Powered By Blogger

GİRİŞ

Düşüncelerim,benim hayatım için seçtiklerim ve değiştirmenin yolu da kabullenmek, herşey için öncelikle şükretmek...
Kocaman bir evren kollarını açmış kucaklamak için bizi bekliyor.
Ve emin olun ki dünya hepimizin etrafında dönüyor...
Belki farkındasınız belki de değilsiniz ama gerçek bu!
Düşüncelerimiz ne ise biz o’yuz...
Yani bugün yaşadıklarınız, geçmişte kendiniz için düşündüklerinizin toplamı!
Gelecekte yaşayacaklarınız ise bugün ki düşünceleriniz ile şekillenecek tabii ki.
Bugün sahip olduğunuz herşeye şükrettiğiniz, teşekkür ettiğiniz ve istemeye devam ettiğiniz sürece...
Sahip olduğumuz(düşünce gücüyle)enerjiyle, olumlu ya da olumsuz düşündüğümüz her şeyi hızla hayatımıza çekiyoruz...
Ve çok ilginç insan bedenindeki enerji miktarı yaşadığı şehri(ne kadar büyük olursa olsun) bir hafta boyunca aydınlatacak kadarmış.
Şimdi geçmişe şöyle bir baktığımda içsel anlamda bunu bildiğimi fark ettim ve farkında olmayarak kullandığımı.
Ama önemli olan farkında olmak dolayısıyla hatırlamayı hatırlamak...
Şimdi farkındayım!

Ömer Sabri KURŞUN

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!Taşıyamazlar,kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar...
Üç çeşit dost vardır;birincisi ekmek gibidir her zaman istersin.İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın.
Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur.
*****
Karıncaya sormuşlar; '' nereye gidiyorsun?'',
'' dostuma'', demiş.
''Bu bacaklarla zor'' demişler.
Karınca; '' olsun, varamasam da yolunda ölürüm'' demiş...
Yolunda ölünecek dostlara...


https://kursunsabriomer.blogspot.com
Çeşit çeşit insanlar yanıltmasın sizi;
yalancılar, dürüstler, düz insanlar, zorbalar..
Gülümseyen kalpler arayın, az da olsa etrafı tarayın.
Gözlere mi sakın ha aldanmayın, sözlere hele hiç kanmayın.
Haydi rast gele...
Ş A N S I N I Z A...

6 Mart 2009 Cuma

Sevgi...



Sevdiginle yaşamak güzel ama yaşam zordur.
Uğraş ister birliktelik ve...
çiçek gibidir sevgi...
Bilin ki sevginin can suyudur ilgi...
Kavga olacak dogal ki...
Sözcükler yüregini delmezse hoştur dövüş sonrası barış...
Kisilikte olursa yarış, kim kimi sindirirse kazanır sanmayın.
Böylesi yarışta kaybeden kaybeder. kazanan da kaybeder.
Yaşamı paylaşmak, sevgiyi paylaşmaktır,anlaşmaktir.
Vermeden alınamaz tek şeydir mutluluk.
Önce ver; sonra al...
Aldığını vermek ödeşme, verdiğini almak haktır.
Sevgi sicak yataktır.
Sıcak uyumak; yatağında dokunmaktır sevdigine..
İnanın; çok zordur dokunmak, istemediğin tene!...

Erich Fromm'un "Sevme Sanatı" adlı kitabindan alıntı...



Sevgi üzerine...



http://kursunsabriomer.blogspot.com

Sevgiyi herkes kendine göre açıklar. Ama açıklarken de her açıklama bazı soruları getirir. Örneğin bir insan sevildiği zaman mı sevmelidir? Bu böyle olursa bunun adı bencillik olmaz mı? Yani sen “aldığın ölçüde” seviyorsun. Bir de diğer bir durum: Seni sevmeyeni ne kadar sevebilirsin ya da sevmeye devam edebilirsin. Gerçek sevgi dediğin “her şeye rağmen” mi sevmektir? Seni sevmeyen birisini sevmekte ısrar etmenin anlamı nedir?


Sevgi üzerine Krisnamurti şunları söylemiş:



‘Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir evcil hayvani sevebilir misiniz? Size hiç bir karşılık vermese, gölgesinden de yararlanmasanız, arkanızdan da gelmese, size bağımlılık da duymasa gene de sevebilir misiniz? Çoğumuz böyle bir sevgiye kapalıyız, çoğumuz bu biçimde sevemeyiz, çünkü sevgi bizim için her zaman, kaygıyla, tedirginlikle, kıskançlıkla, korkuyla çevrelenmiştir. Yalnızca sevip sevgiyi orada bırakmak istemiyoruz, sevip de sevmekle yetinemiyoruz, sevgimize bir karşılık bekliyoruz. Bu isteğimizle de başka bir kimseye bağımlı olmuş oluyoruz. İşte bunun için sevin ve bununla yetinin. Sevgi bir tepki değildir. Eğer siz, “Beni severseniz, ben de sizi severim” diyorsanız bunun adına ticaret derler, alış veriş derler. Sevmek karşılık beklememektir. (abç)’

Yazar burada “doğa sevgisi”ni, “hayvan sevgisi”ni genel anlamda “insan sevgisi”ni ve en son olarak “özel olarak birisini sevme”yi pek fazla ayırmamış. Tabii ki bunların hepsi farklı şeyler. Yukarıdaki yazılanlara “özel olarak birini sevme-yani aşkla sevme-“yi katmazsak, genel olarak doğru denilebilir. Ama yazar “sevmek”ten bahsederken yazının seyrinden her türlü sevgiyi kastettiği anlaşılıyor. Bu durumda onun “sevmek karşılık beklememektir” demesi doğru değildir. Doğru değildir çünkü, özel olarak birini sevmenin temel amacı “paylaşmak”tır. Birbirini seven insanlar paylaşabilir. Tek yanlı paylaşım söz konusu olamaz. Şöyle ki:



http://kursunsabriomer.blogspot.com

Sevgi paylaşmak istemektir. Paylaşabilmek için paylaşmayı istemek gerekir. Seven insan paylaşmayı ister. Sevdiğiniz insanla örneğin sinemaya gitmek istersiniz. Ya da bir çay bahçesinde çay içmek istersiniz. Yani sevdiğinizle (sevgilinizle) bunları yaparken sizin onu sevdiğiniz için, onunla beraber olmak istediğiniz için bu eylemleri yaptığınıza göre normalde aynı şeyleri ondan beklemeniz de en doğal hakkınızdır. Zaten sevgi yoksa arkadaşınız bunları yapsa bile isteyerek yapmayacaktır ki bu da gerçek sevgi ve beraberindeki paylaşım değildir. (Burada iki kişinin birbirine beslediği sevginin ölçüsünü konu dışına bırakıyorum, bu ayrı bir yazı konusu.)

Sevme ve sevilme bir insan ihtiyacıdır. Sevilme ihtiyacı da sevgiyle beraber gelir. Birbirinden bağımsız değildir bunlar. Genel anlamda “seversen, sevilirsin” ama yaşamda her zaman bu böyle değildir. Bir insanın sevilmediği halde sevmeye devam edebilmesi çok zordur. Edebilenler yaşamı arabesk olarak görmek isteyen, ya da trajedi içerisinde yaşamayı yaşam tarzı olarak seçen tiplerdir. İnanın onların aşkı karşılık bulsa ya kalp krizinden giderler ya da sırf karşılık bulduğu için aşkları o anda biter.

Sevgi dayanışmadır. Sevgi ve paylaşım ayrıca iki insanın birbiriyle dayanışmasıdır. Tek yanlı dayanışma olmaz. Tek yanlı severek birine maddi-manevi destek veremezsiniz. Tek yanlı olarak uzun süre gidemez, bir yerde tükenirsiniz. Her insanın severek destek verdiği gibi, sevilerek destek görme ihtiyacı vardır. Sevgi güvenmektir. Birisini severseniz ona güven verirsiniz, onu her türlü dış tehlikeden korumaya çalışırsınız. Ona güven verip onu korumak istediğiniz gibi, siz de ona güvenmek, her türlü zorlukta onun yanınızda olacağından emin olmak istersiniz. Bu da normaldir ve seven bir insanın en doğal beklentisidir.

Sevgi emektir, üretmektir.
Sevdiğiniz için yeteneğiniz varsa şiir ya da yazılar yazarsınız. Bunu yapmasanız, ya da yapamazsanız en azından örneğin evde yemek ya da çay, kahve yaparsınız. Ya da bir küçük hediye alırsınız. Ya da mektup, kart yazar gönderirsiniz. Yani sonuçta emek harcarsınız, özellikle onun için bir şeyler yaparsınız. Bunları uzun süre tek taraflı yapamayacağınız gibi, siz emek harcadığınız da sevdiğinizin de emek harcadığını görmek istersiniz. Boşuna “sevgi emektir” diye söylenmemiştir. Sevgi emektir ama karşılıklı emektir. Karşılıklı emek harcandığında sevgi serpilir, güzelleşir. (Ne yazık ki günümüzde emek harcamadan ya da az emekle çok sevilmek isteyen, karşıdakinin daha çok emek sarfetmesini isteyen insanlar çoktur. Bu da onların suçu değil, sistem-çevre bu insanları böylesine bencil olarak şekillendiriyor.)

Sevgi duyguların da paylaşımıdır. O sevindiğinde siz de sevinir, o üzüldüğünde siz de üzülürsünüz. Sizin duygularınızı paylaşamayan, paylaşmak istemeyen birinin duygularını da paylaşamazsınız. Bu durumda sevgi, aşk yoktur. Bu durumda tek taraflı olarak “seviyorum, aşığım” demek de bir tuhaflıktır. Bu gerçek yaşamla, gerçek aşk ve sevgiyle çelişir.

Sözün kısası; özel sevginin temelinde sevdiğini görmek istemek, yanında olmak istemek ve onunla yaşamı paylaşmak isteği yatar. Bu istek bir insanda yoksa onun “sevgisi”de yoktur ya da zayıftır. Ve o insanı deli gibi sevseniz de, bu tek taraflıdır ve pratikte yok olmaya mahkumdur. Bu yüzden seven insanın sevilmeyi beklemek hakkıdır. Siz sevdiğiniz halde o sizi sevmiyor mu? O halde yanlış insanı seviyorsunuz. Emek dünyadaki en değerli şeydir ve sizi sevmeyen bir insanı sevmekle emeğinize yazık ediyorsunuz. Emeğin değerini bilen, sevgiyi hisseden insanlar az da olsa hâla var çevremizde. Umutlu kalalım.

http://kursunsabriomer.blogspot.comsevgi başa konması için beklenen bir “devlet kuşu” değil

sevgi karşılıklı / sevgi etkileşim / sevgi his

sevgi dayanışma / sevgi paylaşım / sevgi yüreğimiz

sevgi ben değil biz

el ele verince

insan yapar bizi sevgimiz...


(alıntı)

Sevgi türleri...



Japon düsünür Masumi Toyotome’nin sevgi üzerine söyledikleri.

 

"Dünyada sevilmek istemeyen kisi yok gibidir" diye basliyor Toyotome.
"Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor.. Sonra anlatmaya basliyor..
"Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adi "Eger" türü sevgi!..

Belli beklentileri karsilarsak bize verilecek sevgiye bu adi takmis yazar.. Örnekler veriyor: Eger iyi olursan baban, annen seni sever. Eger basarili ve önemli kisi olursan, seni severim. Eger es olarak benim beklentilerimi karsilarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir sarta bagli sevgi.. Karsilik bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği birseyin saglanmasi karsiligi olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar.. "Nedeni ve sekli bakimindan bencildir. Amaci sevgi karsiligi birsey kazanmaktir." Yazara göre evliliklerin pek çogu "Eger" türü sevgi üzerine kuruldugu için çabuk yikiliyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine degil,hayallerindeki abartilmis romantik görüntüsüne asik oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçeklesmediginde, düs kirikliklari basliyor. Sevgi giderek nefrete dönüsüyor. En saf olmasi gereken anne baba sevgisinde bile "Eger" türüne rastlaniyor. Yazar bir örnek veriyor. 

Bir genç Tokyo Üniversitesi giris sinavlarini kazanarak babasini mutlu etmek için,çok çalisiyor. Okul disinda hazirlama kurslarina da gidiyor. Ama basarili olamiyor. Babasinin yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftaligina Hakone kaplicalarina gidiyor. Eve döndügünde babasi öfkeyle "Sinavlari kazanamadin. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bagiriyor. Delikanli "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediginde Hakone kaplicalarina gittigini anlatmiştin" diyor. Baba daha çok kizarak, delikanliyi tokatliyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharin anlik bir sinir krizi sonucu oldugunu söylediler, yaniliyorlardi" diyor yazar.. "Delikanli babasinin kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bagli oldugunu anlamisti!.." Insanlar "Eger" türü sevginin üstünde bir sevgi arayisi içindeler aslinda.. "Bu sevginin varligini ve nerede aranmasi gerektigini bilmek, bu genç adamin yaptigi gibi, yasami sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasinda bir tercih yapmakla karsi karsiya kaldigimizda  önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. Ilginç degil mi?..

ikinci türe geçiyoruz. "Çünkü" türü sevgi..

Toyotome bu tür sevgiyi söyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kisi, bir sey oldugu, birseye sahip oldugu ya da birsey yaptigi için sevilir. Baska birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir nitelige ya da kosula baglidir."Örnek mi?.. "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakisiklisin!)" "Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açik arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.."

Yazar, Çünkü türü sevginin, Eger türü sevgiye tercih edilecegini anlatiyor. Eger türü sevgi, bir beklenti kosuluna bagli oldugundan büyük ve agir bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip oldugumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hos birseydir, egomuzu oksar. Bu tür, oldugumuz gibi sevilmektir. Insanlar olduklari gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmedigi için rahatlaticidir. Ama derin düsünürseniz, bu türün, "Eger" türünden temelde pek farkli olmadigii görürsünüz. Kaldi ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. Insanlar hep daha çok insan tarafindan sevilmek isterler. Hayranlarina yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çiktigi zaman, sevenlerinin, artik ötekini sevmeye baslayacagindan korkarlar. Böylece yasama sonsuz sevgi kazanma gayretkesligi ve rekabet girer. Ailenin en küçük kizi yeni dogan bebege içerler. Sinifin en güzel kizi, yeni gelen kiza içerler. Üstü açik BMW'si ile hava atan delikanli, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadin kocasınin genç ve güzel sekreterine içerler. "O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor,Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve saglam sevgi olamaz" diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyisinin iki ayri nedeni daha var.. 

Birincisi.. "Acaba bizi seven kisinin düsündügü kisi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yani vardir. Biri disa gösterdikleri.. Öteki yalnizca kendilerinin bildigi.. "Insanlar sandiklari kisi olmadigimizi anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan dogar. 

Ikincisi de.. "Ya günün birinde degisirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endisesidir. 

Japonya'da bir temizleyicide çalisan dünya güzeli kizin yüzü patlayan kazanla parçalanmis.Yüzü fena halde çirkinlesince, nisanlisi nisani bozup onu terketmis. Daha acisi.. Ayni kentte oturan anne ve babasi, hastaneye ziyarete bile gelmemisler, artik çirkin olan kizlarini.. Sahip oldugu sevgi, sahip oldugu güzellik temeli üstüne bina edilmis oldugundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayinca sevgi de kalmamis. Kiz birkaç ay sonra kahrindan ölmüs.. Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çogu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kaliciligi konusunda insani hep kuskuya düsürür" diyor..

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.." Ve iste sevgilerin en gerçegi!.. 

"Üçüncü tür sevgi benim 'Ragmen' diye adlandirdigim türdür" diyor yazar.

Bir kosula baglı olmadigi için ve karsiliginda birsey beklenmedigi için "Eger" türü sevgiden farkli bu.. Sevilen kisinin çekici bir niteligine dayanip, böyle bir seyin varligini esas olarak almadigi için "Çünkü" türü sevgi de degil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birsey oldugu için" degil, "Bir sey olmasina ragmen" sevilir. Güzellige bakar misiniz?.. Ragmen sevgi..Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanin en çirkin, en korkunç kamburu olmasina "ragmen" sever. Asil, yakisikli, zengin delikanli da Esmeralda'ya çingene olmasina "ragmen" tapar!.. "Kisi dünyanin en çirkin, en zavalli, en sefil insani olabilir. Bunlara 'ragmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karsilasmasi sarti ile.." Burada insanin, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanmasi gerekmiyor. Kusurlarina, cahilligine, kötü huylarina ya da kötü geçmisine "ragmen" oldugu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok degersiz biri gibi görünebiliyor ama en degerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadigi sevgi budur" diyor. "Farkinda olsaniz da, olmasaniz da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, basars ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle oldugundan nasil emin?.. Hakli oldugunu kanitlamak için sizi bir teste davet ediyor.. "Su soruma cevap verin" diyor. "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.."

Devam ediyor Toyotome.. "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?." "Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor: "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." 

Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi.. "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır." Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor.. Anlatıyor.. "Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir."  Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o..Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. 

"Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."


(alıntı)

Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı!!!




Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı...!!!!


Bir hayatın tozlu sayfaları içimi acıtan.
Ceplerimde kırık gece masalları duruyor,
Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar.
Ne yana baksam sen oluyorum,
Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar.
Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim,sen şiddetinde...
Ellerime kar diye yokluğun yağıyor,
Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor.
Yüzümde sensizliğin izleri,
Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı...

İçimden sökülen her kelime,
tekrar dönüp içime batıyor.
Ve her seferinde sana isabet ediyor.
Bir zindan karanlığı şimdi gecelerim,
Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi...
Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin,
Yavaş yavaş gidiyor benden hayat;
Damarlarımdan çekiliyor içimdeki sen !
Bense düşüyorum hiçlik ötesi bir hayata,
Kanıyorum sana, sende aşkı buluyorum
Hem de ayrılığa çarpa çarpa...

Suskunlukta sesler daha çok acıtıyormuş,
Bu yüzden senden harf harf kaçışım.
Yalnızlığıma esir düşüyorsun,
Bense kayboluyorum cümlelerinde.
Ve susuyorum sana, avaz avaz susuyorum.
Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri
Ben dipsiz bir kuyu oluyorum.
Biriktiriyorum her harfimde seni...

Şimdi yokluğa düşüyor zaman,
Ben bir adımda düşüyorum senden.
Kuytularıma sokulma, bırak bana uçurumlarımı,
Kalemimden azat et beni,
Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı...!!!

~~~~ALıntı~~~~



'Mutluluğun sırrı'...



http://kursunsabriomer.blogspot.com

Toplanın, mutluluğun sırrını veriyorum!
Bir kere şu ortaya çıktı: Para, mutluluk getirmiyor kardeşim! Modern dünya, sadece 'daha zenginlerin', 'daha az zenginlerden' biraz daha mesut olduğunu, bu saadetin de 'üstünlük' hissinden kaynaklandığını ve uzun sürmediğini keşfetti! Psikologlar 'mutluluk' konusuna takmış durumdalar. Temel ihtiyaçları karşılandığı sürece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyor.
Peki, kim, niye mutlu oluyor? Time dergisinin son sayısı, birçok bilim adamının bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan ilginç sonuçları konu alıyor. Mutluluk, bizim sandığımız etkenlerden çoğuyla hiç bağlantılı değil!
Para? Hiç alakası yok!
Eğitim? Hiç etkisi yok!
Zekâ? Aynı şekilde!
Gençlik? Bilakis! Yaşlıların hayattan gençlere göre daha çok zevk aldıkları ve depresyona daha az meyilli oldukları kanıtlanmış!
Evlilik? Araştırmalara göre, evli insanlar bekârlara göre biraz daha mutlu olsa da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanların evlilikleri daha kolay yürütmesiyle ilgili olabilir!
Güneşli havalar? Hayır! Amerika'nın bol yağmurlu bölgelerinde yaşayanların Kaliforniyalılara göre daha depresif olmadığı kanıtlanmış!
O zaman insanları mutlu eden ne?
Bulgulara göre dini inanç insanların mutluluğunu artıran önemli bir etkenmiş. İnanan insanlar zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış.
Arkadaşlar, mutsuzluğa karşı müthiş bir ilaçmış! Ahbapları, dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sık ilişki kuran insanlar karamsarlıktan uzak kalmak için en etkili formülü bulmuşlar.

Bu arada, mutlu olmak için bir grup psikoloğun kullandığı 'gün inşa etme' metodundan bahsetmek lazım. Denekler bir gün önce dakika dakika ne yaptıklarını hatırlayıp, bu aktivitenin onların açısından mutluluk düzeyini birden yediye kadar işaretliyorlar. Bu test 900 kişide uygulanıyor. Sonuçlar ilginç...

En çok mutluluk veren aktiviteler, arkadaşlarla sosyalleşme, evde yatıp gevşeme, dua etme ve yemek yeme... Bunları spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyor. Tuhaf ama 'çocuklarla ilgilenmek' listenin en altlarında, ev işinin bir sıra üstünde yer alıyor! Çoğu insanın hayatında mutluluğunun kaynağı olarak gördüğü çocukların, günlük hayatın mutsuzluk sebeplerinden biri olması ilginç! Demek ki, mutlu ettiğini sandığınız her şey mutlu etmiyor! Ancak, günlük hayatta insanı sinirlendiren, geren, mutsuz eden ufak tefek olaylar, hayatın genelinde mutluluk kaynağı olabilirmiş! Sürekli şikayet ettiğiniz stresli işiniz, hayatınızın en önemli rengi olabilir örneğin.
Psikologların bu konuyla ilgili edindiği farklı bir bulgu da: 'Sonların gücü'! Sözgelimi, sizi çok mutlu eden bir ilişki, son bir haftasında berbat kavgalar ve gözyaşı dolu bir ayrılıkla sonlanıyorsa, bütün hayatınız boyunca o ilişkiyi kötü hatırlıyorsunuz!
Bu konu, kolonoskopi yaptıran bir grup insan üzerinde test edilmiş. Biliyorsunuz kolonoskopi, bağırsaklarla ilgili rahatsız edici, biraz acılı bir muayene metodu. Bir grup hastaya standart kolonoskopi yapılmış. Diğer grupta ise kolonoskopi aleti, muayeneden sonra 60 saniye hareketsiz bırakılmış. Hastalara acı veren bölüm aletin hareketleri olduğu için, uygulama 60 saniye daha uzun sürdüğü halde, muayenenin sonu 60 saniyelik acısız bir zaman dilimiyle bittiği için, ikinci gruptaki hastalar, uygulamayı, ilk gruba göre daha az rahatsız edici bulmuşlar!
Peki, herkes mutlu olabilir mi? 1996'da yapılan bir araştırmaya göre, bir insanın hayatından memnun olması, yüzde 50 oranında genetik yapısına bağlı! Genler neşeli, rahat bir kişilik yapısını, stresle başa çıkma kapasitesini, depresyon ve endişeye mehili yönlendiriyor! Eğer bir insan genetik olarak mutluluğa meyilliyse, başına berbat şeyler de gelse, hatta kaza sonucu bir uzvunu bile kaybetse, zaman içinde, eski mutluluk seviyesine ya da ona yakın bir noktaya dönebiliyor!

Bütün psikologların üzerinde fikir birliğine vardıkları üç mutluluk formülü var:
Şükretmek, iyilik yapmak ve yaptığın işi sevip daha çok konsantre olmak! Şükretmek, hayattan duyduğun memnuniyeti ifade etmek, hatta bunu düzenli olarak yazmak ve söylemek, sadece insanın keyfini yerine getirmekle kalmıyor; Kaliforniya Üniversitesi'nin araştırmasına göre fiziksel sağlığı düzeltiyor, enerji seviyelerini yükseltiyor, acı ve yorgunluğu azaltıyor! İyilik yapmak, sözgelimi düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek, babaanneye mektup yazmak, mutluluk derecesini ani ve dramatik biçimde artırıyor!
Ne para, ne aşk, ne güneş, ne gençlik. Yaptığınız işi sevip, o işe bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de, mutluluğun formüllerinden biri. Marangoz olsanız da, doktor olsanız da böyle. O kadar araştırma, kolonoskopide ekstra 60 saniyeye katlanan denekler (!), yazışmalar, toplantılar, istatistikler... Psikologlar yine bize anaokulunda öğretilenlerle kutsal kitaplarda yazılanları bulmuşlar:
Mutlu olmak için çalış, iyilik yap, şükret!



**Gülse Birsel'den** (alıntı)


İnsan ve kalite

http://kursunsabriomer.blogspot.com

BİRKAÇ SORU


Hangi sabah sizin için fırsatlarla dolu başlangıçtır?
  Her sabah!

Bir şeyi başarmayı çok isteyen bir insan neyi başarır?
 Herşeyi!

Başarılı insanlar zamanı kullanma konusunda en çok neye dikkat ederler?
 Önceliklere!

Kişisel gelişim için ilk şart nedir?
 Değişim!

Bilginin miktarından daha önemli olan nedir?
 Kalitesi ve kullanılma biçimi!

İnancına uygun yaşamayanlar bir müddet sonra neye inanırlar?
 Yaşamına uygun inançlara!

Karşınızdaki insan ne zaman sizin ne istediğinizi anlamaz?
  Eğer siz ne istediğinizi bilmiyorsanız!

İnsanlar ne zaman yenilmiş sayılır?
  Kabul edince!
-------------------------oooOOOOooo-------------------------


Son durak...

Eğer 9 Canlı Bile olsaydın,
An Fazla 8 Kez Kaçabilirdin Ölümden!
Bil ki 7 Düvele Sultan Dahi Olsan,
kursunsabriomer.blogspot.comYerin 6 Mekân Olacak Sana.
En Fazla 5 Metre Kumaş Götürebileceksin!
Kapatacaksın 4 Açsan da Gözlerini!
Bu 3 Günlük Fani Dünyada.
Azrail’e 2 Kat Olup Yalvarsan da Nafile,
Ecel Geldiğinde 1 Gün Öleceksin! ;
İşte, O An Her şey 0 dan Başlayacak.
Çünkü;ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL, YENİDEN DiRiLiŞTiR!

Ömer Sabri Kurşun

http://kursunsabriomer.blogspot.com


Bu sayfada

Dakika

Saniye
Misafirim oldunuz




https://kursunsabriomer.blogspot.com[diploma.gif]
Diploma  of  Ömer Sabri KURSUN