Su gibi olasın! Su gibi berrak, su gibi akıcı, su gibi duru.
Su gibi olasın! Su gibi güçlü, su gibi sabırlı, su gibi coşkulu.
Su gibi olasın! Su gibi zarif, su gibi esnek, su gibi değişebilir.
Su gibi olasın! Su gibi can veren, su gibi acı dindiren, su gibi ferahlatan.
Su gibi olasın! Su gibi sakinleştiren, su gibi heyecanlandıran, su gibi alıp, başka diyarlara götüren.
Su gibi olasın! Su gibi yaşamın hem başlangıcında, hem ortasında, hem ta içinde.
Uzun sözün kısası su gibi aziz olasın!
Kendime ve tüm sevdiklerime söyledim bu sözleri, su gibi olabileyim, su gibi kalabileyim diye. Ve onlar... O yüreğimin derinleri, tüm yüzleri, başlangıçları, bitişleri olan sevgili dostlarıma söyledim bu sözlerimi, zaten hep oldukları gibi kalabilsinler diye.
Su gibi berrak, şeffaf olabilmeliyiz. Yanımıza gelen biri kendini güvende hissetmeli. Şüpheler sarmamalı beynini, "Acaba"lar öğütmemeli yüreğini.
Akmalı, gitmeli bizden sevgiler, aynı bizim akıcılığımız gibi.
Yanı başımızdayken zamanın nasıl akıp gittiği anlaşılmamalı.
Yazların o yasemin kokulu esintileri gibi, bir yerlerden geldiğimiz, bir yerlere gidiyor olduğumuz belli olmalı. Ama öylesine duru, öylesine doğal yapmalıyız ki bunu, akıllarda bir esintinin izi gibi hep derin, ama abartısız kalabilmeliyiz. Bizden akıp giden sevgiler, insan insanları, can yürekleri bir araya getirmeli.
Bir sıkımlık kurşun gibi olmamalıyız. Oya işler gibi ince ince işlemeliyiz. Değişimlerin bir anda oluvermediğini, cesaret kadar sabır da gerektirdiğini bilmeliyiz. Herşeyden önce kendimize, yapabilirliğimize inanmalıyız. "Yaparsın, başarırsın" sesi gelmeli içlerimizden.
Coşkumuzu öylesine net yansıtabilmeliyiz ki tüm evrenin kıpırdandığını hissetmeliyiz. Coşku, güç ve sabrımız kol kola gitmeli, bizi "Olmaz"lara ulaştırmalı. "Zora sevdalıyım. İmkânsız ise sadece biraz zamanımı alır" diyebilmeliyiz.
Sabitlikten ne kadar uzak duruyorsak sabit fikirlilikten de aynı derecede uzak durmalı her yanımız. Omurgasız değil, ancak gelişmeye açık olmalı benliğimiz. Ortam da değişse, koşullar da, biz her durumda varlığımızı sürdürmeyi, üstelik yaşanan her deneyimden bilgilenerek çıkmayı başarmalıyız.
Ve üstelik tüm bu gelişim süreçlerinde güçlü olmanın zarafeti engellemediğini ispatlamalıyız. Su gibi yumuşak dokunuşlarla değişimleri sağlamalıyız.
Nasıl ki yaşam suda doğdu, suyla can buldu, derman buldu pek çok kişi,biz de yaşama yaşam katmalıyız. "Ne fark eder”lerle değil, uzanan bir el bile olsa çok şey fark ettireceğinin bilinciyle yaşamalıyız. Belki gün gelip, sadece dinlemenin bile yeteceğini bilerek, gün gelip bir fısıltı gibi olsa da sesimiz, sakin, huzur veren bir duruşu sahiplenip, bize akıtılanları ketum, taşıyabilmeliyiz.
Yanı başında bir dostun, sevecen, huzur dolu, "Ben hep yanındayım. Merak etme sen" diyerek durabilmeliyiz. Nasıl ki suyun sesini dinlemek, onu izlemek bile dinginleştirirse bizi, biz de dinginleştirebilmeliyiz fırtınalarını dostlarımızın. Durmasına, yaşamına "pause" düğmesine basılmış gibi ara vermesine de izin vermemeliyiz. Yüreklendirmeliyiz onu. Heyecanını körüklemeli, biz de onunla birlikte coşabilmeli, onun sevinçlerine ortak olabilmeliyiz. Mekan, sınır tanımadan başarabilmeliyiz hem de bunu. Yaşamın suyuna karışırken, dünyanın tüm mekânlarına da uzanabilmeliyiz gezgin ruhumuzla.
Su gibi olabilmek, hiç de kolay değil. Sık sık karşılaştığım soru ise :
"Ya su kirlenirse?"
Hepimizin suyunun birbirine bu kadar karıştığı dünyamızda, suyumuzu temiz tutmak biraz da toplumumuzun suyunu temiz tutmaktan geçiyor. Ama ben de toplumun suyuna sızan ince bir akıntıysam eğer,toplumun suyunun arılığı biraz da benden geçer!
(a)