan'ın şiiri binlerce yıl akarsular dibinde yıkanmış çakıltaşları gibi dilden dile geçerekten incelmiş, güzelleşmiş, arınmış, zenginleşmiştir.

İşte Karacaoğlan'ın türkülerine yaklaştıran havalar da böyledir. Karacaoğlan havası dediklerinden, Karacaoğlan çağlarından ne kalmıştır? Acaba Karacaoğlan bu havaları böylesine tıpatıp mı söylemiştir? Yukarıda söylediğim Karacaoğlan türkülerini halk nasıl örmüş oluşturmuşsa havalarını da tıpkı öyle örmüş oluşturmuştur. Her büyük usta ona bir ses, bir güzellik katmıştır.

İşte çağımızın usta, bilinçli sesi Ruhi Su da bize yeni, usta bir Karacaoğlan getiriyor. Onun bitip tükenmez çabalarının, Çukurova'da Karacaoğlan havaları üstüne halk arasında bitip tükenmez uğraşlarının tanığıyım. Karacaoğlan'ın hemşerisi bu büyük usta da Karacaoğlan havalarını kendi kişiliğinde yuğurarak, biraz daha oluşturarak belki de en gerçek biçimde yaratarak bize yeni bir Karacaoğlan getiriyor. Ruhi Su'nun sesinde bütün insanca duyguları, ölümü, ayrılığı, sevdayı, zulmü, doğa güzelliklerini halkımızla birlikte yeniden yaratılarak bulacağız. Ruhi'nin Karacaoğlan'ı yeni, erişilmez bir mutluluğumuz olacak.



Karacaoğlan ne demiş:

Arılar da konmaz oldu pürene
Şükür olsun bu sevdayı verene

Şükür olsun Karacaoğlanlara, Ruhi'lere.



Yaşar KEMAL

BAĞLANDI YOLLARIM, KALDIM ÇARESİZ

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayrı dünya bana aralandı, gel
Derildi dertlerim, artsız arasız
Üst üste dizildi, sıralandı gel

Yârı görse idim haftada, ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde, canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı, gel

Karac'oğlan der ki, başa yazıldı
Gözüm yaşı Ceyhun oldu, süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarım üstü kar'alandı, gel

KARACAOĞLAN

BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karacaoğlan

DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM

Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yad ellere açıcı olma

Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eylik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma

Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen eyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma

El âriftir, yokla kendi kendini
Dağıdırlar duzağını, fendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma

Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni, zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma

Karac'oğlan söyler sözün, başarır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma

KARACAOĞLAN

GÖNÜL KUŞU KALKTI UÇTU HAVAYA

Gönül kuşu kalktı uçtu havaya
İn gönül dedim de indiremedim
Aşıp aşıp gider karlı dağlara
Dön gönül, dedim de döndüremedim

Hûma kuşu gibi yüksek uçarsın
Pervaz vurup Tercüman'ı geçersin
Bin bir türlü dala konup göçersin
Gönül sana mekân bulduramadım

Âleme sultansın, vezirsin kendin
Aç, dedim, açmadın ak göğsün bendin
Yad ellere gönül verdin de döndün
Gönül sana akıl erdiremedim

Karacaoğlan der, nedir çareye
Cerrah neyler yürekteki yareye
Gönül düştü şimdi kaşı kareye
Akar gözüm yaşın dindiremedim

KARACAOĞLAN

ŞU YALAN DÜNYAYA GELDİM GELELİ

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları, sağ iken
Kahbe felek vermez benim muradım
Viran oldum, mor sünbüllü bağ iken

Aradılar, bir tenhada buldular
Yaslandılar, şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim, ala karlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum, güzellere bey iken

Karac'oğlan der ki, bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş, biz burada yoğ iken

KARACAOĞLAN

YALANA DA DELİ GÖNÜL YALANA

Yalana da deli gönül yalana
Yedi iklim, çar köşeyi dolana
Soğuk sulu yaylalarda sulana
Meğer bu dünyanın sonu yoğ imiş

Bayrak çekip padişahlık sürmedim
Gurbet ilde inim inim inledim
Kulak verdim, dört köşeyi dinledim
Arkam sıra gıybet eden çoğ imiş

Başına bağlamış ibrişim puşu
Her daim böyledir feleğin işi
Tırnağın var ise başını kaşı
Kardaştan kardaşa fayda yoğ imiş

Karac'oğlan der ki, yorup yormadan
Usandım ben el işine yelmeden
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp bir dem sürmek yeğ imiş

KARACAOĞLAN

6 Kasım 2008 Perşembe

Gidiyorum Ben Senden


Bak gidiyorum senden... Bırakıp gitmez sandığın ben,ölümü yüreğime aldım işte gidiyorum. Ölüm, vuslat belki de belki de hiçlik ölüm.
Ama ben ölümü gözü kara bir militan gibi cebime koydum gidiyorum... Bu gidiş ne senden kaçış ne de sana vedâ. Karşı konulmaz bir istek sadece.belki irade dışı, iradenin de yok oluşu bu gidiş. Sen yoksun bu gidişte sevdiklerim yok.
Sadece yokluğumun mutlu edeceği gülüşler yol arkadaşım. Sonunda sana kavuşmak yok, ellerini tutup,gözlerindeki denizleri görmekte. Dalgaların çığlıklar gibi haykırışların, kızışların yok.
Yani sen yoksun... Her mezar taşı ayrı bir hikâyenin kitap kapağı... Onun için mezarlıklar şehirlerin tarihini anlatır ya...
Benim hikâyemin kitap kapağında ne yazacak acaba. Bunca çekilen çilenin, acının,yaşanan güzel şeylerin sonucunda böyle gitmek ne kadar zor...

Bak gidiyorum dönüşü olmayan bir yola. Gitme hakkımı kullanıyorum elimde olmasa da.
İstersen son kurşunu sen sık yüreğime. Senin elinle bitsin bu gidiş. Senin varlığın yoldaş olur belki böylece.
Ya da boşver sen bulaşma bu gidişe. Kirlenmesin gözlerin bu seyirle.
Sen uçsuz bucaksız ufukları seyret. Belki bir gelen olur uzaklardan beklediğin.
Ve bu geliş hiçbir gidişin seni mutsuz etmesine müsaade etmez. Her kar tanesi yeryüzüne inmeden tertemizdir, bembeyazdır. Ne olursa kirlilik adına yeryüzünde yaşanır kar tanesi için. Ben yeryüzüne ineli asırlar oldu...
Sadece, ismimin çağrıştırdığı beyazlık kaldı yadigâr. Sen hiç kar denilince siyahı hatırladın mı?..
Kirliliğimle, yanlışlarımla, ağlatılmışlığımla, aldatılmışlığımla ve en önemlisi yüreğim de taşımaktan yorulduğum sevdamla gidiyorum. Hakkını veremediğim belki hak etmediğim, yıprattığım, yorduğum ve üzdüğüm sevdamla...

Bak gidiyorum işte... Ölme hakkımı kullanıyorum tercih etmesem de. Selâsı veriliyor yüreğimdeki sevdanın Belki kılacak kimse bulunmayacak cenaze namazını sevdamın. Çünkü ben bu sevdayı tek başıma suladım ve büyüttüm kimseden habersiz. Ölümü de sessiz olacak doğumu gibi...

Bak gidiyorum. Gitmez sandığın ben ölümü yüreğimin avuçlarına aldım gidiyorum. Türküler sende kalsın ve gülüşler. Ben ağlatılmışlığımla gidiyorum. Mutluluklar senin olsun ben hüzünlerimle gidiyorum. Güneşli günler sana kalsın ben karanlıklara gidiyorum...

Bak gidiyorum ben senden ama yaşanmışlıkların izleri var yüreğimde. Yaşayamadıklarımın kırıkları. Belki anlayamayacaksın beni sen kalmana bak.
Ama anlamak istersen beni Züleyha'ya sor, Yusuf'u sevmişliğini. Ya da sen boşver kalmana bak sen... Gözlerini ufuklara dik. Belki uzaklardan gelen beklenen biri, hiçbir gidişe müsaade etmeyecek kadar mutlu eder seni...

Sen düşe bile girmesi yasak sevgili... Hayallerim kadar ağır aksak sevgili ...
Altından yapılmış mermer zindanlarında vicdanım gibi köle ...
Ben kaybettim...
Sen kazandın!.. Artık sesimi duymayacaksın...
Susuyorum___Yutkunuyorum...Anladım ki olmaz...
Ben senden gidiyorum. Haydi hoşçakal...

06 Kasım 2008
Ömer Sabri Kurşun



9 Ekim 2008 Perşembe

Bir rüzgâr olmak isterdim menzil'de!



Bir rüzgâr gibi esmek isterdim. Esmek… esmek!.. Her yeri dolaşmak, her damara girmek..!
Esmek isterdim özgürce, el ayak değmemiş zirvelere, hiç keşfedilmemiş yerlere, hiç yaşanmamış sevgilere... Kalbimdeki sevgimi haykıra haykıra esmek...
Esmek isterdim bir deli rüzgâr gibi!
Dağ dağ geçip, yamaç yamaç haykırıp, dolana dolana atmak isterdim kendimi menzile...

Tam da bulutların ağladığı gözyaşlarının damladığı yere ayak basmak ve avuçlarımı açmak istedim gökyüzüne.
Yağmur ince ince düşerken ellerime bir kez daha ağladım bir kez daha yandım kendime… Düşsem bari adım attığın yere.
Ağlar mıydın acaba?.. Ayağının altında toprağa karışan bir damla olacaktım da sen beni bilecektin! Diye bekledim ama heyhat… Gözlerinin önünde bir gül olsam yine de görmezdin!.. Ve bilmezdin iç çekişlerimi...
‘Ağlarken şehir benimle baktım ümitlerim eksilmemiş duruyor yerlerinde! Bu nemnâk sokaklar nasılda üzülüyordu kim bilir halime? Kuytusuna sokulduğum gül belki de ağladı benimle... Bülbülüne söyler miydi böyle yanmışlığımı, benim için de bir ah bırakır mıydı bülbül, sahi bana da ağlar mıydı?...

Baktım güle nasılda güzeldi, yağmur inmiş kalbine. Can-feza gül... Canıma can kattı güzelliğiyle...
Ben niyaz kar halimle sığındım Rabbin merhametine... Gülün bağrındaki damlalar çırağ oldu karanlığıma. Muhayyilem beni bir yağmur yaptı düşürdü ellerine... Gezindim parmaklarında öyle sessiz öyle ince... Ne vakit sürgün edildim kendime o vakit yittim kendi şehrimde...
Gökyüzü gündüz gözüyle örtü kara çarşafını üzerine, nedendir diye düşünürken, yüzüm düşen gökyüzü yaşlarıyla ıslandı ağlıyordu oda benim gibi benim kaderime ve kendime geldim aniden yaşıyorum dedim.
Yağmurun sesiyle irkilip fısıldadım sırrımı güle... Açtı bağrını da aldı sırrımı içine... Dedi “Yitme kederinde! Bak rengime ümide gebe!” Bülbül onu nasıl sevmesin di?... Nasıl yanmasın dı seherlerde?... Gül... Ruh feza ömre...
Acaba birileri, benim yalnızca bir avucu dolduracak kadar, saf yağmur suyu olduğumu bilecekler mi?
Giderek avuçlarından, şırıl şırıl akan dere sularına verdiğim bir damla gözyaşı olduğumu bilecekler mi?
Korkarım bilmeyecekler sevgili! Bilemeyecekler?
Bu kadar saf ve temiz bir sevdanın, bir yağmur damlasında saklı olduğunu kimse bilmeyecek.
Kimse anlamayacak, uzaklığının bu kadar yakın olduğunu ve bir yıldızda buluştuğumuzu.
Yağmurdan korkup da hızlı hızlı kaçan insanlar bilmeyecekler parmaklarımdan damlayan bu sevdayı.

Ruhum yıkandı yağmurla, hasret içimde büyüdü ve çoğaldı. Bir kez daha baktım kalbime yerin sağlamdı!
Nevbahardın! Yeşerdin yağmurla, bir gül olup kök saldın. Acıyordu her yanım lakin bir yanım yenileniyordu seninle...
Büyüyordu sanki sevgimde hasretinle...
Bir buseyle veda edipte güle... İndirdim hasretinle bir “âh”ı akşamın rahmetiyle yıkanmış kalbine...
Ve yürüdüm kendi kuytularıma bin bir ümitle...

Kurak topraklar gibi çatlamıştı şimdi ömrüm... Sağa vurup yalpaladım, sola vurup yalpaladım...
Düştüğüm her karanlıkta bir ışık arar olmuşumdum.
Bak dinle ah seslerini; acıyor işte sol yanım, acıyor gecelerde... Gece beni dinliyor, ben geceyi dinliyorum. Gece ben, ben gece oluyorum... Gecelerde başlayıp gecelerde bitiyorum... Ve sabah oluyor bakıyorum yine yanımda yalnızlık yatıyor. Hem de sanıl sarılmış bedenime, bin yıllık âşıklar gibi... Ve umudum başka bir geceye yürüyor elimi bırakıp…

Zor oldu ama bir tanem… Hayatın gerçeğini, düşlerinin ıslığıyla bestelenmiş, kanayan bir şarkıya dönüştüren yüreğinin atışlarını dinlemek. O ıslığın seni götürdüğü yere kadar çekip gitmişsin sen.
Yankı seslerinde anlamışım seni kaybettiğimi…

Ah hasretimin devşirmesi! Ah sol yanımdaki ayaklanma!
Öznesini ele geçirmeden gözlerinin dudaklarındaki yükleme kanmayacağım artık...
Şimdi bir iyilik yap kendine haydi durma. İstersen birazcık sev beni sev de öyle git...
Sonra unut benden kalan ne varsa. Bil ki unutmak tesellidir yalnızlığın…
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip, delicesine sarhoş olmak… En güzel tarafıdır bu imkânsızlığın… Hoşça kal sol yanım. Bu gecede bitti sabaha kaldı artan sızılar. Topladım tek tek düştükleri yerden koydum gönül soframa...
Biliyorum geceye lazım yüreğimde büyütmeye. Kim ki gelip saracak yalnızlık sızılarımı gecelerde onlardan başka…

09 Ekim 2008
Ömer Sabri Kurşun



5 Ekim 2008 Pazar

GİDİYORUM DİYORSUN


Oysa ben sana çoktan veda ettim bilmiyor musun?..
Düşler sokağının kaldırım taşlarından biri eksik senin yüzünden hala anlayamadın mı?..
Yanımda bu yüzden yürüyemiyorsun.
Ben senin ayrılığına sevdalandım artık sevgili!..
Ayrılığında bir başka güzel oluyorsun…
Saçlarını esmeyen rüzgârlar savuruyor, sen esen rüzgârlarda kayboluyorsun. Bir veda yazısı istedin benden, yazmak ne kadar zor görmüyor musun? Benden bir parçayı taşımaya ihtiyacın mı var neden beni buna zorluyorsun?..

Ben seni dokunamadığım ellerin kadar, yazamadığım satırlarım da sevdim, sen satır başlarında doğup satır sonuna ölüyorsun, benden seni öldürmemi mi istiyorsun?..
Yazdım sevgili, sana veda sözlerimi yazdım, hiç okuyamayacağını bildiğim için yazdım. Belki de, hem de ne kadar çok okumayı istediğini bildiğim halde. Uzun bir gece boyunca bu son olacak belki de dedim sevgili. Gece deliydi ben daha deli, gece öfkeliydi ben daha öfkeli, o gece sen vardın yanımda sevgili.

Ben sana çoktan veda ettim sevgili, sessizliğim yeni sevgililerine karşı, öfkemden neden anlamıyorsun?..
Sana güle güle aşkım... Ben de senden kalan neyim varsa, tüm güzellikleri, tüm kırık parçaları toparlayıp yüreğinden gidiyorum...
Umarım bir daha kimseyi böyle yüreğinden vurma, kimseyi böyle iz bırakacak kadar çok ta incitme... Seni çok sevdiğim için taşınıyorum yüreğinden bil bunu. Bu yürek bir tek sevdiğinin sevgisizliğine boyun eğemiyor çünkü...

Fonda Sezen Aksu, adın bende saklı be sevgili, mutluluğun başka diyarlarda olsun varsın, bu bendeki sevginin farkı. Asla okuyamayacağını bildiğim satırlarda gözyaşların var sevgili. Bu şehir sensiz bir başka çekilmez olacak, orada olduğunu bildiğim bir yerde olamayacaksın artık. Geceleri hayali çiçekler koyamayacağım artık posta kutuna, pencerendeki her ışıkta o odada diyemeyeceğim, geceleri bir başka yabancı olacak yokluğun. Yokluğuna sevdalı bu çocuk varlığını kıskanacak be sevgili!..

Cebimde veda yazın vardı sevgili, yok dedim, yazarım bir gün dedim cebim ateş, ateş bedenim ve sen…
Kahverengi gözlüm yazarım bir gün, sevgili neden okuyamadığını o satırları, neden okuyamayacağını yazarım. Gülümsersin sevgili, gözlerinde yaşlar gülümsersin ve ben gözlerindeki yasa tutsak…
Ben seni bir sigara mesafesi sevdim. Sen sigara dumanını benden ötelerine savururken beni de sürükleyiverdin be sevgili!..

Aşkın ne olduğunu gerçekten biliyor muydun acaba?.. Seni seviyorum derken bana, sevginin gücünden haberin var mıydı?.. Sevdiğine inandırırken beni seven insan nasıl özler, bekler, sabreder, sevdiğini kırmamak için her defasında nasıl sessiz gözyaşlarına boğulur benim gibi, bilmiyordun ki?..

Yazabileceğim öykülerin en güzeli senin için olabilirdi, oysa sen yazılmış öykülerimi sevdin. Yazılmış öykülerde acı var öfke var sevgili ve yokluğunda en az onun kadar. Ben yokluğuna sevdalı, sen yoksun sevgili ben sana tutsak, hayallerin bittiği yerde. Sevgili orada buluşacağız bir gün o zamana kadar haydi ''elveda'' Hoşçakal... Bu vedalar her şeyden gerçek, sevgimizin sonu... Çünkü sen beni gerçekte hiç sevmedin ki...

05.10.2008

Ömer Sabri KURŞUN

3 Eylül 2008 Çarşamba

Görmezsem Seni




Senden uzaklarda senin hâlini
Sormasam baharım güz olur gider
Karanlık içinde mah cemâlini
Görmesem baharım güz olur gider

Severim mahımı düşürmem dilden
Bulurum pek güzel goncadan gülden
Hasretim yoğunsa ne gelir elden
Yaralar içimde iz olur gider

Varlığın gözümde cennettir bana
Cemâlin' görünce can gelir cana
İçimden geçeni söylesem sana
Ömrümün yokuşu düz olur gider...

03.09.2008
Ömer Sabri Kurşun


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN