Bir rüzgâr gibi esmek isterdim. Esmek… esmek!.. Her yeri dolaşmak, her damara girmek..!
Esmek isterdim özgürce, el ayak değmemiş zirvelere, hiç keşfedilmemiş yerlere, hiç yaşanmamış sevgilere... Kalbimdeki sevgimi haykıra haykıra esmek...
Esmek isterdim bir deli rüzgâr gibi!
Dağ dağ geçip, yamaç yamaç haykırıp, dolana dolana atmak isterdim kendimi menzile...
Tam da bulutların ağladığı gözyaşlarının damladığı yere ayak basmak ve avuçlarımı açmak istedim gökyüzüne.
Yağmur ince ince düşerken ellerime bir kez daha ağladım bir kez daha yandım kendime… Düşsem bari adım attığın yere.
Ağlar mıydın acaba?.. Ayağının altında toprağa karışan bir damla olacaktım da sen beni bilecektin! Diye bekledim ama heyhat… Gözlerinin önünde bir gül olsam yine de görmezdin!.. Ve bilmezdin iç çekişlerimi...
‘Ağlarken şehir benimle baktım ümitlerim eksilmemiş duruyor yerlerinde! Bu nemnâk sokaklar nasılda üzülüyordu kim bilir halime? Kuytusuna sokulduğum gül belki de ağladı benimle... Bülbülüne söyler miydi böyle yanmışlığımı, benim için de bir ah bırakır mıydı bülbül, sahi bana da ağlar mıydı?...
Baktım güle nasılda güzeldi, yağmur inmiş kalbine. Can-feza gül... Canıma can kattı güzelliğiyle...
Ben niyaz kar halimle sığındım Rabbin merhametine... Gülün bağrındaki damlalar çırağ oldu karanlığıma. Muhayyilem beni bir yağmur yaptı düşürdü ellerine... Gezindim parmaklarında öyle sessiz öyle ince... Ne vakit sürgün edildim kendime o vakit yittim kendi şehrimde...
Gökyüzü gündüz gözüyle örtü kara çarşafını üzerine, nedendir diye düşünürken, yüzüm düşen gökyüzü yaşlarıyla ıslandı ağlıyordu oda benim gibi benim kaderime ve kendime geldim aniden yaşıyorum dedim.
Yağmurun sesiyle irkilip fısıldadım sırrımı güle... Açtı bağrını da aldı sırrımı içine... Dedi “Yitme kederinde! Bak rengime ümide gebe!” Bülbül onu nasıl sevmesin di?... Nasıl yanmasın dı seherlerde?... Gül... Ruh feza ömre...
Acaba birileri, benim yalnızca bir avucu dolduracak kadar, saf yağmur suyu olduğumu bilecekler mi?
Giderek avuçlarından, şırıl şırıl akan dere sularına verdiğim bir damla gözyaşı olduğumu bilecekler mi?
Korkarım bilmeyecekler sevgili! Bilemeyecekler?
Bu kadar saf ve temiz bir sevdanın, bir yağmur damlasında saklı olduğunu kimse bilmeyecek.
Kimse anlamayacak, uzaklığının bu kadar yakın olduğunu ve bir yıldızda buluştuğumuzu.
Yağmurdan korkup da hızlı hızlı kaçan insanlar bilmeyecekler parmaklarımdan damlayan bu sevdayı.
Ruhum yıkandı yağmurla, hasret içimde büyüdü ve çoğaldı. Bir kez daha baktım kalbime yerin sağlamdı!
Nevbahardın! Yeşerdin yağmurla, bir gül olup kök saldın. Acıyordu her yanım lakin bir yanım yenileniyordu seninle...
Büyüyordu sanki sevgimde hasretinle...
Bir buseyle veda edipte güle... İndirdim hasretinle bir “âh”ı akşamın rahmetiyle yıkanmış kalbine...
Ve yürüdüm kendi kuytularıma bin bir ümitle...
Kurak topraklar gibi çatlamıştı şimdi ömrüm... Sağa vurup yalpaladım, sola vurup yalpaladım...
Düştüğüm her karanlıkta bir ışık arar olmuşumdum.
Bak dinle ah seslerini; acıyor işte sol yanım, acıyor gecelerde... Gece beni dinliyor, ben geceyi dinliyorum. Gece ben, ben gece oluyorum... Gecelerde başlayıp gecelerde bitiyorum... Ve sabah oluyor bakıyorum yine yanımda yalnızlık yatıyor. Hem de sanıl sarılmış bedenime, bin yıllık âşıklar gibi... Ve umudum başka bir geceye yürüyor elimi bırakıp…
Zor oldu ama bir tanem… Hayatın gerçeğini, düşlerinin ıslığıyla bestelenmiş, kanayan bir şarkıya dönüştüren yüreğinin atışlarını dinlemek. O ıslığın seni götürdüğü yere kadar çekip gitmişsin sen.
Yankı seslerinde anlamışım seni kaybettiğimi…
Ah hasretimin devşirmesi! Ah sol yanımdaki ayaklanma!
Öznesini ele geçirmeden gözlerinin dudaklarındaki yükleme kanmayacağım artık...
Şimdi bir iyilik yap kendine haydi durma. İstersen birazcık sev beni sev de öyle git...
Sonra unut benden kalan ne varsa. Bil ki unutmak tesellidir yalnızlığın…
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip, delicesine sarhoş olmak… En güzel tarafıdır bu imkânsızlığın… Hoşça kal sol yanım. Bu gecede bitti sabaha kaldı artan sızılar. Topladım tek tek düştükleri yerden koydum gönül soframa...
Biliyorum geceye lazım yüreğimde büyütmeye. Kim ki gelip saracak yalnızlık sızılarımı gecelerde onlardan başka…
09 Ekim 2008
Ömer Sabri Kurşun
