Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

1 Aralık 2009 Salı

Bir Bayramın ardından...





http://kursunsabriomer.blogspot.com
Bütün anlamlı sözcüklerin iyi niyetle geleceğe dair güzel temennilere dönüştüğü ancak gerçekte birçoğunun anlamından uzaklaşarak yerini yine hüzünlere bıraktığı bir bayramı daha geride bıraktık. Milli ve dini olarak önemli sayılan gün veya günlerin sevinç ve neşe içinde kutlanmasına bayram denilmektedir. Gerek değişik anlamlar yüklenmesi ve gerekse de kutlanma şekli bakımından birbirinden farklı görünse de bayramlarda verilen mesajlar ve temenniler büyük benzerlik gösterir. Bayramların huzur, mutluluk ve sevinç kaynağı olarak algılandığı toplumda; saygı, sevgi, barış, kardeşlik, hoşgörü, yardımlaşma, paylaşma ve dayanışma gibi birçok kavramın “ortak” paydada buluşması ve toplumun her kesimi tarafından benimsenmesi istenir.

Dünyanın birçok yerinde değişik şekillerde kutlanan çok sayıda bayram bulunmaktadır. Sosyal, kültürel, dinsel, tarihsel, psikolojik, ekonomik ve çevresel vs. gibi bir veya birden fazla faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkan bayramların birçoğu bugün gelenekselleşerek kutlanmaktadır.

Bir bekleyiştir bayramlar. O günden ziyade, o günün beklentileridir heyecan veren. Çoğu anlamını içinde hissetmez ama bir semboldür, adı konulmamış bir sembol… Ya da dillerden dillere uzanan yıllanmış deyimlerden öteye gitmez anlamı.

Çocuklar için bayramda alınacak üst başın, ayakkabının beklenmesidir heyecanla. Kaç kez yalvarmışlardır belki de annelerine babalarına aldırabilmek için ya sevdiği ayakkabıyı, ya oyuncağı ya da bir kazağı. Böyle başlar belki de onların dünyasında bayramların anlamı. İstediklerine kavuşmak için beklemeleri gereken o malum zaman... Bir de bayramda cebine dolduracakları harçlıkları vardır yine aynı heyecanla bekledikleri. Belki de en çok çocuklar karlı çıkar bayramdan. Kendisinden bir şey talep eden olmadan, hep bir şeyleri talep etmek onlar içindir ne de olsa. Bayramlar en çok çocuklar içindir...

Çoğu genç içinse, iple çekilen bir kavuşma anının son notalarıdır. İki bayram arası düğün dernek kurulmaz diye beklerler, bir anda geçmesini bekledikleri o malum zamanı. İlk bayramın ardından artan bir heyecanla sayarlar günleri...

Çoğu miskin için de, bayramlar özeldir. Bir kaç ay kala, ellerine alırlar takvimi. Haftanın ortasından başlayıp, hafta sonu tatilini de içine alması duasıyla hesaplarlar, keyifle yatacağı günlerin hesabını.

Birçokları için, bayramdan bayrama gördüğü ailesine, dostuna kavuşmaktır.

Kimileri için bayramdan bayrama midesine adam akıllı bir şeyler koymaktır.

Bayramlar herkes için bir şeyler vadeder...

Yalnızlar, evsiz-barksızlar, terk edilmişler hariç... Bir bayram sabahı en yakınlarını, canından bir parçalarını kaybedenler hariç. Hep bir yanı eksik olmasına rağmen, bayramlarda o eksikliğin tüm çıplaklığıyla kendisini kuşattıkları hariç...

Ay gibidir bayramlar. Hilal olur kimilerinin umutları harekete geçer, kimilerinin yüreğini sıkıştıran kasveti, hasreti. Ay gibidir, bir yüzü dolunay olur ihtişamla parlar gökyüzünde, getirir beklenenleri; karanlıkta kalan kısmı ise yakar diğerlerini...

"Bekleyen ile bekleyemeyenin", bekleme hakkını yitirmiş olanların hazin bir buluşmasıdır bayramlar. Kimileri enva i çeşit baharatın, şekerin, kıyafetin satıldığı çarşılarda telaşla yetiştirmeye çalışır listesindekileri. Birileri içindeki mahşeri kalabalıktan kaçmaya çalışır. Geçmişin kokularından, tatlarından deli gibi kaçmaya çalışır...


“Aaah nerede o eski bayramlar” demeye başlamışsanız bilin ki yaşlandığınızın resmidir. Gün be gün bir takım değerlerimizi globalleşme denen kültür bombardımanına kurban verdiğimiz de ayrı bir gerçek. İnsanlık, cemaat ve toplum okyanusundan hızla bireysel yaşamın ıssız sahillerine doğru sürükleniyor.

Çok fazla sayıda anlam yüklenmesinden olsa gerek çoğu zaman gerçekleşmez arzulanan güzellik ve iyi niyetler.“Nerde o eski bayramlar” hayıflanması bunun en tipik belirtisidir. Bu yıl da güzel bir hayatın en belirgin göstergeleri olarak kabul edilen neşe ve sevinçler yine gölgede kalmış görünüyordu bulutlu ve yağmurlu geçen bir bayramın ardından. Filizlenmesi yasaklanmış çiçekler gibi ya hiç görünmediler ya da fark edilmediler göründüklerinde. Hâlbuki onların varlığında günler özel anlamlar kazanıp bayrama dönüşüyordu. Çünkü tek başına ortaya çıkamıyordu bu kavramlar onların varlık sebebi olan mutluluk olmadan. Oysaki mutlulukların paylaşılması değimliydi bayramlar? Mutluluk değimliydi gönülleri neşe ve sevinçle dolduran aydınlık bayram günlerinde.

Sevinç ve neşenin daim olması gerektiği, insan ve toplumsal dayanışmayı hoşgörüyü ortak üstün değer sayılarak kutlanması gereken bir bayramdı geride kalan. Bayramların gücü ve etkinliği insanlar arasında birlik ve beraberlik oluşturacak güçte iken tebrik ve temennilerin sınırlandırılarak belli kesimlere gönderilmesi sevinçlerin kitleselleşmesini engellemektedir. Hoşgörü ortamında saygı ve sevginin oluşmadığı ve kendilerinden olmayanın farklılaştırıldığı durumlarda bayramları bütünleştirici işlevinin giderek zayıflamasına neden olmaktadır. Hâlbuki temel işlevi kutlandığı toplumun ortak üstün değerlerine yakınlaştırıcı ve birleştirici etki yaratması beklenir bayramların. Her seferinde samimi duygularla kutlanılması gerektiği telkinlerine rağmen, ya teknolojinin hayatımıza gereğinden fazla yerleşmesinden ya da yapmacık ve şekilciliğin her geçen gün pirim yapmasından dolayı sanal duygular daha fazla hâkim olmuştur toplumda.

İnsan ve toplumları bir arada tutan en etkili bağı oluşturan olgular ortak matem ve sevinç günleridir ve ancak bütünleşmiş toplumlar bayram ve matem günlerini ortak bir şekilde kutlama becerisine nail olmaktadır. Bu ortak paydanın gerçekleşmesi insanı“insanlık kimliği” içinde birbirine yaklaştıracaktır.

Toplumun bir bütün olması ise zorunluluktan değil ancak gönül birliğiyle sağlanması ile mümkündür. Göstermecilikten sakınarak gerçek anlamda duyguların paylaşıldığı ortamlarda gerçek dayanışma ve birliktelik, karşılıklı saygı ve sevgi birbirini besleyerek işlevsellik kazanacaktır. Bunu sağlamanın yegâne yolu ise kullanılan kavramların sözde değil, özde yani uygulamaya geçirmekle mümkün olacaktır.

Derken, bir bayram daha geçer, ağız tadıyla, gönül hoşluğuyla... Bir bayram daha geçer hatırlanılmış acılarıyla... İyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla bir bayramı daha geride bıraktık…Bir sonraki bayrama kadar kim öle, kim kala!.. Her şeyin hayırlısı!..

Özde hayatın vazgeçilmez kaynağı olan umutların yarınlara çekilen özlemi canlı tutmaya devam etmesi dileklerimle herkesin geçmiş bayramını tekrar kutluyor daha nice huzurlu, sevinçli, tasasız ve mutluluk dolu bayramlar yaşamanızı diliyorum…









Yine Sensiz Bir Bayram Geçti Babam

Yine sensiz bir bayram
Yine kanıyor yürek yaram
Sen gideli geçti kaç bayram
Özledim seni babam

Baba bayram sabahı erken kalkıyorum
Elim yüzüm yıkayıp abdes alıyorum
Sonra çıkıp balkona sokağa bakıyorum
Gözlerim seni arıyor baba
Her bayram bizden önce çıkardın
Elimizden tutar camiye koşardın
Ama sen yoksun şimdi
Annem dalgın dalgın dolu gözlerle
Bakıyor peşimizden sanki seni arıyor gözleri

Annemin ellerinden öpüyorum doluyor yaşlı gözleri
Sarıldıkça sarılıyor içi acıyor sanki
Ah babanız olsa diyor diyor da
Yüreğime sanki hançer saplanıyor
Dolmuyor her sabah kahvaltı masasındaki yerin
Düğümleniyor geçmiyor lokmalar boğazımdan
Sensizken hiç tadı olmuyor bayramların
Bir yanım hep hüzün bir yanım acıyor baba

Bak ben geldim baba
Uzat ver elini öpeyim
Öptüm baba hissettinmi nefesimi
Yok ağlamıyorum baba gözüme çöp kaçtı
Ondan sulandı küçük gözlerim
Baba sana çiçek getirdim
Cennet olsun mekânın
Şimdi gidiyorum ama aklımdan hiç çıkarmıyorum
Kalbimde bir başka senin yerin
Baba sana istemeyerek yalan söyledim
Evet ağladım baba ağladım işte
Her bayram ağlıyorum böyle işte
Ne yapayım özlüyorum
Her bayram böyle geçiyor
Sensizliğe alışamadım işte
Bir yanım acıyor üzülüyorum
Baba sensiz ne annemin yüzü gülüyor ne bizim
Senin yerine anneme sarılıyorum ama
Kesmiyor ana sevgisi başka
Baba sevgisi başka olmuyor işte
Sensiz bir bayram daha geçti babam

Hüseyin Önder


28 Kasım 2009 Cumartesi

nerede o eski bayramlar...





Bayram Arefesinden önce başladı telefonuma bayram mesajları gelmeye. Şudur budur, yapış yapış kafiyeler, bundan on yıl önce, yani cep telefonunun ülkemizde yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı günlerden beri değişmeden atılan, hâlâ aynı formatta yazılan, her bayram noktasına bile dokunmadan atılan mesajlar gelmeye başladı. Armut piş ağzıma düş zihniyeti de bir yere kadar canım!

Kaç kişi bayram tebriki için kart atıyor artık? Bakınız kutlama değil, tebriktir onun adı. Tebriktir çünkü kutlama dediğin törenle birlikte vuku bulur ve umumiyetle resmi makamlar tarafından icra edilir. Bayram dediğin tebrik edilir. Biz gene hayvanları kestik, sen de kes tebrik ederim dersin. Gene ortalığı kana buluyoruz seni de tebrik ediyoruz dersin, haydi kimin neyi niye kestiğini geçtim de, bunlar iki lafın belini kırdıkları ilk fırsatta da “nerede o eski bayramlar” cümlesini kuruverirler. Yahu sen o zaman kaç yaşındaydın, artık bak; kaç yaşındasın, o vakitler başka şehirdeki akrabandan veya senden ona bayram tebriki atılırdı kartlarla, artık SMS ile hallediyorsun meseleyi tüm “samimiyetinle”, e-posta ile bitiriyorsun tüm etkileyici cümlelerinle. Bari bir telefon ediver ondan sonra sağda solda söyle “nerede eski bayramlar” diye.

Nerede olduğunu tam olarak bilemiyorum ama nerede olmadığına adım gibi eminim, o eski bayramların. Üç günlük bayramı fırsat bilip, bir iki gün daha ilave ederek yaklaşık bir haftaya çıkardığın izin gününde gittiğin tatil beldesinde veya turla gittiğin kampanyalı otelde değil. O meşhur eski bayramlar geyiğini bırakıp samimi olmaya başladığın gün, o eski bayramı da bulacaksın inancındayım.

Ne demişti ünlü mütefekkir (şaka şaka şair) “Biz büyüdük ve kirlendi dünya!”






27 Kasım 2009 Cuma

Kurban bayramınız kutlu olsun...





Tüm arkadaşların Kurban Bayramı'nı en içten dileklerimle kutlar,sağlık,başarı ve mutluluklar dilerim.Her şey gönlünüzce olsun...



25 Kasım 2009 Çarşamba

YÜREĞİMİN BEYAZ GÜVERCİNİ






Soğuk odamın donuk duvarlarıyla baş basayım
Yine sabah oldu uykusuz gözlerimde
Paketimde ki son sigaramda az önce bitti
Birazdan yine güneş doğacak buz gibi yüreğime
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Sensizlik nicedir acıtır kanayan yüreğimi
Baktığım her yerde sen
Dokunduğum her şeyde sıcaklığın var
Unuttu yüreğim hayata dair ne varsa
Ve unutmadı seninle yaşanmış hiç bir şeyi
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Sevmiyorum artık olmadığın sabahlara uyanmayı
Sevmiyorum artık sensiz doğacak güneşi
Sevmiyorum artık penceremden odama sızan ışıkları
Sevmiyorum artık günaydınları ve kendimi
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Bilmezdim özlemin bu kadar yürek acıttığını
Bilmezdim beklemenin bu kadar yürek kanattığını
Yüreğim acıyor yüreğim kanıyor çaresizim
Her nefes alışımda sen varsın
Attığım her adımda sana geliyorum
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Yine sensiz bir sabaha uyanıyorum
Ve her sabah olduğu gibi bu sensiz son sabah diyorum
Avutuyorum yüreğimi kandırıyorum kendimi
Biliyorum artık gelmeyeceksin dönmeyeceksin bana
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Gel ki bitsin bu yürek sancısı bu yürek kanaması
Gel ki bitsin bu soğuk gitsin bu donuk renkler
Gel ki güneş bizim için doğsun ısıtsın yüreğimizi
Gel ki yeniden can bulsun bu yürek
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Hiç vazgeçmedi seni sevmekten bu yürek
Gözlerindeki ışık yüzündeki gülümseme
Ve seni seviyorum sözlerin kulaklarımda
Ellerinin sıcaklığı ellerimde yüreğinin atışları yüreğimde
Nerdesin yüreğimin beyaz güvercini.

Nefesinle açmak istiyorum yine sabaha gözlerimi
Sesinle karşılamak istiyorum doğan güneşi
Öpüşlerine aydınlansın istiyorum odam
Gel artık yeniden başlasın bu hayat
Yeniden çarpsın bu yürek
Seni özlüyorum
Seni bekliyorum
Seni seviyorum
Yüreğimin beyaz güvercini....
(alt)

15 Kasım 2009 Pazar

Bir Pazar Günü...





Bir Pazar günününde kaldı, kalp kırıklarımın içindeki can kırıkları…
Tıpkı bir su damlası gibi…
Fakat can yakan bir su damlası. hayat veren değil...


Boşlukta ve yokluktaymış su damlacığı, hiçlikteymiş. Yapayalnızmış... Çok sıkılmış yalnızlıktan; suya karışmak istemiş. Su olmuş su damlacığı suya karışınca, yok olmuş. Su damlacığının öyküsü bu işte…
Tükettikçe kendini çoğalır aslında; çoğaldıkça, tükenir su damlacığı… Suya karışmak istemiyorum ama yalnızlıktan da öyle bunaldım ki!..

Ve işte ben bir su damlası iken… Serin bir ilkbahar sabahında yola düşmüştüm ve gri bulutlardan özgürlüğümü alıp, bir yaprağa yoldaş olmuştum. Yeşil bir sevgiye benziyordu o yaprak tanesi, damarları beyaz ve sarı renkte idi. Üzeri parlak ve kaygandı. Hani ‘Tutunma bana, çık kendi yoluna, bu kadar mola yeter’ diyordu her haliyle ve ben____ bir Pazar gününe bıraktım kalbimde ki can kırıklarını___ bir Pazar gününde kaldı benim kalp kırıklıklarım…

Uyumadan uyandığım bir Pazar sabahı yine...
Zamanın bir yerindeyim yine hesapsız...
Ayları, yılları, seni, onu, geride bırakarak yazıyorum yine anlamsızca…

Senden kalana, sen diye bir şeyin olduğuna, seni yaşayıp yaşamadığıma cevabım kalmadı…
Bir düştün bana… Peşindeydim onca zaman…
Her satırım sana aitti… Yalanları gözlerin görmediği gizli kapaklı yaşadığım sevdalarım da…

Dokundukça kirlenmiş ti "aşk"… Adını duydukça, adım adım uzaklaştık sevdamızdan…
Başka köşelerde, farklı yüzlerle yaşadık hayatımızı, belkide bundandır ayrılıklarımız…

Oyuncak bir sevgili…
"Ben onu çok seviyorum oda beni"

Ama senden sonra kimseyi kabul edemedim ben hayatıma...
Oysaki yeni bir "can" lazım dı bana…
Sürekli benden beklemeyen, değer veren, çaba gösteren, emek harcayan…
Olmadı yapamadım, yediremedim gururuma…

Suçlusun sevgili… Tüm yaşadığım hayal kırıklıkları, suskunluğum, çaresizliğim, kalbime açtığın derin yaralar sana ait. "Al şimdi onları güle güle kullan" Yalnızlığıma değil bu kızgınlık, sana da değil belki. Belki kendime, belki de saçma sapan düşüncelerime… Artık yok sayıyorum yaşanmışlıkları...
Senin canının taşınmadığı bu yerlerde, yeni umutlarım yeşeriyor hayata...
Kurtulmalı bu hiçlikten. Hayata döndürmeliyim benliğimi…

Offf hatırlıyorum her şeyi;
Bir pazar sabahıydı bana verdiğin sevgi…
Ve sabahın ilk ışıkları, ayrılığa davet ettin yine bir pazar sabahı beni…

Öfkeme esir oldum…
Ve sen,
Yaktıkça canımı, bende onun canını yaktım…
Kırdık kırıldık…
Ben hesabımı ödedim… şimdi de sıra sende…

Çok değil,
Bana şimdi bir kaç şey borçlusun sanırım?
Kırık bir kalp… Zamansız gidişler… Ve gözyaşı ki:
Bazılarının içine akar gözyaşı...
Ağlayamaz onlar… tıpkı ben gibi…
Gözyaşları olmadığından değil…
Birileri "Erkekler Ağlamaz" dediği için de değil… Kalpleri taş olduğundan hiç değil!
Onlar___ ağlamayanlar değildir; ağlayamayanlardır…
Hâlbuki o kadar çok isterler ki ağlamayı… Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra… Kendini unuturcasına… Ama ağlayamazlar…

Çatlarlar, çatlatırlar yüreklerini de yine ağlayamazlar…
Gözyaşının olduğu yerde "rahmet" olacağını da bilirler oysa…
Bir damla rahmet için, bin damla yaş dökmeye hazırdırlar…
Hazırlanırlar ama ağlayamazlar...

Anlamsız kahkahalar içinde boğulur hıçkırıkları…
Feryadı yutar, acıyı içlerine çeker onlar!
İsyan, onlara çok yakındır; yanaşmazlar yanına…
Sabır, onları sevmese de sarılmaya çalışırlar…
Alışırlar her yeni duruma…
Durmadan yarışırlar ve savaşırlar kendileriyle…

Çemberinden geçirirken felek, onların kulağına bir şey fısıldamıştır.
Tam olarak anlatamazlar ne olduğunu; ancak hiç unutmazlar yine de anlatamadıkları için ağlayamazlar… Ağlayamadıkları için anlatamazlar!

Bir gülün dibine diz çöküp ağlasa onlar, gözyaşlarıyla gülün rengine renk katabilirler belki.
Ama yapamazlar.
"Ya solarsa?" derler.
Solarlar belki; âmâ soldurmazlar!

Herkes onları "ağlayamaz" sanır çünkü hiç kimse göremez, içlerine akan yaşları!
İçerde kaynayanı, yananı, içerdekinden gayrısı bilemez!
Yanaklarından süzülmediği için de kimse silemez gözyaşlarını…
Yaşlarını da bilemezler çünkü onlar, oldukları yaşta değildirler…

Onlar, birbirlerini tanır; birileri onları tanıyamaz!
Onlar maşuktur… Onlar âşıktır…
Onlar darmadağın… Onlar karmakarışıktır!

Ve bir Pazar gününe bırakırlar kalp kırıklarını ve içinde onlarca can kırıklarını ama biri vardır ki çok can yakar, yıllarca durur her hareketinde inim inim inler kalp, ağlar ağlar ama gözyaşını görmez kimse.
Uyumadan uyandığı bir Pazar sabahı ben gibi bir Pazar gününe bırakır kalbinde ki can kırıklarını___ bir Pazar gününde kalır benim gibi kalp kırıklıkları…
Cevap alamadığı sorular yığılır kalır içinde acı vererek kanar gizliden gizliye yine kimse görmez ve bir Pazar günü biter her şey yılların gizemiyle…

Dedim ya!..
Çok değil, bana şimdi bir kaç şey borçlusun sanırım?
İçinde can parçası bırakmış olduğun kırık bir kalp…
Ve ve zamansız gidişler…
Ha! Az daha unutacaktım... Unutmadan söyleyeyim;
Birde Pazar günü...


15 Kasım 2009
Ömer Sabri Kurşun


14 Kasım 2009 Cumartesi

ŞİİR ve HAYAT...!




ŞİİR;
Yaşam'ın şekillenmemiş adıdır.

HAYAT;
Gerçekleri sırtlayıp;
Taşıyamayacak kadar "ağır..!"
Bir kuş'un kanadına konup ta;
O na bile hissettirmeden,uçabilecek kadar "hafif..!"


ŞİİR;
Her mısrasını yaşamaya çalışmak için;
Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar "dolu..!"
Bütün yaşayışların;
Sadece bir hayal olduğunu hissettirebilecek kadar"boştur..!"


HAYAT;
Koskoca ömürde;
Bir yalnız gün daha nasıl geçecek.?
Şu saatler nasıl bitecek diye;
Şikayet edebilecek kadar"muamma..!"
Göz açıp,kapayıncaya kadar geçen sürede;
Nihayet'e erebilecek kadar da "basit..!"


ŞİİR;
Kendini oluşturan;
Her büyüyü,her cazibeyi,her rengi,
Yürekleri hoplatacak kadar"parlak ve güzel..!"


HAYAT;
Gözlerimizi;
Acılarla,hüzünlerle,ayrılıklarla,ölümlerle buluşturduğumuzda;
Sadece iki renk"gri ve siyah..!"

HAYAT,
Her anı nı tuvallere,yazılara,şiirlere,gösterilere döküp;
Sergileyebileceğin kadar"sanat..!"
Tek bir uyanışta görevinin,tek bir oyundan ibaret;
Tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar da"kısır ve monoton..!
"

HAYAT;
Senin tek bir"EVET"inle;
Başkalarına bölüştürüp sunabileceğin..
Nefes alıp verişlerinle paylaştırabileceğin kadar;
"Hayret verici ve cömert..!
Senin tek bir"HAYIR"ınla;
Herşeyi mahvedebileceğin,yok edebileceğin kadar da;
"Cimri ve densiz..!"


ŞİİR;
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup;
Daha da "Güzel'e koşmanın adıdır.,,!"


HAYAT;
Sevmeyi bilecek, bilmiyorsa öğrenecek.
Tadacak, sunacak, paylaşacak.
..Ve böyle sevgilerle,bütün sevgileri;
Çoğaltabilecek kadar"anlamlı...!"


 
HAYAT;
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar;
"Yaşanmaya değer...!"


HAYAT;
O nu kısaltmanın;
Haksızlık olduğunu anlatacak kadar"Öğretici...!"
Bir daha;
Bulunmayacak,yaşanmayacak kadar"tek...!"

HAYAT;
Sadece dilediğin kadar"UZUN...!"
Sadece dilediğin kadar"KISA...!"


ŞİİR' se;
"HAYATIN ÖTEKİ ADIDIR...!"





Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN