Ömer Sabri Kurşun
Uğruna ölmekse eğer seni yaşatmak,bin defa ölürüm de adına leke sürdürmem...
Gururdur, namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım korkma; haini güldürmem...
"Bankacılar paranın sahte olup olmadığını anlamak için, parayı ışığa doğru tutup,
bakın bakalım içerisinde ATATÜRK var mı, yok mu?
İçerisinde ATATÜRK olmayan adamlara iltifat etmeyiniz.
Cumhuriyete sahip çıkınız."
GİRİŞ
Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!
Ömer Sabri KURŞUN
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...
14 Kasım 2009 Cumartesi
ŞİİR ve HAYAT...!
ŞİİR;
Yaşam'ın şekillenmemiş adıdır.
HAYAT;
Gerçekleri sırtlayıp;
Taşıyamayacak kadar "ağır..!"
Bir kuş'un kanadına konup ta;
O na bile hissettirmeden,uçabilecek kadar "hafif..!"
ŞİİR;
Her mısrasını yaşamaya çalışmak için;
Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar "dolu..!"
Bütün yaşayışların;
Sadece bir hayal olduğunu hissettirebilecek kadar"boştur..!"
HAYAT;
Koskoca ömürde;
Bir yalnız gün daha nasıl geçecek.?
Şu saatler nasıl bitecek diye;
Şikayet edebilecek kadar"muamma..!"
Göz açıp,kapayıncaya kadar geçen sürede;
Nihayet'e erebilecek kadar da "basit..!"
ŞİİR;
Kendini oluşturan;
Her büyüyü,her cazibeyi,her rengi,
Yürekleri hoplatacak kadar"parlak ve güzel..!"
HAYAT;
Gözlerimizi;
Acılarla,hüzünlerle,ayrılıklarla,ölümlerle buluşturduğumuzda;
Sadece iki renk"gri ve siyah..!"
HAYAT,
Her anı nı tuvallere,yazılara,şiirlere,gösterilere döküp;
Sergileyebileceğin kadar"sanat..!"
Tek bir uyanışta görevinin,tek bir oyundan ibaret;
Tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar da"kısır ve monoton..!"
HAYAT;
Senin tek bir"EVET"inle;
Başkalarına bölüştürüp sunabileceğin..
Nefes alıp verişlerinle paylaştırabileceğin kadar;
"Hayret verici ve cömert..!
Senin tek bir"HAYIR"ınla;
Herşeyi mahvedebileceğin,yok edebileceğin kadar da;
"Cimri ve densiz..!"
ŞİİR;
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup;
Daha da "Güzel'e koşmanın adıdır.,,!"
HAYAT;
Sevmeyi bilecek, bilmiyorsa öğrenecek.
Tadacak, sunacak, paylaşacak.
..Ve böyle sevgilerle,bütün sevgileri;
Çoğaltabilecek kadar"anlamlı...!"
HAYAT;
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar;
"Yaşanmaya değer...!"
HAYAT;
O nu kısaltmanın;
Haksızlık olduğunu anlatacak kadar"Öğretici...!"
Bir daha;
Bulunmayacak,yaşanmayacak kadar"tek...!"
HAYAT;
Sadece dilediğin kadar"UZUN...!"
Sadece dilediğin kadar"KISA...!"
ŞİİR' se;
"HAYATIN ÖTEKİ ADIDIR...!"
Ağlamak...
Çok duygulandığımızda, bir şeye çok öfkelendiğimizde ya da kalbimiz kırıldığında ağlamak isteriz. Ağlamak hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak rahatlamamıza yardımcı olur. Ancak bazen hiç ağlamamamız gereken yerlerde gözlerimizin dolduğu da olur.
Ağlamak kelimesi, Türkçe ’de “ağmak” tan türemiştir. “Ağmak”, yükselmek, yukarı doğru çıkmak anlamına gelir. Dolayısıyla ağlamak, Türk dilinde, yükselmek demektir. “Ağı”, gözyaşı; ağılamak/ağlamak: Gözyaşı dökmek, ağlamak; gerçek anlamda yükselmek, içten dışa çıkmak, yukarı doğru gelmek demektir.
Ağlamak, mahzun olup Allah korkusundan yahut herhangi bir dert, tasa acı, ümitsizlik ve bazen sevinçten dolayı gözyaşı dökmek demektir.
Hayatın her döneminde insanların tepkilerini göstermede özel bir yeri olan ağlamanın dinî hayatta da önemi vardır. Ağlamanın sebebi Allah korkusu ve sevgisi, cehennem, kıyamet ve ölüm endişesi, cennet nimetleri olduğu gibi, dünya ile ilgili üzüntü ve acılar da olabilir.
Rivayete göre Hz. Âdem cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilince, işlediği günaha o kadar çok ağlamıştı ki bütün melekler ona acımışlardı. Sonunda bu kadar çok ağlaması affedilmesini sağlamıştı (bk. Ahmed b. Hanbel, s. 61).
İnsana ağlama ve gülme özelliğini veren Allah’tır. Gülmek ve ağlamak, insan varlığının sırlarından birisidir.
Yapısı ve ruhi giriftligi bakımından insanın organik yapısından aşağı kalır yanı yoktur. Her iki olayın meydana gelmesinde hem organik faktörler, hem de psikolojik faktörler iç içe, yan yana faâliyet gösterir.
Ağlamakla ilgili “bükâ” (ağlamak) kelimesi, Kur’an’da 7 yerde geçer (19/Meryem, 58; 17/İsrâ, 109; 54/Kamer, 7; 68/Kalem, 43; 70/Meâric, 44; 79/Nâziât, 9; 44/Duhan, 29; 53/Necm, 60; 9/Tevbe, 82; 53/Necm, 43).
Gözyaşı anlamına gelen “dem’ ” Kur’an’da 2 yerde kullanılır (5/Mâide, 83; 9/Tevbe, 92). Çok ağlayan anlamında “evvâh” kelimesi de Kur’ân-ı Kerim’de 2 yerde geçer (9/Tevbe, 114; 11/Hûd, 75).
Evvâh, keder ve acıma gösteren sesleri çok çıkaran, başkalarının acılarını benliğinde duyan, onlara duyduğu merhametten dolayı “ah!” edip ağlayan anlamlarına gelir.
İnsana ağlama ve gülme özelliğini veren Allah’tır. Gülmek ve ağlamak, insan varlığının sırlarından birisidir. Yapısı ve ruhi giriftligi bakımından insanın organik yapısından aşağı kalır yanı yoktur. Her iki olayın meydana gelmesinde hem organik faktörler, hem de psikolojik faktörler iç içe, yan yana faâliyet gösterir.
İnsanı ağlatan ve güldüren, gülme ve ağlama sebeplerini yaratan Allah’tır. “Güldüren de O’ dur, ağlatan da O’dur.” (53/Necm, 75)
Ağlamak, sanılanın aksine bir zayıflık belirtisi değildir. Duygusal boşalım sağlamaktır. Vücuttan toksinler atılır ve kendimizi daha rahat hissederiz. İnsan sağlığı için faydalıdır. Çünkü duygusal boşalım sağlamışızdır. Sonrasında oluşacak yeni durumlara kendimizi daha güçlü olarak hazırlarız. Ağlayan insan güçlüdür.
Ağlamak eylemine Freud aforizmasında şöyle yer vermiştir. “Sinirlenince ağlayan insanlar, daha içten ve güvenilirdir.”
Gizli sırlar gereği, insanı bir olaya güldürürken, bir olaya ağlatır. Bu gün ağlattığı olaya, belki yarın güldürebilir. Ağlamak ve gülmek, değişen psikolojik hallerin, eşya ve ortamların, insan ruhunda hiçbir zaman aynı kalmayan değer ve arzuların bir sonucudur. Herkes, başına gelen şeylere bağlı olarak ağlar ve güler.
Bazılarının ağladığı şeye bazıları gülebilir. Ağlamak ve gülmek, bazı kere aynı sebeple de olur. Önceleri bir şeye gülen insan, daha sonra güldüğü şeyin neticesini görerek ağlayabilir. Keşke yapmasaydım, gülmeseydim diyebilir.
Allah iki zıddı bir şahısta yaratmıştır. Bir kimseyi hem ağlatır, hem güldürür. Bu iki olay birbirine zıttır.
Müfessirler, âyette geçen güldürme ve ağlatma olaylarını, mutlu etme ve hüzünlendirme olarak da değerlendirmişlerdir.
Yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar ayda ortalama 5 kere ağlarken, erkeklerde bu sayı sadece 1'dir. Ortalama bir ağlama seansı kadınlarda altı dakika sürerken, erkeklerde bu süre iki ila dört dakika arasındadır.
O nedenle ki;
Bazılarının içine akar gözyaşı,ağlayamaz onlar...
Gözyaşları olmadığından değil...
Ağlayan insanlara yönelik suçlayıcı, yargılayıcı ve zayıf olduğu tutumundan ziyade “Seni şuanda ağlatan şey nedir?” diye yaklaşırsak ağlayan kişinin duygusunu açmasına olanak sağlamış oluruz. Ve o kişiye yönelik yanındayım mesajı vermiş oluruz. Ağlayan kişide duygusunu ifade etmenin rahatlığını hissedeceği bir durum oluşacaktır. Ve onu ağlatan şeyleri ifade edebilmek aynı zamanda anlaşılmayla beraber kendisini çok daha rahat hissedecektir.
Ağladığımız zaman bizi yargılayan, basite alan, ağlamaya cinsiyetçi yaklaşım üzerinden yaklaşan insanlara iki kere düşünmemiz işlevsel olacaktır. Çünkü onların zihninde ağlamak bambaşka ve yanlış bir yere oturmuştur. Bu duruma örnek bir cümle vardır ve çocukluğumuzdan buyana söylenir. “Erkekler ağlamaz.” Diye… Oysa ağlamanın cinsiyeti yoktur. Olamazda çünkü sonuçta insanız… Pek tabi ki erkeklerde ağlar. Ve ağlayan erkek, erkek olmaktan çıkmamaktadır. Bu zihniyet ağlamanın zayıflık göstergesi olduğunu düşünen zihniyetin izdüşümüdür. Çünkü bu zihniyete göre, erkek toplumda güçlü olmak zorunda olarak değerlendirilir. Ve ağlaması pek kabul görmez.
Birileri "Erkekler Ağlamaz" dediği için de değil... Kalpleri taş olduğundan hiç değil!
Onlar...Ağlamayanlar değildir; ağlayamayanlardır...
Halbuki o kadar çok isterler ki ağlamayı..
Bağıra bağıra...Hıçkıra hıçkıra...
Kendini unuturcasına... Ama ağlayamazlar...
Çatlarlar, çatlatırlar yüreklerini de yine ağlayamazlar...
Gözyaşının olduğu yerde "rahmet" olacağını da bilirler oysa...
Bir damla rahmet için, bin damla yaş dökmeye hazırdırlar...
Hazırlanırlar...Ağlayamazlar...
Anlamsız kahkahalar içinde boğulur hıçkırıkları...
Feryadı yutar, acıyı içlerine çeker onlar!
İsyan onlara çok yakındır; yanaşmazlar yanına...
Sabır onları sevmese de sarılmaya çalışırlar...
Alışırlar her yeni duruma...
Durmadan yarışırlar ve savaşırlar kendileriyle...
Çemberinden geçirirken felek, onların kulağına bir şey fısıldamıştır...
Tam olarak anlatamazlar ne olduğunu; ancak hiç unutmazlar yine de...
Anlatamadıkları için ağlayamazlar...
Ağlayamadıkları için anlatamazlar!
Bir gülün dibine diz çöküp ağlasa onlar...
Gözyaşlarıyla gülün rengine renk katabilirler belki...
Ama yapamazlar...
"Ya solarsa?" derler...
Solarlar belki; ama soldurmazlar!
Herkes onları "ağlayamaz" sanır...
Çünkü hiç kimse göremez, içlerine akan yaşları!
İçerde kaynayanı, yananı, içerdekinden gayrısı bilemez!
Yanaklarından süzülmediği için de kimse silemez gözyaşlarını...
Yaşlarını da bilemezler...
Çünkü onlar, oldukları yaşta değildirler...
Onlar, birbirlerini tanır; birileri onları tanıyamaz!
Onlar maşuktur...
Onlar âşıktır...
Onlar darmadağın...
Onlar karmakarışıktır!
Victor Hugo'nun; "Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?" şiirindeki dizelerde dediği gibi...
"Gururumdur gözlerimde kelepçe, bırakmaz süzülsün yaşlar erkekçe... Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?" demiş ya şair.
Elbette ağlar lakin kimse göremez aktığı yeri... her gülüşümüzün altında bir hüzün saklı değil midir?
12 Kasım 2009 Perşembe
Sende ağlarmısın deniz kızı...
Duygulanır kederlenir misin
Deniz Kızı
'Sonra al kalemini eline
Dök içini kağıda' der misin
Anlamaz ki anlatsın derdimi
Dili yok ki söylesin
Sahi böyle der misin
Sevgiyi sevgilini sadakati arar mısın
Boğulur musun hıçkırıklara
Neler gördün neler geçirdin
Açılmaz kapılar karşısında
Bocalar yutkunup
Gözyaşlarını içine akıtıp
Baş ağrılarına tutulur
İç çekişler esir alır
Dalışların sürer gider mi
Aşina ses yankılanıverir mi içinde
Onca koşturmaca onca unutulmuşluk içinde
Yıllar önceden gelen o meçhul ses
Şiir o şiir alır mı seni senden
Neredesin sen neredesin
Bir yıldız doğar mı
Uzak dağların ardında dolunay görünür mü
Söyler misin Güzel Deniz Kızı
Uyanıverir mi merak duygusu
Sevdiceğim neredesin ne haldesin
Sarsılır mısın tepeden tırnağa
Gel desen kal desen
Gelir Kalır mı
Açık denizlerde
Dolunay altında mehtaba karşı
Sabrının tükendiği
Ömrünün tükendiği
Mürekkebinin tükendiği anların olur mu
Duygulanır ağlar mısın Deniz Kızı
10 Kasım 2009 Salı
Şimdi ölmek istemem,kalbine dokunmadan...
Yüzme bilmeden,
Daha deniz görmeden,
Hiç güneşte yanmadan
Şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmadan
Aşkı tatmadan daha,
Onla sarhoş olmadan,
Hiç sevişmeden daha,
Şimdi ölmek istemem daha hiç gülmeden
Çoban yıldızı
Sen benle kal,çoban yıldızı
Hep benle kal, çoban yıldızı
Zamanın varsa
Ben hiç kimsem olmadan
Tepeden tırnağa ona hiç sarılmadan
Şimdi ölmek istemem kalbine dokunmadan
Hadi al götür beni hala benimmişler gibi
Evime yurduma
Taze meyve tatları yağmurlarında
Çoban yıldızı
Bir kalp cizdim gökyüzüne seni seviyorum yazan...
Yıldızlarla yazdım isminin baş harfini ..
Uçursam sevgimi sana nağmelerle ..
Özlüyorum gizlemeden söylüyorum ..
Aşkın baharında aç şu gönlümde ..
Bu ne hoş yolculuk? İyi ki yola çıkmışım. Sonuç mutluluksa ve mutluluk bir yolculuksa pişmanlığa izin vermemeli. Asla pişman değilim. Şu kısa hayatımızda mutluluğu iyi ki ertelemedik. Birbirimizin yoluna çıkmakla ne de iyi ettik...
Yüreğim böylesine bir sevgiyle doluyken ölümcül bir hastalığa yakalanabilir miyim? Bu aşkı yaşamak kaderimizde varmış. Ancak bu yaşadığımız, bildiğimiz bir aşk değil. Aşktan da üstün bir şey. Özenli, kıskandıracak, masum ve duygusal bir aşk. Çılgınca bir aşk. Ömrümüz arttı. Bir "gül" bu yolculuğa ne kadar renk katabilir bilmiyorum. Ben yine de her sabah yollarına gül döküyorum. Çünkü sen, yaşamaktan yorulduğum bir anda geldin bana. Hoşgeldin...
5000 yıllık aşkın yaşandığı şehrim seninle anlam buldu. Ve her şey seninle başladı. Sen olmasaydın her şey, hiçbir şey olurdu. Sensiz geçen anlarımda kayda değer bir şey yok. Sen yoksan, fena halde tenhalardayım...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Seni, hayatı sevdiğim gibi seviyorum. Aklımda, fikrimdesin. Fikrimin ince gülüsün. Sen bensin, ben de sen. Sen bendesin, ben sendeyim. Hayatta hiç kimseyi senin kadar sevmedim. Hayatta hiç kimse beni senin kadar sevmedi.
Bundan daha güzel bir denklem olur mu?
Bundan daha büyük bir mutluluk var mı?
Seni sevmek, güçlü olmanın kaynağıdır... Tutunacağım bir daldır. Senin gibi bir sevgiliye kolay rastlanmıyor bu zamanda... Hayatımda ilk kez bir şey farkettim ve de sende farkettim.
"SS" demenin mutluluğunu...
Anladım ki, bu iki sözcük, söylendikçe büyür ve anlamının çok daha ötesinde bir anlama kavuşur... Bu iki sözcük öylesine bir sihir taşır ki; hem söyleyeni, hem de söyleneni mutluluğun doruklarına taşır. Sözüm söz...
Seni sevmeden geçirdiğim bir günüm olursa (ki olmayacak) Ömer Hayyam çarpsın beni. Seni seviyorum.Tartısı yok bunun.Bilinen hiç bir ölçü birimi ile ölçülemiyor. Hatta mukayese bile edilemiyor.İnsan en çok kendisi biliyor, hissediyor ne kadar çok olduğunu...
Ben biliyorum. Seni ne kadar çok sevdiğimi ileride daha iyi anlayacaksın. Ancak, o gün bu gün değil...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Ancak, gözlerini ve seni görmeden geçen her gün zarardayım... Çünkü benim için "seni görmek" demek, dünyanın tüm çiçeklerini bir arada görmek demek. Dertten, kederden uzak bulutların üzerinde dolaşmak demek... Gökkuşağının 7 rengine dokunmak demek... En güzel şarkıyı söylemek, en güzel resme bakmak, en güzel şiiri okumak demek… Seni görmek demek, akıp giden zamanda sonsuzluğa bir çentik atmak demek... Ölmemek demek...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Sabahın köründe ayaktayım. Gözüme uyku girmediği zaman, sen giriyorsun içeri gönül kapımdan. İlk aklıma gelenimsin. İlk önce gözlerini görüyor, gülüşünü hatırlıyorum. Çünkü ben, senin yüreğini gördüm. Kimsenin görmediğini gördüm. İşte bu yüzden dualarımı gönderiyorum. Ve daima söyleyecek bir çift sözüm var sana. Bıkmadan usanmadan tekrarlıyorum. Seni seviyorum.. Sabah rüzgârları mutlaka getiriyordur. Yüzünde bir serinlik duyarsan anla ki benim nefesimdir. Anla ki, yüreğim bir kuş gibi "pır pır" ediyordur. Sebebi sensin... Bu nedenle, yeni güne seninle başlamak bir ihtiyaçtır benim için. Biliyorum seni ne kadar sevsem azdır. Eksiğim bu benim..Çok, hem de çok özür diliyorum...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Nefes alıp veren her insan, yaşadığını sanır değil mi sevgili? Oysa yaşamak ile yaşadığını zannetmek farklıdır. Yaşadım diyebilmek için "sevmek" gerek. Ben yaşadığımın farkındayım... Çünkü içim dışım sen. Yorulmayacağım seni sevmekten. Yeter ki yüreğinde nokta kadar yerim olsun. Çünkü’sü yok, nedeni yok sevmenin. Zamanı hiç yok. Ben seni bu kadar seveceğimi hiç düşünmedim. Ben, ben olmaktan çıktım. Herkes beni ben zannediyor ama yanılıyor. İnadına "sen" diye açıyorum bütün telefonları ve "Seni seviyorum" diyorum. Nereye gitsem seni de götürüyorum. Nereye baksam sen. Dört mevsim baharsa eğer, gülüşünden. Gülüşünden aydınlanıyor, gülüşünden umutlanıyorum. Dünya yeniden kuruluyor… Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, sen benim dünyamın merkezindesin. Sevginin gücü üzerimizde bizim..Bu öyle bir güç ki, tüm dünya bir araya gelse değişmez. Çünkü seni benden çok kimse özleyemez, düşünemez, üzülemez. Ancak, yine de daha çok sevmeliyim seni. Rehavet yok, yılmak yok..Kimse bana yetişmemeli.
Ya benden çok seven biri çıkarsa?
Senin gibi bir sevgilim olduğu için kendimle gurur duyuyorum. İyi ki varsın. Sen Milat’sın... Artık her şey senden önce, senden sonra...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Senden çok şey öğrendiğimin farkındayım. Mutluluğun üzerine korkusuzca gitmeyi sen öğrettin. Mutlu olmayı senden öğrendim. Hatta gökkuşağı'nın altında kalabilmeyi... Fena halde alışmışım sana. Ben seninle yaşlandım galiba... Sen de biraz büyüdün. Sıkıntılı anlarımda gözlerin yetişiyor imdadıma. Gözlerini gözlerimin önüne getiriyorum. Gülüşünü de ekledim mi ne mutlu bana... Bir aralıktan sadece ayaklarını gördüğüm ve mutlu olduğum günler geliyor aklıma. İçim burkuluyor... Sevgilinin ayaklarını görünce, ayak seslerini duyunca mutlu olmak nasıl bir şeymiş biliyorum. Bunu kimse bilmiyor, hissetmiyor... Ben senin ayaklarını boşuna mı öptüm sevgili? Ben seni sahiden seviyorum... İbadet eder gibi seviyorum. Yalanım varsa taş olayım. Taş olayım da öylece kalayım...
Özlüyorum öyleyse varım, hayattayım. Gözlerin, gözlerime değdiğinden beri uçsuz bucaksız bir sevginin ortasındayım. Kalbini kalbime koydum, ruhunu ruhuma kattım ortaya aşk çıktı. Ve anladım ki, sen gerçeğin ta kendisisin. Çok heyecanlı, çok hüzünlü ve çok sevinçli bir gerçek... Rüyaların en güzelini gündüz gördüren, bana cesaret veren, elimden tutup bu yollardan geçiren gerçek. Kışın ortasında baharı getiren gerçek. Kelimelerin yetersiz kaldığı ve sadece iki kişinin bildiği masal gibi bir gerçek. Sadece kuşların bildiği gerçek... Kalbim iki kişilik çarpıyor. Hiçbir sözcük derdimi anlatmaya yetmiyor. Kelimeler bitti, bitecek. Ancak, aşkımı ve seni ölümsüz kılmak için çırpınan kalbim durmadıkça sana olan sevgim bitmeyecek. Tanrıya şükürler olsun, bana bu çok güzel duyguyu yaşattığı için. Seni çok seviyorum, kutsalım.
Mustafa Kemal Yaşıyor!
Ay ışığı ektim,karanlıklarınıza
Bir kaç yıldız ektim,
Belki toplarsınız diye
Gonca güller ektim bahçelerinize,
Memleketimin kır çiçeklerini ektim
Belki koklarsınız diye
Siz,hala çiçek aromalı kolonyalardasınız
Bir kaç florasan aydınlığında
Zifiri karanlıklardasınız
Ben Mustafa Kemal,
Yollarınıza yolcular,
Yolcularınıza yollar ektim
Demir ağlarla ördüm yurdumu
Dolana dolana geçtim dağları
Ben yoruldum,sizleri yormadım
Küçüle küçüle kayboldum ıraklarda
Taş taşıdım omuzlarımda,ağaç taşıdım
Köprüler ektim ırmaklar üstüne
Siz hala bilinmeyen yollardasınız
Ne yazık ki, karanlıklardasınız
Ben Mustafa Kemal
Barış tohumları ektim ikiliklerinize
Belleklerinize sevdalar yerleştirdim
Bir hedefe kenetlenesiniz diye
Siz,beni bile parçaladınız
Ayrı ayrı saflar tuttunuz
Söyleyin,söyleyin!
İstiklal Mücadelesini ne çabuk unuttunuz
Ben Mustafa Kemal,
Özgürlük ektim,ülkemin topraklarına
Sınırlar çizdim,sahip olasınız diye
Sayfa sayfa bilgiler,
Cilt cilt nutuklar attım,
Beni anlarsınız diye
Siz hala, mavi gözüm,sarı saçımlasınız
Söyleyin,söyleyin!
Beni ne zaman anlayacaksınız
Siz hala, o bilinmez karanlıklardasınız
Ben Mustafa Kemal,
Çağlar ektim,çağdaşlık uğruna
Belki yakalarsınız diye
Kula kul ettirmedim sizleri
Kopardım esaretin zincirlerini
Duydum ki; İkibinlerdesiniz
Siz hala,o gün kü köleliktesiniz
Söyleyin,söyleyin!
Siz,ne zaman kükrersiniz
Son durak...
Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
Yerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!